"Utopia'da gördüğümüz yepyeni ve devrimci ülküyü sırf hayal gücüyle tasarlayan adamın, insanların kafasını zincirleyen, onları düşünce özgürlüğünden yoksun eden köhne inançların kurbanı olarak darağacında can vermesi, tarihin insanı şaşırtan şakalarından biridir. Sir Thomas More'un yaşamı, ortaya konması kolay ama çözümlenmesi çok güç bir bilmecedir."
Sidney Lee
Yönetmen Derviş Zaim, son filmi Rüya için yapılan bir röportajda kendisine yöneltilen: "Niçin Yedi Uyuyanlar efsanesini seçtiniz" sorusuna şöyle yanıt vermişti: "Ütopyalarını kaybetmek bir insanın başına gelebilecek belki de en kötü şey. Ama ütopyalarını korursan günün birinde onu yeniden gerçekleştirebilme potansiyeli taşırsın. Bunu nasıl yapacaksın. Yedi Uyuyanlar gibi uyuyarak. Hiçbir zaman kâbustan ibaret değil hayat. Senin ütopyalarını koruyacak bir köpek her zaman orada olacaktır." İyiye, güzele, ideal olana, olanaksız gibi görünene özlem duymak ve bu özlemi bir düşünce pratiği içerisinde 'uzaktaki ümit' olarak kodlayarak içselleştirmek insanın 'yarın' duygusuyla yaşamasını kolaylaştırır. Ütopya insanı yarınıyla barıştırır. Yarının daha iyi olmasını talep etmek gayet insani bir istek, hatta neredeyse bir reflekstir. Pratikte gerçekleşmesi asla mümkün olmayacak şeyleri 'düşünmek' ve bunu fikri bir sistematik içerisinde özümseyerek bir işaret fişeği olarak geleceğe fırlatmak yarının inşasını zenginleştirme iddiası taşır. Bu asla ideal olanı kutsamak değildir. Ütopya ideal olana yaklaştırır, onu kutsamaz ve mutlaklaştırmaz. Ütopyayı yalnızca bir toplum tasarımı olarak okumak da doğru değil aslında. Daha geniş bir perspektifte hayata atılan bakışların toplamı sayılır ütopya. İnsanlık tarihi daha adil, daha eşit, daha mutlu ve daha özgür bir dünyanın hayaline dalan milyonlardan oluşur. İnsan güzeli arar ve bunun hayalini kurar. Metodolojik olarak ya da safi düş görerek yapar bunu.
Cahit Sıtkı Tarancı'nın Memleket İsterim şiiri bile bir ütopyayı resmeder. 'Olacaksa bir şikâyet' onun da yalnızca ölümden olmasını düşleyen sınıfsız, şiirsel bir ütopyayı... Daha güzel bir dünyayı düşlemek, yeryüzünü cennete çevirmek, yaşadığı yere huzur ve adaletin hâkim olmasını istemek âdemoğlunun varoluşuyla birlikte başlar ve dinler, ideolojiler, mitolojiler, öğretiler, ülkeler, fikirler arasında dolaşarak kendini her daim yeniden üretir. Ütopya 'yarın güzel olacak' tahmini değil, 'yarın güzel olsun' temennisidir. Zihni 'uzak güzel'e alıştırmaktır. Kelime kökeni itibariyle de bakacak olursak, çok zekice kurgulanmış bir Thomas More icadıdır. Anlamı açık ve örtük olarak yerini bulur. 'Yok ülke' demektir ütopya. 'Asla olmayacak' anlamını içermez ama şimdilik yok demektir. Ansiklopedi maddesi olarak; "yaşayanlarına kusursuz bir düzen içinde var olma olanağı sağladığı kabul edilen ideal ülke" olarak tanımlanır. Kusursuzluk, hayali kuranın kusursuzluğudur. Pratiği mutlaklaştırmaz bu.
Ütopya'yı doğuran öznel reçete
Daha güzel bir dünyayı düşleyerek, ütopya kavramını ve ütopyaları hayatımıza sokan adamın adı Thomas More. 1478 doğumlu bir İngiliz hümanisti. Aynı zamanda yazar, devlet adamı ve hukukçu. Bundan tam 500 yıl önce yazdığı öncü yapıtı Ütopya ile bugün bile hâlâ konuşulan ve tartışılan bir isim. Kral 8'inci Henry'nin hışmına uğrayıp hain yaftasıyla kellesini kaybetse de, ölümünden 400 yıl sonra 1935'de Papa 11'inci Pius tarafından aziz ilan edilerek yapılan bir iade-i itibarla onurlandırılmıştır. More'un form olarak roman kavramının henüz ortada olmadığı bir zamanda yazdığı klasik anlatı türündeki eseri Ütopya, yazıldığı dönemin siyasi-ekonomik şartları göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir. More'un yaşadığı dönemin İngiltere'sinde neşvünema bulan ekonomik değişimin getirdiği arızalı toplum yapısı ve siyasi erkin başındaki 'mutlak kral'ın sorunlu egemenliği, hem eleştirel bir yorumlama, hem de aslında yol gösterici bir reçete olarak More'un kalbinde Ütopya'yı doğurmuştur.
