Tüm dünya yeni bir bin yıla girmenin heyecanını yaşıyor, bu tarih dönümüyle yeni bir devrin başlayacağı inancını taşıyordu. Ancak bunca teknolojiye, ilerlemeye, gelişmeye rağmen insanoğlunun, daha doğrusu onun elinde şekillenen devlet mekanizmalarının gram değişmeye eğilimi olmadığı ortaya çıktı. İnsanlık yeni yüzyıla da yeni bin yıla da savaşla girdi; üstelik çifte savaşla. ABD ve müttefikleri 11 Eylül saldırılarının faillerini cezalandırmak bahanesiyle önce 2001 Ekim'inde Afganistan'ı, ardından da Irak'ı işgal etti. Daha birkaç ay öncesine kadar dünyanın yeni bir çağa girdiği, insanlığın en yüksek seviyesine ulaştığı mealinde yayınlar yapan televizyonlar, aylarca bombalanan şehirler, sivillerin üzerine yağan misket bombaları ve kanlı çocuk cesetlerinden oluşan görüntülere büründü. ABD ve müttefik güçleri iki ülkede de teröristlerle savaştıklarını duyuruyor ancak haberlere yansıyan daha çok sivil ölümleri oluyordu. Savaş denilen işgal ve saldırılar Afganistan'ı bugün bile iyi bir noktaya getirmezken, sefaleti, düzensizliği bir kat daha artırdı. Bir zamanlar medeniyetlerin beşiği olan Irak ise bunun faturasını her açıdan ağır ödedi. Saddam diktatöründen kurtulduğunu sanırken anarşinin ortasına düştü ve Saddamlı günleri bile arar hale geldi. ABD'nin 'özgürlük' getirdiği topraklar bölünmenin, etnik ve mezhepsel çatışmanın kucağına düştü. Büyük kısmı sivillerden oluşan can kaybı ise resmî rakamlara göre 1, gayriresmî rakamlara göre ise 2 milyona ulaştı.