İngiltere, Hartlepool yakınlarındaki Blackhall Colliery'de yaşayan Lowery ailesi, ikinci defa çocuk sahibi olmanın mutluluğunu yaşıyordu. Takvim yaprakları 2011 yılının 17 Mayıs'ını gösterirken, o mutluluk anlarından birkaç saat önce minik Bradley dünyaya gelmişti. Genç çift, önlerindeki altı yılda yaşayacakları büyük acılardan habersiz, minik bebeklerini izliyor ve sevinç içinde birbirlerine sarılıyordu. Ancak her şey, minik Bradley henüz 18 aylıkken başladı. Yılda sadece 100 bin çocukta bir görülen o hastalık, 2011'de Bradley'yi seçmişti. Hatalı gen regülasyonu yahut anne karnındayken yaşanan kromozom değişimleri nedeniyle oluşan "nöroblastoma" hastalığına yakalanmıştı Bradley. Otonom sinir sistemi üzerinde meydana gelen ve hiçbir belirti göstermeyen tümör, rutin bir kontrol sırasında fark edildiğinde artık çok geç kalınmıştı…
Çok güçlü bir çocuktu Bradley. Hemen savaşmaya başladı tümörle. Çevre organlara zarar vermesine, kanser tümörlerine neden olmasına rağmen bu kötü huylu hastalığın kollarına bırakmadı kendini. Sürekli gülüyordu. Sanki kostüm giymiş bir melek vardı içinde. Yürümeyi öğrenmeden, kanseri yenmeyi öğrendi Bradley. Her şey geride kalmış, ufaklık hastalığı yenmişti. Ta ki 2016 yılına kadar…
Bradley'nin rahatsızlığı 2016 yılında nüksetti. İngiltere'deki doktorlar daha ciddi bir tedavi süreci gerektiğini söyleyince sahip oldukları her şeyi satıp Amerika'ya giderek, çocuklarını tedavi ettirmeye karar verdi Lowery ailesi ancak ön kontroller sırasında Amerikalı doktorun ağzından dökülen kelimeler, Bradley'nin anne ve babası için anlamlı birer cümle haline gelemedi:
"Üzgünüm… Kanser terminal döneme girmiş… Bundan sonra, kalan günlerini mutlu geçirmesini sağlamaktan başka hiçbir şey gelmez elimizden…"
Bir anne, baba için bu sözleri duymaktan daha acı ne olabilir? Çocuğunun öleceğini bilen bir annenin rüyaları… Çocuğunun ölümünü bekleyen bir babanın, akşam yemeği için market alışverişi yapması… Kardeşinin öleceğini bilen bir ağabeyin onunla oynadığı oyunlar… Hayat akıyor ve birileri boğuluyor. Yardım bile isteyemeden, çırpınamadan, öylece…
Lowery ailesi, çocuklarının kalan birkaç aylık ömrünü mutlu geçirmesini sağlamak için onun tüm dileklerini yerine getirmeye çalışıyorlardı. Oyuncaklar, kıyafetler, hastane odasına gelen palyaçolar yahut en sevdiği arkadaşları ile vakit geçirmesi… Ancak Bradley bir gün öyle bir şey istedi ki, kimsenin bunu nasıl yerine getireceğine dair en ufak fikri yoktu: Bradley sıkı bir Southampton taraftarıydı ve bu İngiliz takımının yıldızı Jermain Defoe ile tanışmak istiyordu!
Anne Gemma Lowery, Southampton kulübü ile görüştü. Bradley'nin hikâyesini dinleyen yetkililer onun için ellerinden ne geliyorsa yapmaya hazırdı. Minik taraftar önce kulübün maskotu oldu. Kendisine nereye gidileceği söylenmeden hastane odasından alındıktan birkaç saat sonra Southampton'ın stat girişinde duruyordu. Her zaman hatırlanacağı yüzündeki gülümsemesi ile baktı etrafına ve sonunda dayanamayıp sordu:
"Jermain nerede?"
