Sinemanın Mitoloji Aşkı
Sinema, dilini kurarken mitolojiden sıklıkla faydalanır. Mitler genelde epik ve fantastik türde, bazen doğrudan bazen de dolaylı yollardan senaryoya dâhil olur. Mitolojik kahramanlar yarı-tanrı ya da olağanüstü güçlere sahip kişilerdir. Mitolojik kahramanların insani zayıflıklara, zaaflara, çelişkilere sahip olmaları ve doğayla, doğaüstü varlıklarla yaşadıkları mücadeleleri etkileyicidir. Güçlü bir sinematografi yansıtan filmler, kahramanlarla seyircinin özdeşleşmesini sağlar. Fantastik, gerçeküstü ya da mistik ögeler teknoloji sayesinde görsel şölene dönüşebildiğinden günümüzde mitolojik filmlere ilgi daha da artıyor. Sinemaya daha fazla yansıyan kadim Yunan mitolojisi olsa da, her kültürün, ulusun kendi efsanesi, tanrıları, şeytanları, canavarları bambaşka gözükse de insanoğlunun hikâyesi ortak olduğundan erdem ve varoluş çabası tek bir paydada hepimizi kuşatabiliyor. Mitolojik olay ve kahramanların beyazperdede bu denli yer alması ve özellikle ticarî sinemaya can simidi olması bir bakıma modern zamanlarda yaşamamıza rağmen mitolojilere duyduğumuz ihtiyacın da belki bir göstergesi. Mitolojinin sinemaya yansımasını birkaç başat film üzerinden irdeledik.
TİTANLARIN SAVAŞI (1981)
Yunan mİtolojisi + 1980'ler sinematografisi
Yönetmenliğini Desmond Davis'in yaptığı 1981 yapımı Titanların Savaşı (Clash of The Titans) Yunan mitolojisinden esinlenen fantastik bir film. Harry Hamlin, Laurence Olivier, Judi Bowker'in başrollerinde yer aldığı filmin konusunu bir tanrı olarak doğan mitolojik karakter Perseus'un maceraları oluşturur. İnsan gibi yetiştirilmiş olan Perseus ailesini yeraltı dünyasının kinci tanrısı fitneci Hades'e karşı korumak konusunda çaresiz kalır. Kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan Perseus iblisler kralı Hades'e karşı mücadeleye girişir. Şeytanlarla ve korkunç canavarlarla olan savaşı kazanmanın tek yolu tanrı olarak güçlerini kabul etmek ve kendi kaderini çizmektir. İyiler ile kötüler arasında süregelen amansız çatışmanın mitolojik unsurlarla aktarıldığı bu destansı filmde, nihai güç için süren mücadele etkileyici bir sinematografiyle aktarılıyor. İnsanlar krallara karşı ve krallar da tanrılara karşı husumet beslemekte ve tanrılar arasındaki savaş dünyanın sonunu getirebilecek güçtedir. Film 2010 yılında tekrar uyarlanarak çekilmiş ancak bu defa Yunan mitolojisinin etkileri hayli silik kalmış. Filmde 2000'li yılların sinema teknolojileri güçlü şekilde kullanılmış fakat 1981 yapımı filmden bugüne mitolojik birçok unsur filmden çıkarılarak aslından uzaklaştırılmış.
EXCALıBUR (1981)
Üç efsane fİgürünün hİkayesİ: Merlin, Arthur ve Excalibur
Efsanevi iki kişilik Sihirbaz Merlin ve Kral Arthur sayısız filme konu oldu ama sadece yönetmen John Boorman'a ait 1981 yapımı Excalibur kült bir film olarak sinemaseverlerce kabul gördü. Büyük Britanya kralı ve yuvarlak masa şövalyelerinin lideri Arthur ile meşhur kılıcı Excalibur hakkındaki efsanelere aşinayız. İngiltere ve İrlanda'nın pek çok önemli ismini de görebileceğimiz bu uzun film Arthur'un kral oluşunu, kılıcı Excalibur ve büyücü Merlin'in hikâyesini sinemaya taşıyor. Mistik savaşçıların kanla yazılmış destanlarını başarıyla aktaran film sinema tarihinde hala kalıcı yerini koruyor. 1981'de Kral Arthur efsanesini konu alan Boorman adını hükümdarın büyülü kılıcından alan bu filmle göz doldurmuş olsa da aslında başta Yüzüklerin Efendisi'nden beslenen bir hikâye anlatmayı düşünüyordu ama bu kitabın haklarını alamayınca bu kez Kral Arthur'un fantastik dünyasına yönelmişti.
