ETNO-DİNCİ FAŞİZMİN “KUTSAL ULUSU”
21. yüzyıl insanlık tarihinin oldukça ilginç çelişkilerine sahne oluyor. Dünyanın bir kısmı AI'ın yani yapay zekânın hayatımızı nasıl değiştireceğini konuşurken dünyanın diğer bir kısmı da kıyameti bekleyen kehanetlerle boğuşuyor. İsrail'de Kutsal din adamları Şofar'larını* çıkarmış Tanrısal krallığın çağrı borusunu çalıyorlarmış gibi Tekia'yı* üfleyerek Gazze'de masum kadın ve çocukları katlediyorlar.
13 Eylül 1993'te Beyaz Saray'ın bahçesinde ABD Başkanı Bill Clinton, İsrail Başbakanı İzak Rabin ve Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) Başkanı Yasir Arafat ile bir fotoğraf karesinde Oslo'da bir araya gelmişti. Oslo Anlaşması sonrası 4 Kasım 1995'te Başbakan İzak Rabin bir suikasta kurban gitti. Öldüren bir Filistinli değildi, aksine Yahudi dindar faşist Yigal Amir'di. Mahkemede Amir kendisinin akli dengesi olmadığını iddia ederek daha az ceza alabileceğini söyleyen avukatlarının teklifini reddetti. "Ben İsrail halkını yok olmaktan kurtardım" dedi. Eylemi tek başına mı yaptığını soran mahkemeye de "Tek başıma hareket ettim ama Tanrı'yla birlikte. Araplar her bakımdan bizim antitezimizdir. Onlarla barış içinde yaşayamayız." diyen Amir, "Sınırlarını Tanrı'nın çizdiği bu toprakları kanunlar asla bizden alamaz" düşüncesindeydi.
"Tanrı, Holokost aracılığıyla mesaj yollamıştır"
Kıyametçi kurtuluş inanç sistemlerine bağlılık ve aidiyet maalesef kolaylıkla hoşgörüsüzlüğe, ayrımcılığa ve şiddet içeren eylemlere yol açabiliyor. Etno-dinci faşizm kurtuluşu toprağa bağlı kutsal bir ulus mitolojisinde buluyor. Bu bağlamda "etnik" terimi, ırk, tarih veya kültürle iç içe geçiyor ve bir
coğrafi bölgede kendi siyasi kimliğinin kaderi ile Tanrı'nın planını birbirine bağlıyor. Din, bireysel ve grup kimliğinin güçlü bir kaynağı olarak işlev görüyor. Bu yüzden de hiçbir gücün Tanrı'nın kendilerine bahşettiklerine inandıkları kutsal krallığın mabedinin tekrar inşa edildiği İsrail'i onlardan alamayacağına inanıyorlar.
Kutsal dinlerde bağışlayıcı ve merhamet eden Tanrı figürü, yerini bir gün mutlaka iktidarını kuracak Tanrı figürü ile yer değiştirdi. Kutsal kitaplarda
Tanrı'nın mahkemesi öldükten sonra kurulacakken Apokaliptik mitler bu yargılamayı bu dünyaya getirdiler. Etno-dinci faşizm bu dünyada vaat edilen krallığın yani cennetin insani araçlarla tesis edileceğine inanmaktadır. O halde Tanrı'nın planına yardım edilmelidir. Bu yüzden 1984'te Arap yolcularla dolu beş otobüsü havaya uçurmayı kafaya koymuş bir komployu zar zor önlediklerinde ve Kudüs'teki kutsal cami Kubbet- üs-Sahra'yı havaya uçurmaya yönelik daha önceki girişimi İsrail polisi durdurduğunda arkasından Müslüman bir örgütün değil de, Batı Şeria'da Yahudi yerleşim yerleri kurmaya kararlı dinci faşist grup olan Gush Emunim üyeleri çıktığında çok da şaşırmadık. Sonuçta Gush Emunim, Zvi Yehuda Kook'un öğrencileri tarafından Şubat 1974'te kurulmuş kıyametçi bir etno-dinci faşist örgüttür ve tüm amacı kutsal topraklarda vadedilen krallığı kurmaktır.
