Birol Biçer: MODERN İPTİLALAR, YENİ NESİL MÜPTELALAR

MODERN İPTİLALAR, YENİ NESİL MÜPTELALAR
Giriş Tarihi: 22.04.2025 12:35 Son Güncelleme: 22.04.2025 12:38
Her şeyin her an ulaşılabilir olduğu bir zamandayız. Sadece telefonumuzdan öğle yemeği sipariş edebilir, spor bahisleri oynayabilir, gazete okuyabilir, film izleyebilir, sosyalleşebilir, alışveriş yapabilir, bir yabancıyla sohbet edebilir ya da oyun oynayabiliriz. İstersek hoş olmayan şeyler bile yapabiliriz. Ancak bu kolay ulaşılabilirlik yeni alışkanlıkların, hatta giderek bağımlılıkların da yolunu açıyor. Modern teknolojilerle, zamanın getirdiği imkânlarla eski alışkanlıklara ulaşım kolaylaştığı gibi dünya şimdi yeni alışkanlıkların, yeni nesil bağımlılıkların yaygınlaşmasına da şahit oluyor. Ulaşması kolaylaştıkça bunların yerleşmesi de o denli kolaylaşıyor. Ancak ister eski tarz olsun ister yeni nesil olsun bağımlılık söz konusu olduğunda sorunun anahtarı bazı kilit kavramları idrak edebilme becerimizde yatıyor: Ölçü, denge, nefse hâkimiyet, irade ve sorumluluk duygusu.

Dizi bağımlılarını anlamayan ben nasıl bu duruma düştüm?

TV dizilerini dijital platformlardan izleyerek bir hafta sonunda birkaç sezonunu birden izleyenleri duymuşsunuzdur. Dijital platformlar ve internet sitelerinin yol açtığı böyle bir bağımlılık var. Benim etrafımda da buna duçar olanlar az değil. Açıkçası bir TV dizisinin bağımlısı olmayı hiç anlamaz ve bunu alışkanlık haline getirenlere tuhaf gözlerle bakardım. En azından birkaç sene öncesine kadar… Meğer herkesin bir yumuşak karnı varmış. Evlere kapandığımız Koronavirüs salgını günlerinde, gençlik yıllarımda çok sevdiğim BBC yapımı 42 bölümlük The Adventures of Sherlock Holmes'ü internet sitelerinde yeniden bulunca benim de bu iptilaya tutulacağım hiç aklıma gelmemişti. 40 yıllık bu dizinin birçok bölümünü karantina gecelerinde tekrar zevkle izleyince bir alışkanlığa dönüştü. İmdadıma Sherlock Holmes'ü Dominic Cumberbatch'ın canlandırdığı zamane Holmes'ü yetişti. Gösterime girdikten yıllar sonra fark ettiğim bu dizinin tüm bölümlerini birkaç defa seyredince baktım ki müptela olmuşum. Bunun ardından bir TV kanalında Agatha Christie'nin kadın dedektifi Miss Marple'ın 6 sezonluk bölümlerini birkaç haftada tükettim. Bu da bitince Hercule Poirot'nun maceralarına başlamayayım mı! O bitince de 1960'larda geçen Dalglish adlı dedektifi izler halde buldum kendimi. Açıkçası itiraf ediyorum; TV dizisi müptelalarını küçümseyen ben bir iki yıl içinde dizi müptelasına dönüşmüş oldum. Meğer benim aşil topuğum da İngiliz dönem polisiyeleriymiş. "Baba sen de artık bizi bir kenara bıraktın, Sherlock Holmes ve Marple'a kaptırdın kendini" diye yakınan oğlumun uyarılarını dikkate alarak son zamanlarda kendimi rehabilitasyona çekmiş durumdayım.