Boorman ve senaryoyu birlikte kaleme aldığı Rospo Pallenberg, Thomas Malory'nin klasiği Arthur'un Ölümü'nü kaynak alıyorlar. Arthur üzerine anlatılan öyküler bir araya gelerek derli toplum bir anlatımla filmde karşımıza çıkıyor. Arthur'un babası Uther'in büyücü Merlin ile yaptığı anlaşmadan ve Excalibur'u eline ilk kez almasıyla başlayan film Kutsal Kase'nin bulunuşu ve Arthur'un ölümüne değin uzanıyor. Arthur'un yuvarlak masa etrafında topladığı şövalyeleri, Guenevere ile yaşadığı yasak ilişki, üvey kardeşi büyücü Morgan tarafından kandırılması ve birçok detay yan olay olarak filmde ele alınıyor. Birçok hikâyenin ve psikolojik alt metnin yanı sıra, şövalye hikâyelerinde ve mitolojik efsanelerde karşımıza çıkan kahramanların başlıca motivasyonları irdeleniyor.
TRUVA (TROY – 2004)
Truva Savaşı'nın beyazperde için yeniden kurgulanmış biçimi
Truva Savaşı efsanesinin savaş, tanrı ve ölüm biçiminde sıralanarak yapılan film çözümlemesi İlyada'dan etkilenerek kurgulanıyor. Benzerlikler ve ayrılıkların içi içe geçtiği Truva efsanesinin yönetmenliğini Wolfgang Petersen'in üstlendiği sinema uyarlaması Troy filmi tarihin en önemli savaşlarından birini beyaz perdeye aktarıyor. Ancak Troy'u tam olarak İlyada destanının bir uyarlaması değil de destanda geçen Truva Savaşı'nın beyazperde için yeniden kurgulanmış biçimi olarak nitelendirmek pek de yanlış olmaz. Truva filminin bazı sahnelerinde tanrısal güçlerin çok ince bir biçimde anlatılış tarzı mitoloji bilgisi zayıf olan bazı izleyicilerin tam olarak anlamalarını zorlaştırmış. İçerisinde çokça psikolojik ve mitolojik ögeler barındıran İlyada hatırı sayılır bir entrikalar bütünü ve Truva Savaşı'nı başlatıp bitiren de bu entrikalar. Tüm bunların yansıtıldığı film dolayısıyla mitolojiyle gayet başarılı buluşuyor.
Filmin yönetmenliğini Wolfgang Petersen üstleniyor. M.Ö. 1180-1200 yıllarında Anadolu topraklarında büyük bir yıkıma neden olan Truva savaşlarının canlandırıldığı filmde başrolü Brad Pitt üstleniyor. Hikâye şöyle gelişiyor: Sparta Kraliçesi Helena, Troya Prensi Paris tarafından kaçırılır. Bunu gören Helena'nın kocası Kral Menelaus bu durum karşısında Troya'ya savaş açmaya karar verir. Ancak Troya, tarihinde hiçbir düşmanına geçit vermemiş surlarla kaplı bir krallıktır. Menelaus'un erkek kardeşi, Myceneans'ın güçlü kralı Agamemnon, kardeşinin onurunu savunmak için büyük bir orduyla Troya'ya saldırır. Ama aslında Agamemnon'un istediği daha fazla güç elde etmektir. Helena onun için sadece bahanedir. Bu savaş; prens Paris'in ağabeyi yenilmez Hector ile Yunan ordusunun başındaki "yaşayan en büyük savaşçı" olarak adlandırılan Achilles'in unutulmaz dövüşü ile de efsaneleşecektir. Yönetmen bir savaş filmi çekmek yerine, kahramanların aksiyonel ve büyülü dünyasına odaklanılmasını ister. Kahramanların büyük bir söz edecekleri ve insanlık tarihinin en büyük savaşını verdiklerine dair kadim bir bilgiye sahip oldukları çok belli oluyor.
Mısır Tanrıları (Gods Of Egypt – 2016)
Kadİm Mısır'a daİr tüm detayların düşünüldüğü bİr yapıt
The Crow (1994), Dark City (1988), I Robot (2004) gibi unutulmaz filmlerin yönetmeni Alex Proyas'ın filmi olan Gods of Egypt; bu kez Amerikan sineması tarafından kötülük bölgesi olarak, cehennem çukuru şeklinde yansıtılan Ortadoğu'ya farklı bir bakışla fantastik ve mistik bir bölge olarak bakıyor. Amerikan sinemasının sıklıkla kullandığı Yunan mitolojisinin aksine bu sefer vizyonda Mısır tanrıları ve Mısır mitolojisi var. Axis Of Evil (Şer Ekeni) olarak ötekileştirilen Ortadoğu bu sefer filmin müziklerine kadar sahnede yer kaplıyor. Filmin konusunu iyilik ve kötülüğün Mısır mitolojisindeki karşılığı olan Seth ile Horus'un savaşı oluşturuyor. Troy'dan Lord of the Rings'e fantastik ve macera içeren filmlerin en ilginç sekanslarını görselliğinde toplayan Gods of Egypt hem yaşayanlar hem ölümlüler dünyasının Mısır'ındaki tüm detaylar düşünülerek ele alınmış.