Bradley hayaline çok geçmeden kavuştu. Southampton'lı futbolcular onu ziyaret etmek için hastaneye gittiler. Karşısında Defoe'yi gören Bradley ne yapacağını bilemez halde yataktan fırladı ve hızlıca koşup hayranı olduğu futbolcuya sarıldı. Defoe kendisine böyle sımsıkı sarılan minik çocuğun hasta olduğuna inanmakta güçlük çekiyordu. Bradley, Defoe'nin elinden tuttu ve yatağına götürdü. Yanına uzanmasını istedi. Minik Bradley kollarının arasına girdi. Annesine; "Üstümüzü ört" dedi. Defoe işte tam o kalbine bir şeylerin damladığını hissetti. Bradley'yi günlerce aklından çıkaramadı. İyileşmesi için ne gerekiyorsa yapmaya hazırdı. Acı gerçeği öğrendikten sonra ne kadar sürecekse, o kadar zaman boyunca Bradley'nin mutlu olması için çaba gösterecekti.
Bradley, Southampton maçlarına takımla beraber çıkmaya ve Defoe'nin bir an olsun etrafından ayrılmamaya başladı. Bu nasıl bir sevgiydi? Çocuklar böyle sever, kimse anlayamaz ve karşı koyamaz. İngiltere Futbol Federasyonu da koyamadı ve Bradley'yi milli takımın maskotu yaptı. İngiltere'nin maçlarından önce de takımla birlikte sahaya çıkmaya başladı Bradley; tabi ki yine Defoe'nin elinden tutarak. Önce Ada, ardından Birleşik Krallık derken bütün dünya, Bradley'yi mutlu etmek için adeta birlik oldu. Öyle ki, Southampton'ın kanlı bıçaklı ezeli rakibi Newcastle United taraftarları bile onun adına şarkılar söylüyordu. Defoe içinse işte gün geçtikçe zor bir hal almaya başladı. Bir yandan Bradley'yi mutlu etmeye çalışıyor diğer yandan onun çektiği acıları görmeye dayanamıyordu. Yanında bir damla bile gözyaşı dökmedi. Çünkü Bradley'nin kendisini üzgün görmesini istemiyordu. Son günlerini yaşayan bu minik savaşçı sadece mutlu olmayı hak ediyordu!
Ancak şairin de dediği gibi, olacak olan olmuştur… Defoe, her akşam olduğu gibi idmandan çıktı ve hastaneye, dostu Bradley'yi ziyarete gitti. Durumu gittikçe ağırlaşan Bradley artık yatakta bile hareket edemez hale gelmişti. Defoe yanına uzandı, Bradley ona sarıldı ve uykuya daldı. Sanki olacakları hisseden Defoe, geceyi onun yanında geçirmek istediğini söyledi. Anne Gemma, oğlunun yüzünde uzun süre sonra ilk defa huzur görüyordu. Anladı. Önce oğluna baktı, geride kalan sadece altı yıllık ömründe verdiği mücadeleyi, tümör ve kanserle savaşını, hayata tutunma çabasını düşündü. Gurur duydu oğluyla. Sonra Defoe'ye baktı. İstese o hastane ziyaretinde birkaç saat geçirip, gazeteler için havalı pozlar verdikten sonra süslü, şatafatlı, milyon avroluk hayatına geri dönebilirdi ama yapmadı. Neredeyse her gününü oğlunun mutlu olması için harcayan bir adam vardı karşısında. Tertemiz iki kalp, birbirlerini tamamlamışlardı.
Bradley, 7 Temmuz 2017 tarihinde hayata gözlerini yumdu. Defoe ile aralarında kurulan dostluk sayesinde son günlerini mutlu bir çocuk olarak geçirdi. Defoe ise sıradan bir hasta ziyareti olacağını zannettiği ilk görüşmelerinden sonra bambaşka bir insana dönüştü. Hayat böyledir işte. Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm…
* Yener Çevik-Çocuk