İSRAİL: “ALKIŞLARLA YAŞIYORUM”
24 Temmuz günü dünya ABD Kongresi'nde oynanan bir utanç tiyatrosu izledi. İsrail'in artık uluslararası mahkemelerce tescillenmiş şekliyle "soykırımcı" olarak anılan başbakanı Binyamin Netanyahu, onur konuğu olarak davet edildiği ABD Kongre salonunda oldukça uzun bir konuşma yaptı.
Salona girişinden itibaren dakikalarca ayakta alkışlanan Netanyahu'nun konuşması 50'den fazla kez çılgınca alkışlarla bölündü. Bir saate yakın süren konuşma sırasında Kongre'nin "saygın" olması beklenen üyeleri her 30-40 saniyede bir, kurulmuş robotlar gibi konuşmacının ne söylediğine bile bakmadan ve her seferinde ayağa kalkarak avuçlarını kızartırcasına alkışladılar. O kadar ileri gittiler ki konuşmasının bir yerinde soykırımcı Netanyahu bile "Yeter alkışlamayın, dinleyin" diye öfkeli bir tonda uyarmak zorunda hissetti.
Özgürlük heykelinin sönen meşalesi
Salonda konuşan kişi sanki 10 aydır 40 bin sivili ayrım yapmaksızın bombalayan, Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin, Birleşmiş Milletler'in aleyhinde kararlar çıkarıp durdurulması çağrısı yaptığı bir katil değil de seferden dönmüş muzaffer bir Roma komutanıydı. Böylece tüm dünya ABD Kongre üyelerinin iradeleri yok edilmiş, Siyonizm'in talimatlarından bir adım dışarı atamayan, satın alınmış köleler olduğuna şahitlik etmiş oldu. Yıllardır sürdürülen "dünyanın en ileri demokrasisi" yalanı duvara toslayıp paramparça oldu. "Özgürlük Heykeli"nin meşalesi dünyanın gözleri önünde sönüverdi.
Üstelik soykırımcı Netanyahu, Hamas'ın 7 Ekim taarruzundan bu yana sürdürdüğü yalanları tekrarlamakla kalmayıp yenilerini ekledi. Örneğin "İsrail, uluslararası hukukun gerektirdiğinin ötesinde, sivillere zarar vermemek için tarihteki herhangi bir ordunun aldığından daha fazla önlem aldı" gibi akıl almaz bir iddiada bulundu. Oysa BM Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarını ele alan 'Bir Soykırımın Anatomisi' başlıklı raporu, BM İnsan Hakları Konseyi'nin 55. oturumu kapsamında yayımlamıştı. Komuta kademesindeki İsrailli üst düzey yetkililerin rutin olarak askerlere 'Gazze halkını yok etmeleri' yönünde çağrıda bulunmasının, soykırıma yönelik açık ve aleni teşvikin ikna edici kanıtı olduğunu vurguluyordu.
Katilin büyük yalanlarından biri de "Gazze'de yeterince yiyecek alamayan Filistinliler varsa bunun nedeni İsrail'in engellemesi değil, Hamas'ın bunları çalmasıdır" oldu. Hâlbuki Savunma Bakanı Galant, daha soykırımın başladığı ilk günlerde "Elektrik yok, yiyecek yok, su yok, yakıt yok. Her şey kapalı. İnsanımsı hayvanlarla savaşıyoruz ve buna göre hareket ediyoruz" diyordu. Ayrıca İngiliz yardım kuruluşu Oxfam, yardımların ulaşım ve dağıtımının İsrail'in "tam kontrolü" altında olduğunu söylüyor, BM yetkilileri de "Herhangi bir yardım almıyoruz, geçiş bölgesinde askeri operasyonlar devam ediyor ve bölge aktif bir savaş alanı" ifadelerini kullanıyordu.
Kovboy demokrasisi de bir yere kadar
Soykırımcı Netanyahu Kongre konuşmasını şova çevirmeyi de ihmal etmedi elbette. Yanında getirdiği esir ailelerini tek tek tanıtarak dokunaklı konuşmalar yapmaya çalıştı (bir katil ne kadarını yapabilirse). Bacağı sakatlanmış, koltuk değnekli bir İsrail askerini ayağa kaldırıp alkışlattı. O esnada salonun dışında sokaklarda kendisini protesto eden binlerce insan için "kötülüğün yanında yer alanlar, İran'ın kullanışlı aptalları" gibi yakışıksız ifadeler kullandı. Ve ABD Kongresi'nin "saygıdeğer" üyeleri, kendi ülkelerinde, kendi vatandaşlarına edilen bu hakaretleri de ayakta alkışladılar.
