HARTMUT ROSA
HIZ TOPLUMUNUN FELSEFECİSİ
ALMANYA
Frankfurt Okulu çizgisinde bir sosyolog ve felsefeci olan Hartmut Rosa'nın inceleme alanı "hızlanma." 2010'da Yabancılaşma ve Hızlanma (İvme): Geç Dönem Modern Geçiciliğinin Eleştirel Teorisi adlı kitabıyla, 2014'te ise "Hızlanma" adlı makalesiyle ses getiren Rosa, hayatın her alanını olduğu gibi sosyal hayatı da derinden etkileyen ivme yahut hızlanmanın dalgasıyla süpürülen demokrasinin çözülüşü, kimlik algısı, değerleri gibi konular üzerine çalışıyor. Hızlanmayı şöyle yorumluyor Rosa: "Günümüzde zaman, mekânı işgal etmiş durumda. Ulaştırma, tüketim, iletişimin hızlandırılmasıyla yani 'teknik hızlanma' ile gezegen hem mekân hem de maddi olarak küçülüyor gibi görünüyor. Yapılan çalışmalar bize dünyanın ulaşım devrimi öncesine göre 60 kat daha küçük olduğunu gösteriyor. Her yere ve her şeye çok kolay ulaşabiliyor, her şeyi çok rahat elde edebiliyoruz."
ROKHSANA FIAZ
BRİTANYA'NIN İLK MÜSLÜMAN KADIN BELEDİYE BAŞKANI
BİRLEŞİK KRALLIK
Sadiq Khan ile ilk Müslüman belediye başkanına kavuşan Londra'da şu günlerde bir ilk daha yaşanıyor. Yapılan yerel seçimlerde bu defa da Londra, ilk Müslüman kadın ilçe belediye başkanına kavuştu. Bu paye artık Newham Belediye Başkanı seçilen Pakistan asıllı Rokhsana Fiaz'a ait. Ailesi 1960'larda Pakistan'dan İngiltere'ye göç eden gümrük danışmanı Fiaz, geçtiğimiz haftalarda yapılan yerel seçimlere İşçi Partisi adayı olarak katılıp oyların yüzde 73'ünü alarak 16 yıldır bu makamda oturan Sir Robin Wales'ın yerine geçti ve Britanya'nın ilk Müslüman kadın belediye başkanı oldu. Seçimlerin doğrudan yapıldığı dört Londra ilçesinden biri olan ve 50 yıldır İşçi Partisi'ni tercih eden Newham'ın yeni belediye başkanının önceliklerinin başında dört yıl içinde 1000 adet sosyal lojman inşa etmek geliyor. Bir diğer hedefi ise gençlere kendilerini geliştirme imkânı sağlamak ve kötü alışkanlıklardan kurtulmak üzere sosyal faaliyet merkezleri açmak.
BENJAMIN LADRAA
İSVEÇ'TEN FİLİSTİN'E 5 BİN KİLOMETRELİK YÜRÜYÜŞ
İSVEÇ
Benjamin Ladraa 25 yaşında bir İsveçli ve yedi aydır yollarda. Bugüne kadar 11 ülkeyi geçti ve 4 bin km'ye yakın yolu yaya olarak kat etti. Benjamin'in bu yürüyüşteki tek amacı Filistin'de yaşananlara daha doğrusu Filistin halkının yaşadıklarına dikkat çekebilmek. Bebek arabasına eşyasını, kumanyasını koyan ve üzerine de Filistin bayrağı sararak yürüyen göçmen asıllı İskandinav genç, geçtiğimiz haftalarda yürüyüşünün 1200 km'sini kat edeceği Türkiye'den de geçti. Sırasıyla Almanya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Avusturya, Slovenya, Hırvatistan, Sırbistan, Bulgaristan, Yunanistan ve Türkiye'ye uğrayan Benjamin, Filistin'e kadar sürdürmeyi hedeflediği bu dayanışma yürüyüşünde ihtiyacını karşılayacağı parayı Kızılhaç'ın yardım faaliyetlerinde çalışarak ve müzik aletlerini satarak sağlamış. İki-üç ay içinde ise Filistin'e ulaşmayı hedefliyor.