Kapsamlı kaotik Mısır mitolojisinin herkesin anlayacağı basitlikle yansıtıldığı bir animasyonla Proyas'ın mitolojik Mısır'ıyla izleyiciyi selamlıyor. Fakat burada karşımıza daha çok Ortaçağ Avrupa'sına benzeyen bir görsellik çıkıyor. Hikâyenin bu bakımdan Hollywood'un klişe esintilerinden görsellik, kurgu, senaryo olarak vazgeçemeyişine dair eleştiriler aldığını kaydetmek gerekiyor.
MELENCHOLIA 2011
Mİtler, felaketler,
var olma-yok olma çabası ve bİr de Lars Von Trier
Filmini "Bu bir düğün, melankoli ve psikolojik bir felaket filmi" sözleriyle nitelendiren sıra dışı yönetmen Lars Von Trier'nin bu sözüyle aslında her şeyi söylediğini, insanın varoluş kaygısını özetlediğini görüyoruz. Film 2011 yılında çekildi ve sanatsal birçok öge barındırıyor.
Antares'in fark edilmesiyle başlayan ilk bölüm yıldızın gözden kaybolmasıyla birlikte sonlanıyor. Trier'nin Samanyolu'nun en büyük yıldızlarından biri olan Antares üzerinde durmasının filmin bütünlüğüyle alakası var. Adını mitolojideki savaş tanrısı Ares'ten (Mars) alıyor bu yıldız. Akrebin ve karanlığın kalbi olarak da biliniyor. Antares semavi dinlerde bahsedilen dört büyük melekten biri olan Uriel'i simgeleyen yıldızdır da. Uriel ölüm meleğidir ve İbranicede "Tanrı'nın Işığı" anlamına gelir. Dinlerin genelinde ölüm meleği olarak anılır ve ayrıca cennetin dört koruyucusu olarak da bahsedilen bu melekler aynı zamanda Batı'nın koruyucusudur. Melancholia'nın ve Justine'in film boyunca Antares ile yaşadığı inişli çıkışlı etkileşim ve ilişki, var olmak ve yok olmak çabasını gösterirken dünyaya yaklaşan dev bir yıldıza karşı karakterlerin kaygılarını izliyoruz.
Justine karakterini ve onun belirsiz ruh hallerini anlamamız için yavaş çekim tekniğinden faydalanıyor yönetmen. Elinde düğün çiçeğiyle gelinin suda yattığı sahneyi çeken yönetmen aslında John Everett Millais'in tablosu Ophelia'dan ilham alıyor. Depresif karakter Ophelia'yı Shakespeare'den biliyoruz. Bu sahnelerde kullanılan müzik, Wagner'in Tristan ve Isolde operasından alınıyor. Bu operayı seçmesinin sebebi Tarkovsky'nin Solaris'inden etkilenmesi olarak gösteriliyor. Tüm bu kaosun içerisinde ise dünyaya ve insana dair bir bütünlük var.
HERKÜL (1997)
Yarı-İdol, yarı-insan kahramanı konu edinen sayısız filmden biri
Tüm zamanların çocukluk kahramanı Herkül'ü konu edinen filmin gelişimi, 1992'de animatör Joe Haidar'ın Herakles mitolojik hikâyelerini uyarlamasının ardından başladı. Yunan mitolojisinde Herakles, Roma mitolojisinde ise diğer adıyla Herkül'ün annesi Alkmene normalde amcasının oğlu Amphitryon ile evlidir ama Zeus Alkmene'ye âşık olur ve onunla birlikte olmak için kocası kılığına girerek yanına yanaşır ve onu elde eder, bir ikiz çocuk meydana gelir. İkizlerden Herkül Zeus'un, İphikles ise Amphitryon'un oğludur. Herkül'ün Zeus'un oğlu olduğunu anlayan Hera öç almak için fırsat aramaya başlar. Hades'in amacı, Herkül'ü kendi tarafına çekmektir. Herkül'e içirdiği bir iksir sayesinde onu ölümlü bir insana dönüştürür. İksirin hepsini içmeyen Herkül ise doğumunda kendisine bahşedilen tanrısal güçlerini halen muhafaza etmektedir. Ölümlü bir tanrı, yeryüzüne inmiştir.
Herkül projesinde Yunan mitolojisinin birçok yorumunu incelenmiş. İlk senaryo taslağı, klasik Hollywood ve 1990'ların popüler kültür komedi filmlerinden esinlenmiş. İngiliz karikatürist Gerald Scarfe, yapım tasarımcısı olarak işe alınmış ve karakterlerin yedi yüzden fazla görselleştirme tasarımını üretmiş. O günden bugüne gelene kadar birçok Herkül filmi çekildi ancak bu Herkül farklı bir yere sahip.