Eski dergi ve gazete arşivlerinde dolaşmayı çok severim, o arşivler benim için antika niteliğinde bilgiler içeren hazinelerdir. Yine bir araştırmamın izini sürerken karşıma define değerinde bilgiler çıktı kadın hususunda. Kadın ve kadına dair söylenen ne varsa bundan 100-110 yıl öncesinde de aynı söylemlere rastlıyorsunuz. Kadın üzerine tartışmaların aynen günümüzdeki gibi dillendirilmesi ve farklı zaviyelerden bakılarak kadına ayar verilmeye çalışılması dikkatimi çekti ve bunu siz okurlarımızla paylaşmaya çalıştım.
Batıcılar yani Garpçılar, İslâmcılar yani Muhafazakârlar, Osmanlıcılar, Türkçüler diye basın-yayın grup grup ayrılmıştı o zamanlar. Ortak noktaları şu ki; her biri kendi penceresinden kadına "ayar vermeye" çalışmış ve bütün meseleleri kadında düğümleme ihtiyacı hissetmişler. Batıcılar yani Batı'yı taklit eden, Batı'yı sözde örnek alan dergiler, gazeteler yani Garpçılar, İslâmi gelenekleri medeniyetin önünde engel olarak görüp, kadının kurtuluşunu eğitim düzenlemelerinin de ötesine götürmeye ve kadının geleneklerin kıskacından kurtarılması gerektiği düşüncesini yaymaya çalışırken; tesettürü kadının gelişimi önünde engel görüp kaldırılmasını istemiş, tesettürün dinî değil örfi bir şey olduğunu anlatma gayretine düşmüşler sayfalarında.
Buna karşılık muhafazakâr yazarlar bunun bir ihtiyaçtan öte dinî bir emir olduğunu savunarak, Kur'an'ı Kerim ve hadislerle açıklamaya çalışmışlar. Tesettür tartışmalarının, Batı menşeli moda ve feminizm kavramları üzerine temellendirildiği, toplum içerisinde derin tartışmaların yapıldığı ve genelde erkek üzerine değil kadın üzerine gidildiği görünüyor bu dergi ve gazetelerde. Muhafazakâr gazete yazarları kadının tesettürüne Garpçılar tarafından el atıldıkça hiddetlenmişler, yazılarında, tesettür konusunda devletin müdahale etmesi gerekliliğini dahi vurgulamaya başlamışlar. Tesettürü kadının kendini koruması noktasında önemli görmüşler mesela. Batılı yazarlar ise kadının bir meta olarak görülmesini ve eğitimsiz bırakılmasını eleştirmiş; kadının yüzyıllarca bağnaz düşünceler sebebiyle toplum dışına itildiğinden bahsederek dinin emrini bağnaz düşünce olarak kurgulamaya uğraşmışlar.
Toplumu kadın üzerinden dönüştürmek
Muhafazakâr basın kadının eğitimine karşı çıkılmadığını söylerken Batıcıları mutlak bir taklitçilikle suçlayıp, hürriyet adına Müslüman kadının Batılı kadınlara benzemesinin tehlikeli sonuçlar doğuracağını ve İslâm'ın koyduğu ahlâk kaidelerinin toplumun selâmeti adına büyük önem taşıdığını belirtmişler. İslamî kurumların ve hukukun yozlaştırılarak bunları Batı'ya eklemlenmeye çalışmanın imparatorluğun çöküşünü hazırladığına ve İslami değerlerin Batı kültürü tarafından kirletildiğine dair görüşlerini dile getirerek Osmanlı'nın yaşadığı çöküşün sorumlusu olarak gördükleri Batı'ya karşı tepkici bir siyaset geliştirmişler ve derin bir ahlâkî buhran içinde olan Batı etkisine karşı toplumun korunmasından yana bir tavır benimsemişler.
Batı etkisi de İslâmcılar tarafından kadınların İslami ahlâka ve etiğe ters düşmesi, kadın-erkek ilişkilerinin namahreme doğru taşması ve dolayısıyla cemiyetin yozlaşması ile ilgili görülmüş. İslâmcılara göre, Müslüman kadınlar bugün birtakım sorunlarla karşılaşıyorsa ya da toplumda bir kadın meselesi yaşanıyorsa bunun sebebi İslam hukukunun kadına verdiği hakların kullanılmaması ya da uygulamaların İslâm'ı yansıtmaması ile ilgiliydi. Bu nedenle yaşanan İslâm'ın, gerçek ve saf Müslümanlığa dönülerek ıslahı, İslamcılar için bir şart olarak kabul edilmiş.
