"Bir heykeltıraş nasıl içinde, ortaya çıkaracağı heykelin şeklini hissederek mermer parçasından bütün gereksiz parçaları yontup atıyorsa, sinema sanatçısı da dev boyutlu, ayrıntıları belirlenmemiş yaşamsal olgular bütününden bütün gereksiz şeyleri ayıklayarak, geride yalnızca yapacağı filmin bir ögesi, sanatsal bütünün değiştirilemez bir anı olmasını istediği şeyleri bırakır…" Tarkovski, yönetmenin bir filmi nasıl ortaya çıkardığını bu cümleler ile anlatır Mühürlenmiş Zaman adlı eserinde. Sinema, zamanı hem üretim hem de içerik olarak eğip büker. Zaman kavramı sinema ile başka bir anlama kavuşur da diyebiliriz. Sinemanın çok yönlü yapısı ve hayatın içinde bir o kadar da dışında hayal âlemine perde açması, onun pek çok kavram ile olan ilişkisini derinlikli bir boyuta taşır. Zaman da bu kavramlardan sadece biri… Sinemanın temel öğelerinden biri olan zaman, öykünün anlaşılmasında ve bir zemine oturmasında etkin rol oynar çünkü insan zaman ile kendini tanımlar ve var eder.
Sinemanın zamanı
Sinema filmlerinde bir insanın ya da bir grubun bir toplumun tüm hayatı anlatılamayacağı için belli bir kısıtlamaya gitmek gerekir. Ticari bir film için genel olarak elimizde 90-120 dakikalık bir zaman dilimi olur. Bu zaman aralığının dışına çıkmak hem filmin çekimini ve kurgusunu hem de filmin izlenmesini zorlaştırır. O yüzden senaryo aşamasında bu zaman dilimine sığacak öyküyü dramatik olarak toparlamak gerekmektedir. Tabii bu süreçte akıcılığı ve anlaşılırlığı bozmamak için azami gayret gösterilmeli. Hâsılı sinema baştan size bir zaman sınırı koyar ancak bu zaman sınırı sizi kısıtlamanın aksine başka yönden geniş bir alan da açar.
Yüzyılların anlatıldığı epik filmler, bir saat ya da bir günün görselleştirildiği zamanı ayrıntılarıyla ortaya koyan macera filmleri vardır. Bu illüzyon sinemanın büyüleyiciliğini ortaya koyar. Örneğin Kurtuluş Savaşı'nın zorlu yıllarını, 1 saat 40 dakikada Bir Millet Uyanıyor (1966) filminde izleriz. İstanbul'un fethini 160 dakikada ihtişamıyla Fetih 1453 'te görürüz. 12 Kızgın Adam'da (1957) ise 95 dakika 1 gün boyunca adaleti sorgularız. Bunun yanında tekrar eden olaylar içinde zamanlar arası sıçramaların yaşandığı bizi şaşırtan pek çok filmi de zevkle izlemişizdir. Oblivion (2013) , Dejavu (2006) , Kelebek Etkisi (2004) , Truman Show (1998) bu filmlerin en çok bilinenleri. Yani kısıtlı zamanda rafine işler yapmak da mümkün.
Sınırları belirlenmiş evren sizin yaratıcılığınızı körükler, çıkış yolu ararsınız. Yine Tarkovski'ye dönecek olursak fazlalıkları atarak işin özüne ulaşmanız için elinizde bir fırsat vardır. Bunu iyi değerlendirirseniz izlemesi zevkli, akıcı, mesajını hedef kitleye rahatlıkla ulaştırmış, yormayan bir filmle kendinizi mutlu edersiniz. Hele ki günümüzün hız ve haz odaklı insanoğlu düşünüldüğünde bu düşüncemiz daha çabuk kabul görecektir. Zira insanoğlu için eğlenceye ya da herhangi bir şeye uzun zaman ayırmak büyük bir derttir. Birincisi insanlar, ayırdıkları zamanı kayıp olarak görerek kazandıkları zaman diliminde hiçbir şey yapmayacak olsalar dahi sıkılırlar; ikincisi uzun süreli olarak bir şeye dikkatlerini, kendilerini veremezler. Konfor ve akışkan hayat içinde her şeye kısa cevap verir olmuşlardır. Emoji dili bunun en güzel ve net örneğidir. Düşünce yapısı hız üzerine şekillenmiştir.
Propaganda için sinemada zamanı bükmek
Tabii sinema ve zaman deyince Geleceğe Dönüş 'ten (1985) bahsetmemek olmaz. Zira hem içerik hem de anlatım olarak sinemanın gücünü gösteren güzel bir filmdi. Arif ve 216 (2017) ve Zaman Makinesi 1973 (2014) geçmişe dönüş hikâyeleri ile Türk sinemasında çok sık rastlanmayan bir anlatımı uyguladı. Bu bağlamda sinema, an içinde geçmiş ve geleceğe parantez açabilmektedir.
