15 Temmuz ve sivil siyasete geçişin ilk adımı

15 Temmuz ve sivil siyasete geçişin ilk adımı
Giriş Tarihi: 4.08.2021 13:09 Son Güncelleme: 4.08.2021 13:09
SAYI:81
15 Temmuz darbe girişimine karşı direniş, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin sivil siyasete geçişinin ilk adımıdır. O gece vatandaşlar kitleler halinde sokaklara çıkarak ülke yöneti minde “Ben de varım” dedi ve sivil siyasete akti f katı lım süreci o gece başladı.

KENAN KIRAN

15 Temmuz darbe girişimine karşı direniş, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin sivil siyasete geçişinin ilk adımıdır. 1960, 1971, 1980 ve 1997'de gerçekleşen darbe ve darbe girişimlerine sessiz kalan vatandaşlar, o gece kitleler halinde sokaklara çıkarak FETÖ'nün darbe girişimini durdurdu, ülke yönetiminde "Ben de varım" dedi ve sivil siyasete aktif katılım süreci o gece başladı. 1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti, resmi olarak 1945 yılında çok partili siyasi hayata geçti. Bu tarihte açık oy ve gizli tasnif uygulamasına son verildi. Demokrat Parti, CHP'yi iktidardan düşürdü. CHP ise, gizli oy, açık tasnifl e yapılan seçimlerde 1950'den bugüne 71 yıldır tek başına iktidar olamadı. CHP'nin, 27 Mayıs 1960 İhtilali, 1971 Muhtırası ve 12 Eylül Askeri Darbesi'nin ardından bürokratik kurumlarla sürekli iktidara ortak olması dikkat çekicidir. Anayasa Mahkemesi, Milli Güvenlik Kurulu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) aldığı kararlarla seçilmiş iktidarların aldığı kararları yok saydı, kapatma davalarıyla siyaset dizayn edildi. CHP, sivil siyasete yapılan müdahalelere sessiz kaldı, kimi zaman da açıktan destek verdi.

28 Şubat Darbesi'nde Necmettin Erbakan; 27 Nisan E-Muhtırası, 17-25 Aralık yargı darbe girişimi ve 15 Temmuz darbe girişiminde de Recep Tayyip Erdoğan hedef alındı. Erbakan ve Erdoğan'ın şahsında aslında yasakları ortadan kaldırmayı ve özgürlüklerin önünü açmaya çalışan sivil siyaset etkisiz hale getirilmek istendi. 15 Temmuz darbe girişiminde 251 kişi şehit oldu, 2 bin 186 kişi de yaralandı. O gece vatandaşlar sokaklara indi, darbelerle sürekli kesintiye uğrayan iradesine sahip çıktı ve seçilmiş hükümet yalnız bırakılmadı. 93 yıl sonra ilk defa vatandaş siyasete doğrudan müdahil oldu ve darbecilere karşı gücünü gösterdi.

Halkın iradesi öne çıkarıldı

15 Temmuz darbe girişiminin ardından 16 Nisan 2017 tarihinde gerçekleşen halk oylamasıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçildi, halkın iradesi (yüzde 50+1) öne çıkarıldı. Sistem değişikliği, sivil siyasetin alanının genişletilmesine, bürokratik kurumların seçilmiş iktidarla yaptığı ortaklığının geriletilmesine neden oldu. Bürokratik kurumların yapısı değiştirildi. Dünyada demokratik seçimlerle en fazla üç dönem iktidar olunmuştur. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, üst üste 5 defa iktidar olmasına rağmen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde ısrarcı olması dikkat çekicidir. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin desteğiyle yapılan ve halkın çoğunluğunu önceleyen sistem değişikliği, 24 Haziran 2018 tarihinde gerçekleşen seçimlerde bir defa daha onaylandı. Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 52,6 oy aldı, en yakın rakibi Muharrem İnce'ye 10 milyon fark arttı. Türkiye'nin ilk siyasi partisi olan, gizli oy, açık tasnifl e gerçekleşen seçimlerin ardından 1950'den günümüze kadar tek başına iktidar olamayan CHP'nin, 15 Temmuz darbe girişimini "kontrollü darbe" olarak tanımlaması dikkat çekicidir.

CHP'nin "F Tipi" olarak ifade ettiği yapının terör örgütü olarak tescillenmesinin ardından yanında durması, örgütün siyasi partilerde etkinliğini göstermesi açısından önemlidir.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun 6 danışmanının FETÖ'den işlem görmesi, CHP Genel Başkan Yardımcısı Enis Berbeoğlu'nun "casusluk"tan tutuklanması örgütle irtibatı açıkça göstermektedir. Recep Tayyip Erdoğan, dershaneler üzerinden başlattığı FETÖ mücadelesinde yalnız bırakıldı. Örgüt ülkemizde tasfiye edilmeye çalışılırken, muhalefet partileri söz konusu mücadelede Erdoğan'ı yalnız bıraktı. 15 Temmuz darbe girişimin ardından FETÖ'nün mağdur ettiği iddia edilen Ergenekon ve Balyoz davasının sembol isimlerinin darbeci zihniyeti yeniden hatırlaması gözden kaçmamalıdır.

