10 yıl önce sokağa çıktığım gibi çıkmıyorum artık sokağa. Senaryo yazmaya başladığımdan beri yalnız gezmeyi, insanların hikâyelerini görmeyi öğrendim. Herkesi bir hikâye olarak görüyorum, herkes bir hikâyenin başkahramanı…
Çocuk yaşlarda herkes gibi öğretmen ya da doktor olmayı hayal eden Eda Tezcan'ın senarist olmak gibi bir niyeti hiç olmamış. İçindeki yazma yeteneğini çok geç keşfettiğini ve TRT Radyo oyunlarına hasbelkader katılması sonucunda yazıyla olan serüveninin başladığını söylüyor genç senarist. Ardından gelen ödüller, birdenbire senaristliğe yönelişinin başlangıcı niteliğinde olmuş.
''TRT'nin yarışmasına katılmam bir kırılma noktasıydı benim için. Eğer o yarışmaya katılmasaydım ve kazanmasaydım muhtemelen hiçbir zaman yazar olmak gibi bir niyetim olmayacaktı. Bu yarışma bir şeyler yapabileceğime dair beni yüreklendirdi.''
Önceleri iyi bir hikâyeci olmak gibi hayalleri varken, İstanbul'a taşınması ile birlikte daha çok senaryo yazmaya yönelmiş Eda Tezcan. Bakış açısı değişmiş ve eskiden senaryo yazmayı kendisini finanse edebilecek bir şey olarak görürken, artık güzel şeyler yazarak insanları güzele yönlendirebilirim demiş. ''10 yıl önce sokağa çıktığım gibi çıkmıyorum artık sokağa. Senaryo yazmaya başladığımdan beri yalnız gezmeyi, insanların hikâyelerini görmeyi öğrendim. Herkesi bir hikâye olarak görüyorum, herkes bir hikâyenin başkahramanı… Gördüğümüz her şeyin bizim mevzumuzu oluşturuyor olması, bize onları incelemek gerekliliğini sunuyor.'' diyor genç senarist. Genç yaşında birçok başarıya imza atan Eda Tezcan, Yamak Ahmet TV dizisinden sonra şimdi de kendisinin 'butik ve paket bir dizi' diye nitelendirdiği, Eylül ayında TRT'de yayınlanmaya başlayacak olan Çırağan Baskını'nı çok önemsiyor. Bu dizinin Türkiye'de daha önce hiç denenmemiş bir proje olması, Amerikan formatlı bir dönem polisiyesini anlatması ve 40'ar dakikalık 8 bölümden oluşması onu ilgi çekici kılıyor.
#Sayfa#
Eda Tezcan'ın uzun süre üzerinde çalıştığını ve çok değer verdiğini söylediği işlerinden biriyse ATV'de yeni başlayan Diğer Yarım dizisi. Güzel cümleleri ve derdi olan bir dizi yapmanın önemini vurguluyor sık sık senaristimiz. Dizideki ikiz kardeşlerin farklılıkları üzerinden toplumun farklılıklarını ve önyargılarını anlatmayı istemiş. "Belki de sadece bu diziyi yapmak için senarist oldum diye düşünüyorum çoğu zaman. O kadar önemli bu iş benim için."
"Açık konuşmak gerekirse, ben 10 yıl önce kendimi burada görüyordum. Bu benim hayalimdi. Benim her zaman söylediğim bir şey var; ben hayallerimin içine düştüm. İnsan bir hayal kurar ve onun çok uzak olduğunu bilir ya, ben tam olarak hayallerimdeyim. Ve 10 yıl sonra da açıkçası kendimi Oscar'da ya da Cannes'da falan görmüyorum, yine burada görüyorum. Yine derdi olan bir şeyler yapmaya çalışıyor, yine hâlâ ufak ufak hikâyeler yazıyor olurum. Açıkçası bunun değişmesini de istemiyorum. Daha çok, büyümek istemiyorum. Çünkü ben istediğim şeyin içindeyim. Bu azla yetinmek değil, çünkü elimdeki az bir şey değil. Fazlasıyla hamd edebileceğim bir noktadayım.''
Genç yazarın geçtiğimiz yıl İz Yayıncılık'tan çıkan kitabı Kız Kulesi'nden Galata'ya Mektuplar ise imkânsız sevdaların güçlüğünü, insan hayatında açtığı derin yaraları ve gönül dünyasını nasıl zenginleştirdiğini işliyor. Bu kitap ile kalemindeki ustalığını belgelemiş adeta.
Eda Tezcan'ın çekmecesinde her zaman bekleyen yepyeni projeleri var. Onların birkaç yıl demlenmesi ve doğru zamanda gün yüzüne çıkması gerektiğini düşünüyor.
İyi yürekli biri olarak anılmayı, yoluna yazı yazmaya ara vermeden devam etmeyi isteyen Eda Tezcan ekliyor: ''Her zaman derdi ve mesajı olan işler yapmak istiyorum.''