Eteğin kısa(lan) tarihi: Moda sektörünün hızlı değişimi
Antik çağlarda kumaş nadir ve pahalı bir meta olduğundan halk kendine yetecek kadarı ile idare ediyordu. Zenginler daha çok kumaş satın alabilecek paraları olduğunu göstermek için metrelerce bezi bedenlerine sarıp omuzlarından sarkıtır, agoralarda yerlere sürüyerek gezerlerdi. Yani etekleri yere sürünerek gezmek bir kibir ifadesiydi. Köleler en az kumaşa sahip olabilen insanlar oldukları için genelde elbiseleri de kısa olurdu. Son yıllarda görüyoruz ki nasıl bizdeki 'baldırı çıplaklık' fakirlik emaresi olmaktan çıktı ise kumaş da polyesterin icadıyla lüks tüketim malzemesi olmaktan çıkmıştır.
Tarihte güçlü ve zengin milletlerin kıyafetleri gerek dost-düşman, gerek koloni, gerekse komşu ülkeler tarafından yakından takip edilmiş, sempati veya güç gösterisi olarak ülkeler birbirlerinin giyim şekillerini yansıtmışlardır.
Globalleşmenin de etkisiyle moda artık hiç vakit kaybetmeden takipçilerini yeniliklerden haberdar eder hale gelmiştir. Zaman içinde moda akımları değişse de kültürleriyle dünyaya egemen ülkelerin modayı belirleyici konumları değişmiyor. Bu nedenle eskiden kullanıldığı şekilde etnik kıyafetler giyinmek çoktan demode ya da en iyi ihtimalle 'otantik' oluyor.
Dinin insanlar üzerindeki etkisinin yoğun olduğu dönemlerde daha muhafazakâr, tevazu ve sadelik barındıran kıyafetler tercih edilirdi. Kendinde olanla böbürlenmekten, olmayanı varmış gibi göstermekten, dikkatleri üzerine çekmekten sakınan bu sade giyim tarzı, modanın bugün hedefledikleriyle taban tabana zıttı aslında.
Günümüz modasını belirleyen batının kıyafet geçmişine şöyle bir göz atarsak, Fransa'nın giyim kuşamda öne çıktığını görürüz. Estetik ve eğlenceye düşkünlükleri vesilesi ile şu an gelişmiş hallerini kullandığımız korse, dikiş makinesi, yağmurluk ve mayo gibi bir çok giyim eşyası ve makinesini Fransızlara borçluyuz.
18'inci yüzyıl Fransa'sında burjuvazinin eğitimli kesimi sosyal hayatta büyük etki sahibi olmaya başladı. Bu kesim saray modasını café, tiyatro ve eğlencelerde sergileyerek farklı kesimden insanlara aktardı. Bu dönemde benimsenen Rokoko akımının en başarılı temsilcisi hiç şüphesiz XV.Louis'in gözdesi Madame de Pompedour'dur. Saray dekorasyonunda, mimaride ve giysilerde 'rokoko' stilini kralın üstündeki etkisi sayesinde onun yaygınlaştırdığı düşünülüyor. Pastel renkler, yumuşak hafif kumaşlar, büyük çiçekli desenler rokoko modasını hatırlatmaya yetecektir. Dönemin güzellik normlarına göre şekillenen kadın vücudunda korseler sayesinde bellerin incecik, basenlerin geride olması, altlarına giyilen tarlatanlar sayesinde de eteklerin devasa boyutlarda olması sağlanıyordu. Ressam Charles Andre van Loo'un, Madame de Pompedour'u Türk kadını gibi giyinmiş resmettiği portresi erken dönem Fransa'sında oryantalizm modasına güzel bir örnek teşkil eder. Bu portreyle canlı renklerin özellikle de kırmızı rengin Türklerle nasıl bağdaştırıldığını görmemiz mümkün. Ayrıca sarayda bir Türk odası olduğu ve bu odanın doğudan gelen eşyalar ile döşendiği ve saray kadınlarının Türk modasına uygun kıyafetlerle burada eğlenceler tertip edip Türk kahvesi içtiklerini biliyoruz. 'Turquerie' denen bu moda akımı 19'uncu yüzyıl başlarına kadar etkili olmuştur.
'Couture' (terzilik) modasını başlattığına inanılan bir diğer meşhur Fransız, lüks tutkusuyla anılan kraliçe Marie Antoinette'dir. Kraliçenin saçlarını yüksek göstermek için kullandığı pufları hazırlayan ve kıyafet odasındaki yüzlerce kıyafetin tasarımcısı olan özel terzisi Rose Bertin, 'Moda Bakanı' denerek ironik eleştirilere hedef olsa da iki haftada bir kraliçeye yeni kıyafetler sunmaktan geri durmadı. Kraliçenin eteklerinin altına 'pannier' denen yanlara doğru oldukça genişleyen ve bu sayede kullanılan kumaşın tüm dokumasının ve nakışının bir pano gibi sergilenmesini sağlayan tarlatanları kullandı. Bertin Paris'te ilk kez bir kıyafet dükkânı açarak Fransız İhtilali'ne kadar üst sınıfa hizmet verdi ve modayı belirleyen kıyafetlere imza attı. İhtilalden sonra bu tatlı hayatın bedelini Fransa'dan sürülerek ödemiştir.