Tesettürlü kadınlarla ilgili konuşmayan bir ben kalmıştım. (!) Bu eksikliği tesettürlü bir kadın olarak gidermek bu yazıya nasipmiş.
Estetik ile tesettür bir arada anılınca akla hemen tesettür modası gelse de o konu başlıklarımızdan sadece birini oluşturuyor. Tesettür kelimesi bilindiği üzere Arapça "str" kökünden gelir ve örtmek demektir. Tesettür örtünmek anlamına gelirken, örtülenin bu kadar göz önünde olması, sürekli bir tartışma konusu haline gelmesi "örtünen, gizlenenin" cazibesi olsa gerek.
Yıllar evvel tesettür moda dergilerinin popüler hale geldiği zamanlarda o dergilerden birinin yönetimi amaçlarının tesettürlü kadınları "görünür kılmak" olduğunu ve tesettüre ilgi duymayan markaların artık "tesettürlü kadınları ciddiye almaları" gerektiğini söylemişti. Bir başka tesettür dergisinin editörü ise başörtüsünün Batı'da daha görünür olması, lüks markaların tesettürlü kıyafetlere yer vermeleri, Müslüman kadınların temsil edilmesi ve saygın kabul edilmesi açısından moda olgusunun büyük bir avantaj olduğunu ileri sürmüştü. Onun açısından "New York Moda Haftası'nda başörtülü modellerin yer alması demek, daha ulaşılabilir ve bilinçli tesettür kıyafetlerinin üretilebilmesi demek"ti. Muhafazakâr moda eleştirilerinin Müslüman kadını hafife almaktan ileri geldiği kanaatinde olan editör, muhafazakârlar "kendilerine empoze edilen güzellik algılarına teslim olsalardı, yıllar boyu
hiç temsil edilmeyen tesettür çoktan mazi olmuştu" yorumunda bulunuyordu.
Şık olmak ve kışkırtıcı olmak arasındaki o çizgi Burada "kendilerine empoze edilen güzellik algısı" meselesi oldukça önemli. Neydi mütedeyyinlere empoze edilen güzellik ve estetik algısı? Güzellik ve estetik deyince akla ilk gelen tabii ki kadınlar… Sürekli üzerlerinde güzel görünmeleri gerektiğine dair bir baskı oluşturularak "kaşlarını aldığında lanetleneceği, topuklu ayakkabı giydiğinde şeytanı uyandıracağı, siyah dışında farklı ya da canlı renkler giydiğinde, yüzüne herhangi bir kozmetik ürün sürdüğünde (güneş kremi dahil) günaha gireceği, hele ki estetik bir müdahalede Allah'ın yarattığı bedeni beğenmeyerek değiştirmeye kalkacağı" gibi pek çok yaptırım ile sınırları çizilen tesettürlü kadınlar. Bu kısıtlamalar kimi zaman öyle boyutlara ulaştı ki temiz ve sade olmanın dışında dış görünümde herhangi bir süs, renk eklemek ya da kendi tarzını oluşturmaya kalkmak sorun haline geldi. Şık ve bakımlı olmak ile kışkırtıcı olmak arasındaki fark görmezden gelindi.
Onlarca yıl tesettürüne halel getirmemeye çalışan, üstelik tesettürlü okumak ve çalışabilmek için yaşamadığı acı kalmayan kadınların başörtüsü
sorununun çözülmesiyle birlikte sosyal alanda ve çalışma hayatında daha fazla yer alması başka bir sorunu ortaya çıkardı. Başörtülü kadınların
bilinçaltına hem aileleri hem de kamuoyu tarafından sürekli "eksik oldukları" düşüncesi aşılanmıştı. Okuyamamışlardı, sosyal hayatta varlıklarını gösterememişlerdi. "Başörtülü mücahide bacım" hamasetinin içinde sıkışıp kalmışlardı. Bu açığı kapattıklarında tüm sorunların çözüleceğini düşünerek öyle akademik kariyerler yaptılar, onlarca eğitim aldılar ki arkalarına dönüp baktıklarında yapayalnız olduklarını fark ettiler.
