COSTA GAVRAS | Z (1969)
Yunanistan'ın askeri darbesi olarak bilinen ve yedi yıl süren 'Albaylar Rejimi' döneminde sürgün edilen Yunan yazar Vassilis Vassilikos'un aynı adlı romanından uyarlama Z filminin açılış sekansında şöyle yazar: "Gerçek kişilerle herhangi bir benzerlik kasıtlıdır." Z, zamansız ve mekânsız bir film. Onu alıp Şili'ye de uyarlayabilirsiniz, Türkiye'ye de uyarlayabilirsiniz, Arjantin'e de… Filmde her ne kadar kişiler belirtilmese de, alt metinde Yunanistan'da gerçekleşen Lambrakis suikastı var. Neredeyse 1000 kişinin önünde gerçekleşmiş bir saldırıdır bu. İdealist bir savcının suikastı aydınlatmak istemesiyle halka, askere ve bürokrasiye birer pencere açılır. Tam olay çözüleceği sırada savcı görevden alınır ve suikastın tanıkları teker teker öldürülür. Filmin kapanışında oyuncuların isimleri yerine 'Albaylar Rejimi' döneminde yasaklananlar yazılmıştır. Öyle bir listedir ki bu Tolstoy'dan The Beatles'a kadar uzanır. Bana kalırsa, yönetmen Gavras, tarihe geçen bu kült filmiyle 'Albaylar Rejimi'nden intikamını aldı sayılır.
MARCO BECHIS | GARAGE OLIMPO (1999)
1976 ila 1982 arasında Arjantin'de yaşanan askeri darbeye odaklanan bu film, darbe filmleri içerisinde belki de en sert olanı. En kötüsü de filmde çekilen sahnelerin hepsinin gerçekte yaşanmış olduğunu bilmek. İşkencehaneler, işkence başlayınca çığlıklar duyulmasın diye son ses açılan müzik, gece boyu süren ağır eziyetler... İşkence altındaki insanların onurları için savaşmaları, kaybolan binlerce insan... Filmi izlerken bir an, filmin içine girip işkencecilere karşı savaşasınız gelir. Onlar öyle zalimlerdir ki, eziyet ettikleri insanları uçaktan okyanusa atarlar. Filmdeki karakterlerden biri, işkence gördüğü yerden çıkınca ilk işi bir salıncakta sallanmaktır. Gördüğü onca kötülükten sonra kaçacağı tek yer kalmıştır: Çocukluğu. Arjantin'de darbenin gerçekleştiği gün her sene 'Bellek ve Adalet Günü' adı altında anılır. Belleğe ulaşmanın en sağlam yolu belki de sinemadır.
BRYAN SINGER | VALKYRIE (2008)
Alman ordusunda bulunan bir grup asker, Hitler'e suikast düzenleyip iktidarı ele geçirmeyi amaçlar. Generallerin çoğunun bu durumdan haberleri olmasına rağmen hiç müdahale etmeyip sessiz kalırlar. Filmdeki bu durum ne yazık ki 15 Temmuz darbe girişimine fena halde benziyor. Darbeyi planlayan ekip, bakanlıkları ve önemli yerleri ele geçirir. Bir süre sonra iletişim merkezlerine Hitler'in öldürüldüğü haberi gelir. Fakat Hitler'in ölmediği anlaşılınca işin rengi değişir. Her şeyden haberi olup müdahale etmeyen generaller birden aslan kesilir. Asarlar, keserler, Hitler'in etrafında pervane olurlar. Hitler ise zamanla generallerin cezasını verir. Askeriyenin içindeki yapılanmayı, devletin üst kademelerinde dönen dolapları en iyi özetleyen filmlerden biridir.
LUIZ PUENZO | LA HISTORIA OFICAL (1985)
Resmi tarihe inanan, ders kitaplarında yazılan tarihin dışına çıkmayan tarih öğretmeni Alicia, Arjantin'de yaşanan darbenin ardında gizli kalan şeyleri doğru düzgün bilmemektedir. Arjantin'de yaşanan darbe sırasında 50 bine yakın çocuğun ve büyük bir ilçenin tamamının kaybolduğunu düşünün... Hayal edilebilir gibi değil. Alicia, bir çocuğu evlat edinir fakat çocuğun gerçek ailesini merak eder. Araştırmaya ise bir türlü cesaret edemez. Ne zaman ki aileyi araştırmaya başlar o zaman ülkesinin gerçek tarihi de yavaş yavaş karşısına çıkmaya başlar. Bu filmde de bir karakterin değişimine tanık oluyoruz. Alicia da zamanla tarihin resmi kayıtlarda yazıldığı gibi olmadığını fark eder ve yanı başında gerçekleşen ölümleri, kayıpları görür. Tarih hiç de resmiyette olduğu kadar masum değildir.
