Lacivert Yazı İşleri: Ütopya ve distopya kitapları

Ütopya ve distopya kitapları
Giriş Tarihi: 2.11.2016 15:20 Son Güncelleme: 15.11.2016 14:04
Lacivert Yazı İşleri SAYI:29Kasım 2016
İnsan, var olduğundan beri daha iyinin peşinde oldu. Daha iyi bir hayatın ve daha iyi bir dünyanın... Söylenen şarkılar, yazılan şiirler, romanlar, hikâyeler, yapılan felsefe ve daha onlarca şey… Kitaplar ise daha iyi bir dünyanın kapısını açan en önemli anahtarlardan birisi. Yeni bir dünyanın hayalini kuran yazarların yazdığı ütopik ve distopik kitapları inceledik bu bölümde…

Devlet PLATON

Atina'nın demokrasi geleneğini doğru bulmayan ve bu yönetim biçimini eleştiren Platon, eleştirilerini sistematik bir şekilde toplamak üzere Devlet adlı eserini kaleme alır. Literatüre ilk ütopya eseri olarak giren Devlet'te Platon en iyi devlet modelinin aristokrasinin yeniden yapılandırılması ile gerçekleşeceğini anlatmaya çalışır. Platon'un Devlet'i toplum koruyucular, savaşçılar ve yönetilenler olmak üzere üçlü bir yapıdan oluşur. Sınıfların görev dağılımı çok katı bir şekilde belirlenmiştir. Piramidin en altında yer alan yönetilen sınıf ülkenin ihtiyacı olan şeyleri üretirken, yöneticiler ise hem yönetim hem de güvenlikten sorumludurlar. Koruyucular toplumun gönüllü neferleridir ve bundan ötürü kişisel yaşamlarına dair ne varsa devlet hizmeti için hepsinden vazgeçmişlerdir. Platon, devleti yönetecek kadroların filozof meşrepli olması gerektiğini ısrarla vurgular. Yönetici kadroyu oluşturan bu filozoflar dünya işleriyle uğraşmayı sevmeyen, kendini bilime, öğrenmeye adayan ve sadece ruhsal zevklerle ilgilenen kişiler olmalıdır. Platon'a göre eğer filozoflar yönetici olmazsa, vatandaşlar da üzerlerine düşen görevleri hakkıyla yerine getiremez ve devlet bir süre sonra sorunlar yumağında düğümlenir. Bu durum ise devletin ve buna bağlı olarak sosyal düzenin çöküşünü mukadder kılar. Platon, bu yaklaşımıyla içinde yaşamakta olduğu demokratik düzene karşı tepkili bir tutum içinde olduğunu göstermeye çalışmıştır aslında. Platon'a göre demokrasi, belirli bir kesimin istediğini yapma hakkını içinde barındıran bir sistem olması sebebiyle devletin kontrol mekanizmasının zayıflamasına ve onun çöküşüne yol açmasına neden olabilecek potansiyel bir tehlikedir adeta

Medinetü'l Fazıla FARABİ

İslam dünyasının en önemli filozoflarından biri sayılan Farabi ideal toplum tasavvurunu açıklamak için dilimize Erdemli Şehir diye çevirebileceğimiz Medinetü'l Fazıla adlı eseri kaleme alır. Farabi, ütopya başlığında inceleyebileceğimiz bu eserinde ahlak ve siyasete dair görüşlerini felsefi bir zeminde değerlendirir. Onun ideal şehri, antik Yunan felsefesinde bahsedilen ve sınırları belirlenmiş 'polis' devletlerinden daha büyük ölçeklidir. Aslında bu bakış açısı Farabi'yi kendisinden önce gelen düşünürlerle ayıran en temel noktadır. Görüşlerini temellendirmek için şehir ve insan vücudunun benzerliğine dikkat çeker yazar. Nasıl ki insan vücudunun organları birbiriyle eşit değerde değilse ve aralarında hiyerarşik bir ilişki söz konusuysa, bu yapıyı şehirdeki insanlar arasında da gözlemlemek mümkündür. Toplumu ahiret ve dünya mutluluğuna ulaştıracak bir şehir inşa edebilmektir amaç. Yazara göre ise bunun en önemli yolu şehri yönetecek olan reisin nitelikleriyle alakalıdır. Farabi'ye göre herkes reis olamaz. Toplumu kesinlikle bilgin ve erdemli kişiler yönetmelidir. Bu kurumu elde edebilmek için evvela mizacın ve yaratılışın buna uygun olması gerekir. Sonrasında ise bu konuda gerekli eğitimi almak elzemdir. Bunun dışında şehrin başındaki reis organları tam, anlayışı sağlam, dünyevi zevklere düşkünlüğü olmayan ve dindar biri olmalıdır. Farabi'nin demokratik yönetimleri ise erdemsiz fikirlerin yayılmasına imkân sağlayacak bir rejim olması sebebiyle 'cahili yönetimler' arasında sayması dikkat çekicidir.