Eski bir alışveriş bağımlısının aydınlanışı


Alışveriş ya da tüketim tutkusu her zaman mevcuttu ancak akıllı telefonlar ve e-ticaret platformlarıyla birlikte birçokları için çılgınca bir bağımlılığa dönüştü. Koreli Lee So-yeon da bu alışveriş müptelalarından biriydi. 30'lu yaşlardaki kadın özellikle e-ticaret sitelerinden giysi alışverişi yapmadan duramıyordu.. Lee So-yeon haftada beş kez gardırobuna yeni bir kıyafet ekliyordu ve hastalığa dönüşen bu eğilimden kendini bir türlü alamıyordu. Ama bir gün moda dünyasını alt üst eden iki dolardan da ucuz bir kuş tüyü mont sayesinde zihinsel bir aydınlanma yaşadı. Bu aydınlanmayı başlatan montun son derece ucuz fiyatı ve beraberinde getirdiği şu soru oldu: "Bu nasıl mümkün olabilir?" Genç kadın, giyim kuşam koleksiyonlarının çok hızlı bir şekilde yenilenmesiyle karakterize edilen bir ekonomik model olan hızlı modanın iniş çıkışlarını incelemeye başladı. Bunun gezegeni ve alışveriş bağımlılarının ruh sağlığını etkileyen artan tüketim bağımlılığının hem sebebi hem de sonucu olduğunu, bunun da çevresel ve insani maliyeti olduğunu keşfetti. Moda tutkunu So-yeon, fiyatların istendiğinde bu kadar düşürülebilmesinin sebebinin birçok ülkede insanları yoksulluğa mahkûm eden adaletsiz düşük ücretlere ve sektörün çevresel etkisine yeterince dikkat edilmemesi olduğunu gördü. Böyle adaletsiz ve doğaya zararlı bir döngünün değirmenine daha fazla su taşımamak için yeni kıyafet almayı derhal kesti ve altı yıl önce bu bağımlılığını dizginlemeyi başardı. Beraberinde kurtulduğu bir başka şey de sosyal baskıdan kaynaklanan dış görünüm endişesi oldu zira onu sürekli alışverişe bu kaygı sürüklüyordu.

Dijital uyuşturucular sarmalındaki insanlık



Dr. Anna Lembke, Stanford Üniversitesi Bağımlılık Tıbbı Kliniğinde çalışan bir psikiyatrist. Yıllardır uyuşturuculardan alkole, ilaçlardan dijital uyuşturuculara kadar her türlü bağımlılıktan mustarip hastalarla ilgileniyor. Bu illet hakkındaki tecrübelerini ve birikimini yansıttığı Dopamine Nation adlı kitabıyla Lembke bilindik uyuşturucular kadar, onlardan daha yaygın şekilde modern çağın getirdiği "dijital uyuşturucuların" da insanları bağımlılaştırdığı tespitinde bulunuyor. Onun "dijital uyuşturucular" dediği teknoloji ürün ve uygulamaları bizi zamanın nasıl geçtiğini anlamadığımız trans benzeri bir hale sokuyor. Modern piyasanın sunduğu aşırı çeşitlilik ve bolluğun insanları sürekli dopaminle uyardığını, dijital unsurlarla beyinlerimizin sürekli olarak uyarılma arayışına sokulduğunu, içerik ve eşya akışının hiç bitmediği modern hayatın bu dürtüye karşı koymayı neredeyse imkânsız hale getirdiğini ileri sürüyor. Özellikle 2000'li yıllarla birlikte nasıl yeni bir bağımlılık dalgasıyla karşılaştığını şöyle anlatıyor: "2000'lerin başında, doktorların kronik ve hafif ağrı durumları için kendilerine reçete ettiği aynı haplara bağımlı olan insanlarda ani bir artış görüyorduk ve bu da günümüzdeki opioid salgınına yol açtı. Öncelikle, internet ve akıllı telefon çıkmadan önce makul ölçüde pornografi tüketen erkekler şiddetli internet pornografisi bağımlılığı ve kompulsif mastürbasyon bağımlılığı nedeniyle gelmeye başladı. Ve bu muhtemelen davranışsal bağımlılıklar için en erken sinyalimizdi. 2012, 2013 yılları civarında, ebeveynleri tarafından öncelikle internet oyun bozuklukları sebebiyle getirilen genç erkekler görmeye başladık. Ardından 2015, 2016'dan itibaren sosyal medya bağımlılığı, çevrimiçi alışveriş ve çevrimizi kumar bağımlılığında büyük bir artışın işaretlerini görmeye başladık. Özellikle son beş yılda gördüğüm şeyin, bir tür dağınık internet bağımlılığı olduğunu söyleyebilirim. İnsanların artık tercih ettikleri uyuşturucuları var: alışveriş, sosyal medya, video oyunları veya pornografi gibi. Bence hepimiz modern dünyada iştah kontrolüyle mücadele ediyoruz."