KÜRESEL
HIZIN DİKTATÖRYASI VE DİNGİNLİĞİN HAYAT HAKKI
Günümüz dünyasında hızlanan sadece teknik ve teknoloji değil kuşkusuz. Beraberinde hayat ritimlerimiz, alışkanlıklarımız, yaşam tarzlarımız, sosyal yapımız ve hatta değişim sürekli hızlanıyor. Bu amansız sürat ve ritmin, insanın hayatını ne kadar ferahlattığı oldukça tartışma götürür. "Günler ne kadar kısaldı", "Zaman korkunç bir hızla geçiyor", "24 saat, yedi gün artık yetmiyor" şikâyetlerine ve "Günleri uzatmak lazım", "Saatleri 48'e çıkarmak gerek", "Her şeye yetişmek için Süpermen'e mi dönüşmeli", "İş, eğlence ve özel hayatın her birine yetişmek için kendimi mi klonlatsam" gibi çözüm arayışlarının çoğalması ortada çok ciddi bir sorunun ve ontolojik bir uyumsuzluk olduğunun göstergesi. Son yıllarda sosyal bilimler ve felsefe alanında Hartmut Rosa'nın Hızlanma'sı (Acceleration), Paul Virilio'nun Büyük Hızlandırıcı'sı (Le Grand Accélérateur), Gilles Finchelstein'ın Aciliyetin Diktatoryası (La Dictature de l'Urgence) gibi eserlerin ortaya çıkışı aslında dünyayı esir almakta olan bu salgına karşı geç kalmış alarm zillerinden başka bir şey değil. Oysa teknolojiyi, maddesel gelişimi kutsayan, insanı sürekli arzuları tatmin edilmesi gereken bir mekanizmadan ibaret ele alan yaygın düzenin aksine her insan aslında son derece karmaşık ve derinlikli boyutlara sahip manevî bir varlık, bir birey. Bu hız tuzağı ve getirdiği hayatı kuşatan sayısız ürün, kavram, bilgi ve aktivite curcunası belki insanı öldürmüyor ancak yaşamayı ve hayatı anlamlandırmayı giderek imkânsız kılıyor. Oysa insanın kendisini, hayatını, potansiyelini keşfetmek ve idrak etmek için en çok ihtiyaç duyduğu şey dinginlik. Hız ve ivmenin hayatı bütün boyutlarıyla kuşatan tiranlığı, dinginliğe sadece elitlere mahsus tatil reklamlarında lüks bir kaçamak olarak hayat hakkı tanıyor.
FRANSA
ZAMANIN HIZI YAŞA GÖRE DEĞİŞİYOR
Hız her ne kadar ölçülebilir ve objektif bir şey olsa da her bireyin hız algısı izafi olabiliyor. Buna bağlı olarak zaman ve zamanın akış hızı da fertlere göre değişebiliyor. Saatlerle, takvimlerle ifade ettiğimiz ve aslında hareketin bir fonksiyonundan başka bir şey olmayan ölçülebilen zaman, objektif ve nesnel olabilir ancak insanların hissettikleri, algıladıkları zaman daha çok psikolojik bir şey ve bunun akış hızı da kişiden kişiye değişiyor. Bunun dışında çocukların, yaşlıların, gençlerin, otistiklerin, melankoliklerin yahut şizofrenler gibi farklı özellikte insanların her bir grubu da farklı farklı algılıyor. Birkaç yıl önce Rennes Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmanın sonuçları da bunu somut olarak gösteriyor. Araştırmaya göre insan bünyesinde bulunan "içsel saat" denilebilecek bir mekanizma sayesinde insan zihni geçirilen bir sürenin uzunluğunu yahut hızını kendince belirliyor ve bu konuda sıkça yanılabiliyor. Neticede öyle ya da böyle herkesin kendince bir zaman algısı söz konusu oluyor. Araştırmayı yürüten ekibin liderlerinden Prof. Sylvie Tordjman'a göre zaman algısı yaş gruplarına göre de değişiklik gösteriyor ve insanların biyolojik ritimleri bu algıyı şekillendirebiliyor: "Daha düşük bir kalp ritmine sahip yaşlılarda etraflarındaki şeylerin çok hızlı olup geçtiği izlenimi hâkim, oysa daha hızlı kalp ritmine sahip çocuklar ise her şeyin çok yavaş geçtiği izlenimine sahipler."
ÇİN
ÇALIŞANLARIN DUYGULARINI TAKİP EDEN ZİHİN ALGILAYICILARI
Hangzu Zhongheng Electric şirketi Çin'de son dönemlerde giderek yayılan bir uygulamanın örneklerinden. Şirketin personeli çalıştıkları sürece kask yahut kasket takmak zorundalar. Ancak bu sadece iş güvenliği ile ilgili bir uygulamadan kaynaklanmıyor. Bu kask ve kasketlerin içlerine çalıştıkları sürece beyin dalgalarını ölçen ve merkezi bir birime gönderen algılayıcılar yerleştirilmiş durumda. Bunun başlıca nedeni ise mesai boyunca çalışanların duygusal durumlarını takip ve kontrol edebilmek. Bu şirket gibi ülkede birçok büyük firmanın çalışanlarının stres, öfke, uyuklama, endişe, yorgunluk gibi duygu durumlarını tespit ve takip için beyin dalgalarını tespit eden algılayıcılar yerleştirmeye başlandığı belirtiliyor. Uygulamayı savunan iş idarecileri amacının, çalışanların streslerini ölçerek onları iş ritmine uyumlandıracak önlemler alabilmek ve verimliliği artırmak olduğunu söylüyor ancak yöneticilerin çalışanların duygusal durumlarına -hem de Çin'de- ne zaman önem verdiklerini merak eden insanlar ister istemez şöyle düşünüyor: "Teknolojinin hızla değişimi bazen de insanlığı aynı hızla tuhaf yerlere doğru çekiyor gibi görünüyor."