AFRİKA'DA YAPTIĞIMIZ PROJELERİN HEPSİ İHTİYAÇLARDAN ÜRETİLDİ
Türkiye'deki tüm düzeninizi, konforunuzu geride bırakıp Afrika'da Tanzanya'ya yerleştiniz. Tanzanya'da günleriniz nasıl geçiyor?
Burada üç işle ilgileniyorum. Türkiye'deki işim "paylaşmak"tır; Hayat Derneği ile sürekli irtibat halindeyim. Türkiye'deki dernek ve proje süreçleri için arkadaşlarla sürekli konuşuyorum. Ayrıca Tanzanya'da da yerel bir derneğimiz var. Türkiye'de planlanan projelerin burada gerçekleşme süreçlerine ek olarak ayriyeten kendi işim var. Neredeyse 20 yılı geçmiştir herhalde; Kâğıt Gemi Ajans'la ilgileniyorum. Orada da kâğıtlar, kitaplar ve kırtasiye ürünleriyle meşgul oluyorum. Dolayısıyla gün içerisinde farklı zaman dilimlerinde üç ayrı işle ilgileniyorum. Bir de tabii çocuklar, onların okulları ve evin işleri var.
Kendi çocuklarımdan dolayı buradaki yardım faaliyetleri sürecini yakinen takip ettim. Çocuklarımın biri 2,5, diğeri 1,5 yıldır bizimle beraber, yani 2,5 yıldır aileyiz. İkisini de 1 yaşlarından beri tanıyorum hatta köyde de ben büyüttüm diyebilirim ama şu an şehirde beraber yaşıyoruz; sorumluluklarını tamamıyla üzerimize aldık. Esasen onlar eşimin kardeşinin çocukları. Ben çocukların eğitim süreçlerini en başından beri takip ediyorum. Çocuklar şehre geleli ve formel eğitime başlayalı 2,5 yıl oldu. 2-3 yıl okula geç başladılar; köydeyken okula gitmiyorlardı. Benim yanıma geldiklerinde de biri 9, biri 10 yaşındaydı. İkisi de 1. sınıftan başladılar, yarım dönem okudular ve 3. sınıfa atladılar ve şu an 5 dil konuşuyorlar.
Afrika bizim sadece filmlerden gördüğümüz, tanıdığımız, dolayısıyla hakkında pek de bir şey bilmediğimiz bir bölgeyken sizin sosyal medya hesabınız rengârenk. Sizin gözünüzden baktığınızda nasıl bir yer Afrika?
Afrika'da yanılmıyorsam 54 ülke var ama tüm Afrika sanki tek bir ülkeymiş gibi bir algı oluşturulmuş durumda. Yani Sudan ve Somali gibi birkaç Afrika ülkesi üzerinden tüm coğrafya sanki aynıymış gibi düşünülüyor. Bu algı düşündüğümüz gibi her zaman negatif olmayabiliyor. Bölgeye gelen gidenlerin büyük bir kısmı yardım faaliyetleri içinde bulunan insanlar. Dernek faaliyetleri yapmaya gittiğinizde siz oraların en muhtaç ve zor koşulların bulunduğu yerleri görüyorsunuz. Bu sebeplerle de siz coğrafyaya bulunduğunuz yerden bakıyorsunuz. Ben altı yıl bir Masai köyünde yaşadım. Köydeki evimde hala elektrik, su yok. Kuyu çok uzakta, elektriği de güneş enerjisinden kullanıyoruz; bazen oluyor bazen olmuyor. Oraya bakıp da
"Tanzanya'da elektrik yoktur" diyerek genelleme yapamam. Şu an Darüsselam'da yaşıyorum ve burası Afrika'da görebileceğiniz en lüks şehirlerden biri gibi. Ülkeye sadece bir haftalığına geliniyor ve yaşamın en zor olduğu bölgeler için kurban kesimi, Ramazan yardım faaliyetleri ya da yetimhane destekleri gibi çalışmalarda bulunulan bölgeler fotoğraflanıyor ve zorlu koşullardan bahsediliyor. Yardım faaliyetleri için Afrika'ya gelenlerin sayısı arttıkça çevremizde de Afrika'nın koşullarına dair sınırlı algı meydana geliyor. Mesela Ramazan faaliyeti için Tanzaya'ya geldiğinizde
önce Darüsselam'a inersiniz. Burası 7- 8 milyonun yaşadığı bir metropol. Gökdelenler, alışveriş merkezleri var, yollarda Jeep'ler dolu, hatta şişman bir dolu insan da bulunuyor şehirde. Birkaç kez fotoğraflarıma "Sevde Hanım ilk defa şişman bir Afrikalı görüyorum" diye yorumlar aldım. Velhasılıkelam buraya gelenler gidenler genelde zor bölgelere gittikleri için ülke oralardan ibaretmiş gibi oluyor. Bir de turizm meselesi var. Mesela Zanzibar ya da Tanzanya'ya turistik amaçla gelenler de ülkenin diğer taraflarından habersiz oluyor. Onların zihinlerinde Tanzanya deniz ve safari olarak kalıyor. Ben ise farklı bir kısmını gösteriyorum. "Elektrik ve su olmadan nasıl yaşadın" diye soruyorlar bana. Bizim oturduğumuz bölgede evler müstakil ve bu bölgelerde herkesin aracı var, alışveriş merkezleri bulunuyor, istediğin zaman dışarıda yemek yiyebilirsin, 7/24 elektriğin, suyun var her odanda klima bulunuyor. Dolayısıyla ben ikisini de yaşadığım için ve tüm bunların dışında, güzelliği fark etmeye dair bir fırsatım olduğunu düşünüyorum.
