Lütfen bir arama motoruna girin. Sanki Google'dan başka bir şey kalmış gibi? Benimki de laf mı? Şuna doğruca "Google'a girin!" desem olmuyor mu?
Sonra arayın "Güzellik" kelimesini. Göreceksiniz ki yapılan ikinci veya üçüncü en çok arama "Güzellik testi" olmuş. Bunu tekrar ettirin ve karşınıza 2.130.000.000 kaynağın geldiğini göreceksiniz. Her bir sitenin bu konuda bir sayfası olsa, demek ki 2 milyon 130 bin site ile internet size güzelliğin nasıl test edileceğini bildiriyor.
Ve bu sadece Türkçe kaynakların sayısı… Başka dilleri de işin içine katarsanız, şu sonuca varmanız mümkün: İnsanoğlunun başka hiçbir işi kalmamış, kendisini güzelliğin ne olduğunu sınamaya, bulduğu şeyin güzellik olup olmadığını anlamaya adamış! Sokakları sahipsiz kediyleköpekle dolduran biz değiliz!
Avrupa'da en çok dilencisi olan ülke sanki bizim marifetimiz değil. Yayaların üzerine dev gibi minibüsleri süren başkası… Okul bahçesinde minibüs manevrası yaparak kendi yolcusu olan minik öğrenciyi ezenler Mars'ta yaşıyorlar. Kendi inşaatından demirçimento çalanlar yandaki ülkede yaşıyorlar. Başının üstünde tutmaya söz vererek evlendiği kadını sokağın ortasında döverek rezil eden, vurarak katleden hiç biz olabilir miyiz?
Bizler, işi gücü güzellik peşinde koşmak, bulduğu güzelliğin ne olduğunu test etmek için web-web dolaşıp, bilgi ve beceri peşinde olan insanlarız. İnternette futbol topu konusunda bile daha az kaynak varken, bizler bir güzellik külliyatı oluşturmuşuz: Güzelliği bulmak, anlamak ve sinemize sarmak için. Güzellik deyince ne anlıyorsak artık! Biraz bu siteleri dolaşırsanız görürsünüz ne anladığımızı esasen: Burnumuzun biçimi, dudağımızın şekli, gözümüzün konumu, sakalımızın tıraşı, ceketimizin boyu, eteğimizin plesi.
Güzellik deyince ne anlıyorsak artık!
Güzellik çoktan sahiplendiği hayvanı evinde tutmak, ne pahasına olursa olsun, o canlıyı kardansoğuktan, açlıktan susuzluktan korumak olmaktan çıkmış; sahip olduğun sürece o kedinin-köpeğin kılı-tüyünün şekli ve temizliği ve rengi ve kuaförü olmuş bile.
"Müslüman dilendirmez!" sözündeki güzellik, yerini bir siyasal ideoloji olarak kitaplarda ve makalelerde yerini bulan İslamcılığa ait bir aforizma hâlini almış ve afişlere yazılmış bulunuyor.
Zaten bir şey afişlere geçecek kadar sloganlaştığı zaman, hayattaki yerini yani güzelliğini, arzu edilirliğini veya çirkinliğini, kaçınırlılığını yitirmiş, artık bir ideolojinin malı olmuş demektir. Arzu ve nefret, yerini uygunluk, zamanı olup olmama, yakışmayakışmama gibi başka ölçülere bırakmış demektir.
Güzel olabilir, arzu edilir olabilir ama bakalım benim buna zamanım var mı? Benim konumumdaki bir insan için bu şey, uygun olur mu?
Bu, güzelin tanımındaki bireysel ögenin yok olduğu anlamına gelir. Onun yerini sosyal ögeler alır. Sosyal diyorsam sanmayın ki yüzyıllar süren bir toplumsallaşma süzgecinden geçerek, nesilden nesile aktarılan imbiklenmiş bir süreç sonucundan söz ediyoruz. Hayır.
Artık sosyalin de güzel bir tanımı var: Ben ve benim gibiler. Biz yani. Bizim Whatsapp grubundakiler. Alışveriş sitelerine girin ve bu psikolojinin nasıl tepetaklak edildiğini göreceksiniz: "Bu ürünü alanlar şunu da aldı." İşte sizin toplumsalınız bu ürünleri alırsanız sizi bağrına basacaktır.
Hitler'in beyinleri vurmakta kullandığı tetikçisi Goebbels değildi. Kurumsal iletişim orduları, günümüzde her gün artan ölçülerde psikoloji atını, insan sağlığı arabasının önüne değil arkasına koşmakta yarışıyor. "Bunu sevenler şunları da sevdiler." Ee? Ne duruyorsun, tıkla "like" düğmesine, yap bir güzellik. Güzel ol sen de onlar gibi.
"Güzellik testi"
Bir güzellik testi sitesinde, "Güzel misin, seksi mi yoksa tatlı mı?" sorusunun cevabını alabilmeniz için şu noktalarda ne olduğunuz ne düşündüğünüzü ve ne yaptığınızı cevaplamanız gerekiyor:
"Kendinde en çok neyi beğeniyorsun? Şu üç Sex and City karakterinden hangisini seçersin?" (Buradan karakterini çıkartacaklar galiba? "Kime benziyorsan öyle olursun" diye bir ilke mi var acaba?)
"Akşam arkadaşlarınla dışarı çıkacaksınız. Plan, favori barınıza gidip bir iki içki içip bol bol sohbet etmek. Peki üzerine ne giyeceksin?" (Seçenekleriniz şunlar: Seksi bir elbise, trendy bir elbise, rahat bir elbise. Üç şıkkın da değişik dozajlarda "seksi" olduğunu söylemeye gerek var mı?)
