Lacivert Yazı İşleri: İfade özgürlüğü Charlie Hebdo'nun neresinde?

İfade özgürlüğü Charlie Hebdonun neresinde?
Giriş Tarihi: 2.03.2015 16:38 Son Güncelleme: 13.08.2015 12:36
Lacivert Yazı İşleri SAYI:11Mart 2015
Charlie Hebdo olayı kurgulanan söyleme uygun bir örnek. Beyaz adamın barbarlardan çektikleri... Ama aynı olay Danimarka'da olunca üstü örtülüyor. Charlie Hebdo ve ardından Chapel Hill saldırılarıyla, gündemimize yine yoğun bir şekilde İslamcı terör, İslamofobi, şiddet ve kötülük tartışmaları girdi. Batı'nın İslam dünyasına bakışı, Müslümanların kendilerine ve Batı'ya bakışları ve daha pek çok şeyi, Lacivert'in odak grup sohbetinde masaya yatırdık. Hicvin kime karşı yapılacağından, IŞİD'in videolarındaki turuncu tulumlara kadar çok geniş bir çerçevede gündemimizdeki konuları ele aldık. Şiddetin içeriğini, arka planını, nedenlerini ve sonuçlarını anlamaya çalıştık. Bu samimi sohbeti, katılımcıların ismini belirtmeden sizlere takdim ediyoruz:

Şiddet olayları gittikçe daha dramatik ve organize bir hal aldı. Mezhep savaşları, medeniyet savaşları noktasında sürekli hal değiştiren bir şiddet türü ile karşı karşıyayız. Ölümlerin ideolojisi, Charlie Hebdo (CH) ve Chapel Hill cinayetlerine bakış açımızı da şekillendiriyor. Bugün biraz bunları konuşalım istiyoruz. Tabii her gün bir yenisi eklenen kadın cinayetlerini ve Özgecan Arslan'ı da unutmadan. Bu konular çerçevesinde serbest bir tartışma yapalım.

Prometheus:
Şiddete ben hiyerarşik ilişkiler açısından bakıyorum. Hem mikro hem makro düzeyde güçlünün güçsüze tahakkümü. Ama o tahakküm noktasına nasıl geliniyor, asıl mesele bu. Burada kuşatılmış bir çaresizliği de görmek lazım.

Poseidon
: Makro politikalara bakın, herkes İslam dünyasında şiddet var diyor, sonra kalkıp herkes İslamofobi'ye karşıyız diyor. Bu sözler hayatın hiçbir alanına dokunmuyor. Sistematik aşağılanmaya maruz bırakıp sonra da "neden bir otopark tartışmasından komşusunu öldürdü ki", sorusunu sormamalıyız. Bu tahakküm bu tarz davranış kalıpları kazandırıyor. Züğürt Ağa hikayesi…

Hephaistos: Ben CH olayında şiddet kullanma konusunda çaresizlik kavramının uymadığını düşünüyorum. Bu tanım kişisel vakalarda psikolojiyi anlamak için yapılabilir ama bir toplum çaresizlikten mi böyle bir şey yaptı diyeceğiz? Bence uygun değil.

Prometheus: Şöyle düşün, belki makro oyunun bir parçası değil ama kendilerine bu iş yaptırılan kişilerin kafasında böyle bir sıkıştırılmışlık var. Müslüman toplum, temsiliyet anlamında seslerini çok zor duyuruyor. Çaresizlik ile saldırmıyor, çaresizlik ile 'saldırtılıyor'. Bunu yapan kişi için de "sen bana böyle müdahale edemezsin, edemezsin!, edemezsin!!!, EDEMEZSİN!!!!, EDEMEZSİN LAN!!!!!" noktasına getiren bir ortam yok mu Avrupa'da? Bu noktaya gelen koşulları kim hazırlıyor?

Olimpos: Yok, ben de bir başka açıdan sana katılıyorum. 'Çaresizlik' kavramı çok yönlü bir şey. Mesela hiç dikkatinizi çekti mi? İlkokullarda zengin çocuklarının kulakları hiç çekilmezdi, hâlbuki onlar da çocuktu. 'Yetişkin, çocuktan güçlüdür' kuralı işlemez olur böylece. Özünde bir güç ve güçsüzlük dengesizliğinden bahsediyorsak, bir momentum olarak 'çaresizlik' meselesini de ele almak lazım. Babası zengin olan çocuk, salt 'çocuk' olmaktan kaynaklı bir çaresizlik içinde değil yani.

