Mehmet Hakan Kekeç: Ütopya bir hayalken, distopya şu an yaşamın ta kendisi

Ütopya bir hayalken, distopya şu an yaşamın ta kendisi
Giriş Tarihi: 13.3.2020 11:58 Son Güncelleme: 13.3.2020 14:34
Kapitalizmin yarattığı sahte cennet ne kadar ütopik ise, yüzleştiğimiz yaşam da o kadar distopik olmak durumunda kalıyor.

Distopya kavramını bir kehanet türü olarak değerlendirebilirsek eğer, örtülerek verilen ya da belli sembollerle bugüne aktarılan mesajları kadim çağlar dan bu yana ele alarak incelemek ve tartışmak gerekir. Bu çetin işi Türkiye'de en iyi yapan isimlerden biri Paganizm üzerine çalışmaları ile tanıdığımız tarihçi-yazar Erhan Altunay. Altunay ile distopya hakkında kısa ama oldukça öğretici bir söyleşi gerçekleştirdik. Kehanetleri konuştuk. Distopya nedir, kâhin kimdir gibi soruların cevapları ezberlerinizi bozabilir.

Sizin için distopya nedir, bununla başlayalım. Nasıl tanımlarsınız distopyayı?

Distopya, benim için gerçekliğin bir başka ifadesidir. Aynı ütopya gibi elimizdeki kavramlardan yola çıkarak yaratılan bir başka gerçekliktir. Yaşadığımız hayata ve topluma da bakarsanız algısal olarak bir ütopya ve distopya içine sıkışmış yaşıyoruz. Kapitalizmin yarattığı sahte cennet ne kadar ütopik ise, yüzleştiğimiz yaşam da o kadar distopik olmak durumunda kalıyor.

Aslında distopyanın tam içerisindeyiz yani? Kurgusal bir süreç değil mi?

Ben geleneksel distopya tanımlarını çok da gerçekçi bulmuyorum. Örneğin, distopya mutlaka baskıcı ve şiddet dolu bir toplumun hayali değildir, distopya bana göre, doğaya ve insan doğasına aykırı bir yaşamın ta kendisidir; Dünya kaynaklarını tüketen, insanı biyolojik bir varlık olarak yok etmeye yönelik ve ruhsal varlık olarak yıpratan her türlü biçim bir distopyadır. Belki de distopya kavramının ütopya kavramından sonra gelmesinin nedeni budur; ütopya bir hayalken, distopya sizin de soruda ilettiğiniz gibi şu an yaşamın ta kendisidir.

Bunu biraz daha açalım. "Bugün" distopyaya nasıl dönüşüyor?

Yaşadığımız "modern" toplum, kendi kavramlarını kendi tanımları ile konumlandırmaya çalışırken kendi kavramlarının zıtlarını da hazır olarak distopya kılıfı içinde verir. Bugün kapitalist toplumun sunduğu "özgürlük" kavramının distopik karşıt görünümü "baskıcı rejim" olarak ifade edilse de, doğru bir ifade değil. Hülasa, algısal olarak güncel tanımı değiştirme çabasıdır, böylece güncelin karşıtı bir distopya belki de dayatılan bir yaşamı mazur gösterme çabasına dönüşüyor. Bu bağlamda, distopya biçimsel olarak geleceği anlatsa da aslında bugündür, başta da belirttiğim gibi başka bir gelecektir.

Konumuz distopya fakat merak ediyorum… Siz paganizm üzerine çalışıyorsunuz, bu ilgi nasıl ortaya çıktı?

Küçük yaşlarda başlayan bir tutku; mitolojiye olan aşırı merak ile başladı ve devam etti. Sanıyorum, 13 yaşında idim, halamın oğlu bana İlyada ve Odysseia'yı armağan etmişti. Onları okuduktan sonra Halikarnas Balıkçısı'nı keşfettim ve çok genç yaşta araştırmaya yönelik bir süreç başladı. Paganizmin bize anlatılan gibi olmadığını keşfettikten sonra daha da derin inceledim ve bugünlere geldik.

Sanırım distopyada olduğu gibi paganizm bağlamında da farklı bir tanımınız var?

Paganizm çok geniş bir alan, içine çok şeyi alıyor, her adım attığınızda önünüze çok farklı yollar geliyor; bir bağlamda artık bir ilgi alanı olmaktan öte ucu bucağı olmayan bir yolda yürümeye dönüşüyor; aslında kadim bilgi ile insan doğasını keşfediyorsunuz. Daha yolun başındayım diyebilirim, insan doğasını anlamakta bir adım bile atmanın önemli olduğunu düşünerek devam edeceğim.

Mitoloji dediniz… Distopya her dönem ve her inançta görünüyor mu? Görünüyorsa birbirlerine benziyorlar mı yoksa her çağ ve medeniyet kendi distopyasını mı üretiyor?

