Sena Subaşı: 15 Temmuz bir zaferdi; Devleti, toplumu ve milleti yeniden organize etti

15 Temmuz bir zaferdi; Devleti, toplumu ve milleti yeniden organize etti
Giriş Tarihi: 5.08.2021 12:06 Son Güncelleme: 5.08.2021 12:06

GÜLCAN TEZCAN
Gazeteci

"Ne kadar büyük bir felakett en döndüğümüzü fark edip şükrediyorum"

Halkın direnişi karşısında amacına ulaşamayan 15 Temmuz darbe girişimi beşinci senesini geride bırakıyor. Hafızalardan silinmeyen nice olaylara sahne olan, Türkiye darbeler tarihinde diğerlerinden tamamen farklı bir yere oturan ve güncelliğini yitirmeyen 15 Temmuz'u sene-i devriyesinde sebepleri, sonuçları, etkileri ile Gülcan Tezcan ve Murat Yeşiltaş ile konuştuk ve bugün açısından nasıl okumamız, nasıl değerlendirmemiz gerektiği gibi meselelere cevap aradık.

15 Temmuz'u bugün açısından değerlendirdiğinizde neler ifade ediyor, neler söylüyor?

Geriye dönüp baktığımda ne kadar büyük bir felaketten döndüğümüzü fark edip şükrediyorum. Bunu şuradan anlıyorum. Yurtdışına kaçan FETÖ mensupları gittikleri yerlerde mağduriyet hikâyeleri kurgulayarak büyük bir "zulme" uğradıklarına inandırmaya çalışıyorlar dünya kamuoyunu. 15 Temmuz gecesi 251 cana kıyan, silahsız insanlara, sivillere ateş açan, TBMM'yi, Gölbaşı Özel Harekat'ı bombalayan, Çengelköy'de acımasızca sivilleri vurma emri veren, o zamanki Boğaziçi Köprüsü'nde tank ateşiyle insanları parçalayan, tanklarla önlerine çıkan herkesi ezip geçen, keskin nişancılar ile elinde sadece bayrak olan halkı katleden kendileri değilmiş gibi Türkiye Cumhuriyeti devletinin onları nasıl sürgüne mecbur ettiğini anlatıyorlar sosyal medyada.

Kadın erkek çocuk herkesin direniş gösterdiği tarihi bir süreç yaşadık. Sizce halktaki bu motivasyon neydi? Özellikle çok cesur kadınların hikâyelerine tanık olduk. Bu açıdan bakarsak 15 Temmuz'un bizim için önemi nedir?

Biz özgürlüğüne çok düşkün bir milletiz. Evet, 15 Temmuz'a kadar çok darbe gördük, hepsinde de halk korkutulup, sindirilmişti. Ama 2000'ler sonrası oluşan Yeni Türkiye tablosunda demokratik bilinç ciddi anlamda artmıştı. İnsanlar artık küçük bir azınlık tarafından yönetilmek zorunda olmadığını, iktidarı belirleme gücünü elinde tuttuğunu fark etmişti. Dolayısıyla geç bulduğu milli iradenin bir kez daha gasp edilmesine kimsenin tahammülü yoktu. 28 Şubat bu anlamda çok öğretici bir tecrübeydi. Açıkçası o gece halktaki motivasyonun en önemli kaynağı İstiklal Marşı'mızın on kıtasında özetlenen ve farkında olmadan her birimizin bilinçaltında derin izler bırakan milli şuurdu elbette. Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmadı ama o gece Milli Marşı'mızda Akif'in bize ne söylemek istediğini iliklerimize kadar idrak etmemizi nasip eyledi.

Şimdilerde yine Z kuşağından fazlaca yakınmaya başladık. 15 Temmuz öncesi de aynı şekilde şikâyetlerimiz vardı gençlerden. Ama o gece bizi fazlasıyla utandırmıştı daha bıyıkları terlememiş delikanlılar. Nasıl bir şuur ve farkındalık ile darbeye karşı durduklarını gördük. Çünkü mayası sağlam bu topraklarda yetişen nesillerin… Zamane akımları ile ne kadar savrulup, kafaları karışsa da mesele vatan olduğunda el kadar çocuklar bile aslan kesiliyor emin olun.

