Romantizmin kısa tarihi
Romantizm nasıl doğdu?
Klasisizm akımının akılcılığı ön planda tutan, duyguları bastıran, kuralcı, sanat sanat içindir anlayışına tepki olarak doğan romantizm, aklın gerçekçiliğine karşın bireyselliği, hayal gücünü, sanat toplum içindir anlayışını merkezine alan bir akım olarak doğdu.
Kuralsızlığın kuralı
Romantikler için deha akılda değil yürektedir. Haliyle duyguların sınırlanmasına karşı çıkıp bütün sanat dallarını etkileyerek kuralların ve ölçülerin karşısına kuralsızlığı koydular.
İlk romantik: J.J Rousseau
1750'ler romantizm öncesi dönem olarak adlandırılır. Bu dönemde akımın zemini oluşturuldu. Romantik kelimesi ilk olarak Rousseau'nun Yalnız Gezenin Hayalleri adlı eserinde kullanıldı. Çoğu yerde Victor Hugo'nun akımın kurucusu olduğu söylense de asıl kurucu Rousseau'dur.
İhtilalin gölgesinde romantizm
Akımın gelişmesinde Fransız İhtilali'nin etkileri büyüktür. İhtilalin yarattığı boşluk hissinin romantizmi geliştirdiği söylenebilir. İhtilal sonrası oluşan özgürlük, eşitlik gibi kavramlar, aristokrasi sınıfının yıkılması, dönemin romantiklerini heyecanlandırsa da ihtilalin beklentileri karşılamaması sonucu aydınlanmacı akımlara karşı çıkmak bu dönemin belirgin özelliği.
Alman romantizmi ve milliyetçilik
Heine, Schiller ve Goethe'nin öncülüğündeki Alman romantikleri ruhu aklın ötesine geçirerek özgürleştirmek istediler. Toplum yapısının yeniden düzenlenmesine, hayal gücünü estetikle beraber sanata uyarlamaya, yaşamı olduğu gibi değil de olmasını istedikleri gibi göstermeye çalıştılar. Klasik akımda işlenen belli bir sınıfa ait insanlar yerine bütün insanlara yer verildi. Yazarlar klasik dönemdeki gibi kendilerini gizlemek yerine açıkça ortaya koydular.
Alman romantizminin bir yüzü tarihe dönüktür. Fransız İhtilali'nin etkilerinden biri olan milliyetçilik, romantizm akımında da kendine yer bulmuştur. Schiller'in eserlerinde milliyetçilik duygusu göze çarpar. Edebiyat tarihçilerine göre romantizm, Alman milliyetçiliğini etkileyip nasyonal sosyalizmin gelişmesine katkı sağladı. Çünkü romantizmin ilkelerinden olan halkçılık anlayışı sadece kendi ırklarından olanlarla sınırlıydı.
Romantizm manifestosu
Victor Hugo'nun Cromwell adlı tiyatro oyununu yazmasıyla romantizm kesinlik kazandı. Kitabın önsözünde yer alan romantizm manifestosu akımın temellerini oluşturdu. Ana madde 'sanatla hürlük' ilkesiydi.
Aşırı iyiler, aşırı kötüler
Faust, Zadig, Emile, Vahiy Kitapları gibi önemli eserler bu dönemde yazılmış olsa da romantikler, kavramları keskin bir şekilde birbirinden ayırarak, betimlemelerde abartıya başvurdular. Karakterler ya çok kötü ya da çok iyiydi. Ya Quasimodo'nun çirkinliği ya da Lotte'nin güzelliği… Arası yoktu. Bu yönüyle başarısız oldukları söylenebilir.
Hıristiyanlık etkisi
Klasik dönemde önemsenmeyen din, bu dönemde fazlasıyla önemsendi. Yunan mitolojisi yerine Orta Çağ döneminin efsaneleri, Hıristiyanlık motifleri, doğaüstü olaylar ele alındı. Yazdıkları eserlerde rastlantılara yer verirken durumu bir hayli abartan romantik yazarların çoğunun Katolik olması toplumun dine bakışını etkiledi.
Romantiklerin mabedi: Tabiat
Yabancılaşma ve aidiyetsizlik kavramları ilk defa bu dönemde görülür. Kurtuluşu doğaya dönmekte arayan romantikler, insanın doğanın efendisiymiş gibi davranmasından rahatsızlardı. Her şeyin gelip geçici olduğu, ölümün ve tabiatın tek gerçek olduğunu düşünen romantikler, Victor Hugo'nun "Tabiatta var olan her şey sanatta olmalıdır" ifadesine göre hareket ettiler.
Karamsarlık ve ütopya
Andre Gide'in ifadesiyle romantizm, varlıkların olduklarından başka türlü olmadığına, olmayacağına üzülmektir. Bundan olsa gerek eserlerde yoğun bir karamsarlık görülür.