Kötü alışkanlıklar nasıl büyük bir sektöre dönüştü

Tarihçi David T. Courtwright'ın birkaç yıl önce yayınlanan Bağımlılık Çağı - Kötü Alışkanlıklar Nasıl Büyük Bir Sektöre Dönüştü adlı kitabı büyük ölçüde
kapitalizmin ve büyük şirketlerin daha fazla ürün satmak için nasıl bağımlılık ürettiklerini ele alıyor. Courtwright modern bağımlılıklar hakkında önemli tespitlerde bulunuyor: "Şirketler beyni şartlandıran ve nihayetinde değiştiren ve belirli bağımlılık yaratan davranışları, yani zararlı davranışları geliştiren bir şekilde dopamin patlaması üretecek ürünler sunuyorlar. Kısacası insanlara potansiyel olarak bağımlılık yaratan ürünler pazarlıyorlar. (…) Bağımlılık dediğimiz bir tür patolojik öğrenmeye yol açan beyni ödüllendiren belirli bir ürün sınıfı var ve kapitalizmin özellikle tehlikeli olan dalı da bu. (…) Ne tür ürünlerin bağımlık yapmak üzere pazarlandığını yarım yüzyıl önce sorsaydınız, esas olarak alkol, tütün ve diğer uyuşturuculardan bahsettiğimizi söylerdim. Ancak son 20 veya 25 yılda, bağımlılık kavramında büyük bir genişleme oldu. Yani artık sadece uyuşturucu bağımlılığından bahsetmiyoruz, pornografiye, bilgisayar oyunlarına, sosyal medyaya, yemeğe ve her türlü şeye bağımlılıktan bahsediyoruz. Son birkaç on yılda yaşanan, teknolojik yeniliklerin, seri üretimin, seri pazarlamanın ve en son olarak da internetin yükselişinin patlamasıdır; bu da süreci gerçekten hızlandırmış ve limbik kapitalistlerin hem dikkatimizi çekmesi hem de bize daha fazla ürün satması için yeni alanlar açmıştır. (…) Cebinde akıllı telefon olan herkes, sosyal medyayı kullanan herkes, dijital oyuna katılan herkes, bir şekilde limbik kapitalizmin tutsağıdır."

"Z kuşağının performansı endişe veriyor"

Esasen Z denilen neslin günümüzün iş hayatı açısından çok önemli bir avantajı var. Dijital ve bilişim teknolojilerinin tam ortasında doğdukları için bunun getirdiği araç ve imkânları kullanma becerisi bakımından bizim gibi daha yaşlı olanları dinozor mesabesinde bırakmış olmaları gerekiyor.
Ama maalesef öyle olmuyor. Çünkü bu nesli avantajlı kılması gereken "dijitalin ve bilişimin ortasında doğmuş olmak" onları büyük ölçüde bağımlı yapmış görünüyor. Doğduklarından beri akıllı telefon ve dijital araçlarla hemhal olan bu neslin iş hayatındaki performansları da önceleri ümitli olan patronları endişelendirmeye başlamış görünüyor. Üstelik işverenlerin bu endişeleri küresel bir boyut kazanmış durumda. The Anxious Generation (Kaygılı Nesil) kitabının yazarı Jonathan Haidt de gençlerin akıllı telefon bağımlılığının iş hayatına yansımaları konusunda bu endişeye tercüman olanlardan biri. Sosyal psikolog Haidt, Busimess Insider dergisine yaptığı açıklamada bu durumu çok net ifade ediyor "Genç çalışanlar konusunda çok yaygın bir memnuniyetsizlik ve endişe var." Haidt, ekran başında geçirilen uzun saatlerin Z kuşağının iş yerinde düzgün performans gösterme becerisine zarar verdiğini, akıllı telefonların odaklanma ve yaratıcı düşünme yeteneklerini azalttığını söylüyor. Aslında bu pek çoğumuzun şahit olduğu bir durum. ABD'e yapılan bir araştırmanın ortaya koyduğu "Amerikalı gençlerin ortalama dikkat süresinin yalnızca 47 saniye olduğu" tespiti diğer ülke gençleri için de az-çok fikir verici nitelikte.

Bağlantı bağımlılığı sadece gençlere mahsus değil

Dijital teknolojilerle beraber müzminleşen bir başka modern zaman olayı da ekran bağımlılığı, daha açıkçası bağlantı halinde olma bağımlılığı.
Evlerde televizyonlarla sokakta, toplu taşımada, kafe ve restoranlarda ise akıllı telefonlarla simgeleşen bu iptilanın ağına düşenleri görmemek mümkün değil. Dijital devrimin kucağına doğmuş genç nesillerle ilişkilendirilse de yetişkinler ve eski nesiller de bu girdaba düşmüş durumda
aslında. Araştırmalar gençler kadar yetişkinlerin de günde ortalama 200 defa akıllı telefona baktığını gösteriyor. Araştırma firması Nielsen tarafından
ABD özelinde yapılan bu konudaki bir araştırma 35-49 yaş arasındaki yetişkinlerin 18-34 yaş arasındakilere göre hafta 40 dakika daha fazla sosyal medya sitelerine bağlandıklarını gösteriyor. Bu hiper bağlantı hali, özellikle çalışma hayatında olağan ve gerekli görülen bir durum olmuş durumda. Çalışma hayatındaki ileri yaş gruplarının bu aşırı bağlantı hali bazı gelişmiş ülkelerde (akıllı telefon, sosyal medya, bilgisayar ve televizyonla
birlikte) günde 7,5 saati aşabiliyor. Görüldüğü üzere motivasyonları farklı olmakla birlikte sadece gençler değil, yetişkinler de bağlantı bağımlılığıyla karşı karşıya. Fransız psikanalist Michael Stora'nın yetişkinlerin bu bağımlılığına getirdiği açıklama, çalışma hayatının getirdiği zorunlulukların da
ötesinde, bu bağımlılığın başka bir boyutunu ortaya koyar nitelikte: "Bu aşırı bağlantı hali, bir huzursuzluk hissini yansıtıyor. Bu, kendi düşüncelerinizle yüzleşmek zorunda kalmanızı engelleyen bir tür etkileşimli Prozac."