Demeter: Ben bu güç meselesinin de bir inşa olduğunu düşünüyorum. Beyaz zihniyetin egemen olduğu Hollywood sineması bizi en ağır şiddetin 'zencilerde' olduğuna inandırıyor. Bir video dolaşıyordu internette, bir kadın sadece siyahi iri bir adamla çocuğunu yan yana gördüğü için bağırarak geliyor, çünkü zihnine kimin çaresiz, kimin suçlu olduğu kodlanmış.

Orpheus:
Ben başka bir şeyden bahsetmek istiyorum. Geçen gün bir makale okudum, 'mansplaining' ve ateizmden bahsediyor. Bu yeni bir terim, erkek dilinin buyurganlığına işaret ediyor. Bu kısmı biliyoruz, bir de ilginç bir şekilde 'ateistlerin' de 'mansplaining'le aynı zihniyette hareket ettiğine işaret ediyor. Yani ateistlerin kadınlara bakış açısı ile erkeklere bakış açısı aynı. Ben söylüyorum, 'doğrusu budur' demek. Ateistler de aydınlanmamız için, bilim için sürekli ne yapmamız gerektiğini söylüyor. Bir de üstüne anlamıyorsun diye fırça atıyor. Mesela CH olayı, 'hiciv' kime karşı yapılabilir, kime karşı yapılamaz bunu belirliyor.

Apollon:
Pardon kesiyorum ama bu noktada bir şey diyeceğim, karikatür, güçsüzler tarafından güçlülere karşı yapılmalı. Burada ise sürekli ezilen, çaresiz olanla dalga geçilmesi meselesi var.

Konu çok dağıldı, şöyle toplayalım: CH, ateizm ve karikatür ilişkisi. Karikatürün gerektirdiği gibi davranılmıyor, üstelik buyurgan bir dil kullanıyor.

Orpheus:
Evet, erkek buyurgan dili ile ateistlerin dili birbirine benziyor diyoruz. Ve tepede de Müslümanları nereden sıkıştırabilirim psikolojisi var. İfade özgürlüğü bunun neresinde?

Olimpos: Geçen ay Danimarka'da bir saldırı oldu, neden o olay abartılmadı bu kadar? Adam arkasından suçlu çıktı, sabıkalı kimliği ön plana sürüldü, bu hazırlıksız bir hareketti, Charlie hazırlıklıydı, düğmeye bastılar. Her anlamda bir proje halini aldı.

Poseidon: Ümit Kıvanç bir tweet attı olaydan sonra, Müslümanlara binaen, ben sizin bu kadar arkanızda durdum, siz de bunu hak etmiyormuşsunuz demeye getirdi. Farkında değildi belki ama söyledikleri Murdoch'un söyledikleri ile aynı kapıya çıkıyordu.
Olimpos: Zizek'in bu konuda yazdıklarını da ekleyelim.

Bu insanlar, CH, nasıl bir dünyada yaşıyor bunu bilmiyorlar mı? Son 20 senedir bu topraklarda yaşananlardan habersizler mi?

Prometheus: Çok haklısın, kaynaklar sömürülüyor, ölü sayıları binler değil, yüzbinlerle ifade ediliyor, parçalanmış devletler… Ya düşünün, Budistler bile insan öldürüyor! Bir Budizmi düşünün, bir de Budistlerin yaptıklarını. Allah aşkına Sri Lanka ve Birmanya'da İslam bir tehdit midir? Dünyada bütün bunlar olurken, CH bize Avrupa'nın varoşlarında Müslümanlar daha çok hırpalansın diye birkaç doz 11 Eylül aşılıyor.

Apollon:
Avrupa'da Müslüman halkın selahiyetini isteyen biri bunu neden yapsın? Ümit Kıvanç'ın romantik tepkisi de çok hoş yani, olana bitene hemen inandın mı?

Olimpos:
Ümit Kıvanç'ın dediği "artık sizi terkediyorum" yazısı. Zizek'in yazısı da bu bağlamda değerlendirilmeli. Müslümanlara, hegemonik olma potansiyel riskini taşıdığı andan itibaren, salt bu bir riskten ibaret bile olsa yüz çevrilebiliyor. Yani hakim güçlerin rakip olma potansiyeli ihtimaline bile tahammülleri yok.

Prometheus: Bence bu bir çevreleme politikası. Böyle bir potansiyel filan yok. Mikro düzeylerde olan küçücük bir olayda bile büyük makro tedbirler alınıyor, binlerce insan bu politikaların sonuçlarından etkileniyor.