Schiller'in öğrencisi olan Novalis'e göre ise, romantik kişi romantik olmaktan mutlu değildir. Romantikler, romantizmi bir yaşam ideali yapma amacıyla sanata uydurarak ütopyacı bir yaşama dalmak istemişlerdir. Başarabilmişler midir peki? Hiç sanmıyorum.
Werther'in kanından beslenen romantikler
Genç Werther'in Acıları yayınlandıktan bir süre sonra bazı insanlar Werther karakterinden etkilenerek intihar ettiler. Genç Werther'in Acıları'nı lisede okuduysanız üstelik aşkınız da karşılık görmüyorsa etkilenmeniz normaldir ama 20'li yaşlardan itibaren bu eseri yüceltmek komik görünüyor. Romantizmin hisleri güzelleştirmek yerine basitleştirdiğine inananlardanım. Faust'u yüceltebilirsiniz ona sözüm yok.
Gerçekçiliğin darbesi ve mutsuz son
18'inci yüzyılın ortalarından itibaren romantizm akımı, romantiklerin kendi aralarında bölünmeye başlamasıyla sonunu hazırladı. Romanda realizm akımı, şiirde parnasizm akımı oluştu ve romantizmin vadesi doldu.
Bir piyasa olarak romantizm ve endüstriyel romantikler
Günümüzde romantizm endüstriyel bir hal alıp var olduğu biçimden çıkartılarak bayağılaştırıldı. Artık romantikler yerine endüstriyel romantikler var. Romantizm artık bir akım değil piyasa.
Mumlar, akşam yemekleri, kopyalanmış sevgi sözcükleri, yağmur altında yürümek, yakamoz seyri, ucuz şiirler... Tam bir yapaylık çerçevesi. Üstelik ne yapsan içi dolmaz bu çerçevenin. Hayal gücünü hareket ettirmek bir yana insanların kendilerine ait bir cümlesi bile yok burada. Romantizm kelimesinin etimolojisinden haberleri olduğunu bile sanmadığım tüketiciler için edebiyat, Küçük Prens baskılı çantalar almak; müzik ise Ferhat Göçer dinlemekten ibaret.
Tutunamayanlar oldukça tutunuyor
Bariz bir şekilde tutunmalarına rağmen Tutunamayanlar'ın sonunu bile getirmeden Selim Işık'çılık oynamayı seven, anlatmadan anlaşılmaya âşık bir Selim Işık yerine duygu sömürüsü yapıp ilgi çekmeyi tercih eden endüstriyel romantikler, bir gün bile olsa doğayla baş başa kalmışlar mıdır? Sanmam. Plazalar ve alışveriş merkezleri daha caziptir onlar için. Yeryüzü onlar için bir hapishane değil adeta tüketim merkezi.
Mutsuzluğun primi ne zaman yatar?
Endüstriyel romantikler vapurda giderken etrafı seyretmek yerine, sosyal medyada mutsuzluk oyunları oynamayı severler. Kitapları sadece fotoğraflarını çekmek için satın alır, asla çok satılmayan bir kitabı almazlar. Mutsuzluk çok satıyor bugünlerde. Haliyle getirdiği primden faydalanmak istiyorlar. Primleri yatsa da hepimiz nefes alsak.
Mustafa Dede: Romantizmin kalesi
Hatırlıyorsunuzdur geçtiğimiz günlerde Mustafa Dede adında bir adamın ölen eşinin ardından "Hatice öleli 1918 gün oldu" demesi romantik arkadaşları çok etkiledi. Hepsi 'erkek dediğin böyle olmalı, aşk budur işte' nidasında paylaşımlar yaptılar. Birkaç gün sonra Mustafa Dede evlenmek istediğini ilan ettiğinde ise endüstriyel romantikler çok şaşırıp, övdükleri adamı topa tuttular. Oysa Mustafa Dede bir yerde onların yansımasıydı.
Ütopyanın mutluluğu mu distopyanın yakınlığı mı?
Romantizm bir yere kadar, bunu onlar da biliyorlar. Doğrusu, Kolera Günlerinde Aşk kitabındaki gibi bir aşk yok. Burada kimse kimseyi 53 yıl, 7 ay, 11 gün beklemez. Casablanca filmindeki Ingrid Bergman da değiliz hiçbirimiz. Günümüzde ütopyalar yerine distopyalar daha mümkün.
Kavuşamazsan romantik, kavuşursan realist olursun
Kavuşamazsan romantik, kavuşursan realist olursun gibi bir algı var. Açıkçası bunu saçma buluyorum. İyi bir realist olan Stendhal sevdiğine kavuşmuş mudur? Mathilde'yi aldığı için mi sürekli aşkın kristalizasyon evresinden bahseder?