Zamanımız için "değişim çağı" demek mümkün. Her alanda ve hızlı bir devinimle… Özellikle içinde bulunduğumuz yüzyılda yeni teknolojilerin itici gücüyle dünya bugüne dek görülmemiş süratli bir değişim sürecine girdi. Bu ivmeyle gelen birçok yeniliğin yanı sıra asrımız büyük problemlerle de karşı karşıya. Bu sorunların büyük kısmı ise yine bu değişimin ürünü… Artık hepimizde yeni çağın getirdiği yeni korkular, tehditler ve kaygılar mevcut. Tarih boyunca insanlığın en büyük düşmanı, rakibi yine kendisi ya da icat ettikleri oldu. Günümüzde tabiata karşı büyük ölçüde avantaj sağlayan insanlığın karşısında şimdi geçmiştekinden daha büyük ve endişe verici korkular duruyor. Asırlar geçmesine ve hızlı ilerlemeye rağmen dünyanın bir yerlerinde hâlâ insanlar açlık, barınma, giyinme gibi temel sorunların yanında sayısız tehditle de karşı karşıya. Öyle ki dünyadaki yetmezmiş gibi birileri uzayı bile silahlandırıp "yaşanmaz" hâle getirmenin peşinde. Zamanımız insanlığa sunduğu imkânların yanında artık küresel boyuta ulaşan tehditleri de barındırıyor. "Zaman en iyi ilaçtır" derler ama bu dertleri getiren de zaman. İşte onlardan bazıları…
Uzayın çöplük hâline gelmesi
Dünyanın başı üzerinde dolanan hurdalık
Verilere göre 1957 yılından itibaren uzaya yaklaşık 400 bin uydu ve uzay istasyonu gönderilmiş. İnsanlığın bu uzay merakı pek çok işimize yaramış olsa da "uzay çöplüğü" gerçeğini maalesef unutuyoruz. Dünyanın neredeyse tamamını, insan girmemiş ormanları dahi kirlettiğimiz gibi uzayı da hurdalığa dönüştürmeyi başarmış durumdayız. Dünyanın yörüngesi şu an hiçbir fayda sağlamayan, aksine ileri yıllarda büyük felaketlere sebep olabilecek irili ufaklı yüzbinlerce nesne ile çevrili durumda.
Uzay çöplüğünü yaratan sebeplerin başında son 50 yıldır uzaya gönderilen binlerce yapay uydu ve bunlardan saçılan milyonlarca metal parçası geliyor. Yani toplam olarak 300 tona yakın parça ve yüz binlerce eski uzay aracı başımızın üzerinde dönmekte. Bilim insanlarını en çok korkutan konulardan biri de bu parçaların birbiri ile çarpışma riski çünkü bu nesneler saatte ortalama 40 bin kilometre gibi müthiş bir hıza ulaşıyor. Ayrıca düşük bir ihtimal dahi olsa da bu nesnelerin bizler yolda yürürken kafamıza düşme ihtimalini de unutmamak gerek. Uzmanlar ise tamamının kontrol atına alınması imkânsız olan bu çöpleri şimdilik lazer ile temizlemeyi planlıyor.
Uzayda silahlanma
Uzay kimsenin tapulu malı değil ama…
Sonsuz bir evren olan uzay artık sadece iletişim için kullanılmıyor; dünyadaki büyük teknolojilerle canlıların ölümüne sebep olan savaşlar uzayda da devam edecek görünüyor. Muhtemel uzay savaşlarında uydular yardımıyla hedefleri füzelerle vurmak, düşmanın uydu ve füzelerini devre dışı bırakmak, uydulara silahlar yerleştirmek ve bunları kullanmak yakın geleceğin beklentileri arasında. Yeryüzünde en küçük kara parçasına dahi hâkim olmak isteyen güçlü ülkeler şimdi gözlerini uzaya dikmiş durumda.