Bu hem gerçek yaşanmışlıklara ve öngörüler doğrultusunda olabileceklere gönderme içerebileceği gibi hayal ürünü bir geçmişe ve ihtimallere de gönderme olabilir. Birincisinde gerçekleri öğrenerek gelecek için daha bilinçli bir yaşam sürme çabası ortaya çıkabilmekte ve burada toplum yararı söz konusudur. İkincisinde ise salt eğlence ile zamanın hoş geçirilme kaygısı mevcut. Asıl tehlikesi ise zamanı bilinçli olarak yanıltıp bilinçli şekilde propaganda malzemesi olarak zamanı kullanmaktır. Tarihî filmler üzerinden yapılan bu yönlendirmeler, gelecek zaman konulu filmlerde, ütopya ve distopyalarda da mümkün olabilmektedir.
Mevcut hükümetler, güçler, iktidar sahipleri ve ideolojiler kendi fikirlerini topluma dayatmak için zaman mefhumu ile oynayarak tarihsel geçmiş oluşturmak için sinemayı kullanmaktalar. 1984 romanında olduğu gibi kitle iletişim araçları ile yeniden "istenilen" şekilde tarih yazılıyor. Örneğin Amerikan sineması, hem Vietnam hem de Irak'ta yaptıkları zulmü, tüm dünyaya "özgürlük savaşı" ve "demokrasi getirme mücadelesi" gibi sundu. Hollywood pek çok sinema filmi ile Amerikan ideolojisine uygun öyküleri, bireysel kahramanları ön plana çıkararak bir haber ajansı gibi dünyaya servis etti ve yine pek çok olayı bu taktik ile kendi lehlerine çevirmeye çalıştı. Sinemanın tarihsel sürecinde pek çok ülke özellikle tarih üzerinden propaganda çalışmalarını yürüttü. Bu durum zaman değiştirilerek bugünün ve geleceğin düşüncelerinin yeniden şekillendirilmeye çalışılmasından başka bir şey değil. Zira sinema büyüleyici görselliği, şovları, öyküleri, karakterleri ile insanoğlunu etkileyen en önemli endüstrilerden biri şüphesiz.
Tanık kürsüsündeki sanat
Belge niteliği taşıyan filmler toplumların, kültürleri, özellikleri, sosyoekonomik yapıları, sanatları hakkında bilgi taşımakta. Kültürleri taşırken oluşturulduğu topraklara dair pek çok şeyi de beraberinde götürür. Başka bir ifadeyle hem geçmişin hem de çağının tanığıdır. Özellikle geçmişten gelen bilgiler olayların neden sonuçlarının anlaşılmasına yardımcı olur. Bu yüzden zamanın anlaşılmasında yardımcı kaynaklardan biri olarak dikkat çeker. Sosyal bilimciler için gerçek ve kesin delil kaynaklarıdır. Özellikle sinemanın ilk yıllarındaki belge, haber filmleri birer kanıt niteliği taşır zira hiç müdahale edilmeden, kurgu işlemlerine tabi tutulmadan, senaryodan yararlanılmadan çekilmişlerdir. Sokağın gerçekliği filme aktarılmıştır.
Lumiere Kardeşler'in dünyanın dört bir yanına gönderdiği kameramanların çektiği görüntüler bu yüzden çok önemlidir. II. Dünya Savaşı sonrası Fransız Yeni Dalga ve İtalyan Yeni Gerçekçiliği, kameranın tekrar sokağa çıkmasını sağlayarak toplumun gerçek sorunlarının dile getirilmesinin önünü açmışlardır. Pek çok ülke sineması bu sinema hareketlerinden etkilenerek ülkelerindeki değişimlere ön ayak olmuşlardır. Ülkemizde toplumsal gerçekçilik şeklinde kendini gösteren bu akım ulusal sinema anlayışı ile farklı bir boyuta evrilmiştir.
Zamanı genişleten anlatım biçimleri
Sinema, öykülerini anlatırken kısıtlı zaman içinde pek çok sinemasal anlatım tekniğinden faydalanır. Bunlardan biri "anlatıcı" kullanımıdır. Anlatıcı, geniş bir zaman dilimini kapsayan ya da görselliği uzun zaman alacak, maliyetli bir öyküye sahip veyahut öykünün yapısına çok uygun olan filmlerde, dramatik yapıyı destekleyici nitelikte metin ve ses kullanımıdır. Öykünün dramatik yapısına göre anlatıcı için yazı veya ses tercih edilir. Anlatıcı filmin tamamında, başında ya da bir bölümünde olabilir.