Türkçüler yani Milliyetçiler de Türklerin İslamiyet'i kabulünden önce kadın-erkek eşitliğine sahip bir toplum olduğunu ancak var olan bu eşitliğin İslamiyet'in kabulünden sonra farklı etkenlerin devreye girmesi ile birlikte bozulduğunu öne sürmüşler. İslâm öncesi Türk kadınının ne denli aktif rol oynadığından bahsederek Türk kültürünün öncelikle Arap ve İran kültürünün yarattığı olumsuz etkiden kurtarılması gerektiği üzerinde durmuşlar.
Yeni bir Türk kadını tipi
Bu arada II. Meşrutiyet döneminde İttihat ve Terakki Cemiyeti, yalnız devleti değil, toplumu da dönüştürmeyi hedeflediği için bu dönüşümü sağlayacak anahtarın kadınlarda olduğunu fark edip işe onlardan başlamak gerektiğini düşünerek "cins-i latif"i medeniyet projelerinin faal ögesi yapmak, zamanın sivil toplum kuruluşları olan hayır cemiyetlerinde çalışmasını ve devletin yeniden inşasına katkıda bulunmasını sağlamak için kolları sıvamış. Bunun için de hayır cemiyetleri kurup, STK'lar oluşturmanın yanı sıra basını ve dergileri de kullanmışlar.
Gidişatı hızlandıracak gizli güç, artık yeni neslin yetiştiricisi kadınlar olarak çerçevelenir. Kadınlarla ilgili olarak Hıristiyan kültüründeki 3K (küche=mutfak, kirche=kilise, kinder=çocuklar) formülü, Müslümanlarda "iyi eş, iyi anne ve iyi Müslüman" olarak çevrilip ideal model olarak gösterilir. Böylece ailenin yapı taşı olan "yeni kadın" şekillenmeye başlar "İyi anne, iyi Müslüman ve iyi eş olmasının yanı sıra vatansever, meşrutiyet-perver, tutumlu, vazife-şinas, hayırsever, fedakâr, şefkatli, hüzünlü, ciddi ve güzel..." Meşrutiyet döneminde çıkan dergiler sayesinde kadınların da bilinçlendiğini ve 1913 yılından sonra da gayretlerinin meyvelerini vermeye başladığını görürüz.
Eğlenmeyi ve adab-ı muaşereti bilen Batılı yeni bir Türk kadını tipi oluşturmak için yola çıkanlar arasında kadının sosyal hayatın hemen her kademesinde yer alması gerektiğini ama bunun taklitçi bir anlayışla olmamasını savunanlar da çıkar. Mesela "Kadınlar, öncelikle bir şiir malzemesi değildir. Kadınlar, bir Osmanlı vatanperveri olarak, erkeklerle beraber vatan işlerinde çalışacak yoldaş ve arkadaştırlar" diyen Halide Salih (Edip Adıvar) "Mehâsin'i Okuyan Kardeşlerime" isimli yazısında son zamanlarda kadın dergilerinin Osmanlı kadınını Avrupalı kadının seviyesine çıkarmak için çabaladıklarından dem vurarak şöyle der: "Avrupalı kadın yaratmanın en kısa yolu seçilmiştir. Fransız modeli idol olarak alınmış ve taklit edilmektedir. Hayali-şiirsel bir idol yaratılmakta kadınlarımız gerçekçi olmayan bu idole benzetilmeye çalışılmaktadır."
Tesettür tartışmaları: "Bu mu medeniyet?"
Fatma Aliye, tesettür konusunda kadınların yüzlerinin namahrem olmadığını, tesettürün kadının gelişimini engellemediğini vurgulayarak bir gazeteye verdiği röportajda kendi giyimini gösterip, kadının sadece başını örtmesinin tesettür için yeterli olduğunu, ancak tesettür meselesinin kesin çözümü için ülkedeki eril zihniyetin değişmesi gerektiğini belirtir.