Salonda katili protesto eden tek Kongre üyesi ise Müslüman Rashida Tlaib oldu. İlhan Omar ile birlikte 2018 yılında seçilen ve Kongre'nin ilk kadın Müslüman üyelerinden olan Tlaib'in elinde tuttuğu küçük pankartın bir yüzünde "Savaş suçlusu", diğer yüzünde "Soykırımdan suçlu" yazıyordu. Boynunda kefiye ve göğsünde Filistin rozetiyle, katili ayakta alkışlayan onca üyenin arasında oturarak protestosunu yapan Filistin kökenli Tlaib, belki de Kongre'nin bizzat kendi mensuplarınca çiğnenen onurunu kurtaran tek vicdanlı insan oldu. Tabii hemen İsrail'e girişi yasaklandı. Daha önce de "Nehirden denize özgür Filistin" dediği için Kongre üyelerinin teklifiyle kınama cezası almıştı. Kovboy demokrasisi de bir yere kadardı.
Kongre içerisinde protestoya kalkışan dinleyicilerden 5-6'sı da derhal gözaltına alındı. Bunlar arasında İsrailli esir ailelerinden olanlara dava açıldı. Ayrıca Netanyahu'nun gelişini protesto etmek için özel oturuma katılmayanlar Demokrat üyelerin yaklaşık yarısını oluşturdu. Bunlar arasında Kongre'nin etkili isimlerinden Nancy Pelosi ve Bernie Sanders da bulunuyordu. Konuşmanın tamamı Tel Aviv'de meydanlarda da dev ekranlardan yayınlanıyordu. Başta esir aileleri olmak üzere çok sayıda protestocu Netanyahu'yu kınıyor ve Kongre üyelerini cinayete ortak olmakla suçluyordu.
Dünya kamuoyundaki yüksek seslere ve sağduyuya rağmen ABD Kongresi kimseyi umursamadan İsrail soykırımına desteğe devam etti, ediyor. Aldığı yüksek tonda alkışların desteğiyle İsrail'e dönen soykırımcı başbakan ise saldırıların şiddetini daha da arttırma yoluna gitti.
İsrail savaşı büyük boyuta taşımaya kararlı
Arkasına desteğini aldığı, dünyanın jandarmalığı rolüne soyunan ABD'nin yardımıyla İran'ın başkenti Tahran'ın göbeğinde, müzakereci kimliğiyle bilinen Hamas Siyasi Büro Lideri İsmail Haniye'yi suikastla öldürdüler. Hem de Tahran'da cumhurbaşkanının göreve başlama törenine davetli olduğu sırada. Tören akşamı, Hizbullah komutanlarından Muhsin Şükür'ün de öldürüldüğü duyuruldu. Bu haber Hizbullah tarafından yalanlansa da durum hala açıklığa kavuşmuş değil.
Tüm bu suikastlar ve giderek yoğunlaşan saldırılarla anlaşılan o ki İsrail bölgedeki savaşı çok daha büyük boyuta taşımaya kararlı görünüyor. Nitekim Kongre'deki konuşmasının meyvelerini kısa sürede topladı. ABD ve İngiliz donanmaları çok güçlü silah sistemleriyle tahkim edilmiş yeni gemiler yolladı. Hatta ABD bir nükleer denizaltısını da bölgeye gönderdi. Konuşmadan yaklaşık üç hafta sonra, ABD İsrail'e 20 milyar dolarlık dev bir yeni yardım paketini onayladı. Şimdi herkes eli yüreğinde, kapıya dayanan büyük savaş için geri sayım yapıyor. Soykırımcı katil ve hamileri hiçbir şekilde duracakmış gibi görünmüyor.
Tüm bu karanlık utanç tablosu içinde insanlık adına umut veren bir gelişme ise ülkemizde yaşandı. Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas TBMM'de olağanüstü oturumda bir konuşma yapmak üzere Türkiye'ye davet edildi. Aslında (AK Parti sözcüsü Ömer Çelik'in açıklamasından öğrendiğimize göre) Cumhurbaşkanı Erdoğan, henüz Netanyahu'nun ABD Kongresi'nde konuşma yapacağı haberleri çıkar çıkmaz İsmail Haniye ve Mahmud Abbas'ın TBMM'ye birer konuşma yapmak üzere davet edilmesi talimatını vermiş. Yani dünya TV'leri Kongre konuşmasına odaklanacağı sırada TBMM kürsüsünde de her iki isim konuşacak ve böylece Türkiye'nin Filistin konusundaki sağlam duruşu ve desteği tüm dünyaya ilan edilmiş olacaktı. Muazzam bir vizyon ve stratejik aklın ürünü olan bu hamle maalesef akim kalmış. Abbas da sağlık sorunlarını gerekçe göstererek o tarihte gelemeyeceğini bildirmiş. Zaten Haniye'nin öldürülmesiyle sonraki günlerde de mümkün olmadı.