ANDRES WOOD | MACHUCA (2004)
Salvador Allende başkanlığındaki sosyalist yönetimin hüküm sürdüğü yıllarda Şili'de zenginlerin çocuklarının gittiği bir Katolik okulu, fakir öğrencileri okula almaya başlar. Böylece filme adını veren yoksul mahalleli Machuca bu okula başlar. Film, darbe öncesini ve darbe sonrasını bir çocuğun gözünden anlatmayı başarır. Çocuklar olaylara çok taraflı bakmazlar. En objektif bakış onların bakışıdır aslında. Bu yönüyle bu film diğerlerinden ayrıdır. Machuca, Gonzalo adlı zengin bir çocukla arkadaşlık kurar, olayları geride kalıp izleyen, hiç tepki vermeyen bir çocuktur Gonzalo. Şili'nin kapitalist yüzü gibi. Darbe olduğu zaman zengin mahallesinde tek bir olay çıkmaz, sanki Şili değildir orası, mahalleliler yaşanan darbeyi televizyondan izlerler. Machuca'nın yoksul mahallesinde ise kan gövdeyi götürür, askerler sivilleri döve söve götürürler. Darbe kimlere yarar? Kimler perişan olur? Kazanan ise her zaman zenginlerdir.
FERNANDO EZEQUIEL SOLANAS | EL SUR (1988)
Arjantin'deki askeri darbede mahkûm edilen Floreal, beş sene sonunda darbe bitince hapishaneden dışarı çıkar. Boşluk hissiyle şehrin sokaklarında tek başına yolculuk etmeye başlar. Bu onun bir yerde ülkesiyle, kendisiyle ve aşkıyla yüzleşmesidir. Eşinden ayrı geçirdiği yıllarda hem kendisi hem de eşi oldukça değişmiştir, tıpkı ülkesi gibi. Hesaplaşmak ister, ödeşmek... Yine de hiçbir şey geçmez eline, boşluğu ise yerinde durur öylece. Bir Arjantin tangosu çalar uzaktan, güney artık sıcak bile değildir.
FLORIAN GALLENBERGER | COLONIA DIGNIDAD (2015)
Film Şili darbesi sırasında sosyalist Allende destekçisi bir fotoğrafçı (Daniel) ile sevgilisi olan hostesin (Lena) hikâyesini anlatır. Darbe gerçekleşince Pinochet iktidara gelir ve Allende destekçileri teker teker tutuklanır. Bu esnada, Daniel ve sevgilisi Lena yakalanırlar. Bir itirafçı Daniel'ı işaret edince askerler onu alıp otobüse bindirirler. Yolculuk Colonia Dignidad'a doğrudur. Burası Pinochet askerlerinin, Allende destekçilerini yakalayıp götürdüğü 'Haysiyet Kolonisi'dir. Bir işkencehane ne kadar haysiyetli olursa öyle! Yerin altındaki gizli tünellerde Nazilerden alınma en ağır işkenceler uygulanır insanlara. Bütün bunlar gerçektir ve işin acı tarafı Şili'de gerçekten de böyle bir koloni vardır. Başındaki kişi ise eski Nazi subayı ve rahip olan, Almanya'da pedofili ile suçlanan Paul Schafer'dir. Schafer, kendisini Tanrı'nın bir numaralı adamı ilan edip bir cemaat oluşturur. Cemaatten ayrılmak diye bir şey yoktu. Ayrılmak isteyenler veya kaçmaya kalkanlar hiç acımadan öldürülürler. Kolonide yer alanlar bir süre sonra devletin istihbarat örgütüne ve ordusuna sızmaya başlarlar. Bu kısımlar ne kadar da tanıdık öyle değil mi? Filme gelince, Daniel kolonide işkence görürken Lena her yerde sevgilisini arar. Önce Daniel'ın yer aldığı sosyalist topluluktan yardım ister ama bir sonuç alamaz. Daha sonra Uluslararası Af Örgütü'ne başvurur oradan da bir sonuç alamaz. Tüm bunlar olurken Daniel hastaneye götürülür, orada deliren insanları görür. İşkencelerin insanları delirttiğine inanır. Filmin sonunda iki sevgili birbirlerini bulurlar fakat artık her şey değişmiştir.
KEMAL UZUN | ANKARA YAZI (2016)
Tarih 10 Ağustos 1978. Türkiye'de neredeyse bir iç savaşın yaşandığı dönemler. Her gün onlarca genç birbirini öldürüyor. Gençlerin birbirini öldürdüğü silahların markaları ise aynı: Hepsi 'Made in USA.' Ankara'da sol görüşlülerin sıkça uğradığı bir kahve kimliği belirsiz kişilerce taranır, beş kişi ölür onlarca kişi yaralanır. Bu olaydan sonra olayın yaşandığı mahalleye baskın yapan polis mahallenin bütün ülkücü gençlerini gözaltına alır. Bu gençlerden biri de Mustafa Pehlivanoğlu'dur. Ankara Yazı filmi Mustafa Pehlivanoğlu'nun 22 yaşındayken idamı ile sonuçlanacak olan hadiseyi, annesinin ve babasının oğullarını kurtarabilmek adına yaptıkları mücadeleyi bütün çıplaklığıyla anlatır. Böylece bir darbenin ne büyük zulümler yapabileceğini de gösterir.