Hoca Ali Rıza, Türk resim tarihinin en önemli ressamlarından biri. Birçok değerli insan gibi yaşadığı dönemde gerekli ilgiyi tam olarak görmemiş abide bir şahsiyet. Sadece sanatçılığıyla değil kişiliğiyle de kıymetli bir insan…
Sezer Tansuğ'a göre Hoca Ali Rıza, gözün zihne egemen olma savaşı verdiği bu yıllarda ışıkla, doğal nesne ilişkisini irdeleyen devrimci bakış açıları gündeme getirdi. Hoca Ali Rıza'yı büyük ressam yapan kendine has üslubunun yanı sıra oryantalistlerin İstanbul'una; Üsküdar'dan sade, içsel, Müslüman ve alaturka bir bakışla yaklaşmasıdır. Sanat üslubu, Sanayi-i Nefise'nin akademik oryantalistleri tarafından yasaklanan ve izlenimciliğe yönelen sanatçılar için bir çıkış yolu olmuş, onların doğru yolda devam etmelerine olanak sağlamıştır. Gelenekle bağını koparmayan Ali Rıza Bey, bu yaklaşımıyla yeni ve özgün Türk resminin öncüsü olur. Sanatçının resimlerindeki mekânlar sanatçıyı anlamak ve günümüzde nasıl algılandığını çözmek için son derece önemlidir.
Kızı; "Babam nefes alır gibi çizerdi" diye tarif eder Hoca Ali Rıza'nın kır gezilerini. Gebze'den itibaren sahil boyunu, evleri, sokakları, yalıları, ağaçları en çok da fıstık çamını, hayvanları gördüğü bütün detayları kaydeder. Bu güzel şehrin başına geleceklerin âdeta farkına varmıştır. Eski İstanbul denildiğinde akla gelen hemen hemen bütün detaylar eserlerinde mevcuttur.
Uzun yıllar askeri okullarda öğretmenlik yapar, bu yüzden de "Hoca" olarak anılır. Geçimini öğretmenlikten kazandıklarıyla sağlamaya çalışır, resimlerini satmaktan pek hazzetmez lakin mecbur kaldığı için sattıkları da olur. Darüşşafaka'da ve Çamlıca Kız Lisesi'nde de dersler verir. Sait Halim Paşa'yla tanışıklığı da paşanın çocuklarına verdiği dersler sayesindedir. Yüzlerce talebe yetiştirir. "Kırkambar" adını verdiği çalışma sehpasında resim çizerken yanına gelen çocuklarla da her daim ilgilenir. Yanından defterlerini ayırmaz, gördüklerini hep kaydeder. Bu defterlerin büyük çoğunluğu bugün Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi Süheyl Ünver Araştırma Merkezi'nde yer alıyor.
1911-1914 yılları arasında sadece 18 sayı yayımlanmasına rağmen bugün bile hâlâ önemini koruyan, dönemin en önemli yayını Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Gazetesi'ni yayımlar. Gazetenin 7'nci sayısında "Resme Dair" başlıklı adeta sanatçının manifestosu olan bir metne imza atar. Gazetenin 18'inci sayısı ise Hoca Ali Rıza Bey özel sayısı olarak yayımlanır.
Sanat tarihçisi Ömer Faruk Şerifoğlu'nun editörlüğünde bu muhteşem şahsiyetle alakalı 1000 sayfadan daha hacimli, iki ciltlik bir eser yayımlandı. Toplu Konut İdaresi Başkanlığı, TOKİ, tarafından neşredilen kitap sanatçıyı bütün yönleriyle ele alıyor.
Ev ve Şehir altbaşlığı taşıyan kitapta Ömer Faruk Şerifoğlu'nun; "Ressam Hoca Ali Rıza Bey İçin Bir Müze-Kitap Tasavvuru", Wendy Meryem Shaw'ın; "Hoca Ali Rıza ve İslam'da Resim", İlona Bayar'ın; "Gerçekten 'Hayal'e Türk Evi", yüksek mimar Ahmet Cem Ener'in; "Dedem, Ressam Üsküdarlı Hoca Ali Rıza", Ömer Faruk Şerifoğlu'nun tanıklıklarla ve belgelerle desteklenen muhteşem bir biyografisi; "Sanatla Yoğrulmuş Bir Ömürden İzler", M. Uğur Derman'ın; "Üsküdarlı Ressam Hoca Ali Rıza Bey", yüksek mimar Ahmet Cem Ener'in; "Hoca Ali Rıza'nın İstanbul'u", Gül Sarıdikmen'in; "Hoca Ali Rıza'nın Resimlerinde Bulgurlu Köyü ve Çevresi" yazıları yer alıyor. Kitabın Eskimeyen Metinler başlığını taşıyan son bölümünde ise sanatçının vefatından sonra Ressam Sami Yetik, Cemal Sait Tollu, Abdülhak Şinasi Hisar, A. Süheyl Ünver ve Nurullah Berk'in yazıları yer alıyor.
İki ciltlik bu müze kitapta Hoca Ali Rıza'nın bir kısmı ilk kez gün yüzüne çıkmış 1000'den fazla eseri yer almakta. Bir sanat araştırmacısı için son derece önemli olan bu kitabı, bir vefa örneği olarak Ali Rıza Bey'in vefatının 88'inci yılında titizlikle yayıma hazırlayanlara ayrıca teşekkür etmek gerekiyor.
Vefatından sonra hakkında yazılanlardan:
Biz yarım asırdan evvel kendi kendine yetişen kıymetli bir zekâya iki kelime-i takdiri bile çok gördük. Benlik hırsı ile hakkı inkâr eden lisanlarımız alayiş maskesi altında birbirimiz methetmeden vakit bulabilseydik zamanın suflör sükûnetiyle fısıldadığı görünmez kudretleri şimdiden anlar ve biraz olsun sanat tarihinin istikbal teşniini tahfif edebilirdik.
Ressam Sami Yitik-1932
İnsan bazen evinde her zaman kullandığı bir eşyayı bir gün yeni görüyormuş gibi hayret ve şaşkınlıkla seyrederken ona bu kadar uzun zaman yabancı kalışına esef eder, hayranlığını gizleyemez. Ali Rıza Bey'in eserleri bende bu hissi doğurdu. İlk resim zevkini merhumun matbu modellerinden almama rağmen onu bu kadar iyi anlamamıştım. Birkaç sene Avrupa müzelerini gördükten sonra bu güzel peyzajlar karşısında hayran kalıyorum. İstanbul'u belki onun kadar kimse hissetmemiş ve adiliğe düşemeden onu ifadeye muvaffak olamamıştır.
Cemal Sait Tollu-1933
Bu resimler geçmiş zamanın öyle enstantaneleridir ki bunlarda o yavaş geçen ve geçtiğini hemen duyurmayan, geçmiyor hissi veren asude saatleri görüyoruz. O eski zaman resimlerine güya bir ökseye konmuş gibi tutulmuş ve bir kuş gibi canlı, bunlarda sanki hâlâ ötüyor.
Abdülhak Şinasi Hisar-1933
Üsküdarlı Hoca Ali Rıza'nın resimleri de birer şiir konusu değil, şiirin ta kendisidir. Bu mevzular şairlerin artık bulamayacakları milli ve yerli ilhamlara bir kaynak olacaktır. Ali Rıza Bey'in bir resmine bak, bin âh-ı tahassür dinle!
A. Süheyl Ünver-1942