Ancak hem Haniye suikastı hem de Netanyahu'nun Kongre'deki skandal konuşması Abbas için bile bardağı taşıran son damla olmuş olmalı ki 15 Ağustos günü meclisimize gelerek tarihe geçecek bir konuşma yaptı. Türk dışişleri ve istihbaratının dahlinin ne kadar olduğunu bilemesek de bu konuşma içeriği, tonu ve zamanlamasıyla ABD Kongresi'ndeki utanmaz şova muhteşem bir cevap ve Filistin'i destekleyen dünya halklarına mükemmel bir umut ışığı oldu.
Nitekim tüm Arap medyası konuşmadan övgüyle söz ederken bu ziyaret dünya medyasında da geniş yankı buldu. Genellikle çekinik bir karakter olarak tanınan Abbas'ın "ateşli" diyebileceğimiz konuşmasında geçen bazı ifadeler özellikle öne çıktı. Örneğin "Benim ve bizim hayatımız Gazze'deki en küçük çocuğun hayatından daha değerli değildir" sözleri şehit Haniye ve onun sağ kalan çocuklarının birinin de sarf ettiği sözlerin aynısıydı. "Ulusal birlik tek çaremizdir" çağrısı tüm Filistinli grupları tek çatı altında toplanmaya davet ediyordu.
"Tek bir karış toprağımızdan bile vazgeçmeyeceğiz"
"Filistin Gazze'siz, Gazze Filistin'siz düşünülemez. Gazze, Filistin'in ayrılmaz parçasıdır" ve "Tek bir karış toprağımızdan bile vazgeçmeyeceğiz" sözleriyle de ellerinde kalan Filistin topraklarını savunacaklarının işaretini verdi. "Biz İslam'ın hükmünü yerine getiriyoruz: Ya zafer ya şehadet" diyerek kararlılık mesajı vermiş oldu. Salonda en çok alkışlanan sözleri ise "Tüm Filistinli grupların liderleriyle birlikte Gazze'ye gitme kararı aldık ve bunu yapacağız" sözleri oldu. Uzun süre ayakta alkışlanan bu sözler İsrail barbarlığına açıkça meydan okuyordu. Hele de arkasına eklediği "Gazze'den sonra da ebedi başkentimiz Kudüs'e gideceğiz" sözleri TBMM salonunda heyecanın daha da yükselmesine yol açtı.
Mahmud Abbas uzun konuşmasında tarihsel devamlılığa da vurgu yaptı. "Kudüs ve Mescid-i Aksa konusunda Osmanlı'nın söylediklerini bugün sizler de söylüyor, ikisine de aynı şekilde sahip çıkıyorsunuz" diyerek tarihten gelen devamlılığın altını çizmiş oldu. Bu aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti'nin Osmanlı İmparatorluğu'nun mirasçısı ve kutsal mekanların önde gelen koruyucusu olduğunu bildiren bir söylemdi kanaatimce.
Nitekim Abbas'tan önce bir sunuş yapan Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş da, 1917'de Kudüs'ten çekilen Osmanlı ordusunun geriye bıraktığı 53 kişilik bölüğün son neferi, ölümüne kadar kendisini kutsal mekânı korumaya adayan Iğdırlı Hasan Onbaşı'yı anarak bu tarihsel devamlılığın altını çizmişti. Son olarak Abbas "Ne olursa olsun topraklarımızdan ayrılmayacağız. İşgalciler yüzde 70'ini yıkmış, harabeye çevirmiş olsa da Gazze'yi yeniden inşa edeceğiz" diyerek İsrail'in tüm insansızlaştırma çabalarına karşı vatanlarını sonuna kadar savunacaklarını kararlı biçimde göstermiş oldu.
Evet, sömürgeci emperyalizmin proje devleti olan İsrail, Batı'nın şımarık mirasyedi çocuğu gibi sürekli pohpohlanarak ayakta kalmaya, el üstünde tutulmaya alışkın. Sınırsızca akıtılan Amerikan dolarlarını çalışmadan baba parası yemeye doyamayan haylaz oğlan gibi har vurup harman savuruyor. Ne de olsa akan paranın arkası kesilmiyor, her istediği oyuncak (her türlü silah ve mühimmat) emrine amade.
Üstelik 2. Dünya Savaşı'ndan beri Holokost endüstrisinden elde ettiği maddi manevi kârlar da var. Kendisine yönelen en ufak eleştiriyi de hemen "antisemitizm" yaftası yapıştırarak ahlaki üstünlüğü elinde tutmaya çalışıyor.
Ama artık deniz bitti. Milyarlarca insana canlı yayında izletilen soykırım hiçbir yalanın üzerini örtemeyeceği kadar çıplak. Dünyanın en yoksul toprakları olan Gazze haritanın yırtılan yerine dönüştü. Artık kimse dünya haritasına bakarken o yırtıktan gözünü kaçıramıyor. Allah'tan başka güvenecek kimseyi bulamayan Gazze'nin mazlumları, tırnaklarıyla vatan topraklarına tutunarak, dünyanın efendilerine gerçek ahlakın ve direnişin en temel derslerini veriyor.