H.Sena Kural: Sanat için belgesel yapmıyorum

Sanat için belgesel yapmıyorum
Giriş Tarihi: 4.3.2015 14:31 Son Güncelleme: 20.3.2015 15:55
H.Sena Kural SAYI:11Mart 2015
Çekim yaptığım insanları kameranın soğuk yüzüyle baş başa bırakmıyorum. Onları seviyorum, sohbet ediyorum, beraber ağlıyorum, onlarla zaman geçiriyorum. Kendisini mazlum olanların yanındayken güçlü hisseden bir isim Tülay Gökçimen. Sohbetimiz sırasında onu belgeselci olmaktan çok daha öteye taşıyan bazı amaçlarını konuştuk. "Sanat için belgesel yapmıyorum" ifadesi aslında bütün hikâyesini özetler nitelikte.

Gerçekleri olduğu gibi göstermek, tam da istediği ve yapmaya çalıştığı şey aslında. Bu nedenle de bir yönetmen olarak film değil, belgesel çekmeyi tercih etmiş. Kurmaca olana uzak kalmış. Hep gerçekleri ve bu gerçeklerin içindeki acıları insanlara ulaştırmak istemiş.

"Ben hep savaş muhabiri olmak istemişimdir. Çocukluğumda elimde mikrofonla savaş bölgelerinden bildiren gazeteci oyunları oynardım kendi kendime. Benim için ulaşılması en zor olan şey bir fotoğraf makinasıydı. Daktiloyu çok severdim, yazarken tık tık diye çıkan o seslere hayrandım. 28 Şubat sürecinde üniversite sınavına girdim, çok da iyi bir puan aldım. Hayallerime kavuşmama çok az kalmışken başörtümüzle okula giremeyeceğimizi gördük. Belki yasak kalkar, bu zulme insanlar sessiz kalmaz ve birkaç yılda çözülür diye umut ediyordum. Fakat öyle olmadı… Yıllarca İslami hassasiyeti olan kanal ve gazetelere muhabir olabilmek için başvurdum. Hiç kimse kabul etmedi, başörtümle çalışamayacağımı söylediler. Ama ben hiç yılmadım. Başörtümle çalışabileceğim ama para alamayacağım yerlerde kendimi geliştirdim. Habercilik değil ama televizyonculuk alanında buldum kendimi bir anda. Yıllarca çalıştıktan sonra belgeseli keşfettim."

İlk belgeseli olan Camın Ateşle Dansı'nın ardından Metin Yüksel belgeseli, Filistinli mültecileri anlattığı Bitmeyen Gün Sürgün ve sonrasında imam hatip liselerinin kurucusu Mahmut Celalettin Ökten belgeseli gelmiş. Suriye'de iç savaşın başlamasının ardından son üç belgeseli Suriye üzerine olmuş. Haykırış, Suriye Zindanlarında 24 Saat ve şimdilerde gösterimleri devam eden Savaşın Çocukları

Genç yaşında çeşitli imkânsızlıklara rağmen tüm çabalarıyla birçok belgesele imza atmış olan Gökçimen'e "Mücadelenizde yaşadıklarınızın sizi pes edip bırakmaya ittiği zamanlar oldu mu?" diye sorduğumda ise aldığım şu cevap bir kez daha bu mesleği sadece bir meslek olarak görmediğini ve yaptığı işe yüreğinden bağlı olduğunu gösterdi: "Ben hiç pes etmedim. Kırıldığım çok zaman oldu ama hiç pes etmedim. Pes etsem 28 Şubat sürecinde pes ederdim ama haksızlığı asla kabul edemem. Çoğu kez insanlara kızdım, 'neden böyleler?' diye sorup durdum kendime ama yaşadığım hiçbir hayal kırıklığı bir şeyler yapmama engel olmadı. Bunları imtihan olarak gördüm ve dua ederek yoluma devam ettim."

Belgeselleri arasında en çok ses getiren ve kendisi için de bir nokta vuruşu olarak gördüğü Haykırış belgeselini ise şu sözlerle ifade ediyor: "Belgesel tam zamanında yapıldı. Çok ses getirdi. İnsanlar bilmedikleri veya bazen anlamak istemedikleri acıları muhataplarının ağzından duydular. Suriye hakkında herkes bir şeyler söylüyordu ama bu savaştan en çok zarar gören 'savaşın masumları' dediğimiz kesimi kimse görmüyordu sanki. Haykırış belgeselinde Suriyeli kadınlar dünyada ilk defa toplu olarak konuşarak savaşın farklı acılarını anlattılar. Benim nokta vuruşlarımdan biri diyebilirim. Tek bir hareketimizle birkaç insana yararlı olalım derken topyekûn bir halka veya büyük bir kitleye yardım ulaştırdığımız oldu. Rabbime çokça şükrediyorum."