Ütopya THOMAS MORE

Yunanca yer anlamına gelen 'topos', iyi anlamına gelen 'eu' ve yok anlamına gelen 'ou' takılarının birleşimiyle kurmaca bir kavram olarak oluşan ütopya kelimesinin ilk kullanımı İngiliz yazar Thomas More'a aittir. 1516 yılında kaleme aldığı Ütopya eserinde More, yaşadığı dönemin İngiltere'sinde yaşanan sosyo-kültürel ve ekonomik sorunların aşılmasının ancak sosyalist sisteme yakın duruştaki devlet ve yaşam tasarısıyla mümkün olabileceğini anlatır. Bir dönemler kral danışmanlığı da yapan More, eserinde mutlak monarşinin karşısında apaçık bir duruş sergiler ve toplumu sömürdüğünü inanan keşişleri, tanrı bilimcileri de topa tutar. 54 şehirden oluşturduğu Ütopya Adası tasarımında her yıl üç şehirden üç yaşlı bilge seçilerek, başkent olan Amaurote'de toplanarak ülke işlerini hallederler. More'un idealize ettiği toplumda toplumsal eşitsizliğin ana kaynağı olarak gördüğü özel mülkiyete kesinlikle yer yoktur ve tarım üretiminin ağırlıkta olduğu ülkede kaynaklar herkese aittir. Bu yaklaşımıyla sosyalist düzen ve toplum inşasının temellerini de atmış olur More aslında. Ancak bu sistem içerisinde modern dönem sosyalist düşüncelerde olduğu gibi dini inançlar kısıtlanmamıştır. Doğaya inanışın ağır bastığı ortamda 'Mithia' adlı tek tanrıya çeşitli gök cisimleri vasıtasıyla inanılmaktadır.

İnsanların evlilik yaşlarından giyecekleri kıyafetlere, yapacakları işlerden uyuma saatlerine kadar hayata dair hemen her şey katı kurallarla belirlenmiştir Ütopya Adası'nda. İnsanlar More'a göre çok mutludur fakat otoritenin toplum üzerindeki kurmuş olduğu hükümranlık adeta eşitlik ve özgürlük, toplum ve birey arasında sıkışmış insanın trajedisini de sunar bizlere.

Güneş Ülkesi CAMPENALLA

Campanella'nın yaşadığı dönemde İtalya savaşların, ayaklanmaların eksik olmadığı, derebeylerin halkı sömürdüğü, engizisyon mahkemelerinin zulmünün zirve yaptığı, yoksulluğun yaygın olduğu tam bir kaos dönemiydi. Bütün bu yaşananlara şahit olan Campanella mevcut düzene bir tepki geliştirmek amacıyla bugün kült ütopya eserleri arasında saydığımız Güneş Ülkesi adlı eserini kaleme alır. Tıpkı More'da olduğu gibi Campenalla da bütün sorunların esas sebebi olarak özel mülkiyeti gösterir eserinde. Güneş Ülkesi'nde ülkenin idarecisi 'Hoh' adı verilen bir başrahiptir. Hoh'un egemenliği, ondan daha bilge olduğunu ispatlayacak birisi çıkana kadar sürer. Hoh'un barış ve savaş konularıyla ilgilenen 'Pon'; akıl, bilim ve eğitim işlerine bakan 'Sin' ve toplumun fiziksel, ruhsal sağlığının korunarak yetişmesi amacıyla cinsellik ve üreme işlerinden sorumlu 'Mor' adında üç yardımcısı vardır. Güneş Ülkesi'nde de her şey ortaktır. Sosyalizm tasarımına benzer bir yaklaşım Ütopya'da olduğu gibi burada da fazlasıyla hissedilir. Çalışma koşulları açısından rahat bir uygulama söz konusudur ve insanlar kendilerine kalan zamanı eğlenme ve sanatsal faaliyetler için kullanırlar. Güneş Ülkesi'nde giyimden eğitime her alanda tek tip bir sistem uygulanır. Her şey belirli kurallara göre düzenlenmiştir ve hiç kimse var olan bu kuralları çiğneme cesaretinde dahi bulunamaz. Totaliter bir rejimin yansımaları fazlasıyla mevcuttur aslında Campenalla'nın Güneş Ülkesi'nde. Öyle ki, cinsellik dahi Mor adı verilen yöneticinin emri ve kontrolüyle gerçekleşir. Soyun bozulmasının önüne geçmek için kimin kiminle çiftleşeceğini dahi bu yönetici belirler.

