Haşmet Babaoğlu'yla 3 soru 3 cevap
Zor soru. Dilim tutuldu doğrusu. Fakat zorluk elbette 'yerlilik' tartışmalarından haberdar olmayışımdan kaynaklanmıyor. Bana göre zorluğun nedeni 'yer'in neresi olduğunu doğru düzgün konuşmadan 'yerlilik' övgüsüne kalkışmamızdan geliyor… Hani 'yeri yurdu olmak' diye bir laf vardır ya, güzel deyimdir. Çünkü hiç çaktırmadan fakat büyük bir beceriyle 'yer' ile 'yurt'u ayırır. Yurdumuz var, şükür. Fakat bir 'yer'imiz var mı? Söyleyin; bizim ayağımızı basıp yönümüzü seçeceğimiz 'yer'imiz neresidir? Bu sadece coğrafi ve kültürel bir yer midir, yoksa bir iman ve bir 'hal' midir? İşte bu noktaya dikkat etmeyince kaba milliyetçiliğe veya folklora saplanıveriyoruz. Ya da bize özgü popüler kültür öğelerini yüceltmeye başlıyoruz. Ben böyle tarif edilen bir 'yerlilik'te yokum! Biraz dalgacı biçimde ve günümüz hayatına tercüme ederek sorayım: Kocaman puroları tüttürmek 'ecnebi' bir seçim olabilir ama buna karşılık nargile içmek bizi kurtarır mı?.. Mesela Orhan Pamuk'u sürekli yabancı okuru düşünerek yazmakla, zaman zaman neredeyse bir tür oryantalizmle eleştiriyoruz. Bu eleştiri anlamlıdır. Ben de katılıyorum. Ancak tam olarak bu özellikleriyle de Orhan Pamuk 'yerli' bir yazar değil midir? Kendini Batılılara sevdirmek ve onların suyuna gitmek isteği Batılı olmayan bir yazarın işidir. O halde… 'Yerlilik' diyenler yoksa aslında 'yerlicilik' adı verebileceğimiz kendinden menkul politik bir tavır peşinde midir? Buyrun, bu soruları siz cevaplayın, ben ufaktan kaçayım…
Tamam! Kabul! Şimdi sizin önemsediğiniz yerde kalalım. Yani 'yer' konusunda, 'bir yeri olmak' noktasında…
İnsanın doğduğu yer, yetiştiği yer, kimliğini aldığı yer, ekmek yediği yer, rahat ettiği yer, göçtüğü yer falan vardır da, bütün bunlar 'hayatı gelişine yaşamak'tan öteye gitmez. Şuralıyım, kimliğim şu, inancım şu, işim bu… E? Sonra? O kadim soruyu soralım tam burada: Nereye gidiyorsun? Yönünü seçtin mi? Yoksa coğrafyayı, tarihi ve hayatı nasıl verildiyse, öyle kabul edip yaşayıp gidiyor musun? O halde 'ol'mamışsın demektir. Henüz 'insan' olmamışsın yani!
Uzaktan bakınca çok hareketli, çok hızlı görünmene rağmen hakikatte yerinde sayıyorsun demektir. Yola bir yerden çıkılır. Yön bir yerde durarak seçilir. İşte o 'yer' önemli benim için. Buna 'yurt' kavramı yetmez. Yetmediğini de dinlerin varlığından biliriz. İslam'dan konuşalım: İslam coğrafyaya, tarihe, yerel kültürlere değil, insana seslenir. Demek ki, esas 'yer'imiz bir şuur ve 'hal' olmak durumundadır. Yani asıl yerimiz fizik değil, metafizik bir problemdir. Şimdi soruyorum: Anlattığım 'yer'in yerlisi olmayı çok uzun bir zamandır beceremediğimizi hiç konuşmayacak mıyız?
Tekrar 'yerlilik' konusuna dönelim mi? Yerlilik 'kültür' üzerinde yükselen bir tutum mu? Siz nasıl bir yerlilikten yanasınız?
Yerlilik her şeyden önce sevmektir: Burada doğmuş olmayı sevmek, burada olmaya şükretmektir. Kilit bu. Biliyoruz, burada doğduğuna bin pişman ve buralıları 'insan'dan saymayan sayısız kişi var. Sanıldığının aksine dinlediğimiz türkü, sevdiğimiz hikâye kendi başına bizi yerli kılmaz. Ben ömrüm boyunca Klasik Batı Müziği'ni çok sevdim ama bu beni Türkiye'de doğduğuna pişman ve Türkiye'de yaşayanların inançlarını ve kültürünü umursamayan biri yapmadı. Fakat sabah akşam saz çalıp türkü söyleyen kişiler tanıdım. Biraz sıkışınca "Ben gidiyorum, bu ülkede yaşanmaz" demeye başlarlardı. Anlamışsınızdır, ben teorik olarak inşa edilen ve 'kurtarıcı' bir yerlilik fikrine pek yakın değilim. Bir fikir inşaatından değil, muhabbetten söz etmeliyiz. Politik bir tutumdan çok bu topraklara dair hayret ve saygıdan söz etmeliyiz.