H. Sena Kartal: Lacivert Sokakta

Lacivert Sokakta
Giriş Tarihi: 15.5.2017 16:44 Son Güncelleme: 17.5.2017 15:03
H. Sena Kartal SAYI:35Mayıs 2017
Kapalı Çarşı’nın gürültüsünü hepimiz biliriz. Giriş kapısından aşağıya doğru uzanan çarşıya baktığımızda bu gürültünün bizi içine çekeceğini düşünürüm hep. Karmaşık sokakları, şaşkın şaşkın etrafa bakınan turistleri ve başka hiçbir yerde bulunmayan ürünler satan -ve biraz da gizemli- dükkânlarıyla belki de İstanbul’un kalbinin attığı yer burası. Bu ay Lacivert Dergi olarak Kapalı Çarşı’nın labirenti aratmayacak sokaklarından birinde başladık koşturmacamıza.

Amenullah Yaşar/Şapkacı

"Ertuğrul şapkası istiyorum diyerek geliyorlar"

lk durağımız editörlerimizden Raşit Ulaş'ın börklerini aldığı usta ile konuşmaktı. PTT'nin arkasında yer alan dar sokaklardan birinde bulduk ustayı.

Afganistan'dan Türkiye'ye göç eden Özbek bir ailenin çocuğu Amanullah Yaşar. Mesleği babasından yadigâr. Babasının deri şapkalar yapmaya başlayışı bir hayli ilgimizi çekiyor. "Babamın Afganistan'dayken mesleği marangozlukmuş. Buraya göç edince zor günler yaşamış. Deri fabrikalarının kenara çöp diye attığı parçaları kesip biçmeye başlamış. Zamanla kendi kendine öğrendiği bir mesleğe dönüşmüş bu emekler."

Tarih dizilerinin yayılması ile birlikte börklere ilgi de artmış. "Satışlarımızda yüzde yüz artış oldu diyebilirim. Diriliş yahut Ertuğrul şapkası istiyorum diyerek gelen çok kişi oluyor. Özellikle Araplar takip ediyorlar şapkalarımızı. Özel siparişler veriyorlar. Hatta bir keresinde yaşadıkları bölgenin sıcak olduğunu bildiğim için ne yapıyorsunuz bunları diye sordum. Özel olarak ilgilendiklerini söylediler. Amaçları kullanmak olmayabiliyor."

Yüzde yüz doğal ve kuzu derisinden imal edilen ürünlerin hepsi el işçiliği. Biz de birer 'börk' alıp ayrılıyoruz hoşsohbet Yaşar abinin yanından. :)

Özay Çağlayan/Taşçı

"Kadınlar renginden dolayı hep ametisti sorar"

Son yıllarda "Şu taş strese iyi geliyor, bu taş migrene iyi geliyor" gibi cümleleri sık sık duymaya başlamamız ile birlikte taşçılara olan ilgi de arttı. Bir sonraki durağımız Beyazıt'ta, değerli taşlar satan taşçı Özay Çağlayan.

Kendisine en çok ilgi çeken taşları sorduğumuzda: "Örneğin kehribar hem şifa amaçlı hem de tespih olarak kullanılıyor. Bundan dolayı oldukça popüler. Turkuaz da keza öyle. Ametist biraz daha mücevher diye geçiyor. Hydrotermal quast dediğimiz, laboratuvarlarda üretilen gerçek ametiste çok benzeyen bir şey. Gümüşlerde genel de maliyet açısından o kullanılıyor. Tabii mesela elinizdeki mor renkli ametist Afrika ve Brezilya'dan çıkıyor. Ben 14 senedir bu işi yapıyorum ama hiçbir zaman eskimeyen bir şey ametist. İşler iyi de olsa kötü de olsa her gelen, özellikle de kadınlar, hep ametisti sorar renginden dolayı."

Bu alanda kullanılabilecek Türkiye'den çıkan tek hatırı sayılır taşın Eskişehir'den çıkan kalsedon olduğunu söylüyor Özay Bey. Bu yüzden taşların hemen hemen hepsi yurtdışından temin ediliyormuş.

Feyzullah Kalaycı/Tespihçi

"Tespih çekmeye alışınca bırakılmıyor"​

Taşların göz alıcı renklerinin arasından ayrılarak tespih ustası Feyzullah Kalaycı'nın yine Beyazıt'ta bulunan atölyesine doğru gidiyoruz. Kendisi tespih meraklılarının yakından tanıdığı bir isim. Ağabeyi İmdat Kalaycı ile beraber çalışıyorlar atölyelerinde. İkisi de tespih ustası.
Çaylarımızı yudumlarken Feyzullah ağabeyin tespih yolcuğunu soruyoruz. Tahmin ettiğimiz gibi onunki de bir baba mesleği. Babasının 40 yaşından sonra tespihe merak sarması ile başlamış hikâyeleri.

"Babam memuriyetin yanında böyle boş zamanlarında tespihle uğraşırdı. İlk başlarda çakıyla köyde değişik ağaçları yontmaya başlamış. Sonra İstanbul'a öğrencilik yıllarında ufak tefek tespihler satın alıyormuş. Memur maaşı yetmiyor tabii. Çünkü tespih biraz külfetli ve pahalı bir hobi. Bir abimizden tespih almaya başlıyor fakat para dayanmayınca diyor bu işi bana öğretin ben de yapayım. 40 yaşından sonra tespih ustalığına başlıyor anlayacağınız." Bunu duyduktan sonra geç kalmamışız aslında, biz de mi başlasak diye hevesleniyoruz, kendisi de bizi "Neden olmasın" diyerek teşvik ediyor. :)

"Tespih çekmeye alışınca bırakılmıyor. Bir insan bir tespihi belirli süre çektikten sonra hastalık gibi oluyor. Hiç kimse önünü alamıyor. Tespih yapmak da öyle. Mesela ben bazen yurtdışına gittiğimde bir hafta tespih yapamadığım oluyor. Ramazan'da sigara tiryakilerinin nasıl zorlandığını görüyoruz ya. Onun gibi bir şey hissettiğim benim de."

Tespih yapımı için Afrika, Ukrayna, Baltık ülkeleri, Güney Amerika gibi çeşitli coğrafyalardan hammaddesi alınan parçalar tornada kesilip parçalanıyor. İşçiliğine ve taşın yapısına göre tespihin bitiş süresi de değişiyor.

"Ben en çok 99'luk tespihi seviyorum ama maalesef en çok 33'lük yapıyorum. Çünkü talep bu şekilde. Bazı insanlar 99'luk tespih taşımaya çekiniyor. İnşallah bunun yaygınlaştığını da görürüz diye umut ediyorum."

Piyasada sahte boncuklardan yapılmış çok fazla tespih dolaşması işlerini bir hayli zorlaştırıyor. Feyzullah Usta'nın dediğine göre sahteyi o kadar gerçekçi yapıyorlar ki ustasının dahi anlayabilmesi kolay değilmiş.

"Tespih en çok imamelerden belli olur. Herkesin bir stili vardır. Mesela babamın tarzı farklı, abimin tarzı farklı, benim ki farklıdır. Bu bir çeşit ustanın imzası yerine geçer." diyerek bitiriyor Feyzullah Usta hoş sohbetini…

BİZE ULAŞIN