Kızım sürekli ‘Asker niye silah atıyor baba’ diye soruyordu
İstanbul Medeniyet Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalışan Doç. Dr. Nureddin Türkan, 15 Temmuz'da her hafta sonu yaptıkları gibi kızları ve eşiyle Çengelköy'e gitti. Darbe girişimine bir kafede yakalandılar ve askerler tarafından 10 saat esir alındılar. Türkan, tüm bunlar olurken telefonunun ses kayıt özelliğini açık bırakmıştı. Biz de onu internette dolaşan bir saati aşkın ses kaydından tanıdık. Türkan'la o geceyi konuştuk.
Önce 15 Temmuz gecesinin nasıl başladığını anlatır mısınız?
Çengelköy'de aile dostlarımız olduğundan her fırsat bulduğumuzda sık sık gideriz. Gitmediğimiz zaman da onlar ararlar bizi. Tüm aile o gün toplandık ve her zamanki gibi Çengelköy'e gittik akşam namazı vaktinde. Saat dokuz, dokuz buçukta ilk hareketlenme önce sokakta başladı. Olayın daha ilk safhasında dehşeti yaşadık. Kafenin camından sokağa baktığımızda tam teçhizatlı askerlerin sivil halka sanki düşmanmış gibi ateş ettiğini gördük. Bunu çocuklar da gördü ve açıkçası yıkıldılar. Çünkü biz onları maneviyatçı, milliyetçi ve muhafazakâr yetiştirmeye çalıştık. Hatta kızım sürekli "Asker neden silah atıyor?" diye soruyordu. Daha sonraki yıkım tabii askerlerin karanlıkta gece yarısı ikiye on kala kafenin içine girip silahı bize doğrultup bağırması; bu artık sıkıntıyı, çocuklardaki kaygıyı bir üst düzeye çıkardı.
Size darbe girişimini biri telefonla mı söyledi, yoksa kafede TV'den mi gördünüz yoksa direkt silah sesleriyle mi duydunuz?
Kafenin sahibi olan arkadaşım Boğaz Köprüsü'nde muhtemelen intihar girişimi olduğundan Avrupa yakasına geçiş olmadığını ama Asya tarafına yolun açık olduğunu söyledi. Tabii o arada Boğaz Köprüsü istikametine doğru yakından geçen bir helikopterin sesini duyduk. Eğer intihar girişimi varsa bu helikopterin orada ne işi olacak ki diye konuşurken, kafenin sahibine polis bir arkadaşı köprüleri askerin tuttuğunu ve darbe olduğunu söylemiş telefonla. Darbe lafını duyunca herkes şaşırdı tabii ve telefonlara sarıldı. Askeriyeden arkadaşlarım vardı, onları aradım, baktım onları da göreve çağırmışlar. Böylece olayın ciddi olduğunu anladık. Ankara'daki kız kardeşimi aradım, orada da F-16'ların yakından geçtiğini ve çocukların çok korktuğunu söyledi. Sonra Çengelköy'den gürültüler gelmeye başladı. Tabii askerler Kuleli'den gelmişler ve sıkıyönetim ilanını halka bildirmişler, evlerinize gidin, caddeden çekilin demişler.
Siz üç dört saat kafede kaldınız o zaman?
Tabii hepimiz TV'den haberleri dehşet içinde izliyoruz. O ses kaydında dinlediğiniz olaylara kadar evet üç dört saate yakın kafede mahsur kaldık. Dışarı da çıkamıyoruz, sokakta çatışmalar devam ediyor zaten. Endişe içinde bekliyoruz çocuklarla.
O ara plan yaptınız mı, eve nasıl gideriz, burada mı kalırız sabaha kadar diye?
