Tuluyhan Uğurlu: Gözlerimiz hep göklerde olsun

Gözlerimiz hep göklerde olsun
Giriş Tarihi: 16.5.2018 14:55 Son Güncelleme: 16.5.2018 15:05
Doğu’nun bilgisi haçlı istilasıyla Batı’ya yeni ufuklar açar. Endülüs emevileri, Avrupa’nın kültürünü, bilim ve sanat anlayışını adeta yeniden yaratır ancak bunlar unutulur, unutturulur. Bu gerçekleri söylediğiniz zaman hemen gerici, kafatasçı yaftaları üzerinize yapışır kalır.

Konser vermek için gittiğim şehirlerde zamanım elverdiğince Anadolu'daki güzel sanatlar liselerine gidip gençlerle bir araya geliyorum. Amacım onlarla sadece müzik konusundaki birikimimi paylaşmak değil aynı zamanda benim için çok önemli olan bir mesajı da verebilmek: "Bırakın bu Batı hayranlığını, bırakın başkalarını taklit etmeyi, kendiniz olmaya özen gösterin. Papağan olmayın, kendi eserlerinizi üretin" diyerek yaratıcılığı teşvik etmek için elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Onlara kısaca; "Başkalarının hayatını yaşamayın, kendi hayatınızı yaşayın" diyorum.

Yazık ki gençlerin durumu iç açıcı değil zira sistem onları sürekli olarak Batı'ya yönlendiriyor. Gelişmiş olmak için Batılı gibi yaşamanın, Batılı gibi düşünmenin doğru olduğuna inandırmaya çalışıyor. Binlerce yıllık Doğu felsefesini, Doğu'nun bilim ve sanattaki becerilerini görmezden gelen, insanlığın zirve noktasının Batı uygarlığı olduğu konusunda fikir birliğine varmış küçük ama güçlü bir zümre yazık ki, özenti ve güvensiz bir gençliğin oluşumunu destekliyor. Üzgünüm ama başarılı da oluyorlar!

Örnekler pek çok. Sınırdan Avrupa'ya doğru yola çıktıkları anda "insan olduğumuzu anladık" diyen, sözüm ona aydın tiplerin arasında otururken Mimar Sinan dediğiniz anda yüzlerindeki müstehzi bir gülüş eşliğinde şu cevabı alıyorsunuz: "Ama biliyorsunuz o Ermeni'ydi, Türk değildi." Ah biz kara bıyıklı Türkler! Sanattan, kültürden nasibimizi hiç alamamışız ne yazık (!)

Osmanlı'nın son dönemlerinde Batı'ya açılmayla başlayan ve Cumhuriyet dönemi boyunca devam eden uzunca bir süreçte ezik bir toplum olup çıkmışız. Şöyle: "Başarılar bize layık değil. Biz kimiz ki böyle büyük eserler verelim. Terazinin kantarı Batı'da itibar sahibi olmakla işliyor. Mehmet Akif, Yahya Kemal, Necip Fazıl yahut Attila İlhan… Büyük şairlikleri tartışma götürür mü? Elbette ki hayır ancak onları Batılılar tanımıyor bu yüzden de hiçbiri dünya sanatçısı değil. Oysa Batı'nın birçok şairi de örneğin Afrika'da bilinmiyor. Olsun, standardın Batı'da bilinir olmakla belirlendiği bir ortamda bunun ne önemi var ki!

Tolstoy sanatla ilgili çok düşünen, çok araştıran, yazarlığının ötesinde filozof olan ölümsüz bir insandır benim için. Batı'nın kültürel egemenliği konusu daha 19'uncu yüzyıl sonlarında onun da dikkatini çekmiş ve uzun uzun yazılar yazmıştır bu konu hakkında. Bakın bir yazısında neler söylüyor: "Batı'nın doğru ve yanlış normları, daha mini mini bir çocukken kafalarımıza işlenir. Bunların dışında konuşmak sizi toplum dışına iter, kültürsüzlükle suçlanırsınız. Her konuda çok bilen Goethe'nin sözleri ise tartışılmaz doğrulardır. Kaç kez okudumsa büyüklüğünü kavrayamadığım Shakespeare onun teşviki ile tartışılmaz bir ilah olmuştur."