Bağlantı bağımlılığı sadece gençlere mahsus değil


Dijital teknolojilerle beraber müzminleşen bir başka modern zaman olayı da ekran bağımlılığı, daha açıkçası bağlantı halinde olma bağımlılığı.
Evlerde televizyonlarla sokakta, toplu taşımada, kafe ve restoranlarda ise akıllı telefonlarla simgeleşen bu iptilanın ağına düşenleri görmemek
mümkün değil. Dijital devrimin kucağına doğmuş genç nesillerle ilişkilendirilse de yetişkinler ve eski nesiller de bu girdaba düşmüş durumda aslında. Araştırmalar gençler kadar yetişkinlerin de günde ortalama 200 defa akıllı telefona baktığını gösteriyor. Araştırma firması Nielsen tarafından ABD özelinde yapılan bu konudaki bir araştırma 35-49 yaş arasındaki yetişkinlerin 18-34 yaş arasındakilere göre hafta 40 dakika daha fazla sosyal medya sitelerine bağlandıklarını gösteriyor. Bu hiper bağlantı hali, özellikle çalışma hayatında olağan ve gerekli görülen bir durum olmuş durumda. Çalışma hayatındaki ileri yaş gruplarının bu aşırı bağlantı hali bazı gelişmiş ülkelerde (akıllı telefon, sosyal medya, bilgisayar ve televizyonla birlikte) günde 7,5 saati aşabiliyor. Görüldüğü üzere motivasyonları farklı olmakla birlikte sadece gençler değil, yetişkinler de bağlantı bağımlılığıyla karşı karşıya. Fransız psikanalist Michael Stora'nın yetişkinlerin bu bağımlılığına getirdiği açıklama, çalışma hayatının getirdiği zorunlulukların da ötesinde, bu bağımlılığın başka bir boyutunu ortaya koyar nitelikte: "Bu aşırı bağlantı hali, bir huzursuzluk hissini yansıtıyor. Bu, kendi düşüncelerinizle yüzleşmek zorunda kalmanızı engelleyen bir tür etkileşimli Prozac."

İnsanların ezeli bağımlılığı değişmiyor


Bana sorarsanız modern hayat şart ve imkanları beraberinde yeni alışkanlıklar, tiryakilikler, bağımlılıklar getirdi getirmesine ama küresel ve ezeli diyebileceğimiz müzmin bir bağımlılığımızı hafifletmek şöyle dursun daha da azdırmış görünüyor; bahsettiğimiz insanların para bağımlılığından başka bir şey değil aslında. Portekiz dergisi Visão'nun bu konuda hazırladığı dosya için konuşan uzmanlar para tutkusunu kısaca şöyle açıklıyorlar: "Tıpkı uyuşturucu veya çikolata gibi, para da beynimizde bağımlılıkla ilgili işlemleri tetikliyor... Ve tabii ki haz duygusunu." Harvard Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma da finansal kazancın kokain kullanımına benzer bir tepki ürettiğini bularak buna kanıt getiriyor: "Her iki durumda da içgüdü, biliş, motivasyon ve hafızayı içeren beynin ödül mekanizması devreye girer ve dopamin reseptörleri açısından zengin bir beyin bölgesi olan nucleus accumbens'te yüksek dozlarda dopamin salınımı gerçekleşir." Araştırmadan bazı paragraflar oldukça zihin açıcı: "Eğer paranın zihnimizde kapladığı alanı ölçebilseydik, bu alan aşırı seviyede olurdu. Zengin, çok zengin olma ve her isteğimizi yerine getirebilme fantezisi bizi neredeyse afrodizyak bir vecd haline sokabilir." Harvard Business Review'a konuşan Stanford Üniversitesi psikoloji ve sinirbilim profesörü Brian Knutson da "Tıpkı yiyeceklerin köpekler için bir motivasyon kaynağı olması gibi, para da insanları motive eden şeydir. Hiçbir şey beyni paradan daha fazla heyecanlandırmaz; ne çıplak bedenler ne de cansız cesetlerin bireyler üzerinde böyle kışkırtıcı bir etkisi vardır." İşte bu yüzden para insanoğlunun vazgeçilmez bağımlılığı olmayı sürdürüyor.

BİZE ULAŞIN