2011'de Oda TV'ye yönelik Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan, Ergenekon Terör Örgütü'ne yardım ettiği gerekçesiyle yedi yıldan on beş yıla kadar hapis istemiyle yargılandıktan bir yıl kadar sonra tahliye edilen Nedim Şener'le FETÖ üzerine bir sohbet gerçekleştirdik. Gazetecilik hayatına kaldığı yerden devam eden Şener, "Önüne gelene 'Ergenekon üyesi' diyenler meğer FETÖ'nün üyesiymiş" şeklinde konuştu.
Siz FETÖ'yü ilk ne zaman fark ettiniz? Hrant Dink sürecinde neler yaşandı?
Gazetecilik hayatımın başından beri Fethullahçılar ilgimi çekti. Merak ettiğim için değil, gizli bir örgütlenme şeklinde olduğu için. Ama onların kriminal yönünü en net biçimde 2007'de gördüm. Özellikle kumpas davalarındaki oynadıkları rol çok tehlikeliydi. Hrant Dink cinayetini araştırdıkça da işin içinde FETÖ'cülerin çıkması beni daha çok bu konuyu araştırmaya itti. 2007 yılından itibaren Dink cinayetiyle ilgili yazmaya başladım ve 2009'a kadar geliştirdim. Söyleyecek çok şeyi söyledim. Ama hem yeni bilgileri paylaşmak hem de belgeler kamuoyu ile paylaşılsın diye 2009 yılı başında Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları kitabını çıkardım. Kitabım hakkında şu anda Dink cinayetinden yargılanan Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer, Faruk Sarı ve Muhittin Zenit şikâyetçi oldular ve iki ayrı mahkemede toplam 32 buçuk yıl hapis istemiyle yargılandım. O tarihte Dink'i öldüren katil için 20 yıl hapis isteniyordu. Bütün suçum, Dink cinayetinde FETÖ'cü polislerin sorumlu olduğunu gösteren belgeleri yayınlamaktı. Bu polisler aynı zamanda Ergenekon operasyonunu yapıyorlardı ve kendi yazdıkları sahte bir e-posta ile cep telefonlarımı dinlemeye aldılar. Ardından da 2011 yılında Oda TV operasyonuna adımı karıştırarak Silivri'ye gönderdiler. Benim tutuklanmam, Dink cinayetinde yazdığım gerçekleri karartma çabasıydı. Eğer başarılı olsalardı, beni Ergenekoncu ilan edip kendilerini aklamış olacaklardı. Bana kurulan kumpasın içinde yalnızca bu polisler yoktu; Zekeriya Öz vardı, hâkimler vardı, elbette gazeteciler vardı. Benim yazdığım gerçekleri karartmak için üç ayrı kitap yazdılar. O kitapların tek amacı FETÖ'cü polisleri aklamaktı. Ama gerçeklerin zamanla ortaya çıkmak gibi bir özelliği vardır. Bakın belki sıkıcı oldu ama ben 2007'den beri hep aynı şeyleri söylüyorum. Bana kumpas kuranlar şimdi yargılanıyor, bir kısmı kaçtı ve o kitapları okuyan bile yok. Cezaevinde kendi kendime hep 'gerçekler hapsedilemez' derdim. Çıkınca öyle bir kitap yazdım. Evet, gerçekler hapsedilemez.
O dönemde çok zor günler geçirdiniz, cezaevindeyken Demirören tarafından Milliyet'ten çıkarıldınız, bütün bunları göz önüne alınca bugün neler hissediyorsunuz?
Ben öyle çok iş teklifi alan bir gazeteci değilimdir. Gazete değiştirmeyi de sevmem. Abdi İpekçi'nin gazetecilik ilkelerinden etkilenmiş olmalıyım ki, Milliyet'i kendi evim gibi gördüm hep. Evet, bir gün ayrılabilirdim ama hapisteyken işten çıkarılacağım aklıma gelmezdi. Demirören gazeteyi aldığı zaman yaptığı ilk ve tek şey beni işten çıkarmak oldu. Doğan grubu da kadromu 2010'dan beri yazı yazdığım Posta gazetesine kaydırdı. Bana ne hissediyorsunuz diye soruyorsunuz? Cevabım; ikisini de ölene kadar unutmayacağım.
Şimdi kumpas olarak değerlendirilen Balyoz ve Ergenekon Terör Örgütü denilen yapılar hiç var olmadı mı? Yani o dönem askerin içinde darbe niyetinde olanlar yok muydu?
