01 ABD
Rashida Tlaib-Ilhan Omar
Temsilciler Meclisi'nde ilk müslüman kadınlar
Donald Trump zihniyetini paylaşanlar için ikisinin de portresi birer felaket: İkisi de Müslüman, ikisi de beyaz değil, ikisi de kadın ve mülteci ailelerin çocukları. Bu profillerle Filistin asıllı Rashida Tlaib ve Somali asıllı Ilhan Omar'ın ABD sınırlarının içinde bulunmaması gerekiyordu. Ancak onlar şu an ABD Temsilciler Meclisi'nde üye yani milletvekilliği yapıyorlar. Üstelik bu meclisin ilk Müslüman üyeleri sıfatıyla… 42 yaşındaki sosyal güvenlik görevlisi Tlaib, Filistinli bir ailenin 14 çocuğundan biri, göçmen bir işçi çocuğu, üstelik işçi haklarını savunan bir militan. 36 yaşındaki Omar ise Somali'den kaçmış bir ailenin kızı ve çocukluğunun bir kısmını mülteci kampında geçirmiş bir Afrikalı. Bu hâliyle şimdi bir de Temsilciler Meclisi'nin ilk başörtülü üyesi oldu. Her ikisini de aslında bu noktaya getiren, politik arenada mücadeleye güdüleyen şey aslında kendileri gibi olanlara karşı yükselen tahammülsüzlük, düşmanlık ve adaletsizlikler.
İsrail
Nadav Weiman
Eski keskin nişancı yeni aktivistin itirafları
Nadav Weiman 2005-2008 arasında İsrail ordusu için Gazze'de sniper olarak görev yapmış bir İsrailli ancak o şimdi bir barış aktivisti. Artık İsrail'in savaş politikalarına karşı mücadele eden 32 yaşındaki eski keskin nişancı Breaking The Silence adlı STK'da İsrail vatandaşları için işgal altındaki Filistin topraklarına turlar düzenliyor ve oralarda gerçekte neler olduğunu kendi gözleriyle gösteriyor." İsraillilerin çoğunun orada neler olduğuna dair en ufak bir fikri yok" diyen Weiman şehrin merkezinde kapatılan caddeleri dolaştırdıkları insanlara "Orada göreceklerinizi hiçbir İsrailli göremeyecek. Ondan bin kat daha kötü durumda olan Gazze'den bahsetmiyorum bile" diyor. İsrail ordusunun içinden biri olarak itirafları da oldukça ibretlik: "Aldığımız emir Filistinlilere korku salmaktı. Avlandıkları ve Sahal'in her an her yerde olabileceği hissine kapılmalarını sağlamak ve onlara patronun kim olduğunu göstermekti."
03 ABD
Yoshihro Francis Fukuyama
Sosyal bilimlerin bilim olmadığının ayaklı delili
Sovyetler Birliği'nin dağılışından sonra çıkardığı Tarihin Sonu ve Son İnsan kitabındaki tezleri o kadar konuşulmuştu ki Francis Fukuyama adeta bir rock yıldızına dönüşmüştü. Batılı liberal demokrasinin dünyada yönetim biçimlerinin kemal noktası olduğu, evrenselleştiği ve artık rakipsiz kaldığı, çok kutuplu dünyanın bittiği, ideolojik evrimin tamamlandığı gibi tezlerini ABD ve Batı'nın tek kutuplu bir hâkimiyete hazırlandıkları sırada formüle ederek sağlamıştı bu ünü. O dönem neo-conlarla sıkı fıkı olan ve CIA'in yan kuruluşlarında çalışan Fukuyama da efendileri adına o süreçte gerekenleri söylüyordu ancak tarih onu fena hâlde yalanladı. Sosyal bilimlerin aslında "bilim" olmadığının da ayaklı delillerinden biri oldu. O zaman bunları ileri süren Fukuyama yeni yazdığı kitabında şöyle söylüyor: "Dünyanın sosyalizme ihtiyacı var."
04 ABD: Kötü gösterilmek istemeyen satanistler
Kötülüğün, günahın, faziletsizliğin ve ahlaksızlığın evrensel sembolü olan şeytanı kendilerine ilah edinen ve "Satanist Kilise" ismiyle bir cemaat oluşturmaktan kaçınmayan satanistler bile kötü gösterilmek istemiyorlar. Hatta bu yüzden kendilerine ait şeytan sembolünü cadılıkla ilgili bir dizide kullandığı ve itibarlarını zedelediği için Netflix ve Warner Bross'a dava bile açtılar. Genç bir cadının maceralarını tema edinen ve kasım ayında başlayan Sabrina'nın Yeni Maceraları adlı kurgu dizide insan gövdeli keçi kafalı Baphomet adlı şeytani varlığın heykeli kullanıldı. Ancak satanistlere göre Baphomet kendi cemaatlerinin sembolü ve kendi tasarımlarıydı. Bu nedenle kötülükle özdeşleştirildiği bir dizide kullanılması ve taraftarlarının kötü ve sapkın eğilimlerle tanımlanmasının hem telif haklarına aykırı olduğu hem de kiliselerinin itibarını zedelediği iddiasıyla New York mahkemesinde bir dava açtılar. Satanist Kilise zedelenen itibarı için 150 milyon dolar tazminat talep ediyordu ancak Netflix ve Warner Bross ile anlaşmaya vardı.