Kook, yurtdışındaki tüm sinagogların ve Talmud merkezlerinin kutsallığının kalıcı olmadığına inanır. Dünyadaki tüm Yahudilerin İsrail'de birleşmesi gerektiğini iddia eder. Yehova, İsrial'i Yahudilerin yurdu olarak seçmiştir. Yahudiler Yehova'nun öz çocuklarıdır. Holokost bu yüzden Tanrı'nın bir uyarısıdır. Yahudiler kutsal topraklara dönmeyi reddettikleri için Tanrı Holokost aracılığıyla mesaj yollamıştır. Yahudileri İsrail'e dönmeleri konusunda bir uyarıdır Holokost.
Tanrı tarafından seçildiklerinden başlarına gelen her şey de Tanrı'nın bir mesajı olmalıdır. Tanrı'nın sizi belirli bir amaç için özel olarak yarattığına inandığınızda size karşı gelen her kesim "biz"in "öteki"si haline gelir. Öteki sadece düşman değildir artık. Daha kötüsü Tanrı'nın planına karşı gelen kötüdür, yani şeytandır. Bu şeytanlaştırma sadece dışarıya değil, iç gruptakilere karşı bile şiddeti kışkırtır.
"Tanrı'nın kutsal amacına giden her yol meşrudur"
İsrail'de toprakları yeni Yahudi yerleşimine açmak için çabalayan etno-dinci faşist güçler İsrail yargısının Arap yerleşimciler lehine verdikleri kuralları açıkça uygulamayacaklarını, laik yasalara uymaları gerekmediğini ilan etmişlerdir. Gazze Şeridi'nin güneyindeki 17 İsrail yerleşiminden oluşan Gush Katif adıyla bilinen yerleşim yeri Ağustos 2005'te İsrail Kabinesi'nin aldığı bir kararın ardından İsrail ordusu tarafından boşaltılmış ve 8 bin 600 Yahudi sakini zorla evlerinden çıkartılmıştı. Bu dönemde Gush Emunim şu bildiriyi yayınladı: "Dini emirlerin demokratik, seçilmiş bir hükümetin kararlarına karşı açık bir üstünlüğü vardır. Bir Yahudi devletinde dini ilkelere aykırı davranan bir hükümete yer yoktur. İsrail Topraklarına yerleşmek en önemli dini ilkelerden biridir ve bu nedenle hükümetin, İsrail Devleti'nin kontrolü altındaki bölgeleri tahliye etme hakkı yoktur."
İlginçtir ki DEAŞ gibi İsrail içindeki etno-dinci faşist Gush Emunim de demokrasiyi Tağut olarak kabul ettiğini ve tanımayacağını ilan etmişti. Etno-dinci faşizm totaliter bir sistemdir ve ancak totaliter bir Tanrısal gücün yeryüzünde kuracağına inandığı bir krallık hayal eder. Zira etno-dinci faşist siyaset, kamusal yaşamı ulus adına değil, Tanrı adına dönüştürmeyi amaçlar.
Motti Inbari, Messianic Religious Zionism Confronts Israeli Territorial Compromises adlı eserinde Ocak 2008'de İsrail Polisi, başlattıkları hukuka aykırı bir yerleşimin tahliyesi sırasında tamamı İsrail Toprakları Gençlik hareketinin üyesi olan on yedi yaşındaki yedi kızı tutukladığını yazar. Kızlar, İsrail yasalarının meşruiyetini veya mahkemenin otoritesini kabul etmediklerini iddia ettikleri için üç hafta boyunca gözaltında tutuldular. Kızlar serbest bırakılmalarının ardından yapılan bir röportajda, "Tevrat'ın yöntemleriyle eğitildik ve bizim de bu yöntemlere göre yargılanmamamız için hiçbir neden yok" demişti.