FETÖ ile mücadele

Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ; 19 Eylül 2016 tarihinde bir özel televizyon kanalında yaptığı açıklamada, FETÖ ile mücadelede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yalnız bırakıldığını belirterek, "2012'den bugüne kadarki dönemde, FETÖ'ye karşı şimdiki Cumhurbaşkanı tek başına mücadele veriyor. 15 Temmuz öncesindeki süreçlerde Cumhurbaşkanının bazı konularda yalnız bırakıldığı kanaatindeyim" ifadelerini kullandı. Aynı İlker Başbuğ; 29 Ocak 2020 tarihinde bir özel televizyon kanalında AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı FETÖ'cü olmakla suçladı. Başbuğ, 26 Haziran 2009 tarihinde darbeci askerlerin de sivil mahkemede yargılanması yolunu açan yasa hakkında; "Bu kanun teklifini kim hazırladı tamamen FETÖ ile ilgili bu araştırılsın" iddiasında bulundu. İlker Başbuğ'un, AK Parti, CHP, MHP ve BDP'nin (HDP) oy birliğiyle geçen yasaya muhalefet etmesi ve darbecileri koruması dikkat çekicidir. İlker Başbuğ 18 yaşının altında başörtüsü yasağını savunması ve siyasilerin yasak konusunda önlem almasını istedi. FETÖ'nün mağdur ettiği iddia edilen Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı da, AK Parti'yi hedef aldı. Avcı, Fetullahçı Terör Örgütü üyelerinin rüşvet karşılığı serbest bırakıldığını öne sürerek, "Hiç tereddüt yok. Rüşvetle serbest kalanlar var, yaygınlaşıyor. Hiç kimse söylemiyorsa bana gelin ben söyleyeyim" iddiasında bulundu.

Darbe zihniyeti ne ödün vermek

Hanefi Avcı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın açtığı soruşturmada tanık sıfatıyla dinlendi ve "Ben an itibariyle soruşturma işlemlerine çok faydalı olabilecek verilere sahip değilim" demiştir. Hanefi Avcı, AK Parti'yi yıpratmak için yalan söyledi. Ergenekon ve Balyoz davasının sembol isimleri üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hedef alınması dikkat çekicidir. 15 Temmuz darbe girişiminde öldürülmek istenen Erdoğan'ın FETÖ'yle mücadele etmediği iddiası sistematik yalanların en büyüğüdür. Darbe zihniyetine ödün vermek Ergenekon ve Balyoz davalarında yargılanan sanıkların suça karışmış olmalarına rağmen beraat etmesi büyük yanlıştır. FETÖ yargısı tarafından mağdur edilen sanıkların haklarının iade edilmesi doğrudur ancak 2003'te AK Parti iktidarını devirmek üzere hazırlanan en kanlı darbe girişimi olarak ifade edilen Balyoz Planı'nı yok saymak da yanlıştır.

Balyoz Eylem Planı'nın altında Sıkıyönetim Komutanı olarak imzası bulunan dönemin 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan, ses kayıtları ve tanık ifadelerine rağmen beraat etti. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu'nda görevli savcıların, 2000-2013 arasındaki faili meçhul cinayetlerle ilgili dosyalarda FETÖ/ PYD bağlantısı olup olmadığını inceleme kararı almasına rağmen ilerleme sağlanamaması da gözden kaçmamalıdır.

Ergenekon davasının temelini oluşturan Danıştay saldırısı, FETÖ tarafından örtbas edildi. Danıştay davası üzerinden Ergenekon davası temellendirildi. Danıştay davasında, FETÖ ve Ergenekon/Balyoz sanıklarının irtibatı ortaya çıkarılmadı. Danıştay saldırısını sadece Alparslan Arslan'a yıkmak, Alparslan Arslan'la irtibatı bulunan Ergenekon sanıklarını aklamak darbe zihniyetine ödün vermektir. Fetullahçı Terör Örgütü ile mücadele ederken suça karışan Ergenekon ve Balyoz sanıkları hakkında dava açılması, faili meçhul cinayetlerde FETÖ-Ergenekon- Balyoz sanıkları arasında irtibatın çıkarılması zorunludur. Darbeci zihniyetin, FETÖ'nün kumpas davaları arasında aklanmasının önüne geçilmelidir.


BİZE ULAŞIN