KITAPLARIN VİCDANI OLAN BİR KÜLTÜR ARKEOLOĞU: N. AHMET ÖZALP
Rahmetli N. Ahmet Özalp bey ile 35 yıla yaklaşan bir dostluğunuz oldu. Kendisiyle tanışma hikâyenizi ve bugüne kadar gelen muhabbetinizi merak ediyoruz.
1980'lerden nerdeyse 2010'lara kadar Cağaloğlu kitap ve yayın dünyasının merkeziydi. Birçok aydının buluşma yeriydi. Bu buluşmalar daha çok kitabevlerinde karşılaşmalar şeklinde gerçekleşiyordu. İlk tanışmamız bu tür ortamlarda oldu. Ahmet Özalp öğretmendi. Özellikle cumartesileri sık sık Cağaloğlu'na gelirdi. Onun bir özelliği vardı ki konuşmalar, görüşmeler her defasında kaldığı yerden devam eder bir süreklilik gösterirdi. Konuşulan yegâne konu yeni çıkan kitaplar, okunanlardan paylaşımlar ya da kritikler şeklinde gerçekleşirdi. O iyi bir okuyucuydu, eleştirel bakar, okuduklarının bütününe hâkim olur genel bir fotoğraf sunar ya da söz konusu şeyin o fotoğraftaki yerini bulurdu.
Çocukluğu, gençliği ve yetiştiği ortam hakkında neler anlatmak istersiniz?
Büyüyenay'ın yayın faaliyetine başlamasından itibaren cumartesileri Sultanahmet'te buluşur her zaman olduğu gibi kitaplar ve yayınlardan söz ederdik. Konuşmalarda geçmiş yaşantılar pek yer almazdı, eğer kültürel bir bağlamı varsa söz açılırdı. Ahmet beyin dünyasını tam anlamıyla kitaplar, daha genel bir ifadeyle kültürel çalışmalar dolduruyordu. O kendi kendini yetiştirmiş biriydi. Zaten yayımladığı, kültür dünyamıza kazandırdığı eserlere bakarsak onun yöneliminin izlediği yolun kendi çabalarıyla ortaya çıktığını görürüz.
"Eskimez yazı" olarak adlandırılan Osmanlı harfleriyle yazılmış önemli kitapları günümüz okuruyla buluşturan Özalp'in motivasyonu neydi? Nasıl bir ruhla çalışırdı? İş disiplini hakkında ne söylemek istersiniz?
Onun motivasyonunun, yoğun çaba isteyen bütün idealist eylemlerde gördüğümüz gibi içsel olduğunu düşünüyorum. Kelimenin tam anlamıyla çalışkandı. Çalıkuşu ve Kirpinin Dedikleri hakkında yaptığı çalışmalar, iğneyle kuyu kazmaya eşdeğer çabalardır. Bütün bunlar sadece çalışmakla da olmaz, ne aradığını bilen, bulduğunu da nereye oturtacağını kavramış disipliner bir görgü ve iç eğitim gerektirir. Örneğin 100. kitabımızın bir külliyat olması düşüncesini kendisiyle paylaştığımda 20 Aşk Hikâyesi'ni 3 cilt halinde hazırladı ve Aşk Gölünde Yüzen Canlar-Klasik Aşk Hikâyeleri Külliyatı böyle ortaya çıktı. Eser 2016'da yayımlandı. Bu birçok nüshaların karşılaştırıldığı bir çalışma oldu. Kitap neredeyse tamamlanmışken Leyla ile Mecnun hikâyesinin Azerice bir nüshası olduğunu öğrenmiş, son olarak onu da görmek istemiş biz de kütüphaneden fotokopisini kendisine ulaştırmıştık. Baktıktan sonra aslında pek bir farklılık yokmuş, bakmasaydık aklıma takılırdı demişti. Yine aynı şekilde 2019'da başka büyük bir araştırmaya imza attı Ahmet Özalp Bey: Mehmed Akif'in Safahat'ının ilk yayımlandığı zamandan başlayarak 1911-1924 yılları arasında gazete ve dergilerde kitap hakkında çıkan bütün yazıları bir araya getirdiği (59 yazı) Aklı Kamaştıran Belagat Kasırgası Safahat'ın Yankıları. Bütün bunları sırf çalışkanlıkla açıklamak zor.
Özalp'in kaybı edebiyatımız için ne ifade ediyor?