"Diyelim ki Playboy dergisine poz vermeni istediler. Çıplak poz verir misin?" (Seçenekleriniz: Hayatta olmaz! Verecekleri paraya ve vereceğim pozun klaslığına bağlı. Neden olmasın? Vücuduma güveniyorum ve herkese göstermekten de korkmuyorum!)
Sitenin test sorununu tümüyle aktarmanın telif hakları sıkıntısı bir tarafa, hepsinin birbirinin aynı ama cinselliğin başka bir surette ifadesi olması sebebiyle sizi sıkıntıdan öldürmesi ihtimalini dikkate alarak burada durabiliriz.
Özetle sonunda size ne kadar cinsellikten korkmadığınız ölçüde "güzel" ve cinsellikten kaçındığınız ölçüde "tatlı" skoru veriliyor. Sitenin editörü de haklı sonuç itibarıyla. O da aynı girdabın içinde yaşıyor ve bu anaforda sitesine ziyaretçi çekmeye çalışıyor.
Nasıl kedileri ve köpekleri sokağa salıvermek "çirkin" olmaktan çıktı ve nasıl hayvan edinme konusunda güzel olan hayvanın kılı-tüyü, kurdelesi, patiği, kuaförü oldu ise, insanın kendisini yüzüyle, gözüyle, burnuyla, saçıyla, davranışıyla, hayat tarzıyla güzel sayması sadece bir şeye indirgendi: Ne kadar "seksi" olduğuna!
Kafanın içinde değil, dışında
Avrupa'ya giden bir THY uçağına binin; 300 yolcu arasında en az beş kafanın kıpkızıl kanlı yara bezleriyle sarılı olduğunu görmezseniz, bu yargımı geri alacağım. (Dergiyi sırf beni okumak için almadığınızı var sayarak paranızı iade edemiyoruz!) Ülkemiz, şükürler olsun saç ektirme ve diz onartma cenneti oldu. Kafaları görebiliyoruz ama ağızların içine bakamıyoruz. Neden peki?
Asırlardır gür ve koyu renkli saçları olmak, güzellik kriteriydi ve şimdi bunu 800 dolara sağlamanın imkânı var. Üstelik bunun için ABD veya İngiltere'de vereceğiniz paranın yarısına, bir Boğaz tatiliyle birlikte yapma imkânı sağlıyoruz. Koş vatandaş, gel saç ektir kafana! Çünkü güzellik kafanın içinde değil, dışında. Güzellik, ettiğin lafta değil, o lafın çıktığı ağızın dişlerinin biçiminde, beyazlığında!
Peki, ne olmalıydı da olmadı? Olamadı? Bu sorunun cevabı kolay değil ve muhtemelen derginin bu sayısındaki yazıları, söyleşileri bitirdiğinizde zihninizde çözüm değilse bile çözüme götürebilecek fikirler konusunda bazı sorular oluşacaktır. Çünkü kelime anlamını yitirdi. "Güzel" kelimemiz, Oğuzca, görmekbakmak anlamındaki "körk" kelimesinden türetilmiş; k-z değişimi ve l'nin sona atılması gibi iki farklılaştırma ile, 'körklü', yani bakmalık, güzellik şeklinde türetilmiş.
Şevket Süreyya Aydemir'e göre Mustafa Kemal, ömrünün son 10 yılını Türklere tarih ve kelime türetmeye adamıştı. Bakanları, başbakanları "Paşam bu devlet işleri artık asker aklıyla yürütülecek seviyeyi aştı; uzmanlık istiyor" diyerek rahmetliyi devre dışına bıraktıkça, o da kendisini hangi kelime nereden gelir sorusuna adamıştı.
Hatta iddiaya göre şu bizim yukarıda aktardığımız gibi bir etimolojik açıklamayı bir kâğıda yazıp kendisine yollayanlara 10 lira ödül verdiği bile olurmuş. O dönemin ürünü sözlüklere bakarsanız, "görçek" ve "görüçek" kelimeleri de "'güzel" anlamında kullanılıyordu.
Ama özetle, güzellik bizatihi yoktur; dilimizin de şehadetiyle söyleyebiliriz ki, güzellik bakmaktadır, görmektedir. Pedagog ve çocuk psikologları der ki, sorun çocuğun donuna veya yatağına işemesinde değil, sorun o çocuğa kaldıramayacağı ruhsal yükler yükleyen ana-babadadır. Aynen öyle de adamın dediğine değil de dişlerinin ne kadar düzgün, ne kadar beyaz olduğuna bakıyorsanız, o şahsın güzel söylemesine engel olan sizsiniz.
Acaba güzelliği bırakıp seksiliğe, tatlılığa, hoşluğa baktığımız için mi güzeli yitirdik? Yoksa güzeli yitirdik de yerine başka şeyler ikame etmeye mi çalışıyoruz? Eğer güzellik bizatihi yoksa, yani kendisinden, kendi zatından gelmiyor da bizatihi yani kendi sebebiyle, ya da sebep olduğu için oluyorsa, biz güzeli nerede ve nasıl arayacağımızı, hangi sebeplere tevessül ederek, güzeli bulacağımızı bilme yeteneğimizi mi yitirdik?
Tabii, sokaktaki kedi ve köpek sürülerine bakınca onların açlığını ve sefaletini görmüyorsak… Yolda sabah dalgın okula giden çocuklara yol vermek için durmamanın insan dışılığı bizi sarsmıyorsa… Adamın elindeki nezle mendilini top yapıp yola fırlatmasının iğrençliği bizi isyana sevk etmiyorsa… Sokak hayvanlarının yaşamakta olması, çocukların araçların arasından canlı sıyrılabilmesi, mendil topunun birinin suratına çarpmaması, "güzel" olmak için yeterlidir. Seksi ve hatta tatlı bile denilebilir.