Prezentabl cv'lere yenik düşmek
Artık mücadele etmelerini gerektiren yeni bir sorunları vardı… Sosyal ve çalışma hayatının bol estetikli, şık giyimli, bakımlı ve alımlı kadınları…
Yüksek lisanslı, doktoralı, yabancı dil eğitimli, bol sertifikalı cv'lerini gönderdikleri iş başvurularında reddediliyorlardı. Kabul edilen cv'ler açık öğretim terk ama "prezentabl" olarak adlandırılan makyajlı, botokslu, burnu kalkık (estetiğin kibri), sabah kahvaltılarında yulaf yiyip haftada en az üç gün pilates yapan cv'lerdi. Üstelik bu seçimi sadece seküler camia değil mütedeyyinler de aynı şekilde yapıyordu. Başörtülü mücahide bacısını yönetim kademelerinde ya da şirketinin görünen yüzü olarak tanımladığı birimlerde işe almak yerine, onca diplomaya rağmen göze batmayan, kayda değmeyen işlerde çalıştırıyor ve bunu lütfediyormuşçasına verdiği düşük maaşlarla yapıyorlardı.
Siyah ferace ve geniş başörtü aman ne güzeldi ama prezentabl değildi. Az bir geride durmalıydı ya da hayırlı bir kısmet bulup çocuklarının anası olmalıydı. Yıllarca güzel görünmemesi için verilen dini eğitimler yerini güzel ve estetik bulunmadığı için dışlanmaya bırakmıştı.
Yeni nesil bu dışlanmayla baş edebilmek için tesettürü estetik ile harmanlama yolunu seçti. Tesettür modası ve defileleri ile başlayan süreç, tesettür moda dergileri, tesettürlülere özel güzellik salonları ile devam etti. Tesettürün popüler kültüre eklemlenmeye çalışılması ve bu aktarımın bir ürünü olan tesettür defilesi, bir şeyin ona uygun olmayan bir ölçüye tabi tutulmasıydı. Ama ölçüyü ilk kaçıran kimdi?
Görünmeden kendini göstermenin yolu Makyaj, süslenmek, lüks markalar kullanmak, kombin yapmak, estetik operasyon tesettürlü kadınlar için de normal hale geldi. Fakat bu sefer de başörtülü mücahide bacısını böyle görmek istemeyenler onları "süslümanlar" diyerek ayrı bir tartışma konusu haline getirdi. İslami camiaya bu haliyle de yaranamayan başörtülü kadınlar ya da süslü halleriyle "süslümanlar", pahalı jiplere biniyor, yurt dışından alışveriş yapıyor, botokslarını, dolgularını ihmal etmiyor, sadece laik cumhuriyet kadını olan teyzelerin "ay bak sen ne güzel kapanmışsın, ne o öyle öcü gibi kapanmak mı lazım illa" övgülerine mazhar oluyordu.
Çünkü modernist bakış, ölçüsünü güzel görmekten değil, estetik görünmekten alıyordu. "Başkalarına görünmek" aslolandı. Batılı estetik anlayışı tek tip, standart, ölçülebilir estetikle güzelliği nesneleştirirken, doğunun güzellik anlayışı güzelliği davranış ve hareketlerin merkezinde tutmaya odaklıydı.
Güzel görünme sarmalı
"Güzellik" sanatı da kapsayacak şekilde hayatın tümüne mahsustur. Örneğin sadaka vermek her kadının güzelliğidir; yardımlaşmadan tebessüme, ibadetten günlük işlere her eylem, toplumsal yarar sağlayan her türlü işten, bireysel tekamüle uzanan her türlü eğilim güzelliğe dahildir. Bu sebeple estetik, ölçülebilir belli oran ve değerlerin kompozisyonu iken, güzellik izafîdir. Kadınsı güzelliğin standartlarının isteğe ve kültüre bağlı olarak değişmediğini savunanlar olsa da genel kanı, güzelliğin içinde bulunulan zaman, durum ve kültüre göre değiştiği yönündedir.
Çalışma hayatında durum bu iken ev hanımları bu estetik görünme baskısından tabii ki kurtulamadı. Çünkü modern toplumda kadın olmak demek, sürekli hitap edilmek, incelenmek, toplumsal yaşamın hemen her kategorisinde arzunun sürekli davet edilmesi demekti. Kadınlık arzuları, kusursuzluk ve ideal bedene ulaşma vaadiyle davet ediliyordu. Özünde bunların hepsi bir tuzaktır; kadının kendi bedeniyle ilgili hoşnutsuzluğu, ideal bedene sahip olduğu takdirde kendisini çok iyi hissedeceği vaadiyle, sürekli daha iyisine ulaşma arzuları kamçılanarak yeniden düzenleniyordu.