Demeter:
CH birilerine daha başka hesaplar için de had bildirmenin bir yolu olarak ortaya çıktı. Sonra dönüp bakılıyor, kim haddini bildi, kim yola geldi?

Hephaistos:
İslam dünyasında bu tarz davranacak ahmak adam da çok. İslam dünyasında böyle bir eğilim var. Şiddet, mezhep çatışması…

Sorduğum soruya geldim tekrar, İslam dünyasında şiddet var, şu var, bu var. Ama bu ortam nasıl bu hale geldi?

Hephaistos:
Amerika, Irak'ı mezhep çatışmasına çok uygun bir halde bırakıp çıktı. IŞİD, Suriye'de devam eden savaş ortamında güçlendi. Bütün bunlar kabul ama sürekli bizde şiddet yok, Müslümanlara atfediliyor demek de doğru değil. Her şeye komplo teorisi gibi bakmamak gerekir. Evet, şu an İslam dünyasında bir şiddet damarı var. Bunu inkâr edemeyiz.

Olimpos:
Bence bu ifade de sıkıntılı, komploculuk. Her şeye komplo demek. Bize öyle düşündürüyorlar, Batı bunu yaptırıyor diye düşünmenin sıkıntısına işaret etmek. Bu kolonyal düzen içinde, böyle bir damar var diye konuşmanın kendisi başlı başına komploculuk. Myanmar'daki Müslümanlarda da mı böyle bir damar var? Şiddet damarı? O zaman onlar neden öldürülüyor?

Hephaistos: Size katılmıyorum. Bahsettiğim damar meselesi bir vaka, elbette her Müslüman bir psikopat demek değil. Bu damar mı değil mi onu tartışırız, adını başka bir şey koyarız ama böyle bir durum var diyelim. Sıradan insanların şiddete bulaşması bu coğrafyada üretilen bir şey.

Olimpos: Eğer uluslararası ilişkiler sistemi üzerinden konuşacaksak, damar konusunu konuşabiliriz. Ama ontolojik bir damardan bahsetmek anlamlı gelmiyor.

Apollon: Cihat kelimesinin ve meselesinin yanlış tanımlanması durumu da var.

Orpheus: Yalnız orada da sorun var, diyelim ki burada bir ibadeti cihat olarak tanımlıyoruz. Ve bu da İslam'ın özünde var. Peki Budizm'deki şiddeti ne ile açıklayacaksınız? Teorisi öldürmemek üzerine kurulu.

Prometheus: Cihat tartışmasında yanlış anlaşılma filan yok, ben de konunun ontolojik damar meselesi haline getirilmesine karşıyım. Bu coğrafyada sosyolojik olan, dinî olanı bastırıyor.

Orpheus: Diyelim ki, CH'da da inançlı bir kişi terör eylemi içine girdi. İnancı gereği böyle bir eylem yaptı. Peki ama neden? Bu sefer de bunu ilk kim başlatmış diye sormak gerekmez mi? İslam dünyasında, Afganistan'daki, Irak'taki ölümleri göz ardı mı edeceğiz? Terör üretiminin bir 'döngüsel inşa' olduğunu düşünüyorum. Irak'ta bir milyon insan öldürülüyor ve hiçbir temsiliyet bulamıyor. Myanmar'da insanlar öldürülüyor, hiçbir temsiliyet bulamıyor.

Gazze'deki intihar bombacıları için kullanılır bu tez. Yani bir gün Myanmar'da bu tarz olaylar duyarsak, İslamcı terör mü diyeceğiz? Öte yandan süreçlere bakarak karar vermek bize meşru olmayan işleri meşrulaştırma zemini mi veriyor?

Apollon: Soğuk Savaş bittiğinden beri Batı kendisine bir Müslüman 'zıt' oluşturuyor. Peki bu 'zıt' tam olarak kim? Paris'in varoşlarında yaşayan Müslüman Paris vatandaşları mı? Yoksa IŞİD mi? Arabistan mı? İran mı? Komünizmin bir temsilcisi vardı, Müslümanları kimse temsil etmiyor.

Olimpos: Ortak bir zemin olmayınca şeytanlaştırmak da, içeride mezhep kavgası oluşturmak da kolaylaşıyor. Bu konuda semiyolojik bağa da dikkat edelim. İslam denince akla gelen ilk şey Şiiler ve İran'dı. Sonra bir anda İran'la ilişkiler, uluslararası ilişkiler çerçevesine sokuldu. Zıt kutup boşluğunu Sünniler doldurmaya başladı.