Öncelikle zamandan kazanmak ve seyircinin zihninde filmin geçtiği zaman hakkında fikir oluşturmak için filmlerin başında anlatıcı kullanılır. Film hakkında fikir verilir ve seyircinin filmi bu bilgiler ışığında izlemesi, olayları o bağlamda düşünmesi beklenir. Bu sayede seyirci filmdeki pek çok olayı anlayacak, neden ve sonuç arasında bağlantıyı kurabilecektir. Seyirci kolaylıkla filmin geçtiği evreni zihninde canlandırabilecektedir. Böylece filmin ana öyküsünden sapılmasının da önüne geçilmiş olunacaktır. Star Wars'ın meşhur ekranın üst tarafına doğru kayan yatay yazılı anlatıcısı buna en güzel örnektir. Hem yazı hem ses ile anlatıcı devreye girerek filmin konusu ve zamanı hakkında bilgi vermektedir.
Önemli olan öz hikâyeyi kısıtlı zamanda etkili şekilde anlatmaktır. Anlatıcı zamanın iyi ve etkili bir şekilde kullanılmasını sağlar. Burada anlatıcı olayın kahramanı, tanığı ya da hiç ilgisi olmayan başka biri de olabilmektedir. Hikâyenin yapısına göre anlatıcının pozisyonu değişebilmektedir.
Çok sık kullanılan anlatım tekniklerinden biri de "flashback" yani geçmişe dönüştür. Genel olarak filmin zamanı içinde kendini belli eden bir yapısı vardır geçmişe dönüşün. Ancak kendini tamamen gizlediği ve sürpriz son ile size gülümsediği anlar da mevcuttur. Öyküye zenginlik katmak ve zaman içinde parantez açmak için sıklıkla kullanılır. Kısıtlı zamanda yönetmenin elini güçlendiren bir kozdur. Zamanın genişlemesini sağlar. Hesapta olmayan bir olayı açıklamak için parlak bir fikirdir. Anlatıma zenginlik katarak filmin kurgusunun dinamizmini de arttırır. Senaryo için alternatif çıkış yolları sağlayarak durağanlığı öldürür. Filmdeki olaylar arasındaki bağların kurulmasında, neden sonuç ilişkilerinin yerli yerine oturmasında, karakterlerin kararlarının nedenlerinin açıklanmasında işlevsel bir vazife görür. Böylece filmin daha heyecanlı izlenmesi sağlanır. Özellikle merak ve bulmacalı yapılar oluşturmada kullanılan iyi bir anlatım aracıdır. Filmin tamamı bir flashback olabileceği gibi yarısı ya da belli aralıklarla gidip gelen bir kısmı ya da bir olaya bağlı flashback kullanımları olabilmektedir. Örneğin Yılmaz Erdoğan'ın Ekşi Elmalar (2016) filmi baştan sona bir flashback örneğidir.
Flashback gibi film içinde zamanı genişleten bir diğer yöntem ise "flashforward"dır yani geleceğe dönüş. Bu anlatım yöntemiyle film içinde geleceğe gidilerek filmdeki olayların sonucunda neler olacağı, karakterin başından geçenler gösterilir. Flashback kadar yoğun kullanılmayan flashforward da anlatımı güçlendiren yöntemlerdendir ve filmsel zaman içinde yönetmene geniş bir zaman dilimi açarak olayların daha iyi ve akıcı anlatılmasını sağlarlar.
Arındırılmış zamanlar ya da katharsis
Tamamlanmış bir sinema filmi ise seyirciye belirli bir zaman diliminde ruhunu gezdirme fırsatı sunar. Karanlık bir mekânda sinema seyircisi, gönüllü olarak hayatlarının bir dilimini Aristo'nun ifadesi ile arınmaya ayırırlar. Sevdikleri, bekledikleri bir öykünün peşinde, koltuklarına oturarak sessizce filmlerini izlerler. Beyazperde de kurgulanmış görüntüler, özellikle ticari, popüler filmler, seyirciyi özdeşleşebilecekleri karakterler ile filmsel zamana götürürler. Gariptir ki "o ânı" yaşamakta olan seyirci, kahraman ile özdeşleştiğinde filmsel zamana girerek kahraman gibi davranmaya, onunla düşünmeye başlar. Ânın içinde zaman yırtılması yaşanır sanki. Seyirci bulunduğu zamanın dışına çıkarak ruhen öyküde var olur. Ruh, olayların gelişimine göre duyguları tadarak bedene iletir. Karanlığın içinde teslim olmuş beden ruhtan gelen iletilere göre kâh ağlar kâh güler kâh korkar. O karanlık mekânda zaman uzar, genişler. Seyirci kendi kültürel, sosyal, sanatsal bilgileri doğrultusunda filmdeki anlatılanları birleştirir; ruhsal durumuna göre büyük ve küçük özel anlar yaşar.
Bu çoklu zaman deneyimi filmden çıktıktan sonrada bir süre devam eder. İşte insanoğlunu sinemaya çeken bu yaşadığı, zamanlar arasındaki zevk duygusudur. Zamanın genişlemesi ve aynı anda bedenine zarar vermeden pek çok şeyi yapabilme yanılgısı insana derin bir haz yaşatır. Güvenlikli bir alan içerisinde savaşı, ölümü, acıyı deneyimlemek. Sanal bir gerçeklik sunumdan başka nedir?