Haydi hep beraber: “Bir teselli ver...
Sorunuza birkaç yönden cevap aranabilir. Böyle bir soru karşısında sufi bakış kim bilir neler anlatır! Ben biraz daha antropolojik ve psikolojik alanı seçeyim. Ancak önce şunu kabul edelim. Kelimeleri asla hafife almamalı. Görmüş geçirmiş varlıklardır. Ele avuca sığmadıkları, kontrolümüzden kaçtıkları çok olur. Hatta bizi kontrol altına aldıkları da… Bazen zehirdirler, bazen panzehir. Fakat insan nihayetinde ne bir yazı kâğıdı, ne de bir ses kayıt cihazı. Kelimeleri tetikteki parmak gibi düşünün; fakat vuran duygular, vurulan ruh durumumuzdur. Hipnoz üzerine yapılan sayısız bilimsel araştırma bize bu olguyu çırılçıplak gösterir. Hipnozcuyla 'süje' arasındaki aktarım duygular ve arzulara dayanır. Hipnozcu karşısındakinin zihnini, fikirlerini değil, doğrudan duygu durumunu harekete geçirir. Ama işte hareketi başlatan o birkaç kelimedir. Ya da gelin meşhur IKemi&Nakagawa alerji testini düşünelim. Hani kollarına bir ot sürtülünce bütün deneklerin derilerinin tahriş olup hızla kabardığı deney. Neden? Çünkü kollarına temas ettirilen otun çok zehirli bir yaprak olduğu söylenmişti. Deneyin öteki grubunda olanı da yabana atmayalım. Gerçekten zehirli yaprakla temas eden öteki gruba da yaprağın zararsız olduğu söylenmişti. Birkaç kişi hariç alerjik reaksiyon ortaya çıkmamıştı.
Ne demek istediğimi anlamışsınızdır. İnsan sadece iletişim kurmuyor, kelimeler yoluyla iletken bir varlığa da dönüşebiliyor. Yani teselli sözleri deyip geçmemeli! Çoğu zaman teselliden çok daha fazlasını taşırlar.
Dikkatimi çekiyor. 'Sağlıklı yaşam' kültürü ortalığa hâkim olduğundan bu yana, bu kültürün medyadaki temsilcilerini ara ara sert biçimde eleştiriyorsunuz. Neden?
Sağlığa ve sağlık için çaba gösterenlere sözüm yok. Nasıl olabilir! Fakat 'sağlıklı yaşam' manyaklığı bambaşka bir şey… Sanırsınız, 'ölümsüzler tarikatı' kurulmuş da, müntesipler hep bir an geliyor berbat bir hata yapıyor ve o yüzden ölüyorlar. Tabii modern tıbbın altında yatan ideolojiden destek alıyorlar. Modern tıp hastalığı bir arıza veya suça dönüştürüyor. 'Sağlıklı yaşam' modasının gurularına göre de hastalık bir tür ceza. Özellikle de beslenme yanlışlarının cezası. Bu ekolün belki en parlak ismi Dr. Mehmet Öz'ün ilk testler sonucu kanser olduğunu sandığında TV kameraları önünde ettiği şu lafı unutamam; hep içimi acıtır: "Oysa her şeyi doğru yapmıştım, anlayamıyorum!" Tabii 'sağlıklı yaşam'cılara esas itiraz noktam yaşamın özünün sağlık olduğu fikri… Yeni egosantrizm, tuzu kuruların yeni sporu bu fikrin üzerinde yükseliyor. Herkes o kadar kendi sağlığıyla meşgul ki, adaletsizlik, yoksulluk ve her türden kötülük doğrudan kendi kapısını çalıncaya kadar dönüp bakmıyorlar bile. Şimdi kalkıp onlara hastalıkların hikmetinden söz eden geleneği hatırlatsak, ne fayda!
Gerçekten de etrafımızda sağlıkla kafayı bozmuş birçok insan var. Onlara bir de 'alternatif sağlık'çılar eklendi. Sanki toplumsal hayat sağlıksızlaştıkça, kişisel sağlık arayışları da hız kazanıyor. Bütün bu sağlık patırtısı aslında bir 'kaçış' mı?
Kabul edelim ki, bugün sağlık dediğimiz şey binlerce yıl sahip olduğu anlamı kaybetti. Kaliteli ve sağlıklı yaşamaktan söz edilmesi pratikte olup bitenin üzerini örtüyor. Ben Zygmunt Bauman gibi düşünüyorum. Tıp ilerledi, ilerliyor ama bu sağlığımızı artırmıyor. Bunu alttan alta hissediyor, biliyoruz. Olan şey şu: Ölüm sürekli erteleniyor. Bir kavga bu. Biraz daha, biraz daha erteleyebilir miyiz ölümü kavgası. Sadece o da değil. Yaşlanma da erteleniyor sürekli. Biraz daha ileri, daha daha ileri atabilir miyiz yaşlılığı? Fakat yine de acılar var, hastalıklar, yaşlılık ve mutlaka ölüm var. Yani umarsız bir çaba ve bitkin düşmüş insanlar… Tablo bu. Eh, tabii araya 'alternatif sağlık yolları' vesaire girecek! Esas ihtiyacımızın alternatif bir hayat olduğunu unutmak ve unutturmak için etkili bir yol doğrusu, ne diyeyim.