Kadınlar açısından bakıldığında ise 28 Şubat'ın etkisini göz ardı etmemek lazım. Kadınlar hak ve özgürlük talepleri noktasında direniş ruhunu 28 Şubat'ta çok güçlü bir şekilde kazanmıştı. Dolayısıyla 15 Temmuz'da hiç düşünmeden en ön safl arda darbecilerin karşısına dikildiler. Tabii bu kadınların yetiştirdiği çocuklar da. Bir de tabii "analık" bambaşka bir duygu. Mehmetçik'in böyle bir tuzağa çekilmesine en çok kadınlar direndi bu yüzden. Hatırlarsınız tanklardaki pek çok ere analar "Yapma oğlum, gel teslim ol" diye dil döktü o gece. Ve tabii yine genetik kodlarımıza yerleşmiş Şerife Kadın'dan, Kara Fatma'dan miras bir yiğitlik de var kadınlarımızda.

Editörlüğünü yürüttüğünüz Okçular Tepesi-15 Temmuz Kahramanlarının Hikâyeleri kitabını çıkarttınız 15 Temmuz'un ardından. Çok dokunaklı hikâyeler var cidden. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu kahramanlıkları?

15 Temmuz'un hemen ardından Erdem Yayınları o gecenin seyrini hikâye eden bir çalışmaya davet etti beni. Olayların başlangıcından darbe girişiminin sonlandığı âna kadar yaşanan ve medyaya yansıyan gelişmelerden yüz başlık seçtik. İki editör arkadaşımla beraber o gecenin heyecanını, acısını hisseden kalem sahiplerinden o yüz başlığı hikâye etmelerini istedik. Özellikle de gençler ve çocuklara meseleyi anlatmak ve kayda almaktı derdimiz. Ne acıdır biz hafızası çok zayıf bir milletiz. Yaşadığımız acıların üstünü hızlıca örtüp hiç olmamış gibi davranıyoruz. Bu, hayatın doğal seyrinde devam etmesi için bir bakıma gerekli elbette. Ama öte yandan bizim unutmaya çalıştığımız onca kâbusun, dehşetin sorumluları tarihi çok başka şekilde yazmaya çalışıyor. Kendi alçaklıklarını, ihanetlerini gizleyip ülkemizi ve bağımsızlığımız için can veren 251 şehidin hatırasını lekeliyorlar. Biz ise sadece yıldönümlerinde hatırlıyoruz 15 Temmuz'u. Düşündüğümüzde, benim başıma gelse nasıl davranırdım dediğimizde tüylerimizi ürperten çok hikâye var o gece yaşanan. Okçular Tepesi kitabını çalışırken de sonrasında da şehitlerimiz ile ilgili çok şey okudum, dinledim, belgeselleri izledim. Dönüp geldiğim nokta şu oldu. İlahi kurgu her daim, her an yaşanıyor şüphesiz. Ancak o gece Allah çok başka bir şey yaşattı bizlere. Bütün şehitlerin hayatı istisnasız adeta şehit olmaya hazırlıkla geçmiş. Anne, baba, eş, evlat, kardeş, dost olarak öylesine güzel insanlar ki onlara bakınca nerede hata yaptığımızı, hangi noktalarda eksik kaldığımızı, kahraman olmak için sadece "iyi insan" olmanın yettiğini görüyorum. Kahramanlıkları o yaşantılarının sonucu. Asıl etkileyici olan bir an bile düşünmeden tankın önüne yatmak, üzerine ateş açılırken yaralıları kurtarmak için öne atılmak kadar canını hiçe sayacak derecede kendinden vazgeçme iradesini nasıl gösterdikleri? İnsanların kendilerini biricik, vazgeçilmez saydığı, egolarına tapındığı bir çağda en kıymetlisini, canını ortaya koyabilmek hiç o kadar kolay değil çünkü.

28 Şubat'ın yıkıcı sonuçlarına maruz kalan biri olarak 15 Temmuz'u doğru bir şekilde anlatmak için hangi dersler çıkarılmalı geçmişten? Toplumsal hafızamızda doğru şekilde yer edebilmesi adına neler yapılmalı ve yapılmamalı? Ciddi anlamda özeleştiri yapabilmeliyiz bir defa. Nerede hata yaptığımızı görmek, fert ve toplum olarak zaaflarımızı bilmek ve bunlarla yüzleşmek sonra da bu hataları tekrarlamama azmi göstermek en önemli adımlardan biri. FETÖ evet bir terör örgütü. Ancak onun kılcal damarlarımıza kadar işlemesinin nedeni FETÖ ahlakı. Bugün bu ülkede eskisi kadar aktif değiller belki ama o FETÖ ahlakı dediğimiz şey ne yazık ki aynı işlerlikte devam ediyor. Bundan kurtulmadıkça FETÖ gider başkası gelir ve biz aynı tuzaklara –Allah korusun- tekrar tekrar düşebiliriz.