More'un kafasında şekillenen 'başka bir dünya mümkün' fikri, oluşturduğu Ütopya ülkesi eliyle ideal olanı reçetelendirmiştir. Reçete dönemin İngiltere'sine yazılmıştır. Ama More projektörünü yalnızca devlet aygıtının, üst yönetimin, kraliyet sarayının ve siyasi makamın nasıl işleyeceğine, hangi yöntemin, yönetimin benimseneceğine çevirmemiş, bilakis tepeden tırnağa bir müdahaleyle toplumsal olana ve alana da temas ederek, insanın zaaflarını törpüleyecek eşitler arası bir düzenleyici mekanizma da geliştirmiştir. Devlet ve toplum merkezli hayatın her noktasına dokunan tabana yayılmış bir sistemdir bu. Dikey ve yatay bir hayal kurmuştur yani More. Böyle bir hayali kurabilmesindeki en önemli faktör de kilise baskısı ve etkinliğinin sosyal ve siyasi anlamda nispeten azalmasıdır. Dini otoritenin toplumsal yapı üzerindeki kontrol gücünün zayıflaması 'özgür düşünce'nin ortaya çıkışını ve hayal gücünün üzerine örtülmüş derin perdenin kalkmasını sağlamıştır. Coğrafi keşiflerin başlaması, toplumsal bazda uzağı, ötekiyi, başkayı merak etmeye duyulan iştiyak ve kilisenin belirleyici etkisinin azalması hayal gücünü Ütopya'ya kadar ulaştırmıştır.
'Yokülke'nin sosyolojik haritası
İki bölümden oluşan Ütopya, kurgusal bir anlatıdır. Hikâye Amerigo Vespucci ile ülke ülke gezen denizci Raphael Hytloday tarafından anlatılır. İlk bölümde; Thomas More bir arkadaşıyla birlikte Felemenk diyarındaki bir gezi sırasında tanıştığı Raphael ile sohbete koyulur. Raphael 16'ncı yüzyıl İngiltere'sini merkeze alarak; ideal devlet, yönetim erki, kral, kralın yakınları, insanlar, din, adalet, toplumsal düzen üzerine düşünür ve usta kâşiflerle yaptığı yolculuklarda elde ettiği deneyimini şahsi yorum kabiliyetiyle birleştirerek bu konular hakkında bir takım çıkarımlarda bulunur.
İkinci bölümde ise Raphael'in yolculuklarının birinde rastlantı eseri bulduğu güney yarım küredeki Ütopya Adası'na dair gözlemlerini dinleriz bu kez. Bam teli bu bölümdür. More aslında ilk olarak bu bölümü yazmıştır ama kitaba, haklı gerekçelerle, ikinci bölüm olarak koymayı tercih etmiştir. Bu ilginç adanın; yönetim şeklini, toplumsal ve siyasal ilişkilerini, dış ülkelerle münasebetlerini, hukuk sistemlerini, kültürel iklimini, güvenlik yapılanmasını, ekonomik düzenini, eğitim-sağlık işleyişini ve geleneklerini Raphael'in ağzından duysak da, Thomas More 16'ncı yüzyıl İngiltere'sine güncel bir mektup yazarak kafasında kurguladığı "İdeal toplum ve ideal devlet"in nasıl olması gerektiğini en ince ayrıntısına kadar anlatır bize. Ütopya kıymetli bir hayal gücünün tezahürü olmakla birlikte öznel bir reçetedir. Bir reform taslağı ya da yapılacaklar listesi olarak da okunabilir. Platon'un Devlet'i, Etienne Cabet'in Icaria'ya Yolculuk'u, Campanella'nın Güneş Ülkesi, Edward Bellamy'in Geçmişe Bakış'ı, William Morris'in Olmayan Yerden Haberler'i, Charlotte Perkins Gilman'ın Herland'ı, Francis Bacon'un Yeni Atlantis'i ve Farabi'nin El-Medinetü'l Fazıla/Erdemli Toplum'u gibi öznel bir reçete…
Ütopya Adası'na eleştirel bakan ve bu adanın yorucu, kontrolcü bir ideal olduğunu düşünenler de mevcuttur. Baskın korku kültürü, bireyin silikliği, tek tipliğin altının kalın harflere çizilmesi, kölelik faktörü, herkesin ve her şeyin birbirine benzemesi, katı kuralcılık, eğlencesizlik, toplumsal yaşamdaki aşırı kontrollü yapı, özgür alan eksikliği, zorunlu çalışma şartları gibi gerekçelerle eleştirilir Ütopya Adası. Dorch, Ütopya'yı "nefret edilecek bir devlet" olarak kodlar. Mackieise Ütopya'nın tamamen Hitler Almanya'sına benzediğini ileri sürer mesela. Ütopyalar, ortak evrensel değerler üzerine kurulsalar bile neyin 'ortak değer' olduğu zamana ve mekâna göre değişebileceği için işleyişin 'insan' faktörüne çarpacağı aşikârdır. Bu sebeple, en azından pratikte, mükemmel sistem yoktur. Bütün çelişki ve zaaflarıyla 'insan' vardır.
Sonuç olarak ütopyalar masal anlatıları değil, sert eleştiri metinleridir. 'Geleceğe mektup' olduğu kadar, 'güncele de öneri'dir. Yazıldıkları dönemin tanıklığını içerirler. Var olanı sorgulayıp güzel ve iyi olan için tohum atarlar. İnsanlar ütopyalarını kaybetmemeli. Thomas More kitabın sonunda şöyle der mesela, 'insana dâhil; "Hytlodeus'un söylediklerinin tümüne katılmadığımı itiraf etmeliyim; bununla birlikte Ütopya ülkesinde bulunan pek çok şeyin kendi ülkemizde de bulunmasını çok arzu ettim. Bu da bir gerçek."
NOT: Kitabın üstüne Fred Zinnemann'ın yönettiği 1966 yapımı A Man ForAllSeasons/Her Devrin Adamı isimli o güzel filmi izlemeyi unutmayın derim.