Dali, 11 Mayıs 1904 tarihinde İspanya'da doğdu. İsmini, o doğmadan önce menenjitten ölen ağabeyinden aldı: Salvador. Ailesinin ölen Salvador'un acısını atlatamamış olması belki de ileride onun dünyanın en çılgın ressamlarından biri haline gelmesine sebep olacaktı.
***
Ölen ağabeyi ile birbirlerine ikiz kardeş gibi benziyorlardı. Ailesi bu benzerlikten dolayı Dali'nin üzerine fazlasıyla düşüyordu fakat bu ilgi Dali'nin kendisine olmaktan ziyade ölen ağabeyineydi aslında. Bu da küçük Salvador'da derin ruhi bunalımlara sebep olacaktı.
***
Ailesi tarafından maruz kaldığı bu tutumu 1973'te yani 69 yaşındayken şöyle anlatacaktı: "Doğar doğmaz tapınılan bir ölünün ayak izlerinden yürümeye başladım. Beni severken hâlâ onu seviyorlardı aslında. Belki de benden çok onu... Babamın sevgisinin bu sınırları yaşamımın ilk günlerinde itibaren çok büyük bir yara oldu benim için."
***
Kendisi olduğu için değil de kardeşine benzediği için sevilen bir çocuğun bozulmuş ruh hali onu bambaşka bir insan yapacaktı. Küçükken ailesinin dikkatini üzerinde toplamak ve böylece varlığını onlara kanıtlamak için çeşitli yaramazlıklar ve hastalık numaraları yapıyordu Dali.
***
Altı yaşındayken aşçı, yedi yaşındayken ise Napolyon Bonnaparte olmak istedi. Gençliğinde önce anarşist oldu sonra Franco'cu bir faşist. Nihayetinde ise çılgın resimler yapan büyük bir ressam olarak herkesin aklına kazındı.
***
Dali'nin ailesi ile yaşadığı problem, aslında onu farkında olmadan Sigmund Freud'a yaklaştırdı ve resimlerinde psikanalitik kuramdan oldukça faydalandı. Salvador isminin kurtarıcı anlamına gelmesi ise onu bu sanata daha çok bağladı ve belki de özel hayatında olduğu gibi sanatında da marazi bir tutuma sürükledi.
***
İspanya İç Savaşı'nı bitirip iktidarı ele geçirdiği için faşist lider Francisko Franco'ya teşekkür etti ve ondan taltif olarak "Saray Ressamı" rütbesini aldı. Bu durum sürrealizmin Marksist olan diğer temsilcilerini rahatsız etti ve onu sürrealizmden tard ettiklerini söylediler. Dali'nin ise buna cevabı tam kendinden beklenen narsistlikte oldu: "Ben sürrealizmin ta kendisiyim."
***
Dali, katıksız bir monarşistti. Aynı zamanda da anarşist... Her ikisini bir arada savunabilmek de ancak ona has olabilirdi. Sürrealizm temsilcilerinin neredeyse hepsinin Marksist olması Dali'yi yine diğerler insanlardan farklı bir yere koyuyordu. Şöyle diyordu: "Her zaman anarşist ve aynı zamanda da monarşisttim. Her zaman burjuvaziye karşıydım ve hâlâ da öyleyim. Gerçek kültürel devrim monarşist prensiplerin restoresiyle mümkündür."
***
Uyku ile uyanıklık arasındaki sınırda ortaya çıkan imgeler Dali'yi çok etkiliyordu. Bu imgeler ise ancak insanlar uykuya daldığında yahut uyanmaya başladıklarında ortaya çıkan ve son derece canlı, renkli ve tuhaf şekillerden oluşuyor. Dali, işte bu fantastik imgeleri üretmenin ve yakalamanın çeşitli yollarını denedi.
***
En sevdiği teknik ise, yere teneke bir tabak koyup eline bir kaşık alarak bu tabağın üzerine tutar şekilde bir sandalyede uyumaktı. O zaman bedenini tamamen rahatlatabiliyor ve bazen de uykuya dalabiliyordu. Uykuya dalması ile birlikte kaşık böylece parmaklarından kayıp tabağın üzerine düşüp ses çıkarıyordu. Böylece o da uyanıp istediği gerçeküstü imgeleri yakalayabiliyordu.