Afrika'da gittiğiniz yerlerde ağaçlar diktiniz, kuyular açtınız… Gerçekten orada böyle bir yardım hareketine ihtiyaç var mıydı siz ilk gittiğinizde?
Kuyular açıyoruz, açmaya devam ediyoruz. Tanzanya'nın kırsalında suya ulaşmak çok zor, sadece kuyulardan su alınabiliyor. Dolayısıyla kuyu yoksa yağmurlu sezonda yağmur suyu birikintilerinden 1-2 ay kadar su kullanıyorlar. Bu hem çok sağlıksız hem de sezonda üç ay sürüyor. Su kuyularından tarım işçileri, hayvanlar ve o bölgede yaşayan tüm insanlar fayda sağlıyor. Kuyu açtığımız yerlerde 200 ila 500 arasında fidan dikiyoruz. Şunu söylemek gerekiyor sanırım; yaptığımız projelerin neredeyse hepsi ben köyde yaşarken şahit olduğum şeylerle alakalı olarak ihtiyaçlardan üretilmiş
projeler. Mesela okul yaşı gelmiş çocuklardan birinin okula gitmediğini görmüştüm ve eşime dedim ki "Çocuğun okulda olması gerekmiyor mu?" Eşim onun üniforma alacak parası olmadığından okula gidemediğini söylediğinde orada içim parçalanmıştı ve bana dert olmuştu. Bundan kısa bir süre sonra üniforma projesi başlattık. Okullar başlarken çocuklara tam takım olarak üniformalarını alıyoruz, formalarını yeniliyoruz. Bir köyde çocuklar fasulye çantalarıyla, poşetlerle okula gidiyorlar. Onları öyle görünce sırt çantası projesi de yapalım dedik. Yaptığımız projelerin neredeyse hepsi ihtiyaçlardan hareketle ortaya çıktı diyebilirim.
Okullarda çocukların kesintisiz eğitim alabilmelerini sağlamak için elimizden ne geliyorsa yapmak istiyorum açıkçası. Çocuklara baktığımda o kadar kolay öğreniyorlar ki çabuk kavrıyorlar ve çok kabiliyetliler. Ben eğitimle birlikte birçok şeyin daha kolay çözülebileceğini, uzun vadede kırsalda yaşanan sorunların da birçok şeyin de eğitimle birlikte daha kolay çözülebileceğini düşünüyorum çünkü buradaki çocukların hepsinin potansiyeli var. Sadece bu potansiyellerini kullanmaları ve ona göre yönlendirilmeleri, eğitim almaları gerekiyor. Formel bir eğitim alıp sonrasında kendi ülkelerine
katkıları olacak şekilde yetiştirmek ve böyle bir yapının içerisinde bulunmayı çok isterim. Ben kendi çocuklarıma bakıyorum ve "iki yavrum gibi 50, belki 100 çocuk yetiştirsem, onların hayatına katkım olsa daha ne isterim ki" diyorum. Bir tarafta yüzlerce, binlerce, on binlerce insana katkımız oluyor bu yaptığımız faaliyetlerle. Bir su kuyusu açıyorsunuz, 5-10 bin insan o kuyudan faydalanıyor, bu inanılmaz bir rakam. Binlerce hayvan; büyükbaşlar, küçükbaşlar o kuyudan faydalanıyor. Benim duam böyle onlarca çocuğun eğitimine ve uzun vadede hem kendilerine hem de milletlerine hayırlı olacak insanlar olmalarına vesile olmak.