Örneğin ABD, 2030'a kadar, muhtemel saldırıları etkisiz hâle getirebilecek uzay filosu kurarak uzayda askeri güç kurmak istediğini resmen açıkladı. Bunun üzerine uydusavar silahlar geliştirdiği bilinen Çin, "Uzay ABD'nin tapulu malı değildir" diyerek uzay savaşlarına dâhil olduğunu belirtti. ABD, Çin ve Rusya'nın başı çektiği uzayda silahlanma yarışına çok büyük bütçeler ayrılıyor. Burada önemli sorunlardan biri ise uzay hukukunun henüz oluşmamış olması. Komşu ülkeler arasında denizlerin kullanımında bile sorun yaşanırken uzayın nasıl kullanılacağı şu an için belli değil. Belki de ilkel bir yöntemle uzay, ilk işgal edenin elinde kalacak.
Çocuk askerler
8 yaşında asker bile var
Savaşların en büyük bedelini kuşkusuz çocuklar öder. Bugün bile milyonlarca çocuk savaşların yüzünden ölüm kalım mücadelesi veriyor. Bunlar içinde evlerinden ve ailelerinden koparılan, kaçırılan ya da kandırılan yaklaşık 300 bin çocuk, kendi ülkesinde asker olarak kullanılıyor ve en küçüklerinin yaşı neredeyse sekiz. Çocukları asker ve canlı kalkan olarak kullanan ülkelerin başında iç savaşları bitmek bilmeyen Orta Doğu ve Orta Afrika ülkeleri yer alıyor.
İsyancı gruplar tarafından genelde savaşlarda anne ve babasını kaybetmiş, açlık ve sefaletle mücadele eden çocuklar tercih ediliyor çünkü onlar için savaş ve şiddet hayatın bir parçası. Daha ucuza çalıştırılmaları, kolay ikna edilmeleri, daha az şüphe çekmeleri, cezai yaptırımlarının olmaması gibi sebeplerle de bazı bölgelerde savaşlarda asker olarak çocuklar kullanılıyor. Çocuklar savaş ya da çatışma esnasında doğrudan saldırıda yer alırken, çoğu zaman haberci ya da casus olarak da kullanılıyor. Günümüzde dünyanın her bir bölgesinde savaşlar devam ederken çocuk askerlerin sayısı gün geçtikçe azalıyor.
Arıların yok olması
Son 20 yılda kovan miktarı yüzde 50 azaldı
Dünya, son zamanlarda sık sık duymaya başladığımız ve çağımızın en büyük problemi olarak nitelendirilen arıların yok oluşu sorunuyla karşı karşıya. Küçük bir böcekten ibaret görülen bu canlılar neredeyse tüm dünyanın besin sistemini tek başına omuzlamış durumda. Belki dilden dile söylendiği gibi nesilleri dört sene içinde tükenmeyecek fakat arıların yaşam koşullarının zaman geçtikçe bozulacağı, besin kaynaklarının ciddi oranda azalacağı ve açlıkların ortaya çıkacağı bu şartlarda kesin görünüyor. Oysa gün içerisinde tükettiğimiz tüm besinler arılar sayesinde önümüze geliyor. Arılar, bal üretmenin yanı sıra yaklaşık 130 bin farklı bitki türünün çoğalmasını sağlıyor.
Yapılan bir araştırma ise "arı gibi çalışkan olmak" deyimini kanıtlıyor; bir kovan bal arısı bir günde yaklaşık üç milyon çiçeği polenleyebilirken bir insan yalnızca 30 ağaç polenleyebiliyor. Maalesef, arılar günümüzde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya ve arı ölümleri haylidir dünyanın gündeminde. 1998'de 5 milyon olan kovan sayısı bugün 2,5 milyona düştü. Bu azalışın başlıca sebepleri kontrolsüz tarım ilaçlamaları, böcek ilaçları, iklim değişikliği, arıların yeterli beslenememesi gibi çoğu insanların neden olduğu problemler. Oysa tükettiğimiz her üç öğünden biri arılar sayesinde mümkün oluyor.