Elbette böyle bir niyeti, amacı olan vardır. Ama açılan davalar o amacı ya da teşebbüsü yargılamadı ki. Büyük bir çuval oluşturuldu, gözüne kestirdiğini Ergenekoncu diye içeri attılar. Ergenekon iddianamesine bakın işlenmiş tek bir suç vardır, o da 'Danıştay Baskını' ve bir hâkimin öldürülmesidir. Suç bölümünde başka bir fiil yer almaz. Darbe girişimi -ki henüz girişim haline dönüşmemişti- o davalarda yargılanmadı. Balyoz'da da amacı dışına çıkmış ve görev suçu kapsamında değerlendirilecek bir toplantı TSK'da büyük bir tasfiyeye dönüştürüldü. Bunların sonucunu 15 Temmuz'da Türkiye acı biçimde yaşadı. FETÖ'cüler kendi kadrolarına yer açmak için önlerinde engel gördükleri herkesi Balyoz çuvalının içine attılar. Sonuç: 15 Temmuz. Ne yazık ki, 243 şehit 2 bine yakın yaralı.
Ergenekon Terör Örgütü olarak nitelendirilen yapıyı FETÖ'nün kendisinin var ettiği ve bu bağlamda kontrol ettiği ve yönlendirdiği düşünülebilir mi?
Sorunuzu sizin cümleleriniz üzerinden şöyle cevaplayayım; FETÖ aslında kendi organizasyon yapısını, amacını ve yöntemlerini gerçekte olmayan Ergenekon isimli bir örgüt olarak topluma takdim etti. Bakın, bu Ergenekon yoktur derken, özellikle bazı sanıklar yönünden işlenmiş suçlar yoktur anlamına gelmesin. Ama onlar da gerçek suçlarından yargılanmadı. Yani FETÖ'nün, Ergenekon şeması olarak lanse ettiği şey aslında kendi örgütlenmesi. Örneğin "Ergenekon'un uyuyan hücresi" dediği kişiler FETÖ'nün polise, yargıya ve TSK'ya yerleştirdiği kişilermiş. Önüne gelene "Ergenekon üyesi" diyenler meğer FETÖ'nün üyeleriymiş. Balyoz davasının Yargıtay tarafından onanan kararında -ki sonradan bozuldu- devlete ait silahı kullanıyor olmak, silahlı terör örgütü olmak için yeterli sayıldı. Meğer bu kararı veren FETÖ, devletin kendilerine emanet ettiği silahları bir gün halka karşı kullanacakmış.
15 Temmuz'a gelirsek, bu kalkışma sizce bir darbe girişimi miydi gerçekten yoksa bir konsorsiyumun işgal denemesi miydi? Çünkü daha önce Abdülaziz'den beri darbe yaşayan bu milletin ilk defa Meclis'i bombalandı, halk öldürüldü. Standart bir darbeden çok daha büyük bir olay gibi görünüyor, ne dersiniz?
15 Temmuz bana göre tek bir hedefe odaklanmış bir darbe girişimidir. O tek hedef de Recep Tayyip Erdoğan'ın öldürülmesiydi. Bu amaçlarını gerçekleştirselerdi tam dediğiniz şey olacaktı. İç savaşa varan bir kaos yaşanır ve Güneydoğu'da tırmandırılan terörü dikkate aldığınızda ülke bütünlüğü konusu tehlikeye girebilirdi.
Başarısız olan bu darbe yahut işgal girişimini tamamlamak isteyecekler mi sizce? Böyle bir niyet varsa bunun hangi yollarla olması muhtemeldir?
Bence bu darbe girişiminde amacına ulaşamayanlar bu kez yine nokta hedeflere yönelebilirler. Bence korkunç olan bu. Bütün siyasetçiler ve önemli kişiler hedef alınabilir. Böylece amaçlanan provokasyon gerçekleştiğinde amaçlanan iç kargaşa hayata geçirilebilir. Çok tehlikeli ve herkesin çok dikkatli olması gereken zamanlar var önümüzde.
FETÖ'yü ABD'nin desteklediği konusunda çoğu kişi hemfikir. 15 Temmuz gecesinde darbeciler başarılı olabilselerdi, ABD'nin Türkiye'de desteklediği diğer gruplar darbeyi desteklemeyecek miydi? 16 Temmuz günü farklı bir güne uyansaydık ülkedeki bazı kesimlerin FETÖ'den yana tavır alacağı gibi bir eleştiri var toplumda. Siz ne düşünüyorsunuz?