Kadının tesettürü meselesi ile ülkenin başına gelen felaketler arasında ilişkilendirmeler yapanlar da vardır. İtisam Gazetesi yazarlarından Hafız Baki "Mağlubiyetimizi Dinsizlik ve Adem-i Tesettürde Aramalıyız" başlıklı makalesinde konu ile ilgili ağır ithamlarda bulunur: "On senedir kıyafetten kıyafete giren kadınlarımız nihayet bugün öyle birer edaya geldiler ki: Başlarından örtüyü, arkalarından çarşafı attılar… Hıristiyan kadınları gibi birer palto giyerek sokaklarda bila-fütur geziniyorlar. Göğüs, bağrı açık… Saçları meydanda, yüzleri, gözleri boyalı. Bacakları tül gibi incecik ajurlu çoraplar içinde baldırları yarısına kadar görünecek surette dar. Bu mu medeniyet? Ben bunlara İslâm kadını demekten hayâ ediyorum."
Kadınlar palto giyinmişler olay olmuş, çarşaf giyinmişler bu defa da çarşafın bolluğu darlığı inceliği kalınlığı mesele olmuş. Toplumun çöküşünü sadece tesettüre, kadındaki tesettür anlayışının değişmesine bağlayanlar çıkmış. Tecavüzleri, kadına sataşmaları da yine kadının giyimine bağKadınlar palto giyinmişler olay olmuş, çarşaf giyinmişler bu defa da çarşafın bolluğu darlığı inceliği kalınlığı mesele olmuş. Toplumun çöküşünü sadece tesettüre, kadındaki tesettür anlayışının değişmesine bağlayanlar çıkmış. Tecavüzleri, kadına sataşmaları da yine kadının giyimine bağlayanlar çıkmış; erkekler suçsuzmuş gibi! Hülasa, bu konuda sorunu erkekte bulup erkekleri eleştirenlerin nadirattan olduğunu görüyoruz.
Ülkenin kurtarılması için Batıcılık, Osmanlıcılık, İslâmcılık, Milliyetçilik (Türkçülük) başlıkları altında reçeteler öne sürülürken genelde ideolojiler kadın üzerinden şekillenmiş; kadın, giyiminden tutun da her şeyiyle yazılara meze edilmiş. Kadın Batı tarzı giyindiğinde eleştirilmiş, İslami tarz giyindiğinde de eleştirilmiş. Şatafatlı giyindiğinde de "ülkede ekonomik çıkmaz var şatafatlı giyinmesinler" denilerek eleştirilmiş. Kadın konusunda koca koca âlimler-yazarlar birbirine düşmüş dergi gazete sayfalarında.
Kadın ne yapsa eleştirilmiş
Zaten misyonerler, Haçlılar, Siyonistler, (Batı adına ne derseniz deyin bana göre Haçlılar, Evanjelistlerdir onlar) önce küçük küçük ayrımlarla özellikle kadıntesettür- din-milliyet konularında kategorize ederek âlimleri ayrıştırıp birbirine düşürmüşler, yani Osmanlı'nın parçalanması için ellerinden geleni yapmışlar basın yayın dünyasını kullanarak!
Nihayet bir kesim kadına "ayar vermeyi" başarmış! Sonunda kadın istedikleri gibi, Batı tarzı kıyafetlere bürünmüş. Ama bitti mi? Hayır… Bununla yetinilmemiş, yine kadına ayar verilmiş ve eleştirilmiş basında… Mesela 29 Aralık 1945 tarihli Akşam gazetesindeki "Dikkatler: O güzel, o nazenin hicap hissi" başlıklı imzasız yazıdaki gibi, kıyafette Garplı (Batılı) modern olmamız ama terbiyede Şarkvari yani Doğulu olmamız istenmiş ve şöyle serzenişte bulunulmuş: "Şarkvari kadın tipi cidden yürekler acısıydı. Peçelerle çarşaflar içinde. Kafeslerle selâmlıklar ötesinde. Haremağaları ile ayvazların göz hapsinde. Bir söz söylersin kadın ezilir büzülür. Başına vur, lokmasını elinden al. Bütün bunlar, insanlara layık değildi. Kadınlar çok şükür kurtuldu. Fakat herhangi bir kadının fıtri hicap hissinden kurtulmağa çalışmaması lazımdır. Vapurlarda vesair umumi yerlerde kulağa bazen öyle bağır bağır, öyle tüyleri ürpertici, hisleri rencide edici muhavereler çalınıyor ki insan istida yazıp "Saygısızlıkla Savaş Derneği"ne başvurmayı düşünüyor. Ey güzel, ey nazenin hicap hissi! Sen imdada gel!"
Ne yapsak birileri hoş görürken, birileri eleştirmiş sanki. Hanımlarda ayar bırakmamışlar. Bakın işte yine hanımı konu alan bir karikatür: Akşam gazetesi, 23 Kânunuevvel 1929 tarihli ilk sayfada verilen bu karikatürde, gayet modern, o dönemin muaşeret kurallarına göre giyinmiş bir bey topluluğu, yine modernlikten Batı tarzı giyinmeyi kastedip giyindirilen bir hanımı takip ve tacizdeler.