Ne kadar ilginç değil mi; dünyanın neresinde olursa olsun etno-dinci faşizmin demokrasiye karşı tavrı hep aynı: "Tanrı'nın yasaları" insan eliyle yapılan yasalara uymamızı reddediyor. Peki, o "Tanrı'nın yasaları" çocukları, masum sivilleri öldürmenizi nasıl izah edebiliyor? Çünkü Tanrı'nın kutsal amacına giden her yol meşru kabul ediliyor. O yola karşı önüne çıkan insanlar Netanyahu'nun dediği gibi insan değil "vahşi hayvan"lar olarak kabul ediliyor.
Dinci faşizmin krallığında kimseye yer yok
Etno-dinci faşizm ulusun kaderini Tanrı'nın kaderi ile birleştirdiğinden düşmanlarını kozmik bir savaşın tarafı olarak kabul eder. Söz gelimi Haham Meir Kahane, üç bin yıl önce Mısır'dan göç sırasında Firavun'un aşağılanmasıyla başlayan tarihi süreci bugün İsrail'in kaderine bağlayarak Tanrı'nın Yahudi olmayanlardan intikam alacağından bahseder. Kahane, "Yahudiler savaştayken Tanrı'nın adı yücelir" diyerek "Tanrı'nın her zaman İsrail'in düşmanlarına karşı savaştığını" söyler. Tanrı'nın meydana indiği bir savaşı kim kaybedebilir ki! Böylece Tanrı bir kez daha kamusal alanda dimdik ayaktadır. Siyaset dini bir görev haline gelir.
Dinci faşizm için ulus-devlet ilahi olanın bir aracıdır. Din yalnızca bir doktrin, bir dizi mit ya da bir ritüeller bütünü, ahlaki bir emir değildir; dinci faşistler
için din dünyayı yeniden yaratmayı arzuladıkları mantığına göre kurumsal bir alandır. Din, kutsal alanların ve ritüel alanlarının yanı sıra toplum merkezleri, dernekler, okullar, hastaneler, mahkemeler ve hayır kurumlarından oluşan bir ağdır. Din, yalnızca harekete geçilebilecek bir toplumsal alan sunmakla kalmaz, aynı zamanda içinde alternatif bir toplumsallık vizyonunun hayal edilip önceden şekillendirilebileceği somut bir kozmos da sunar.
Dini faşistler hem bir yönetim modeli hem de milleti oluşturan temel birim olarak ilahi yaratılışın bir aracı olarak anlaşılan inanç temelli bir ulus yaratmak isterler. Seküler-laik ulus inşası başarısız olmuştur, şimdi sıra Tanrı'nın ulusunu yaratmaya gelmiştir.
Ulusun tarihi, demokratik bir refah devletinin inşası olarak değil, kurtuluşa doğru ilerleyen kozmik bir drama olarak görülür. Tanrı tarafından yerine getirilmesi gereken bir iradeye karşı bize düşen faillik rolü oynamak değil, onun kozmik planına uygun olarak teslim olmaktır. Bu kozmik planda
herkese yer yoktur çünkü seçim bizim tercihlerimizin sonucu değil, Tanrı'nın seçimi sonucudur. Biz Tanrı'yı değil Tanrı bizi, bir ulusu seçmiştir. Bu yüzden ulus bir vatandaşlığı değil, kültürel homojenliğe ve ortak bir kökene sahip olduğunu düşünen bir etno-dini kimliğe dayanır. Dolayısıyla Yahudilik sonradan kazanılan bir kimlik değil Tanrı'nın seçtiği, doğuştan kazanılan bir kimliktir.
Yehova'nın Yahudileri yalnızca tanrısal planın sadık çocuklarıdır. Bu yüzden etno-dinci faşizm İsrail'de sadece Müslümanlara değil, liberal, reformist, demokratik, seküler Yahudilere de düşmandır. Bu yüzden dünyanın özgür halkları bu etno-dinci faşizme karşı birleşmezse sadece Filistin'deki Müslümanlar değil, özgürlükten, demokrasiden ve insan haklarından yana olan tüm halklar zarar görecektir. Çünkü dinci faşizmin krallığında hiçbirine yer yoktur.
* Yom Kipur bayramlarında çalınan koç veya keçi boynuzundan yapılmış bir boru
* Tanrısal çağrı ve korumayı betimleyen uzun ve kesintisiz bir "Tuuuuuuuu" sesi.