Yani Şiilerin şeytanlaştırılmasından Sünnilerin şeytanlaştırılmasına mı geliyoruz?

Olimpos: Tam olarak öyle diyemeyiz, zira Sünnilerde bir tek temsil makamı veya ülkesi yok. Adeta bomboş, çorak bir arazi. Düşünelim, Müslüman dünyası dediğimiz dünyanın içinde Adnan Oktar'dan IŞİD'e kadar çok geniş bir yelpazede çeşitli Müslümanlık anlayışları var.

Orpheus: Bence bu şeytanlaştırılıyoruz söylemi biraz sıkıntılı. Sana böyle davrandılar diye böyle oldu, şu bunu böyle yaptığı için böyle oldu demek sıkıntılı, Müslümanlar'ın biraz feraset sahibi olması gerekmez mi?

Poseidon: Ben de öyle düşünüyorum, sonuçta şöyle bir tablo çıkıyor: "Ya kendi öfkesinin mağduru, ya da Batı'ya karşı öfkesinin mağduru."

Demeter: Müslüman'ın feraset sahibi olması, konunun bu kısmını yok saymıyor. Öfkemizin mağduru olmamız başka bir şey ama günün sonunda semiyolojik olarak 'İran şeytanı' terminolojiye iade edildi, yerini 'IŞİD şeytanı' aldı. Bu da konunun başka bir cephesi.

Poseidon:
Elbette, IŞİD bizim coğrafyamızda kavranamaz bir dağınıklığın, ilmi ve itikadi çoraklaşmanın, mezhep çatışmasının olduğu bir ortamda doğdu. Selefiliğin algılanma biçiminde büyük bir değişiklik meydana geldi, adeta Selefilik atomize oldu.

Olimpos: Dikkat ediyorum, 2-3 sene evvel, İslamcılık konuşan, İslamcılık adına kavga eden gençler şimdi Sünnilik üzerinden bir meseleyi konuşuyor.

Tartışma galiba iki boyutta seyrediyor, toparlamak adına soruyorum, Batı'nın bu coğrafyada yaptıklarını eleştiriyoruz bir koldan, bir koldan da öz eleştiri yapıyoruz, doğru mu?

Apollon: Evet, ama Batı'nın tarzını eleştirdiğimizde bize öğretilen bir şey var, hemen 'komploculuk' yapmış oluyoruz. Sykes-Picot anlaşmasından konuşmak komploculuk değil. Bazı şeyler bu coğrafyada planlandı ve bu plan çerçevesinde yapıldı.

Olimpos: Şimdi her şeyi Yahudilere bağlayıp, Bağdadi Yahudi demek ayrı bir şey, IŞİD'i Amerika kurdu demek başka bir şey. Antisemitik olmakla, İsrail'in yaptıklarını söylemek aynı şey değil, bugün aynı kefeye konuyor o ayrı.

Orpheus:
Ben bu konuda Müslümanlar feraset sahibi olmalı derken bunu kastediyordum; bu konuşmalar, denklemler bizi bir yere götürmüyor, onların silahı ile silahlanmak lazım.

Apollon: Silahlanabiliyor muyuz peki? Ya da şöyle söyleyeyim, silahlanmak mümkün mü? IŞİD'i protesto ediyorsun, dünyada haber olmuyor. Bir şekilde gerçeklikler örtülüyor.

Poseidon: Bugün Amerika'da siyahiler, toplumsal yapı ve adaletsizlik nedeniyle çok sıkıntı içindeler. Bizim de gücümüz olsa, gidip siyahilere, siz bu toplumda ne çok eziliyorsunuz, zaten geçmişten beri ezildiniz diyerek ayaklanma gazı versek, Amerikan toplumunda halimiz ne olur? Kürt meselesinde Türkiye'ye gelip açıkça bunu yapan pek çok yabancı gazeteci oldu yıllarca… Söylenenler doğruydu, Türkiye'de bu sıkıntılar vardı ama biz 'size ne, sizi ne ilgilendirir' diyemiyorduk. Hâlbuki bugün kafamızda gidip Amerika'da siyahi vatandaşları kışkırtma fikri ne kadar absürt değil mi? Gelin görün ki, Hollandalı, Amerikalı, Norveçli vs. gazeteciler yıllardır bunu bizim ülkemizde yapıyor.