Her yaşam biçimi kendi ütopyasını ve distopyasını kendi içinden, kendi kavramları ile üretir zaten, her ütopya ve her distopya, aslında bilinen gerçekliğin şekil değiştirmiş hâli. Distopya ise geleceğe atılmış olsa da az evvel konuştuğumuz gibi, gerçekliğin kendisi olmak durumunda. Platon "Atlantis" ütopyasını yarattığında, Yunan toplumu zaten onun için distopyanın ta kendisi idi. Bu bağlamda, ileri bir distopya, ancak distopik durumun abartılması olabilir. Bugünün cep telefonları ve sosyal medyası ile izlenen insanının distopik abartısı beynine çip takılmak olsa da aslında farklı bir durumu ifade ettiği söylenemez. Sorunuzun bağlamında da şunları ifade edebilirim: Bu tür yaklaşımlara her dönemde rastlarız. Biraz daha marjinal gidersek, bana göre, İncil'in son bölümü olan Vahiy bölümü de tam bir distopyadır; gelecek zamanda olacak bir "Kıyamet" senaryosunu anlatırken aslında yazarın yaşadığı çağdaki durumun bir eleştirel yansımasıdır. Aynı şekilde Tevrat içinde yer alan kehanetler de aynı anda felaketlerle süslü bir distopya ve mutlu sonlu bir ütopya barındırsa da o günkü Yahudi toplumunun eleştirisini de baz alır.

Efsanelerden, destanlardan, eski inanç ve gelecek tasavvurlarından bugüne bakınca… "Tuttu, bildiler, tahmin ettiler" denilebilecek günler yaşadı mı dünya? Yani kehanetler tutuyor mu?

Bana göre kehanetler tutmaz ama kehanetlerin tutması için çalışanlar her zaman var. Kehanetler o zamanki eleştirel ya da irdeleyen bakışın geleceğe yansımasıdır ve mutlaka sistem içinde bunu gerçekleştirmek isteyenler olur; bu kaçınılmaz bir şey çünkü her sistem kendi varlığını sürdürmek ister. Bu şekilde baktığımızda dönemin aydınları tarafından eleştirilen ve distopik bir karakterde anlatılan olayların daha sonradan gerçekleştiğini görmek çok şaşırtıcı değildir. Eski inanç ve gelenek dediklerimiz özü gereği insana bir "gelecek" vaat etmek zorundalar. Bu inançlar, insanın günlük yaşamını belirlerken, geleceğe yönelik ütopya ve distopyalar ile gözlerini boyamaya çalışır. Durum böyle olunca, inananlar da bu inançların kehanetlerinin tutması için ellerinden geleni yaparlar. Sonuç olarak kehanetler tutmaz ama tutturulurlar diyebiliriz.

Bu soru üzerine biraz daha gidelim. Distopya öngörüsü için büyücü olmaya gerek olmadığını anlıyorum. Zaten yaşanan bir süreç ve bunu ileriye taşıma yönünde bir gayret var sanırım?

Distopyanın geleceğe yönelik bir "öngörü" içeriği var, evet. Ancak distopya karşımıza bir tür eleştirel yaklaşım olarak da çıkabilir. Eleştirel yaklaşımların doğasında var olan bir sebep-sonuç ilişkisi, distopyanın gelecek zamanda yer almasına da neden olur. "Eğer bu toplum bu şekilde devam ederse…" bağlamında bir yaklaşım da zayıf bir distopik gelecek ile sona erer her zaman. Örneğin, George Orwell'ın 1984 adlı eserine baktığımızda, kendi zamanında ileriye atfedilen bir distopyanın farklı kavramlarla olsa da yaşandığını görüyoruz. Bu yazarın "ileri görüşlülüğünden" ziyade, kendi döneminin eleştirisini ne kadar güçlü yapmış olduğu ile de alakalı, bu eleştirel yaklaşım aslında var olan düzenin nereye gidebileceğinin de tam olarak bilinmesini getirir. Paganizm 1 kitabımda da değinmiştim, Sanayi Devrimi sonrasında Marx ve Engels'ten yola çıkarak distopik yaklaşımlarda bulunanalar çok oldu. Modern Times filmi bile bir distopik yaklaşım. Distopya aslında bir aydının ihtiyacı; gördüğü toplumu betimlemesinin, bir başka gerçeklik yaratmasının aracı. Ben de Masalcı romanımın ikinci bölümünde bir distopik yaklaşıma yer vereceğim. Belki bu ihtiyaç daha da büyüyerek sanatın her alanına daha fazla yayılır.

Marx ve Engels de Sanayi Devrimi ve sonrasına dair tespitleriyle "distopya kehanetçileri"ne dönüşüyorlar öyleyse?