Suriye'de savaş başladığında ve Suriyeli kadınlara tecavüz işkencesi yapıldığını duyduğunda, bir şeyler yapılması gerektiği düşüncesiyle ortaya çıkmış bir belgesel Haykırış… Bugüne kadar en çok zorlandığı belgesel olduğunu dillendiriyor Tülay Gökçimen.

"Rejime bağlı çeteler bir savaş yöntemi olarak kadınlara tecavüz ediyordu. Çok aşağılık bir durum bu. Hem de çoğu eşlerinin ve çocuklarının gözü önünde… Hayal bile edemeyeceğimiz acıları yaşıyorlar. Ben bir proje hazırladım ve İHH İnsani Yardım Vakfı'na sundum. Onlar da kabul etti ve her türlü desteği verdiler sağ olsunlar…"

"Kadınların anlattıkları hem çok önemliydi hem de çok korkunç. Onların söylediklerini en doğru biçimde verebilmek için biraz uğraşmak zorunda kaldık. Erkek kameraman istemedikleri için her şeyi ben çektim. Kadınlarla konuşurken bizi engellemek isteyenler çok oldu. Kilitli kapılar arkasında çekim yapmak zorunda kaldım. Beşar Esed'e sürekli beddua eden kadının çekimini yaparken mesela dışarıda kıyamet kopuyordu. Kimin hangi tarafta olduğunu anlamak çok zor. Kadınları konuşmaya ikna etmek de çok zor oldu. Çok şükür yanımızda Suriyeli aktivist ve 1982 Hama Katliamı mültecisi İman Bedir vardı. Kadınları o ikna etti bende onlar konuşmaktan vazgeçmeden çekimleri bitirdim."

İleriye dönük olarak aklında birçok insani yardım projesi bulunan genç belgeselci, bunun yanında bu mesleği öğrenmek isteyen gençlere yardımcı olmak istiyor. Kendisi bu işin hayalini kurduğunda kimseden destek alamamış ve çok yalnız bırakılmış biri olarak elinden geldiğince çekimlere ve kurgulara gençleri de davet ediyor. Kameradan montaja kadar her şeyi bilen gençlerin yetişmesini de kendine görev edinmiş.

"Yaptığım işi gerçekten aşkla yapıyorum. Çekim yaptığım insanları kameranın soğuk yüzüyle baş başa bırakmıyorum. Onları seviyorum, sohbet ediyorum, beraber ağlıyorum, onlarla zaman geçiriyorum. Görselin gücüne inanıyorum. Biz Malatya'da 70 yaşındaki teyzeme de, İzmir'de 18 yaşındaki kardeşime de yaptıklarımızı izletiyor, insanları dünyada yaşanılanlardan haberdar etmeye çalışıyoruz. Bunu da özel programlara insanları davet ederek yapıyoruz ki sonuna kadar oturup izlesinler. Kanalı değiştirme imkânı veya internet sayfasını kapatma imkânı vermeden gerçeklerle yüzleştirmeye çalışıyorum. Çalışmalarımız alt yazılı olduğu için Anadolu'da bazı yerlerde ablalarımız takip etmekte zorlanıyor, bazıları okuyamıyorlar bile. Ama bana diyorlar ki; 'dillerini anlamadım ama çok ağladım…' Bu beni çok mutlu ediyor.

Tülay Gökçimen'in Mart ayında Pınar Yayınları'ndan çıkacak olan kitabı ise Haykırış ve Suriye Zindanlarında 24 Saat belgesellerinin perde arkasını, belgesellerde yayınlanmayan söyleşileri, resimleri ve ek olarak insan hikâyelerini içinde barındırıyor.

Sohbetimizi bitirdiğimizde aklımda kalan noktalardan en önemlisi, insanların onu gördüklerinde birilerine yardım etmek istediklerini söylemeleriydi. Bunca yılın ve bu kadar belgeselin karşılığını aldığının en büyük göstergesi buydu belki de. Sanat ve para kazanmak için belgesel yapmayan biri olarak ne kadar muazzam bir yoldu kendisine seçtiği...

BİZE ULAŞIN