Toplumun dinamiklerini iyi okumak, değişimlerin farkında olmak ve bütün bu değişim, dönüşüm süreçlerinde yeni nesillerin kimlik ve aidiyet konusunda farkındalık kazanması için nasıl bir dil kullanmak gerektiğine kafa yormak zorundayız. Çünkü her dönemde "özgürlük" çok akıl çelen bir argüman olarak karşımıza çıkıyor. Tabii hafızamızı her daim canlı tutmak, her an uyanık ve tetikte olmak da en büyük gerekliliklerden biri.

Yapılması gerekenler listesinde yer alması gereken bir başka elzem madde de yaşananlara sahip çıkmak. Çünkü an itibariyle FETÖ'cüler 15 Temmuz'da yaşananları ve sonrasını bambaşka bir biçimde tarihe kayıt düşmekle meşgul. Biz "15 Temmuz'u çok tükettik, aman ne çok belgesel çekildi, konuşa konuşa ne kaldı söylenmedik" diyoruz ya FETÖ'cüler o hain kalkışmayı yapan kendileri değilmiş gibi yepyeni bir soykırım hikâyesi yazıyorlar kendilerine. Acıklı anlatılar oluşturuyorlar. İşin kötüsü yurt içinde ve dışında onların bu yalanlarına alıcı olmaya hazır çok kişi var.

MURAT YEŞİLTAŞ
SETA Araştırmacısı

TOPLUM DEMOKRATIK BIR DIRENÇ SERGILEYEREK DEVLETI KORUDU AMA EN ÖNEMLISI 15 TEMMUZ'UN GERI PÜSKÜRTÜLMESINI SAĞLAYAN DINAMIKLER MILLETI YENIDEN SIYASETIN, DEVLETIN, MERKEZINE ÇEKTI

"Türkiye, demokrasisinin ne kadar sağlam olduğunu gösterdi"

15 Temmuz darbe girişimi üzerinden 5 sene geçti. Bugünden geçmişe baktığımızda sebep ve sonuçlarını nasıl okumalıyız? Kuşkusuz 15 Temmuz hükümeti devirmek suretiyle devleti tamamıyla kontrol altına almak isteyen, devletin içine yerleşmiş örgütlü bir yapının terör saldırısıydı, bir darbe girişimiydi. Bir bütün olarak toplumu ve devleti kontrol altına almayı ve etkisizleştirmeyi hedefl iyordu. Sonuçları açısından bakıldığında ilk olarak bu darbe girişimi FETÖ'nün tamamen deşifre olmasını sağladı. İkincisi FETÖ'nün devletin ana omurgasından temizlenmesini beraberinde getirdi. Üçüncüsü Türkiye'nin siyaseten dış politikaya terörle mücadelesinden kapsamlı askeri operasyonlarının daha sağlıklı bir zeminde yeniden organize edilebilmesine imkân tanıdı. Bu anlamda başarısız darbe girişimi Türkiye'nin bu üç alanda daha sağlıklı bir zemine oturmasını da beraberinde getirdi.

Bugün açısından değerlendirseniz neler ifade ediyor, neler söylüyor? Geride kalan 5 yılı değerlendirmek için dönemlere ayırmakta fayda var. Birinci dönem darbe girişimi… Yani darbenin gerçekleştirilmeye çalışıldığı gece ve ertesi günle alakalı. Bu bize toplumsal dayanıklılığımızın, devlet dayanıklılığının, Türkiye demokrasisinin ne kadar sağlam olduğunu gösterdi. Devletin dayanıklılığı bu noktada darbenin püskürtülmesinde de çok önemli bir etken olarak karşımıza çıktı. İkinci dönem temizlik aşamasıydı. Devletin FETÖ'den temizlenmesi aşamasının hızlı olması darbe girişimi sonrasında ortaya çıkabilecek riskleri de ortadan kaldırdı veya minimize etti. Üçüncü aşaması da yeniden organizasyon… Burada tabii ki 5 yıl içerisinde çok ciddi adımlar atıldı. Güvenlik sektörünün reforme edilmesi bu anlamda darbe girişimi sonrasında en önemli stratejik adımlardan biriydi. Bunun bir parçası olarak sivil-asker ilişkisinin rayına oturtulması, sivillerin üstünlüğünün merkeze alındığı bir demokratik kontrol ve demokratik denetim mekanizmasının oluşturulması son derece önemliydi. Yine devlet-toplum ilişkisi de bu anlamda geride kaldığımız dönem içerisinde sağlıklı bir şekilde yeniden inşa edilmeye çalışıldı. 5 yıl kolay bir süre olmadı aslında.

15 Temmuz'u Türkiye'deki diğer darbe girişimlerinden bir halk direnişi olması sebebiyle biraz ayırabiliriz. Bu sebeple darbeler tarihindeki yerini nasıl değerlendirebiliriz?