Bence darbe girişiminde bulunanlar bu hesapla yola çıktılar. "Nasıl olsa toplum kutuplaşmış, ülkenin yarısı Erdoğan'ı destekliyor ama diğer yarısı nefret ediyor. Darbe yapsak toplumun yarısını arkamıza alırız" diye hesap yapmışlardır. Hatta merkez medyanın da kendilerini destekleyeceğini düşündükleri açık. Ama ciddi olarak yanıldılar. Birincisi, muhalif kesim içinde darbeye destek olan çıkmadı. İkincisi büyük çoğunluğu iktidara yakın toplum kesimi olmak üzere darbeye karşı darbecilerden daha sert tepki gösterdiler. Evet, onların tüfekleri, mermileri, tankları, uçakları vardı ama herkes gördü ki güçlü bir yürek hepsinden daha sert, daha güçlüdür. Darbecilerin hesap hatası merkez medya konusunda da ortaya çıktı. Düşünün TRT'yi ele geçirmeyi planlıyorlar ama CNN Türk ve NTV bu planlamanın dışında. Belli ki iyi hesap yapmamışlar. Bu kanalların da darbe karşıtı yayını onların hesaplarını altüst etti. Hesap hatası yaptıklarını söylememin nedeni, CNN Türk'ün yayınlarından sonra yayınlarının kesilmesi için gece yarısından sonra asker göndermiş olmaları.
Gülenciler 15 Temmuz'da halkın sokağa çıkmayacağını ve muhalif kesimin desteğini alacaklarını mı düşünüyorlardı? Öyle olsaydı nasıl bir manzarayla karşılaşırdık?
Düşündükleri değil istedikleri buydu, yani halkın sokağa çıkmaması... Ama halkı anlamamışlar. Türkiye'de kimse darbe yanlısı olamaz, FETÖ'cüler ve onların yanaşmaları kendilerine aydın denilenler hariç. Darbeye karşı olmak, yıllar içinde elde edilmiş demokratik bir kazanımdır. Darbeyi destekleyecek birisi, değil insanların yüzüne aynaya bile bakamaz. Darbeye karşı olan bir kişinin gücü bile darbeyi destekleyecek binlerce insanın gücünden fazladır. Tarih darbeye direnenin yanındadır. Halkın büyük desteğini aldığı söylenen 12 Eylül darbesini yapanların nasıl yaşadıklarına değil nasıl öldüklerine bakın ne demek istediğimi anlarsınız.
FETÖ'cüler birçok operasyonu denediler, polisi yargıyı kullandılar, AK Parti'yi içeriden bölmeye çalıştılar hiçbirinden istediklerini alamadılar, en son insan öldürecek kadar canileştiler. Ama bu girişimleri de başarısızlıkla sonuçlandı. Şimdiden sonra ne yapacaklar, neler yapabilirler?
Birincisi daha önce söylediğim gibi nokta hedeflere saldırıp iç kaos ortamını yaratacak operasyonlar yapabilirler. Bu anlamda suikast denemesi bile yapabilirler. Mutlaka büyük önlemler alınmalı. Bunda taşeron örgüt bile kullanırlar. Öte yandan özellikle Avrupa ve Amerika'da sahip oldukları lobi gücü ile Türkiye hakkında yönlendirme yapacaklardır. Çünkü FETÖ'nün en becerikli olduğu şey, yalan, iftira ve sahte belgedir.
Sizce FETÖ'nün nihai amacı neydi? Neden amaçlarına ulaşamadan kendilerini deşifre ettiler?
Amaçlarına ulaşmadan kendilerini deşifre etmediler, tam olarak deşifre olmamak, etkisizleştirilmemek için son bir atak yaptılar. Çünkü 17-25 Aralık operasyonlarından sonra devlet FETÖ ile ilgili çok önemli adımlar attı. FETÖ için en kritik yer TSK idi. Bakın burada subaylar arasında yüzde 50'nin üzerinde örgütlenmişler. Devletin hiçbir bölümünde bu kadar etkili değillerdi. Ama bu seneki Yüksek Askeri Şura ve İzmir'de açılan kumpas davasında birçok FETÖ'cü subayın ihraç edileceği zaten biliniyordu. Bu gerçekleşmeden önce harekete geçmek istediler. Darbe konusunda ise planının sızması nedeniyle girişim saatini öne çektiler. Yaşanan başarısızlıkta önemli unsurlardan birisi bu oldu bence.