05 Brezilya: Popülist hareketleri ateşleyen evanjelikler
Brezilya'da popülist, aşırı sağcı Bolsonaro'nun iktidara gelişi şunu net olarak gösterdi ki hızla genişleyen evanjelik kiliseler sadece ABD'de değil, dünyanın diğer ülkelerinde de büyüyen bir politik nüfuz kazanıyor. Dünyanın en yoğun Katolik nüfusuna sahip Brezilya'da son dönemlerde kitlelerini hayli büyüten evanjeliklerin Bolsonaro'nun seçilmesinde etkisi hayli büyük. Dünyayı karıştıran George W. Bush ve 2016'da Trump'ın seçiminde de önemli destek sağlayan evanjelikler dünyanın dört bir yanında muhafazakâr, popülist ve otoriter rejim ve hareketlerin bir numaralı destekçisi rolünde. İsrail'in yayılmacı politikalarını İncil destekli yorumlarla özendiren evanjelikler bu ülkede Netanyahu yönetiminin de baş destekçisi. Etkileri bu kadarla sınırlı değil; Fransa'da da bugüne kadar sola eğilimli Protestan nüfusun üçte birine ulaşan evanjelikler şimdi bu ülkede de solu popülizme itme eğiliminde. Görünürlükleri ABD'de yüksek olsa da evanjeliklerin sayısı dünyada da azımsanacak gibi değil. 208 milyonu Asya'da, 93 milyonu ABD'de, 127 milyonu Latin Amerika'da olmak üzere toplam nüfusları 640 milyona ulaşıyor.
06 Küresel: Bazılarına göre dünya en iyi döneminde
Çoğumuz için dünya giderek bozulan, gerileme içinde bir yer. Bitmeyen çatışma ve savaşlar, arttıkça artan fakirlik ve gelir adaletsizliği, soyları tükenen canlı türleri, hayatı sıkıştıran şehirleşme, azalan bitki örtüsü, kirlenen atmosfer ve deniz, gezegenin her yerinde siyasi tansiyon gibi türlü şikâyet ve eleştiri söz konusu. Düşünürler, filozoflar çoğu zaman dünyanın tükendiği, gelişme idealinin canavara dönüştüğü yönünde olumsuz yorumlarla çıkıyor karşımıza. Ama en azından birine göre manzara hiç de böyle değil hatta aksine dünya bugüne kadarki en parlak ve mutlu dönemini yaşıyor. 2018 başında son kitabı Enlightenment Now (Aydınlanma, Hemen Şimdi) kitabını yayınlayan Steven Pinker ise filozofların çoğunun tersini iddia ediyor. Ona göre "İnsanlık asla bugünkü kadar iyi, yeryüzü hiç bu kadar güvenli olmadı; insanlık hiç bugünkü kadar hoş görülü ve cömert olmadı; suç oranı ise 100 bin kişi başına 100'den 17'nci yüzyılda 10'a, günümüzde ise 1'e düştü." Pinker'a göre dünyanın mevcut hâli en iyisi ve bunu sağlayansa aydınlanma, akıl ve bilim.
07 Çin: Önce inkar ettiler, şimdi iftihar ediyorlar
Çin Komünist Partisi'nce uyumsuz ve dik başlı bulunan Uygur Türklerinin ya da ailelerinden uzun süre alınan çocuk ve gençlerin konulduğu kamplarda insanlar Çin kültürüne daha sıcak bakacak şekilde "eğitim" ve "ıslah"a tabi tutuluyordu. Kampların varlığına dair kesin delillerin yayınlanması birkaç ay sürdü ve bu süre boyunca Çin inkâr politikasını sürdürdü. Ancak geçtiğimiz haftalarda bu beyin yıkama ve asimilasyon kamplarının varlığına dair inkâr edilemez derecede kesin bilgiler yayınlanınca Çin yönetimi bir anda ağız değiştirdi ve mevcut olmadığını iddia ettiği bu kamplar bir anda Çin'in gururu olarak anılmaya başlandı. Hatta Hotan kentinde bulunan Uygur çocukların eğitildiği bir kamp CCTV'de tanıtılarak çocuklara Çince öğretimi ile beraber mesleki eğitim verildiği gururla anlatıldı. Tabii, genç bir kızın "Eğer bu kamp olmasaydı, kim bilir nerede olacaktım. Belki aşırı dinci terörist örgütler tarafından suç dolu bir hayata çekilecektim. Yönetim ve parti beni tam zamanında kurtardı" türünden açıklamalar eşliğinde. Çinli yöneticiler şimdi de bu kampların Doğu Türkistanlı Müslümanların "hayatını renklendirdiğini" ileri sürüyor.