Prometheus: Ben de bir şey ekleyeyim, Avrupa İslam ve coğrafyası hakkında sürekli bir operasyon yürütürken, aslında İslam hakkında da hiçbir şey bilmiyor. Allah adında bir puta tapan Ortadoğulu yaratıklar gibi görüyor. Aslında pek çok siyasetin, sosyolojinin meselesi itikadi bir sorun gibi gözüküyor. Paris'in arka sokaklarında yaşananlar en çok Parislileri ilgilendirir. Uyuşturucu, suç ve sınıf sorunları İslam'ın sorunları mı olacak?

Demeter: Burada şunu görmek lazım; güç aslında bir çaresizlik de doğuruyor. Orta sınıf bir Fransız, kendi caddesinde yürüyen bir vatandaşını tehdit gibi görüyorsa, bu en başta onun kendi hayatını zorlaştırır. Ama sizin de dediğiniz gibi bu konulara derinlikli bakmaktan o kadar uzak ki, toptan 'banliyöleri ateşe verelim' mantığı ile hareket ediyor.

Poseidon: Ben komplo söylemine karşı çıkarken aslında şunu da demek istemiştim. Güç ilişkisi güç ilişkisi diyoruz. Evet, belki gidip başka bir yerde karışıklık çıkarmaya gücümüz yok, ki mesele bu da değil ama bir düşünelim, Müslümanların bu haline rağmen Batı'nın karşısında ilmi, siyasi, felsefi, başka ne alternatif var? Sadece ve sadece İslam'ın potansiyeli var. Liberal kapitalizme tek alternatif gelse gelse yine İslam'dan gelir. Yani İslam'ın kendisi sisteme bir tehdit. Yani Müslümanların potansiyelinden bahsediyorsunuz siz şimdi, İslam'ın potansiyelinden bahsetmiyorsunuz.

Olimpos: Aslında bu konuştuklarımız birbirinden bağımsız şeyler değil, hepsini bir arada da konuşabiliriz, hegemonik güç ilişkileri, İslam, Müslümanlar, komplolar… Bunlar birbirinden kopuk değil.

Apollon: Dünya çok çapsız bir yer.

Olimpos: Biz de çapsız analizler yapıp duruyoruz. :)

Hephaistos:
Son IŞİD görüntüsünde deniz vardı, Libya'da profesyonel kameralarla çekilmiş görüntüler, deniz, prodüksiyon, 'cast' süper, herkesin göz açıklığına kadar düşünülmüş, turuncu tulumlar ve infaz... Bu nasıl bir senaryo Allah aşkına?

Demeter: Bir de Ürdünlü pilotu yakma sahnesi. Gerçek mi değil mi belli değil. Görüntülerde atlama var, pekâlâ bir senaryo olabilir. Nasıl oluyor da her ülkede böyle profesyonel bir bağ kurup bu işleri yapabiliyorlar? Bakın dikkat edin, daha evvel infaz görüntüleri yayınlayan başka örgütler oldu. Onların arkasında da çöl görüntüleri oldu zaman zaman. Zaten çöl görüntüsü çok tipik bir işaret, Ortadoğu'ya ait bir simge nerdeyse. Ama her defasında infazdan sonra ortalık kan revan olur, bir panik hali hissedilir, görüntüler tek kamera ile çekilir. Burada adamın yanma şekli bile estetik. Hiç 'show'u aksatan bir kare gördünüz mü? En son vinç gelip kireç döküyor, o bile milimetrik ayarlı, manevra yapmıyor.

Apollon: Üstelik ortada hakiki bir savaş da yok. Bir görüntü çıkar, sonra Sisi IŞİD'le savaşadursun, Batı'da da prim yapsın, bakın Sisi, IŞİD'le uğraşan adam, Türkiye ise topraklarından IŞİD'e Avrupalı savaşçıların geçtiği bir ülke. Türkiye, kendi ülkesine Avrupa sınırlarından durdurulmadan ve istihbarat paylaşımı olmadan gelmiş kimseleri nasıl durdurabilir ki? İstihbarat paylaşımı olduğunda durduruyor. Sonra nasıl takip edeceksin IŞİD'i?

Poseidon:
Bakalım bu günlerde kim en çok turuncu tulum ithal ediyorsa belki oradan anlaşılabilir. :)

Gerçekten de turuncu tulum ithalatından IŞİD'e ulaşma çabası çok yaratıcı olur. Yalnız IŞİD'in yapıp ettiklerinin tek sonucu siyasi değil. Az evvel konuştuğumuz İslam inancı ve itikadi meselelerde de etkisi var.

Olimpos: Evet, kesinlikle. IŞİD bir şey yapıyor, herkes oturup adam yakmak İslam'da var mı diye fetvasını araştırıyor. Çıldırmışız, gerçekten.