Yeni Atlantis FRANCİS BACON

Avrupa'da egemen olan skolastik düşüncenin amansız düşmanlarından olan ve deneysel bilgiye iman derecesinde bağlı bulunan Francis Bacon, hayalini kurduğu toplum düzenini anlatmak için Yeni Atlantis adlı kitabını kaleme alır. Bilimsel ve teknik gelişmelerin toplum ve devlet yapısını belirlediği bu ütopya, Pasifik Okyanusu'nda yer alan 'Ben Salem' adında bir adada geçer. Bacon eserinde insanı esas mutluluğa kavuşturacak yolun, doğanın insan hizmetinde kullanılmasından geçtiğini savunur. Ben Salem'de yaşayan insanlar ileri bir teknolojiye ulaşmayı başarmış ve çağının çok ötesinde bilimsel buluşlar yaparak yaşamlarını fazlasıyla kolaylaştırmışlardır. Kendilerini dış dünyadan tecrit eden bir toplumdur Ben Salemliler. Sadece 12 yılda bir dış dünyaya gemilerle belli bir heyet göndererek dünyada yaşanan bilimsel ve teknolojik gelişmeleri takip etmek amacıyla terk ederler ülkelerini. Bilimsel ve teknik manada ilerledikçe toplumun da sağlık ve huzur bulacağına inanırlar. Ülkeyi 36 kişiden oluşan bir bilim adamaları grubu yönetir. Bunlar 'Süleyman Evi' denilen bir yerde çalışmalarını sürdürürler. Bilimler hazinesi olarak bilinen bu grubun esas görevi ise; olayların sebepleri ve gizli nedenleri üzerine bilgi edinmek, mümkün olan her şeyi yapabilmek için insanın doğa üzerine egemenliğinin sınırlarını genişletmektir. Toplum, bütün kitaplarda buldukları bilgileri ayırt etmeden toplayan yağmacılar, sır adamları, madenciler, drahomacılar, lambalar, aşçılar ve doğa yorumcularından oluşan sınıflardan oluşur. Bacon'un bilimsel ilerlemeye bağlı olarak kurguladığı bu toplum, kilise kurallarına göre oluşturulmuş Hıristiyan toplumuna bir alternatif sunması açısından kendi çağı için fazlasıyla anlamlıdır.

Biz YEVGENİ I. ZAMYATİN

Yevgeni İvanoviç Zamyatin'in 1920'kaleme aldığı distopya türünün ilk örneklerinden olan romandır. Biz, 1921 yılında Sovyetler Birliği'nde yasaklatılmış, ilk olarak 1924'te İngiltere'de yayımlanmıştır. Ancak 1988 yılında kendi ülkesinde yayımlanabilmiştir. Roman Sosyalist devrimin gerçekleşmesinden sonra 26'ncı yüzyılda geçer. Biz'in kurduğu distopya, insanı kişilikli bir fert haline getiren bütün unsurların yok edilerek hepsinin toplumun bir parçası haline getirilmesidir. Bilim ve teknoloji en ileri düzeye ulaşmıştır ama şahıs olarak insan yoktur artık, yalnızca toplum vardır ve toplum yekvücut olarak 'biz'dir. İnsan isimleri dahi yoktur, herkesin birer numarası vardır ve insanlar o numarayla çağırılır. İnsanların hayatları şeffaftır ve büyük sistem her an onları izlemektedir. Yalnızca çiftleşme sırasında gizlilik vardır. Zamyatin'in romanı Orwell'ın 1984 ve Huxley'nin Cesur Yeni Dünya romanlarını da yoğun olarak etkilemiştir.

Cesur Yeni Dünya ALDOUS HUXLEY

Aldous Huxley'nin 1931'de kaleme aldığı distopik roman, 26'ncı yüzyıl İngiltere'sini anlatır. Enteresan bir tarzı olan romanda bazı teknikler kullanarak toplum dönüştürülmüştür. Bu sayede 26'ncı yüzyılda bütün savaşlar ve fakirlikler tükenmiş, insanlar maddi açıdan doygun ve sağlıklı hale gelmiştir. Eşitliğe ve mutlak mutluluğa ulaşılmıştır. Bu ütopik bir tavır olmasına rağmen eseri distopyaya çeviren unsurlar ise oldukça manidar. Geleceğin dünyasında insana ait birçok manevi değer yok edilmiştir. Aile, felsefe, sanat dalları ve edebiyat yoktur artık. En önemli nokta ise 'soma' adı verilen bir uyuşturucu sayesinde toplum hedonist bir hale getirilmesidir. Romanın bir diğer dikkat çekici noktası ise; Karl Marks, Vladimir Lenin, Fanya Kaplan, Mustafa Kemal, Engels, Mussolini, Charles Darwin gibi isimlerin de farklı adlarla romanda anlatılması