Geçmiş darbeler hedefe ulaşılması açısından başarılıydı. Toplumu, siyaseti, devleti yeniden dizayn etti ama tabii ki darbeci zihniyetin lehine dizayn etti, toplumu hiçbir zaman merkeze almadı. Toplum mühendisliğini, siyaset mühendisliğini ve devletin mekanizmalarını adeta darbeci zihniyetle yeniden tanımlayan ve yapılandıran sonuçlar üretti. En önemlisi de geçmiş darbeler Türkiye'yi mevcut noktasından geriye doğru çekti. Geldiği noktada sürekli darbelerle 10 yıl geriye giden, demokrasisi zedelenen, toplumu ezilen, uluslararası ilişkileri boğulan bir dönem olarak geçmiş darbeler tarihe geçti. 15 Temmuz bu anlamda demokratik bir zaferdi. Devleti, toplumu, milleti yeniden organize etti. Toplumun burada son derece önemli bir görevi vardı. Aslında toplum demokratik bir direnç sergileyerek devleti korudu ama en önemlisi 15 Temmuz'un geri püskürtülmesini sağlayan dinamikler milleti yeniden siyasetin, devletin merkezine çekti.

FETÖ Türkiye'de ve dünyada faaliyetlerini gösteren bir örgüt mü hâlâ peki? Tarihin tekerrür etmemesi için bu ve buna benzer örgütlerle mücadelemiz nasıl olmalı?

FETÖ'nün iç ayağı büyük oranda temizlendi. Farklı kurumlarındaki yapılanmalar bir bir ifşa ve deşifre edildi. Temizlik süreci önemli ölçüde başarıyla ulaştı. Ancak dış ayağında kısmen etkisizleştirildiğini görüyoruz. Elbette birçok ülkede çeşitli şekillerde terör örgütü mensubu kişilerin yakalanarak ülkeye getirildiğini görüyoruz. Ancak küresel alana bakıldığında Batı Avrupa'da, Kuzey Avrupa'da, ABD'de FETÖ yapılanmasının hala ayakta olduğunu, finansal sisteminin bir şekilde çalıştığını görüyoruz. Bu yapı büyük ölçüde Türkiye karşıtı bütün aktörlerle ortak hareket ederek Türkiye'nin özellikle uluslararası ilişkilerini sabote etmeye çalışan bir dinamiğe dönüşmüş durumda. Dolayısıyla FETÖ'nün küresel anlamda örgütlenmesinin aktif olarak devam ettiği anlaşılıyor. Bununla mücadele Türkiye'nin FETÖ'yü barındıran ülkelerle yürütmüş olduğu siyasetin bir parçası. Bu siyaset başarıya ulaşırsa ancak terörle mücadele açısından FETÖ benzeri bir örgütlenmenin sahip olduğu imkân ve kabiliyetlerinin ortadan kaldırılması mümkün olur. Dolayısıyla mücadele içeride buna benzer yapıların asla devletin içerisinde yapılanmasına müsaade etmemek, dışarıda da güçlü bir siyasi ağla da bunun Türkiye'ye karşı bir tehdit olmasını engellemek şeklinde olmalı.

Türkiye tarihinin dönüm noktalarından biri olan bu olayı yeni nesillere nasıl aktarmalıyız, toplumsal hafızamıza doğru şekilde nasıl yerleştirmeliyiz? Parçalı bir anlatıdan, yani farklı 15 Temmuz hikâyelerinden uzak durmak gerekiyor. Bu anlamda toplumu tek bir 15 Temmuz anlatısı etrafında birleştirmek, yeniden kurmak, inşa etmek açısından son derece önemli. Gelecek nesillere aktarımı açısından üç düzlemin olduğunu söyleyebilirim. Bunlardan biri siyaset düzlemi. Siyasetin 15 Temmuz anlatısının parçalı olmaması, bir bütünün parçası şeklinde hareket etmesi gerek. Siyasi aktörlere ve partilere bu anlamda çok fazla yük düşüyor. İkincisi kamusal alan… Kamusal alanda da siyasetin etkinliği olmakla birlikte 15 Temmuz anlatısının bütün kamusal alanda tekli bir anlatım üzerine inşa edilmesi gerek. Son alan ise popüler kültür. Popüler kültürü azımsamamak lazım; popüler kültürün toplumlar ve gençler üzerinde son derece etkisi var. Dolayısıyla bugünden geleceğe aktarım gerçekleştirirken bu aktarımı ortak anlatı etrafında gerçekleştirmek gerekir.

BİZE ULAŞIN