Nihai amaç ise gücü, devleti ele geçirmektir. FETÖ liderinin bir konuşmasını dinlemiştim, "Devlete sakın zarar vermeyin çünkü bir gün gelip onu kucaklamanız için devletin zarar görmemesi lazım" diyordu. FETÖ devlet organizasyonuna zarar vermek istemiyordu çünkü bir gün o devletin kendisinin eline geçeceğini hesap ediyordu.
Erdoğan olmasaydı FETÖ deşifre edilebilir miydi sizce?
Evet, Erdoğan faktörü, muhafazakâr bir hükümet faktörü çok önemli ama sorunuza şöyle bir katkı da yapmak isterim: Erdoğan olmasaydı FETÖ bu kadar büyüyebilir miydi? Elbette Özal'dan beri gelen bütün siyasetçiler FETÖ'nün büyümesinde sorumlu. Genelkurmay Başkanları sorumlu. Ancak yaşanan kötü ama çok kötü şeyler bir gerçeğin görünmesine yol açtı. O da FETÖ gibi alçak bir örgütün insanlara ve ülkeye ne kadar zarar vereceği.
Bütün Batı ülkeleri ve elbette ABD bu olay olmadan önce olacağından haberdar gibi görünüyor. Dünyada demokrasi jandarmalığı yapan bu ülkeler seçilmiş hükümetin devrilmeye çalışılması karşısında sustular. 243 masum insanın öldürülmesini konuşmak yerine darbecilerin işkencesinden bahsettiler. Batı'nın derdi nedir?
Batı'nın derdi ikiyüzlülüğüdür. Onlara göre Mısır'da darbe olmuş, masum binlerce sivil ölmüş önemli değil. Önemli olan çıkarlarıdır. Demokrasi ve hukukun üstünlüğünü, insan haklarını önemsediklerini söylerler ama Suriyelileri ülkelerine sokmamak için her şeyi yaparlar. Türkiye'de demokrasiyi önemsediklerini söylerler ama dünyanın en anti demokratik ülkeleriyle ilişkilerini sorun etmezler. Elbette işkence varsa buna karşı çıkmak herkesin görevidir. Ama darbe girişimi sırasında tankların altında ezilen insanların da hakları olduğunu unutmamaları lazım.
ABD'nin Gülen'i vermeyeceğini söylüyorsunuz. Sizce neden vermez ya da hangi koşullarda verir?
17-25 Aralık operasyonları sonrası Türkiye FETÖ ile ilgili çok önemli kararlar aldı, davalar açtı. Bu sırada ABD FETÖ'yü terör örgütü olarak görmediğini hatta onu himaye ettiğini gösterdi. Düşünün ABD senatosunda 100 kişinin 75'i bu konuda onların yanında olduğunu gösteren bir mektup bile yazdı. Ayrıca FETÖ bir istihbarat aracıdır. Düşünün devletin en gizli yerlerine bile sızmışlar. Elde ettikleri bilgileri kimlerle paylaştılar. O yüzden ajanlık yapan bir örgütün liderini vermezler diye düşünüyorum.
Can Dündar, Hasan Cemal gibi isimlerle birlikte liberallerin bugünkü tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Benim gazetecilik yaparken tercihim, sadece kendi yaptıklarım ve kendi yazdıklarımdır. Kim ne derse desin ne yaparsa yapsın önemli değil. Benim amacım eriştiğim gerçeği halka taşımak. Halkı aldatmamak.
Teşekkür ederiz.
NEDİM ŞENER KİMDİR?
1966 yılında Almanya'da doğdu. İstanbul Üniversitesi'nde, "Uluslararası Ticaret ve Türkiye'nin Dünya Ekonomisine Eklemlenmesi" adlı tez çalışmasıyla yüksek lisansını tamamladı. 1992'de Dünya gazetesinde gazetecilik hayatına başladı. 1994 yılında Milliyet'e başlayan Şener'in, 2011 yılında hapiste olduğu sırada Milliyet gazetesindeki işine son verildi. Bu süreden sonra Posta gazetesinde köşe yazarlığına devam etti. İçinde, Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları, Ergenekon Belgelerinde Fethullah Gülen ile Cemaat ve Tepeden Tırnağa Yolsuzluk gibi kitapların olduğu yayımlanmış on dört kitabı var.