1984 GEORGE ORWELL

George Orwell'ın 1947-1948 yılları arasında İskoçya'da yazdığı romandır. İlk kez 1949 yayımlanmıştır. Orwell; "merkezileştirilmiş bir ekonominin yol açabileceği ve halen komünizm ve faşizmde kısmen gerçekleşmiş olan bozukluklara değindim" diyerek kitabının neyi anlattığını açıklamıştır. 1984'te baskıcı bir tek parti yönetimi vardır. Bu yönetim çeşitli manipülasyonlarla halkın hayatında baskı ve korku oluşturarak insanların tek tipleşmesini ve uysallaşmasını ister. Big Brother (Büyük Birader) denen diktatörün yönetiminde kurulan sistemde Sevgi Bakanlığı, Barış Bakanlığı, Bolluk Bakanlığı gibi bakanlıklar vardır ve bu kurumlar isimlerinin tam zıttıyla hareket eder. Sevgi Bakanlığı baskı ve işkenceden sorumluyken Barış Bakanlığı savaşları yönetir; Bolluk Bakanlığı ise yoksulluğun devam etmesini sağlar. 1984'teki Big Brother'ın sistemi, insan aklının sistemin isteğiyle var olan gerçeği bile değiştirmesi gerektiğini savunur.

Mülksüzler URSULA K. LE GUIN

Ursula K. Le Guin tarafından 1974'de yazılmış romandır. Romanın diğer distopik eserlerden bir farkı bilimkurgu dâhilinde kaleme alınmasıdır. İki ayrı dünya vardır. 'Urras' kapitalistlerin dünyasıdır. Burada yaşayan sistemin ve statükonun yılmaz savunucularıdır. 'Anarres' ise anarşistlerin dünyasıdır. Bir anarşistin, Urras'a gitmesiyle olaylar başlar. İki dünyanın olması bütün ikircikli durumların romanda anlatılmasını sağlamıştır. İdeal olanla iktidar olanın kavgası bu durumda en önde yer alır. Ayrıca romanın ana karakteri Shevek'in iki dünyayı da tam olarak kabul edememesi, ikisindeki durumlardan da rahatsız olması psikolojik bir derinlik de katar romana. Politik bilimkurgu türünde de değerlendirilen kitap, bilimkurgu ütopyanın en başarılı örneklerinden birisidir.

Fahrenheit 451 RAY BRADBURY

Ray Bradbury'nin distopya şaheseri. Özgür düşüncenin, sorgulamanın ve araştırmanın, kitap okumanın, sanat eserleriyle uğraşmanın büyük bir suç olarak düşünüldüğü, televizyon ekranına hapsolmuş tüketim toplumunu eleştiren ilginç bir roman Fahrenheit 451. Yazarının "Ben Fahrenheit 451'i yazmadım, o beni yazdı" dediği kitapta başkahramanımız Guy Montag bir itfaiye memurudur. Fakat kitaptaki itfaiyeciler bildiğimiz yangın söndüren itfaiyecilerden değildir. İhbar üzerine kitap barındıran evleri ve işyerlerini tespit edip yakmakla yükümlüdürler. Romanda olgular tersine çevrilmiş ve modern topluma esaslı bir yumruk indirilmiştir desek yeri. Fahrenheit 451'in ünlü Fransız yönetmen François Truffaut tarafından çekilen bir filmi de (1966) mevcuttur.

Otomatik Portakal ANTHONY BURGESS

Otomatik Portakal Anthony Burgess'in çok tartışılan yapıtlarından birisi. Kitap, Alex isimli şiddet taraftarı bir gencin öyküsü etrafında şekilleniyor. Dört kişilik bir çetenin lideri olan Alex, çete arkadaşlarıyla birlikte şehir sakinlerinin korkulu rüyası olmuştur. Kitapta önce çeteyi detaylı bir şekilde anlatır Burgess. Etkileyici üslubunun yanında yakıcı bir gerçeklikle baş başa bırakır okurunu. Şiddeti en ince detayına kadar anlatır. Ardından kitap bambaşka bir hal alır ve kendimizi bir hükümet deneyinin içinde buluveririz. Dünyanın geleceği, içinde bulunduğumuz sosyal sorunların çözümsüzlüğünü fısıldar bize bir yerde. Otomatik Portakal'ın Stanley Kubrick tarafından çekilmiş ve kitabı gibi kültleşmiş filmi de izlenesidir.

BİZE ULAŞIN