Onu başta düşündük ama sonra içeride kaldık. Çünkü her yerin karıştığı haberleri geliyordu. Otoparka gitmek bile büyük problemdi. Çünkü kurşunlar havada uçuşuyordu. O sırada kafede kimimiz ayaktayız, çocukları da yere yatırdık. Bir ara kurşunların sayısı çok arttı. Kafenin içine kadar ulaştı. Sonra kafenin alt kattaki cam kapısını kapattılar. Fakat bir kurşun geldi kapı darmadağın oldu. Çocuklar büyük endişe içerisine girdi.
Çocukları avutmak için neler söylediniz?
Onlar kendi aralarında dua okuyorlardı. Camdan uzak durun diyorduk zaten sürekli. Sakin olmalarını, bunun düzeleceğini falan söylüyordum. Yani askerin kafeye gireceği hiçbirimizin aklının ucundan geçmiyordu zaten. Sonra asker sokaktaki halkı epey bir geriye sürdü, zor kullanmaya devam ederek.
Peki, vurulanların seslerini duydunuz mu?
Tabii arada camdan bakıyorduk silah sesleri biraz kesilince. Mesela Çengelköy Muhtarı'nın vurulduğu anı bizzat gördük. Halk, "Yaralılar var ateş etmeyin" diye bağırıyordu mesela. Hepsini duyuyorduk o seslerin. Ambulans diye bağırıyordu yaralılar. Ambulans geldi ama ambulansı geri çevirtti asker. Yaralılar yerde yatıyordu. Bazı yaralılar ağaçların arkasına çekilirken bile asker kurşun yağdırmaya devam etti.
Sizi saat kaçta kafeden çıkarttılar?
Gece ikiye on kala gibi bir ölüm sessizliği oldu. Üst kattaki kameradan askerin kafeye girdiğini gördük. Bu o kadar kötü bir psikoloji ki anlatılacak gibi değil. Mel Gibson'ın İşaretler diye bir filmi vardı. Benim küçük kızım o filmi izleyip oradaki uzaylıları gördüğünde geceleri hep korkmaya başlamıştı. Onun gibi bir şeydi. Çok berbattı. Birbirimize "Asker neden giriyor buraya" diye soruyorduk. Aşağıdan bağırtılarla ilk asker girdi. Önce tüfeğin namlusu göründü. Biz içeri girmesinler diye ışıkları karartmıştık. İlk giren asker biraz daha sakindi ama sonra giren asker çok sert bağırdı. "Burası güvenli değil, bir an önce burayı terk edin" dedi. Sonra da "Herkes tek sıra halinde ve eller havada dışarı çıksın" diye bağırmaya devam etti.
Sizin haricinizde kafenin içinde kaç kişi vardı?
30 kişi vardı muhtemelen. Bunların büyük kısmı aileydi. Tekli aile vardı, çocuklu olan vardı. Çocukları sakinleştirmeye çalışarak karanlıkta bekliyoruz. Asker kimse var mı diye sorunca, biz varız dedik ama asker sanki her an ateş edebilir gibi sürekli namluyu üzerimize çevirerek tutuyordu. Birisi ters bir şey yapsa sanki ateş edecekti. Ben tabii en önlerdeydim, insanları sakinleştirmeye çalıştım. Dedim ki, "Bu asker bizim askerimizdir, merak etmeyin." Tek sıra halinde bizi kafeden çıkartıp Çengelköy Karakolu'nun önünden yürüterek Kuleli tarafındaki otobüs durağının olduğu yola çıkarttılar.
Kaç tane asker olduğunu en azından tahmini olarak gördünüz mü?
Karanlık olduğu için çok seçemedim ama sokakların her tarafında mevzilenmiş çok asker vardı. Orası da toplama kampı gibiydi. Sokaktan ve diğer mekânlardan topladıkları insanları dizmişlerdi. Hem burası bombalanmasın, üzerlerine ateş edilmesin diye en hâkim noktayı seçmişlerdi. Karakola karşı da tampon gibiydik aslında. Oraya vardığımızda yere yatmış, elleri arkasından bağlanmış insanlar gördük ama bize bir şey yapmadılar. Oturttular. Çocuklar da aramızdaydı. Sonra eşim de oradaki komutana "Bize bağırmayın, çocuklar çok korktu" dedi. O komutan da, "Oturun bir Fetih Suresi okuyun ordumuza" dedi.