Petrolün bitmesi
Enerji ve tüketim alışkanlıkları baştan aşağı değişecek
"Bir damla petrol, bir damla kandan daha değerlidir." İngiliz devlet adamı Winston Churchill petrolün önemini bu şekilde tanımlıyordu ve belli ki bu söze dünya güçlerince ayet itibarı atfediliyor. Dünyadaki savaşların, dökülen kanların ve hâlen devam eden sömürülerin temel sebeplerinden olan vazgeçilmez enerji kaynağımız petrolün bitmesine seneler kaldığı biliniyor. Öyle ki dünya günde ortalama 86 milyon varil petrol tüketiyor ve tüketim her yıl yüzde 1,3 oranında artıyor. Buna göre petrolün en fazla 50 yıl ömrü kaldığı söyleniyor. Tarihler elbette ki kesin değil ama petrolün bitmesi kaçınılmaz bir gerçek. Uçak ve savaş araçlarının yakıtı olmaktan sağlık ürünlerinin üretimine hammaddesi binlerce alanda kullanılan petrolün bitmesiyle tüm dünyanın tüketim alışkanlıkları baştan aşağı değişecek.
ABD, şu an petrolü depoluyor bile. Petrolün yerini ise yenilenebilir enerjiler; yani elektrik, güneş enerjisi, jeotermal enerji ve diğerlerine oranla çok daha risk teşkil eden nükleer enerji alacak gibi görünüyor fakat alternatif kaynakların tam anlamıyla petrolün yerini alması en az yüz yılı bulacak. Ancak fosil yakıtın bitişi sarsıntısız olursa bu dünya adına bir şans anlamına da gelecek. Bu yüzden bazı ülkeler yeşil enerjileri amaçlayarak eko şehirler kurmaya başladı. Türkiye'nin en büyük şansı ise şu an kullanım alanı oldukça kısıtlı olan bor madeninin dünyadaki rezervinin yüzde 72'sinin topraklarımızda bulunması çünkü petrolün yerini alabilecek en büyük maden olarak biliniyor.
Gelir eşitsizliği
Adaletin bu mu dünya?
Dünya ekonomisi büyüse de bundan herkes eşit şekilde yararlanamıyor ve dünyada gelir dağılımındaki uçurum günden güne derinleşiyor. Bu farkı sayısal verilerle açıklamak çoğu zaman anlaşılmaz oluyor. Farkı anlamak için şu örnekler yeterli olacaktır: Ünlü bir markanın CEO'su, sıradan bir Bangladeşli işçinin hayatı boyunca kazandığı parayı 4 günde kazanıyor. Dünya nüfusunun yüzde 20'si aşırı yoksulluk sınırı olan günlük 1,90 dolar ile geçinmeye çalışıyor. Bu rakam 1988 ile 2011 yılları arasında neredeyse hiç değişmedi. Madalyonun diğer ucunda ise örneğin saatte yaklaşık 4,5 milyon dolar kazanan Amazon'un CEO'su Jeff Bezos gibileri bulunuyor.
2016 yılında yapılan bir araştırma dünyanın yüzde 1'lik nüfusuna denk gelen 70 milyon kişinin geri kalan yüzde 99'dan yani yaklaşık 7 milyar insandan daha fazla servete sahip olacağını ileri sürüyor. Yani aslında küreselleşme hem ülkeler arasında hem de ülkeler içinde gelir dağılımını olumsuz etkilemiş görünüyor. Peki, neden sürekli birileri hızla büyürken karşı taraf daha da fakirleşiyor? Başlıca sebeplerinden biri büyük ülkelerin ucuz işgücü elde etmesi, gelişmemiş ülkelerin borç tuzaklarına maruz kalarak doğal kaynaklarını kullanamaz hâle getirmesi. Küresel dünyada ekonomik güç kimin elindeyse kurallar da onun lehine işliyor. Buna da "dünya düzeni" deniliyor.
Temiz suya erişim
10 kişiden 3'ü temiz sudan mahrum
21'inci yüzyılda temiz suya ve tuvalete erişim hâlâ dünyanın en temel problemlerden biri. Gezegenin bir yerlerinde insanlar için temiz su ve hijyenik tuvalet bir lüks; zenginlere ve kent merkezlerinde yaşayanlara has bir imtiyaz olarak algılanıyor. Günümüzde yaklaşık bir milyar kişi açıkta bulunan tuvaletleri kullanırken, 2,4 milyar yetersiz kanalizasyon alt yapılı ilkel tuvaletlere erişebiliyor. Bu bölgelerin başında gelen ülkelerden Hindistan'da Başbakan Narendra Modi, 2019 yılına kadar her evde bir tuvalet olmasını hedefliyor; durum bu hâlde.