O kelimenin tam anlamıyla "müdekkik" bir aydındı. Yukarıda söylediklerimi daha özetle ifade etmem gerekirse yayımlanan kitapların vicdanı gibiydi. Eski eserlerden yaptığı çalışmalar dışında kaleme aldığı yazılar hep kitap-yayın üzerine idi. Daha iyiye ulaşmak, kitabın hak ettiği şekilde yayımlanması konularında kaleme aldığı eleştiriler bir nevi kazı çalışmaları hükmünde idi. Kitap ve yayın konusunda kaleme aldığı eleştirilerde olan ile olması gerekeni birlikte sunardı. Ahmet Özalp bey bir kültür ve medeniyet arkeologu gibi kazılarını yaptı ve onları itinayla bizlere sundu. Şairin "uyandırmazsan uyanacak değil" demesi gibi "eğer o yapmasaydı yapılacak da değildi".
70'li yılların sonunda Cahit Zarifoğlu ve Erdem Bayazıt'la beraber Mavera dergisinde, Akabe Kitabevi'nde, İsmet Özel'le de Yeryüzü Yayınları'nda çalışıyor. Bugünkü edebiyatseverlerin en çok ilgi gösterdiği isimlerle mesaisi olan Özalp'in o günleri hakkında ne söylemek istersiniz?
Bütün bu birliktelikler onun idealist tarafının bir göstergesi. O zamanlar neredeyse hiçbir beklenti taşımaksızın edebiyat çevrelerinde bulunan gençler sebebiyle dergiler ve yayınevleri biraz daha yaşama şansını elde etmiştir. Yazar her zaman çoktur. Ama bir faaliyete bütünüyle gönlünü veren ve onu uykularını kaçıracak derecede dert edineni bulmak zordur. Ahmet Özalp bey o günleri hakkında zaman zaman söz açar bunlara birer tecrübe olarak ya da bir örnek vereceği vakit değinirdi. Onun neredeyse son 30 yılı kadim kültürümüze dair eserleri incelemek ve gün ışığına çıkarmakla geçti. Sırf kendi çabası ile ortaya koyacağı şeylere hasretti kendisini. Son zamanlarında Cağaloğlu'na gelmekten uzak durup evinde çalışıyordu.
N. Ahmet Özalp'in Refik Halid-Okları Kırılmış Kirpi adlı kitabının önemi nedir?
Türkçede "güdümcülük" "yönlendirme-yöneltme" gibi anlamlara gelen dirijizm başlangıçta ya da ilk kullanılışında devletin ekonomiye müdahalesi anlamındaki bir kelime iken zamanla sanat, edebiyat ve medya alanında da kullanılmaya başlanmıştır. İktidar sahipleri, kendi güçlerini korumak ve daimileştirmek, yapıp ettiklerini halka benimsetmek, onlara kendi zihniyetlerini kabul ettirebilmek için dirijizmi kullanışlı bir alet olarak görmüşlerdir. Bizim kültür ve edebiyat tarihimizde de bunun örnekleri çoktur. Ahmet Özalp bize bu konuda iki dirijizim/müdahale/yönlendirme örneği vermektedir. Biri Reşat Nuri'nin Çalıkuşu romanı, diğeri de Refik Halit Karay'ın Kirpinin Dedikleri isimli eseri.
Ahmet Özalp 2012'de yayımladığı Okları Kırılmış Kirpi isimli çalışmasında dirijizmin izini Reşat Nuri'den sonra Refik Halid üzerinden sürmektedir. Refik Halid Karay (1888-1965) gazeteci, mizah yazarı, romancı, hikâyeci, sürgün, muhalif… Saydığımız bu özellikleri arasında onun en çok bilinen, aydın kimliğini ve portresini oluşturan özelliği sürgün ve muhalif olmasıdır. Muhalif olduğu için de sürgündür daima. Bir de kaleme aldığı onca eserin arasında Memleket Hikâyeleri var ki rahatlıkla memleketi hikâyeye o sokmuştur diyebiliriz. Yaşadığı dönemde Anadolu, türkülerle ve halk hikâyeleriyle anılan folklorik bir unsurken, onun kalemiyle ilk kez memleket gerçekleri, her çeşit insan yaşayışıyla edebiyatımıza girmiştir.
Refik Halid'in kişiliğinin ve entelektüel hayatının en başat özelliklerinden olan muhalifliğinin somut göstergesi ve bu yönüyle de yazarını büyük bir üne kavuşturan eseri Kirpi'nin Dedikleri mizah, siyasal hiciv edebiyatımızın en önemli örneklerinden biridir. Oysa yazarının aydın duruşunu bize gösteren, bu derece belirleyen, onun sürgün cezasına çarptırılmasına neden olan bu önemli esere hâkim olan, ona kimlik ve kişilik veren bu özellikler, yeni harflerle 1940 yılından sonra yayınlanan yeni baskılarında ortadan kaldırılmıştır. Daha da kötüsü bunun Kirpi'nin Dedikleri ile kalmayıp, Ay Peşinde, Ago Paşa'nın Hatıratı, Guguklu Saat, Tanıdıklarım isimli eserlerine de uygulandığı. Bu bilgileri Ahmet Özalp'e borçluyuz.
