Cesur insanların cesur hikâyeleriyle dolu olan 15 Temmuz direnişinde, bu direnişin belki de en sıradışı kişilerinden biri olan Abdullah İrgin'le o gece neler yaşadığını konuştuk. Kızılay'da otururken üniformalı eşkıyaların Genelkurmay Başkanı'nı rehin aldıkları haberini duyması üzerine Paşa'yı kurtarmak niyetiyle koşar adım Genelkurmay karargâhına giden ve burada olup biteni kendi telefonundan canlı yayın yaparak insanlarla paylaşan İrgin'in anlattıkları, darbecilerin nasıl bir 'cinnet' halinde hareket ettiklerini tekrardan göstermesi bakımından oldukça önemli.
Arkadaşlarla Kızılay'da oturuyorduk, o sırada uçaklar uçmaya başladı. Çok alçaktan uçuyorlardı. Yanımda polis bir arkadaşım vardı. Emniyetin haber merkezini aradı, sordu; oradan söylenen şey teröristlerin uçak kaçırdığı, onların da güvenlik amacıyla uçuş yaptıklarıydı. Ama biz bunun bir terör durumu olmadığını düşünmeye başladık. Tekrar haber merkezini arayınca Genelkurmay'da rehine krizi olduğu söylendi. O öyle deyince bizim aklımıza darbe geldi. Yanımızdan geçen birkaç kişi telefonda 'emredersiniz' diyerek koşarak gitti. Polis arkadaşımı da hemen göreve çağırdılar. Ben Kızılay'da meydana doğru yürüdüm, insanlar zaten toplanmışlardı. Emniyete saldırı var dendi. Oraya doğru yürümeye başladık. Genelkurmay Başkanı rehin alındı denince Genelkurmay'a doğru geçtik. Biz gittiğimizde insanlar zaten oradaki demirleri yıkmışlardı. Bahçeye girdik, kapıyı zorlamaya başladık ama kapı açılmadı. Yan tarafta demir parmaklıklar vardı. Onu aldım, vurmaya başladım. Üçüncü denememde biraz yerinden oynatabildim. Sonra demir parmaklıklar duvardan çıkıp üzerime devrildi. İnsanların yardımıyla üzerimden aldılar. Sonra camı kırdım ve içeriye girdim. Ben girdikten sonra diğerleri de girdiler. Bizim amacımız askerlerle konuşmaktı. Bizi vuracak değiller ya diye konuşuyorduk aramızda. Biz Genelkurmay Başkanı'nın odasını aramaya başladık. Gider konuşuruz, rehineyi kurtarırız zaten bundan sonra da bu iş biter diye düşündük.
İçeriye girdiğimizde Genelkurmay Başkanı'nın odasının olduğu tarafa gidene kadar hiç kimse çıkmadı karşımıza. Oraya gelince büyük bir kapı vardı ve o kapının arka tarafından görmeden rastgele ateş ediyorlardı. Mermi kapıyı delip bize geliyordu. İçeriye girmeyi kafamıza koymuştuk ve orada beklemeye devam ettik. Olduğumuz yerde beklemeye başladık. Alttan üstten sürekli ateş ediyorlardı. 100 kadar kişi vardı o esnada orada içeriye giren. İçeride bir saate kadar kaldık. Sürekli ateş altındaydık. İnsanlar vurulmaya başladı. Ben de o sırada bacağımdan vuruldum. Genelkurmay Başkanı'nın odasının önündeyken bir uzman çavuş ve bir astsubay geldi. Bizi merdivenden aşağıya indirmek istediler. Fakat bizi geldiğimiz yerden değil de başka bir noktadan çıkarmak için diretiyorlardı. Aşağıda askerlerin üzerine sürmek istediler bizi. Ben de "Girdiğimiz yerden çıkarız biz" dedim. Yok, hayır illa ki buradan gideceksiniz dediler. Biz ikna olmayınca taramaya başladılar. Sonra anlıyoruz ki, adamların derdi bizi merdivenlerden bodruma indirip orada öldürmek. Eğer orada sıkmaya başlarlarsa bize bunların üstüne hücum edebiliriz diye çekindiler herhalde. Ellerinde silah olan iki rütbeliydi sadece karşımızda olan. Biz ise onlara göre epey kalabalığız. Biz zaten buradan geldik neden şimdi aşağıya gönderiyorsunuz bizi yani değil mi?
Bu arada biz içerideyken bir helikopter içeri giremeyenleri bahçede taramaya başlamıştı. Helikopter mermisiyle vurulmuş insanların birçoğu tanınmaz haldeydi. Vücudunun yarısı bir yerde diğer yarısı başka bir yerde olan insanlar vardı. Sonrasında askerler çıkıp ateş etmeye başladılar. Ablukaya almışlardı resmen. Ben en son binadan çıkarken darbecilerin insanlara zevkine ateş ettiğini gördüm. Kaçmaya çalışanları arkasından vuruyor ve küfürler ediyorlardı.
Oraya vatanımızı sevdiğimiz için gittik
Oradaki askerlerin tek hedefleri vardı; kim gelirse gelsin vurmak. Genelkurmay'da o gün bulunan bütün askerlerin hepsi darbe yaptıklarının bilincindeydi. Sadece camdan dışarıya baktığımda bir askerin komutanına "Komutanım biz ne yapıyoruz? Sivilleri vuruyoruz." dediğini duydum. Komutan da "Gel ulan buraya" diyerek çocuğun ayağının önüne sıktı, çocukta tekrar onun yanına gitmek zorunda kaldı. O kadar çok ateş ediyorlardı ki kafamızı bile kaldıramadık. Bir müddet arabanın arkasında hiç çıkmadan bekledik. Sonra sürüne sürüne 100 metrelik mesafedeki duvarın dibine geldik En son yaralı olarak dışarıya çıktığımda polis arabası vardı ortada duran, onun içine bindik. O sırada bahçeden askerler sürekli ateş ediyorlardı. Biz arabayla uzaklaşalım, yaralıları götürelim derken bir baktık ki arabanın anahtarı yok.
Biz oraya devletimizi, milletimizi, vatanımızı sevdiğimiz için gittik. Ben Muşluyum. Memleketi aradım o gece. İnsanlar valiliğin önüne gitmiş orada set kurmuşlar. Resmen kendilerini siper ederek askeriyenin önünde durmuş insanlar. Benzer şeyler Kars'ta da olmuş. Şırnak Cizre'de polis arkadaşım var. Onunla konuştum. Çocuk telefonda ağlıyor. Ne oldu diye sorduğumda, "Burada yüzde 30'luk bir kesim var. Onların terörist olduğunu biliyoruz zaten. Bir mahallede yaşıyorlar. Geri kalan yüzde 70'i emniyetin önüne geldi ve bize, 'sizi öldürmek için evvela bizi öldürmeleri gerekecek' deyip emniyetin önünde oturdular, kalkmadılar." Polis arkadaşım ağlayarak soruyor bana, bu nasıl bir şey diye.
Son olarak Tayyip Erdoğan'ı sevmeyebilir insanlar, benim de şahsen eleştirdiğim politikaları vardır. Ama sevgide özgürlük, saygıda mecburiyet vardır. O bu ülkenin Cumhurbaşkanı, sen de vatandaşsan saygı duymak zorundasın. Ona kurşun sıkılırsa kendini önüne atacaksın çünkü ona sıkılan kurşun zaten sana geliyor.