Hindistan'da ve Afrika ülkelerinde daha çok görülen bu durum içme sularının kirlenmesine, kolera, ishal, dizanteri, hepatit A gibi salgın hastalıkların yayılmasına sebep oluyor ve çocuklar bu hastalıklardan dolayı hayatını kaybediyor. Temiz içme suyuna erişim ise daha iyi durumda. 1990 yılında dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 76'sı temiz suya erişebilirken bu rakam günümüzde yaklaşık yüzde 90'a yükseldi. Yani dünyada temiz suya ulaşamayan yaklaşık 663 milyon kişi mevcut ve her 10 kişiden 3'ü temiz sudan mahrum. Özetle yaklaşık 7 milyarlık dünya nüfusunun neredeyse 6 milyarı cep telefonuna sahipken ancak 4,5 milyarı temiz tuvalet imkânından faydalanabiliyor.
Özel hayat da artık bir sorun
Facebook'un, Amazon'un patronları bile şikâyetçi
Birileri bizi her dakika, her saniye gözetliyor, hem de tam 45 milyon kamerayla. Araba kullanırken, alışveriş yaparken, yolda yürürken her hareketimiz kayıt altına alınıyor. 2 milyon kamerayla dünyada rekorunu elinde bulunduran Londra'da bir vatandaş bir günde ortalama 300 kez kameralar tarafından izleniyor. Dünyada ise 130 kişi başına bir güvenlik kamerası düşüyor. Bu güvenlik kameralarının bu kadar yaygınlaşmasının sebebi suçla mücadele olarak gösterilse de çoğu kişi tarafından kitleleri yönetmek ve gözetim altında tutmanın bir yolu olduğu eleştirisi yapılıyor.
Aslında her gün gelişen teknolojiyle, internetin ve sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla özel alan yok olmuş, toplumlar birer gözetim toplumuna dönüşmüştür. Bu yüzden, internet çağının getirdiği en büyük problem gizlilik problemi oldu ve özel alan ile kamusal alan arasındaki sınır günden güne yok olmakta. Facebook'un CEO'su Mark Zuckerberg bile özel hayatın gizliliğinin sonuna gelindiğini düşünüyor, Amazon'un patronu ise bizzat mağdur. Dijitalin getirdiği kolaylıklar için kişisel verilerimizi internete sunuyoruz fakat internetin acımasız bir hafızası var ve kendisine gelen ufak bir bilgiyi dahi unutmuyor, kayıt altına atıyor.
21'inci yüzyılın diğer küresel sorunları
Derdim var dünyadan büyük!
• GDO'lu, kimyasallı, yapay gıdalar
• Nüfus sorunu
• Göç dalgaları
• Okuma yazma durumu
• Yolsuzluk
• 4'üncü dünya denilen fakirler sorunu
• Terörizm
• İşgücünde çocuk sömürüsü
• Kadının hakları
• Kölelik
• Hayvan hakları
• Otokton toplumlar ve kabileler üzerindeki baskı
• Yapay zeka ile ilgili endişeler
• Manyetik kirlilik
• Salgınlar (Ebola-HIV)
• Tohumların özelleştirilmesi
• Canlıların özelleştirilmesi
• İnsanüstü canlı üretimi (Transhumanizm)
• Siber-güvenlik
• Silahlanma yarışı
• İnsanın doğadan uzaklaşması
• Çevre kirliliği
• Küresel ısınma
• Ormanların yok edilmesi
• Deniz kaynaklarının aşırı avlanması
• Kaya gazı • Nükleer atıklar
• Gürültü kirliliği
• Bilginin aşırı çoğalması
• Yabancı düşmanlığı
• Göç ve mültecilik dalgası