Bu çalışmalarıyla ortaya çıkardığı şey nedir?
Yazarın, Kirpi'nin Dedikleri (1911) ile başlayan ve onun Tek Parti dönemine, İttihat ve Terakkiye ilişkin muhalif kimliğini oluşturan eserlerini inceleyen Özalp, Refik Halid'in mevcut baskıları da dahil, muhalifliğini gösterecek ciddi bir kanıta rastlanamadığını söylüyor. Ama 1940'tan önce, eski yazıyla yayınlanan eserlerindeki yazıları, onun bu muhalif kimliğini bize tanıtmasına rağmen, sonraki baskılarında bu görülmemektedir. N. Ahmet Özalp'in iğneyle kuyu kazarcasına tespit ettiği bulguları ilginç kılan da bu. Kirpi'nin Dedikleri ile başlayan, Ay Peşinde, Ago Paşa'nın Hatıratı, Guguklu Saat, Tanıdıklarım isimli eserlerinin 1940 yılından başlayan yeni baskılarına tek parti döneminde müdahale edilmesi, yapılan operasyonla eserlerindeki yazıların muhalif kimliklerinin ortadan kaldırılması. Bu çeşitli şekillerde gerçekleştirilmiş. Kimi yazılar topyekün çıkarılmış, kimi paragraflar, cümleler tamamen atılmış, kimi atılanların yerine ise ilgisiz, suya sabuna dokunmayan cümleler yerleştirilmiş. Ortaya rejimin kabul edebileceği bir Refik Halid portresi çıkarılmış.
"Yaşasın İttihat ve Terakki!" cümlesi "Yaşasın cemiyet!" olarak, "Ne hesap soran var, ne kitabıma bakan; ne Anadolu'ya göz dikerim, ne mesnet hülyası kurarım…" cümlesi, "Ne hesap soran var, ne kitabıma bakan; ne bankaya göz dikerim, ne mesnet hülyası kurarım…" şeklinde, "Erivan zapt olunmuş, Ankara'dan telgraf gelmiş, kralı akrep sokmuş…" cümlesi ise "Japonya bilmem nereyi zap etmiş, Londra'dan telgraf gelmiş, bir büyük diplomatı akrep sokmuş..." olarak; "Atta karın, yiğitte burun aranır, burun asalete miyardır, işte Al-i Osman, işte Burbonlar." cümlesi sonraki baskılarında "Atta karın, yiğitte burun aranır, burun asalete miyardır, işte Burbonlar."a dönüşecektir. Ya şu değişikliğe ne demeli: "Gazetelerden bazısının rivayetine göre Pembe Konak'ın [Pembe Konak: İttihat ve Terakki'nin yönetim merkezi] açığı on sekiz bin lira imiş…" cümlesi "Gazetelerden bazısının rivayetine göre Pembe Konak ismini taşıyan faizci müessesenin açığı on sekiz bin lira imiş…" e dönüşür.
Yapılan tüm bu tür değişikliklerin "özü bakımından yazıları sosyal ve siyasal bağlamından soyutlamaya, yazarın muhalif yüzünü belirsizleştirmeye yönelik olduğunu" söylemektedir N. Ahmet Özalp. Bu yüzden sırf bu konuya hasrettiği bu kitabına Okları Kırılmış Kirpi diyerek bir yandan da kara mizah örneği vermekte.
Günümüz yazısıyla hazırladığı eserler arasında hangilerine dikkat çekmek istersiniz? Büyüyenay Yayınları olarak Özalp'in basılmayı bekleyen kitapları var mı?
A'mâk-ı Hayâl'in karşılaştırmalı özgün metninden başlayarak Mevlid Hikâyeleri, Aşkın Bin Bir Hâli (Hikâye-i Sergüzel), Cezmi Ertuğrul'dan Dil ve Edebiyatımız, Said Halim Paşa'dan Bütün Eserleri, İslâm Hukukunun Genel İlkeleri (Kavâid-i Külliye), Asiye Hatun'un Rüya Mektupları, Ali Suat'tan Bir Osmanlı Bürokratın Suriye, Irak ve Arabistan Seyahatnamesi, Habibzade Ahmet Kemal'den Türkistan, Çin, Şanghay ve Rodos Hatıraları… bunlar Osmanlı Türkçesinden kazandırdıkları. Hepsini severek yayımladım ve birbirinden değerli çalışmalar. Rahatsızlanmadan önce Büyüyenay için hazırladığı kitaplardan söz etmişti. Bazıları için takvim de belirlemişti. Ama çok hızlı bir hastalık süreci geçirdi ve aramızdan ayrıldı. Acımız taze olduğu için oğlu sevgili Taha ile bu konuları görüşmedik.