Doğru. Marx ve Engels, aslında, kuramlarını ortaya koyarken Sanayi Devrimi'nin hemen sonrasını görebilmişlerdi ve birçoklarının gözünü kör eden Sanayi Devrimi, Marx ve Engels'i de bir şekilde etkilemiş ve bazı okumalarını bu bağlamda yapmalarına neden olmuştu. Kapitalizm, Sanayi Devrimi'nin kâr maksimizasyonunu sağlayan teknolojisini görürken, Marx sermayenin yanında, öncelikle emek tarafını görmüştü. Lenin de bunu pratiğe dökerken yine kafasında Sanayi Devrimi'nin yeniliğinin oturmamışlığı vardı. Öte yandan sınıf kavramı tabulaştırıldıkça insanları tüketim üzerinde okumak düşüncesi akla bile gelmiyordu.

Paganizm kitabında da yazdığım gibi, 20'nci yüzyılın sonunda ve 21'inci yüzyılın başında global kapitalizm, üretim araçlarına bağlı ilişkileri alt üst etti. Artık üretim araçlarının çoğu global sermayenin elindeydi ve bir ülkenin sınıfların arasındaki ayırım gitgide bulanıklaşmaya başladı. Bu insanın, sınıfı ne olursa olsun, ister burjuva ister "proleter" tek bir amacı olmaya başlamıştı, o da fütursuzca tüketmek." Aynı şekilde üstyapıya yön veren, üretim ilişkilerinden çok tüketim alışkanlıklarına doğru kaymaya başlamıştı ve dönemin distopyalarından farklı bir toplum oluşmuştu. Bu da distopyaların "öngörü" özelliğinin ne kadar isabetli olduğunun dönemin okuma ve eleştirilerine bağlı olduğunu göstermektedir.

Sizin Ayasofya üzerine bir çalışmanız da var. Ayasofya'nın inşa edildiği alana birçok mabet inşa edilmiş, yıkılmış, Byzantion dediğimiz Pagan çağın mabedi de oradaydı… Hatta mezar odaları duruyor… Bugün Ayasofya'nın zahir alanında bunların izlerini görebiliyor muyuz?

İstanbul'un Pagan çağı çok az incelenmiş bir dönem. Bu nedenle İstanbul'un Pagan Çağı adlı kitabı yazdım, büyük de ilgi gördü. İstanbul'un başına 196 yılında bir felaket geliyor ve imparator Septimius Severus bütün İstanbul'u yerle bir ediyor ve Pagan dönemin bütün güzel eserleri ve binaları yok oluyor. Septimius Severus sonra yeniden şehri imar etmeye başladığında da bu eski malzemeleri kullanıyor ve pagan dönem sonsuza kadar yok oluyor. Daha sonra gelen Hıristiyanlık ise her şeyi siliyor. Bugün elimizde İstanbul Arkeoloji Müzesi dışında çok az buluntu var. Tabii çıkabilecek bazı kalıntılarına da artık tarihî yarımada da kontrolsüzce yapılan inşaatların altında kaldığını belirtmekte fayda var. Bu nedenle gerek Ayasofya altında, gerek İstanbul'un başka bölgelerinde bu dönemden kalan kalıntıları bulmak çok kolay değil ama her zaman iğne ile kuyu kazarcasına araştırıyoruz. Ayasofya'nın altında tabii ki pagan tapınakları oldu ve hatta Ayasofya'nın içinde deprem tılsımları ve süslemeler gibi pagan dönemlerinden kalma eserler de var. Bunların çeşitli yayınlara konu olması ve daha iyi incelenmesi gerekiyor.

ERHAN ALTUNAY KİMDİR?
Tarihçi, yazar, ezoterizm araştırmacısı Erhan Altunay İstanbul'da dünyaya geldi. Saint Joseph Fransız Lisesi'nden sonra Hacettepe Üniversitesi'nde Nükleer Enerji Mühendisliği bölümünde okudu. Marmara Üniversitesi İnsan Kaynakları Yönetimi bölümünde yüksek lisans yaptı. Üniversite yıllarında kuantum fiziği ve zaman konuları üzerinde çalışmalarda bulundu. Sonraki yıllarda başta mitoloji ve paganizm olmak üzere tarihî, ezoterik konularda araştırmalara yöneldi. İngilizce, Fransızca ve Latince bilen Altunay İstanbul'un Pagan Çağı, Roma Bilgeliği, Paganizm 1, Masalcı, Mezopotamya ve Mısır Paganizmi, Kelt ve Germen Paganizmi, Kadim Cadılık Öğretisi, Ayasofya'nın Gizli Tarihi gibi birçok kitaba imza attı.

BİZE ULAŞIN