Kadın örtünmüş "öcü, umacı" denmiş, mini etek giymiş, böylesi karikatürlerle iğnelenmiş. Başı açık ama uzun etek giymiş, bu defa da yerleri süpürüyorsun denmiş, denmiş de denmiş! Kadının kıyafetini Batı tarzına çevirenler yine kadında eleştirecek bir şeyler bulmuş, bu defa da ağzına, yüzüne, gülüşüne duruşuna bakmaya başlamış, bazı aydınlar istedikleri kadının nasıl bir kadın olması gerektiğini yazılarıyla sipariş etmiş.
Kadına "ayar vermek"
Sonra kadınlara tembihlerde bulunan kitaplar da yazmışlar, bazı beyleri terbiye edeceklerine hanımlara yüklenmişler, her zaman erkekleri es geçip. Lütfi Simavi Bey –Sedat Simavi'nin amcası- yazdığı âdâb-ı muâşeret kitabında, kadınlara: "Sokağa çıkanlar layık ve münasip bir süratle gitmelidirler. Familya (aile) kadınları nazar-ı dikkati celb edecek elbise iktisa etmedikleri (giymedikleri) gibi ziyade ıtriyat (koku) kullanmazlar. Yaya çıktıkları vakit sağa ve sola bakmadan yollarına devam ederler. Ve kimsenin yüzüne dikkatle bakmazlar. Yolda arkasına bakmak, parmakla göstermek ve kahkaha ile gülmek hususiyle bir kadın için çirkindir." diye pek çok tembih ve tavsiyede bulunma gereği duymuş. Günümüzde bu tavsiyeleri dindar bir aydın yapsa sanırım kıyametler kopardı ama o gün kopmamış…
Şimdi günümüz basınına hatta sosyal medyasına bakıyorum da 100 yıl öncesi yazılıp çizilenler hiç değişmemiş: Kadın çarşaf giymiş; çöp torbasına benzetilmiş, "gerici-yobaz" olmuş veya muhafazakâr camia tarafından "dindar" olarak nitelendirilmiş. Açık gezmiş; "namussuz" olmuş veya diğer camianın bakışıyla "ilerici-modern" olmuş. Tesettüre girmiş; örtüsünün bağlanışına kadar değişik şekillerde kategorize edilmiş, kâh aşağılanmış kâh yüceltilmiş. Hatta eğer örtüp de makyaj yaptıysa veya altına pantolon giydiyse "süslüman" oluvermiş birden.
Düşünebiliyor musunuz her gazete ve dergi kendi görüşü ideolojisi çerçevesinde ayar vermeye çalışmış kadınlara ve kendilerinden olmayana saldırmışlar, dışlamış ötekileştirmişler. Demem o ki; bu ülkede kadına bir türlü rahat vermeyip kadın üzerinden siyasetler yapıp ideolojiler oluşturup gündemi meşgul ederlerken kadınları da ayrıştırıp arka planda kirli emellerini yürütmüşler. Batı ve Amerika yapay zekâyla uğraşırken 21'inci yüzyıl oldu biz hâlâ kadınlarla, kadının giyimi, oturuşu, kalkışı ile uğraşmaktayız. Biz kadınlar başımızı açtık olmadı, kapadık olmadı…
Kaynaklar:
*Emel Çokoğullar, B. Mehmet Bozaslan, Eğitim ve Eşitlik Talebiyle Şekillenen Osmanlı Kadın Hareketinin Milliyetçi Söyleme Eklemlenmesi, Ankara, 2014, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi [DTCF Dergisi], LIV. cilt, 1. sayı, s. 171-190
*Fatma K. Denman, İkinci Meşrutiyet Döneminde Bir Jön Türk Dergisi: Kadın, İstanbul: Libra Kitap, 2009, s. 234.
*Mine Topçu, II. Meşrutiyet Döneminde Tesettür Tartışmaları (1908-1918), Tez, [Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, 2019.]
*Yazar belirtilmemiş), "Dikkatler: O güzel, o nazenin hicap hissi" Akşam 29 Aralık 1945, s. 1.
*Lütfi Simavi, Teşrifat ve âdâb-ı muâşeret, 2. bs., İstanbul: Ayyıldız Matbaası,1334, s., 51-52.