Maskeli aydınlar, maskesiz hakikatler

Bilgi bir meşaledir. İnsanlık tarihi boyunca bu meşale, taşıyanların elinde sonraki kuşaklara ulaşır. Piri Reis, şaşılacak kadar gerçek olan dünya haritaları ile bir öncüdür. İbn-i Sina, İslam'ın altın çağı olarak bilinen dönemde tıp ve felsefe dallarında önemli eserler yazar. Kitapları Orta Çağ üniversitelerinde okutulur. Biruni, Galileo'dan 600 yıl önce dünyanın döndüğünü söyler. Ebu Bekir Zekeriya Razi'nin ilk göz ameliyatını yaptığı bilinir. İlk kez petrolü damıtan bilim insanıdır. El-Cezeri, İslam'ın altın çağında robotik biliminin babası olarak kabul edilen sibernetik üzerine çalışmalar yapar. Leonardo da Vinci'nin el-Cezeri'nin otomatonlarından etkilendiği söylenir. Cabir bin Hayyan, atomun parçalanmasının Bağdat'ın altını üstüne getirebilecek enerjiyle yüklü olduğunu söyler. Ebu Yusuf el-Kindi, Einstein'dan 1100 yıl önce izafiyet-görelilik teorisini ortaya atar.

Zincirin ilk halkalarını oluşturan bu bilim insanlarının bilgisi ve yaydıkları ışık yüzlerce yıl yol alır. Günün birinde adı konulan bir buluşla insanlık için devasa bir kapı daha açılır.

Doğu'nun bilgisi Haçlı istilasıyla Batı'ya yeni ufuklar açar. Endülüs Emevileri Avrupa'nın kültürünü, bilim ve sanat anlayışını adeta yeniden yaratır ancak bunlar unutulur, unutturulur. Bu gerçekleri söylediğiniz zaman hemen gerici, kafatasçı yaftaları üzerinize yapışır kalır. Gazzeli çocukların acısını durduralım dediğinizde anti-semitist suçlamasıyla karşı karşıya kalabileceğiniz gibi.

Zamanında meşhur yazarlarımızdan birisi; "Batı edebiyatını, 18 ve 19'uncu yüzyılda Batı'nın ürettiği bilimsel çalışmalarını yok ederseniz uygarlık çöker" demişti. İşte en kötüsü budur. Bunlar aydın geçinen cahillerdir. Hayata tek bir zaviyeden bakarlar. Belki de bağlı bulundukları yerden kendilerine bu fikirleri savunmaları şartı getirilerek toplumda öne çıkmaları desteklenmiştir.

İngiliz yönetmen Ridley Scott, Cennetin Krallığı filminde Doğu'nun insanlığını, gelişmişliğini geniş bir bakış açısıyla anlatır. Selahattin Eyyubi'ye olan hayranlığını seyirciye ustalıkla aktarmasını bilir. Batılı, Hıristiyan bir sanatçı bu gerçekleri görmesine rağmen bizim sözde aydınlarımız bu gerçeklerden kaçarlar. Anadolu uygarlıklarını, yıllarca bize Yunan uygarlıkları olarak sunarlar. İstanbul'un fethinden utanç duyarlar. İstanbul'un duvarlarına "Zulüm 1453'te başladı" yazacak kadar küçülebilirler. Fırsat geldiğinde İslam'ı küçük düşürmek için ellerinden geleni yaparlar. Orta Çağ'da yaşanan engizisyon mahkemelerini unuturlar. Dini bahane ederek yapılan zulümlerin sadece İslam'da olduğunu iddia ederek bilmiş bir üslup içinde yüzlerinde hafif bir tebessümle, inançlı insanlara küçümseyerek bakarlar.

İlericiliklerini, yaşadıkları ülkenin insanını küçümseyen tavırlarını Atatürkçülük maskesi ardına saklarlar. "Orda bir köy var uzakta, gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür" derken, zaten turistik amaçlarının dışında oralara hiç gitmezler. Oralarda yaşayan insanları küçümsemekten haz duyarlar.

Nereden başlayıp nerelere geldik. Belli ki, derdim büyükmüş, söyleyecek çok sözüm varmış. Sözlerimi şimdilik burada noktalamak istiyorum. Ne de olsa 21'inci yüzyılda yaşıyoruz. Zamanımız kısıtlı.

Son bir sözle konuyu bağlamak isterim: "Kendimizi, inançlarımızı, toprağımızı, bu topraklarda yaşanan uygarlıkları ve devasa kültürümüzü küçümsemeyelim. Doğrusuyla, yanlışıyla geçmişimizi bilelim ve gözlerimiz hep göklerde olsun. Sonsuzluğun içinde uygarlığı yeni zirvelere taşımak için güvenle çalışalım, kimseye özenmeden, kimseyi gözümüzde büyütmeden.

BİZE ULAŞIN