Erkeklik: Bitmeyen ergenlik
Ağırlıklı olarak erkekler tarafından icra edilen, erkeklerce kuşatılan bir dünyada şekillenen ve yine ağırlıklı olarak erkek kahramanların ön planda olduğu sinemada erkek temsilinin ve imgesinin bu denli az tartışılmış olması düşündürücü bir tezat. Belki de bu alandaki boşluk doğrudan erkek kimliği ile ilişkilendirilebilecek dokunulmazlık, sorgulanamazlık tabusunun bir sonucu. Buna karşın 2000'li yıllarda yapılan filmlerde, farklı veçhelerden de olsa bir 'erkeklik' krizinin işaretleri gözlemleniyor. Her halükarda gitgide daha fazla tartışılmayı talep eden ve kesinlikle 'geleneklerimiz', 'ataerkil yapımız' klişelerinden sıyrılarak ele alınması gereken erkeklik mevzuunu toplumun dinamiklerini gayri ihtiyari biçimde bünyesinde barındıran sinema filmleri üzerinden tartışmak eğlenceli ve evet bir şekilde 'doğurgan' görünüyor. Türk sinemasında öne çıkan erkek temsillerinin seyrüseferine kısaca bir göz attıktan sonra, son dönem Türk filmlerinde giderek daha sık karşımıza çıkan olgunlaşamayan veya olgunlaşmak istemeyen erkekleri anlamayı deneyebiliriz.
Evin direği, aile babası
Yeşilçam'ın altın çağını yaşadığı 1960-70'li yıllarda çekilen filmlerdeki en belirgin erkek figürü kuşkusuz 'aile babası'dır. Bireyin henüz aileden ayrı tasavvur edilmediği ve yaşamadığı o yıllarda toplumun gerçeğine uygun olarak, en çok ilgi gören ve günümüzde dahi seyredilmeye devam eden bir türdür; aile filmleri. Çoğunlukla Hulusi Kentmen, Münir Özkul (ve onların varisi Çetin Tekindor) gibi belirli oyuncuların hayat verdiği bu baba karakterleri, aynı temsili sırtlanmalarından olsa gerek, bir bakıma birbirinin tekrarıdır. 'Karıncayı dahi incitmeyecek' kadar şefkatli ancak haksızlıkla karşılaştığında gözü kara; çocuklarını seven ve şımartan fakat öfkesinden korkulan; bütün kabahatler kendisinden gizlense de çocuktaki suçluluk duygusunun muhatabı bir baba. Her evdeki gibi veya her evde olması arzulanan bir baba.
Küçük insanın hayat ile tanıştığı o küçük evrende, 'ev'de karşılaştığı baba figürü hayatı boyunca karşısına çıkacak bazı kurumların ve kavramların ilk remzidir aynı zamanda. Otoritenin, iktidarın, koruyup kollayan bir gücün temsilcisi 'baba' aynı zamanda çocuğun zihninde 'tanrı' ve 'devlet' kavramlarını anlamak için atılmış bir tohumdur. Doğruluğu veya yanlışlığı ayrı bir tartışmanın konusu olmakla birlikte günlük dilde kullanılan 'Allah baba', 'devlet baba' ifadeleri bu zihin yapısının bir yansımasıdır. Bu söylem, babaya tanrılık veya tanrıya erkeklik isnat etmekten ziyade, benzer sıfat ve davranış biçimleriyle kodlanan iki figürün birlikte zikredilmesidir. Yine bu bağlamda günümüz Türk sinemasında baba figürünün giderek silikleşmesi kuşkusuz hayatlarımızda tanrı ve devlet kavramlarının yeni anlamlar kazanması veya var olmamasıyla yakından ilintilidir.
Baba aynı zamanda evdeki erkek çocuklar için bir model, ilerde üstlenmesi gereken sorumlulukların ve otoritenin öğreticisidir. Çocuk, gelişimi içinde çeşitli dönemlerde ona isyan etmeye veya itaat etmeye karar verir. Bu isyanın herkes için kaçınılmaz olduğu dönemse ergenliktir. Birey çocukluktan yetişkinliğe giden yolda kendi varlığını, sınırlarını ve düşünce dünyasını ortaya koymak ister. Her türlü otoriteye, tabii ilk olarak babaya ve onun şahsında temsil edilenlere muhalefet ve isyan eder. Ancak bu yazının başlığında da atıf yapılan 'ergenlik' kavramının insanın fizyolojik ve psikolojik gelişimi içinde yer alan doğal safhayı değil, ilk kez o dönemde ortaya çıkan bir ruh halini ve hayat tarzını karşıladığını belirtmek gerek.