Yapılan çeşitli araştırmalarda erkeklerin öncelikle kadınların çekici özelliklerine, kadınların ise erkeklerin anlayış/ zekâ ve hassasiyetlerine dikkat ettiğini birçoğumuz okumuşuzdur. Sonuç olarak kadınlar daha güzel görünme konusunda erkeklerden daha fazla baskıya maruz kalıyor, çünkü onlar sosyal şanslarının/fırsatlarının bedensel güzellikleri tarafından belirlendiğini yukarıda da bahsettiğim gibi çok hızlı öğrendi. Kendini güzel veya çirkin hissetmek bir kadının benlik algısını belirleyen çok önemli bir nokta olduğu gibi, toplumdaki ötekiler tarafından güzel algılanmak da kadının benlik algısında vazgeçilmez hale geldi. Ev hanımları da bu sarmala farklı zincirlerden dâhil oldular.
Estetik görünmenin meşruiyeti (!)
Fatma Zehra Fidan'ın "Tesettürlü Kadınlarda Öz Bakım ve Estetik Yönelimler" adlı araştırmasında tesettürlü kadınları estetik eylem yönelimlerine sevk eden en önemli etkenin eş kaynaklı olduğu ortaya çıktı. Araştırmaya göre tesettürlü kadınlar eşlerinin arzusu/arzusuzluğu doğrultusunda estetik bedensel faaliyetlere girişiyor. Ayrıca tesettürlü kadınların bakım, makyaj, estetik operasyon gibi güzelleşme çabalarının dindar eşlerini öteki kadınların cinsel/fiziki etkilerinden koruma amacına bağlı olarak da gelişiyor. "Eşim başka kadınlara bakmasın" düşüncesiyle evliliğini korumak için ve aslında dini reflekslerle modern estetik kalıplarına boyun eğiliyor. Bu noktada kadınların dini duyguları kadınsı estetik kaygılarıyla birbirine giriyor, bu iç içelik dinsellik ve estetik kaygıların meydana getirdiği çelişkiyi azaltıyor. Yani eşi için estetik, kozmetik, güzellik ürünlerinden faydalanmak dini açıdan yaşayacağı mahcubiyetin üzerini örtebiliyor.
Bu güzelleşme baskısına ve kapitalist estetik-kozmetik sektörüne karşı öfkeleri ve karşı durmaya iten bir bilinçleri var ama bu akıma karşı direnecek güçleri yok. Çünkü tabiri caizse dışarda kendilerini sürekli yarıştıracakları "botokslu, bakımlı, şık" ve belki de "daha genç kadınlar" var. Kadınların kendi iradeleri dışında maruz kaldıkları modern estetik dayatmalara karşı eleştiri geliştirdikleri, buna rağmen sistemin dışına çık(a)madıkları söylenebilir. Araştırmadan elde edilen verilere dayanarak, tesettürlü kadınların beden memnuniyetsizliğiyle başa çıkmada, eş temelli estetik yönelimlerde ve toplum içinde tesettürlü kadınlar olarak güzel ve bakımlı görünme arzularının tatmininde dinselliğe dayandıkları söylenebilir. Yani estetik görünmek sosyal hayattaki kadın için dindar görünümden uzaklaşma gibi algılanabilirken, evli kadınlar için dini temelli bir zemine rahatlıkla çekilebilir.
Kadınların üzerindeki tercih edilebilmek için sürekli güzel ve estetik görünme baskısı tesettürlü ya da tesettürsüz bütün kadınları çok yormuş durumda. Tesettürlü kadın değer yargıları nedeniyle kendini hepten sıkışmış hissediyor. Çünkü ne yaparsa yapsın birilerinin sinirlerini bozuyor. (!) Velhasıl yorulduk. Çok yorgunuz. Sürekli kendimize dışarıdan bakmaya çalışmak bizi kendimizden de uzaklaştırdı. Bize daha içeriden bakacak bir bakış arıyoruz. Estetik değil, güzel bir bakış…