O an çatışmalar devam ediyor muydu?
Tabii. Çevremizden silah sesleri geliyordu sürekli. Mesela köşedeki asker ateş ediyor. Çok yakınımızda. Sabaha kadar sivillere fiziksel ve sözlü her türlü darpta bulundu zaten komutan. Genç yaşlı ayırt etmeden yaptı bunu. Biz orada otururken, gece boyunca sağdan soldan yakaladıkları insanları ilk önce oraya getirdiler. İnsanları önce asfalta sıraya diziyorlardı. Sonra da sıraya dizdiği insanları tek tek çağırarak dövüyordu. Bir tane gönder diyor mesela askere. Asker de gönderiyor komutana. Komutan vatandaşa soruyor: "Söyle bakalım, sen n'apıyordun sokakta?" Adam da "Dondurma almaya çıktım" diyor mesela. "Sen bu saatte, bu savaşta dondurma yemeye çıkmıştın öyle mi" diye dövmeye başlıyor adamı. Tekme tokat yumruk yani. Sonra da "Bunu çabuk enterne edin" diyor. O dayak yiyen sivili karanlık bir yere götürüyorlar. Biz de o kişiyi öldürmeye götürüyorlar diye anlıyoruz. Çünkü öyle bir hava veriyor çevreye komutan. Mesela yaşlı bir amcayı getirdiler. Adam oğlunun orada olup olmadığını sordu kalabalığa bağırarak. Endişelenmiş yani. Sonra o genç kalabalığın içinden babasına "Buradayım" diye seslenince, komutan da o yaşlıyı yanına çağırdı ve tekme tokat dövmeye başladı. Hatta yaşlı adamın kafasını polis minibüsüne çarpa çarpa dövmeye başladı. Bunların hepsini çocuklarım da gördü. Kızım Halenur o sıra başka bir çocuğa bunlardan etkilenmesin diye taş kâğıt makas oyunu oynatıyordu.
Komutan darbe süreci tehlikeye girdiğinde mi bu kadar sertleşti, yoksa en başından beri sert miydi?
Yok, başından beri sertti. Sabaha kadar hepimizi darbenin başarılı olduğuna inandırdı. Sabah olduğunda da çekildiler zaten.
Sabahleyin cuntacılar gidince siz ne yaptınız?
Ben tabii çocukları hemen esir alındığımız kafeye getirdim, çünkü Özel Harekat'ın geldiğini duydum. Çatışma çıkabileceğinden endişelendik tabii.
Çocukları nasıl teskin ettiniz? 10 saat esir kalmışsınız çünkü?
Vallahi teskin edecek hiçbir yapamadım. Söyleyecek hiçbir şey bulamadım açıkçası. Sadece "Merak etmeyin, kurtulduk" dedim. Sonra halk toplanmaya başladı zaten.
Sonraki günler nasıl geçti? Çünkü çocuklarınız ve siz zor bir gece geçirdiniz orada?
Ömürleri boyunca unutmayacaklar muhtemelen o geceyi. Eve gelince hemen kahvaltı yaptık. Hayata dönmeye çalıştık. Sonra TV'yi açıp ne olduğunu anlamaya çalıştık çünkü sabaha kadar ihtilal başarılı oldu diye beynimizi yıkadı o komutan. Bu adam en sonuna kadar dayanan cuntacılardandı. Kızım Halenur notlar almaya başladı daha sonra. Ben de o notları düzenleyip son haline getirdim. Milletimizin 15 Temmuz gibi karanlık bir geceyi bir daha yaşamamasını temenni ediyorum.