Hephaistos: Aslında geçmişe baktığımızda bu olanlara çok şaşırmıyoruz elbette. Bu çıkarlar, kapışmalar, çatışmalar insanın doğası gereği hep vardı. Güç ilişkisi üzerinden çıkan eşitsiz ilişkiler, baskı ve zulüm vardı. Güce sahip olma ve onu devam ettirme işin doğası gereği. Ama galiba hiçbir zaman bu kadar büyük bir güç toplanması yoktu. Bu güç toplanması ve teknolojik insanlar, sıradan insanın hayatını hiç etkilemediği kadar çok etkiliyor.

Orpheus: Bu güç, hamleleri de kendisi belirliyor. Galiba baştan beri konuştuğumuz bir cevap verme meselesinde takıldığımız yer burası. Hamle eşitsizliği var burada. Batı adım atıyor, sonuçlarını hesaplıyor, enstrümanları kendisi katıyor ve aktörlerle oyunu kuruyor. Biz de burada oyunun bir kısmını beğenmeyip biz oyundan çıkalım diyoruz.

Olimpos: Bunları söylediğimizde de komplocu oluyoruz işte, tam da söylemek istediğim şey buydu. Komploculukla suçlanmak, her konuyu komploya inanıyorsun diye bitirmek de bize dayatılan bir şey. Bir de unutmayalım, ne olursak olalım, ne kaybedersek kaybedelim, siyasetten ayrılmamak durumundayız. Bir terbiye metodu olarak siyaseti ele almak zorundayız.

Apollon: İşte o yüzden de hamlecilik konusunda aynı noktada değiliz, zira aynı araçlarla hamle yapmamız doğru değil.

Orpheus: En azından meşru arenada üzerimize düşeni yapalım da, gayrı meşru aracı bırakalım bir yana.

Apollon: Yani işte biz fitne çıkaramayız, çıkarmamalıyız. Ama siyaseti kullanma ve yapma şeklini de Batıdan biliyoruz. Bu konuda nasıl bir çözümümüz var elimizde?

Demeter:
Şunu unutmayalım, Chapel Hill'de o üç genç insan öldürüldüğünde Erdoğan çıkıp tepki verdi. "Obama neredesin?" dedi. İnsanlar gülüp dalga geçtiler. Ama bakıyorsun bu durum o çocukların babasında cevap buldu. Birileri görmezden gelirken hâlbuki birilerinin de vicdanında ses oluyor. Siyasetin dili böyle bir şey. Sonunda baba çıkıp bize bir tek Erdoğan sahip çıktı dedi, kitlelerin vicdanı için bu çok önemli bir şey.

Apollon: Sonuçta 'hâkim söylem' diye bir şey var, kurgulanan ve seküler bir söylem bu. Ama buna karşı en azından söylem geliştirmek mümkün.
Olimpos: CH olayı kurgulanan söyleme çok uygun bir örnek. Beyaz adamın barbarlardan çektikleri… Ama aynı olay değişik bir bağlamda Danimarka'da olunca üstü örtülüyor. İstisnai bir olay gibi gösteriliyor. Hâlbuki asıl CH saldırısı istisna. Diğer olayın toplumun sosyolojik katmanları ile ilişkisi daha fazla. Garip bir durum daha var. Batı'nın Müslüman olmuş Avrupalılara karşı bakışı da daha değişik. İngiliz olan Müslümanlar'ın medeniliğine karşı İngiliz olmayan Müslümanların barbarlığı diye bir mesele de var. Avrupalı olmayan Müslümanlardan uzak durup imalı olmayı tercih ediyorlar. Yani her durumda beyaz oldun mu 'okey'dir. Batı yine Batılıyı tercih ediyor.

Poseidon: Ama sonradan Müslüman olmuş Avrupalılar içinde IŞİD'e katılan, 'radikal' dediklerinden olanlar var.

Olimpos: Mesele de bu zaten: buradaki körlük. Son tahlilde bir cinayet, talihsiz bir otopark kavgasına ne zaman dönüyor ne zaman dönmüyor sorunsalında yatıyor.

Hepinize çok teşekkür ederiz. Şiddet ve söylem üzerinden güzel bir sohbet oldu. Her şeye komplo teorisi olarak bakmamak gerektiğini de vurgulamış olduk. İslam dünyasına ve Müslümanlara yönelik şiddetin daha fazla konuşulması gerekir…

BİZE ULAŞIN