Nagihan Haliloğlu: Yaklaşmaktaydı yaklaşmakta olan Melankoli

Yaklaşmaktaydı yaklaşmakta olan Melankoli
Giriş Tarihi: 6.10.2015 16:47 Son Güncelleme: 6.10.2015 17:04
Nagihan Haliloğlu SAYI:17Ekim 2015
Von TrIer filmin ilk yarısında bizi zengin, tatminsiz ve mutsuz insanların hayatlarına şahit tutarak ikinci yarıda gelecek olan kıyamete hazırlar. ve şunu söyler Von TrIer film boyunca, melankoli dünyaya çoktan çarpmıştır, insanlar haplarla ve tüketimle bu durumu inkâr ederek yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır. Danimarka sineması ve dogma ekolunün karanlık adamı Lars von Trier'in 2010 yapımı Melancholia adlı filmi, Richard Wagner'ın müziği eşliğinde taksim diyebileceğimiz bir sekansla başlar. Sekansın sonunda gördüğümüz sahne, küçük bir gezegenin -astronomisi iyi olanlar bunun Dünya olduğunu anlayacaktır- büyük bir gezegene çarpıp onun içine gömülmesidir. Yavaş çekimde bu görüntü ekranı doldurduğunda aklımıza bir çarpışma kadar bir döllenme de gelebilir. Bir dünyanın bitimi, elbette diğer bir dünyanın başlangıcı olabilir. Filmin içinden karelerden oluşan bu karabasanvari sekans bize filmin en karanlık ve can alıcı sahnelerini göstermiştir ama bu sahneleri filmin içinde tekrar izlediğimizde daha önce uyarılmış olmamız dehşetimizi azaltmaz.

Filmin giriş sekansından sonraki ilk sahnede gereğinden uzun bir limuzindeki gelin ve damat dar ve kıvrımlı bir yoldan geçerek düğün mekânına varmaya çalışmaktadır. Daha ilk sahnede falop tüplerine takılan bu talihsiz düğün yarım saat içerisinde seyircilerin gözleri önünde dağılıverecektir. Limuzinden inip düğüne yürümek zorunda kalan Justine ve damat, düğünü hazırlayan ekibin (düğün planlayıcısı, gelinin kız kardeşi ve eniştesi) sinirli bir şekilde işaret edecekleri üzere kendi düğünlerine çok geç kalmışlardır. Dünyanın çok yakınından geçmesi beklenen Melankoli adlı gezegen de ilk kez bu noktada arzı endam eder. Justine ve diğerleri gökyüzüne bakarak 'misafir'i seçmeye çalışır. Film boyunca aralıklarla gökyüzünde Melankoli'yi arayan ve bulan Justine bu gezegenle bir irtibat içinde gibidir.

Limuzinin uzunluğu, gelinen evin büyük bir malikâne oluşu ve düğünün bir 'planlayıcısı' olması gelin ve damadın nasıl bir sınıftan geldiğinin ipuçlarıdır. Kirsten Dunst tarafından canlandırılan gelinimiz müthiş yapmacık bir gülümsemeyle ablası ve eniştesinden özür diler ve düğün planlayıcısının düğüne renk katsın diye hazırlamış olduğu 'bilin bakalım şu vazonun içinde kaç fasulye var?' oyununa aşağılayıcı bir bakış atar. Düğün ilerledikçe iyice yorulan ve gülümsemesi iyice donuklaşan gelin, ablası tarafından bir kenara çekilip 'kendisine gelmesi' hakkında uyarılır. Gelinimizin cilalı yüzeyinin altında bazı şeyler pek yolunda gitmemektedir. Kendi düğününden kaçıp sığındığı kütüphanede soyut resimli sayfaları teşhir edilen sanat kitaplarının açık olan sayfalarını değiştirir. Yeni açtığı sayfalar kıyamet sahneleriyle ünlü Brueghel'in 'Karda Avcılar'ı, Caravaggio'nun 'Davut ve Calut'u ve Ophelia'nın nehirdeki yüzen cansız bedenidir. Gelmekte, yaklaşmakta olanı Justine dışında kimse görmemektedir. Justine, manik depresif hastalığıyla anlatmak istediği şeyin dinlenmediğinden yakınan günümüz kâhinidir. Ve her ne kadar ileride içinde bulunduğu beyaz Avrupalı fasit dairesine olan nefretini dile getirse de, yine o gelenekten gelen bir Kassandra'dır.

Justine'in anne ve babası elbette boşanmıştır ve görünen o ki evliliğe inanmayan anne düğüne zorla getirilmiştir. Gelinin babası hepimizin bildiği ritüel üzerine içki bardağına kaşıkla vurup kızını övmeye başlar. (Türkiye'de bu alafranga adetin hâlâ başlamamış olmasına şaşıyorum, yoksa başladı mı?) Bu konuşmadan da anlaşılacağı üzere kendi evlilik hayatı hiç de mutlu olmamıştır ve kızının daha şanslı olmasını diler. Konuşma, kızın annesi tarafından kaba bir şekilde birkaç kere bölünür ve zaten sinirinden yerinde zor duran anne -ki Charlotte Rampling bu nörotik karakteri harika oynamaktadır- sonunda salonu terk eder ve bavulunu toplamak için odasına çıkar. Babadan sonra konuşan sağdıç, damadın ne kadar şanslı olduğunu söyledikten sonra, gelinin de en iyi çalışanlarından biri olduğunu anlatır. Gelin o kadar başarılı bir çalışandır ki, patron müjdeyi verir: reklam bölümünün başına getirilecektir. Duvarda hazır olan bir ekrana Justine'in geciktirdiği en son projesi olan reklamın resmini yansıtır. Justine'in yarı çıplak kadın bedenlerinin istif edilmiş olduğu resme bir slogan bulması gerekmektedir. Justine iyi niyetli damada uygun bir dille evliliğin kendisine göre olmadığını anlattıktan sonra patronuna da genç kızların ihtiyaçları olmayan ucuz ve kötü kalite malları almalarına sebep olacak yalanlar uydurmaktan yorulduğunu söyleyerek istifa eder.

Von Trier filmin ilk yarısında bizi zengin, tatminsiz ve mutsuz insanların hayatlarına şahit tutarak ikinci yarıda gelecek olan kıyamete hazırlar. İkinci yarının başlığı gelinin ablası Claire'in adını taşımaktadır. Düğün olmayan düğünün ertesi sabahı gelin katatoniye kapılmışken, Claire canhıraş bir şekilde internette Melankoli'nin 'Ölüm Dansı' adı verilen rotasını araştırmaktadır. Aslında şunu söyler, Von Trier film boyunca, melankoli dünyaya çoktan çarpmıştır, insanlar haplarla ve tüketimle bu durumu inkâr ederek yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır. Melankoli gökyüzünde iyice görünür oldukça Justine'in gülümsemesi bir çeşit teslimiyetle samimileşmekte, Claire ise daha manik bir hal almaktadır. Claire görünürde depresif kız kardeşini hayata döndürmek ama aslında kendini yatıştırmak için ata binmeleri gerektiğine karar verir. Malikânenin bulunduğu güzel ormanda ilerleyip bir köprüye varırlar. Abraham adlı at Justine'in ısrarlarına rağmen köprüyü geçmemekte ısrar eder. Abla kardeş geri dönmek zorunda kalırlar. Bu zengin, fasit dairelerinin içinde kalmaya mecburdurlar.

John Claire'i elinden tutup artık çıplak gözle meteora bakması için muhteşem manzaralı teraslarına çıkarır; yaklaşmakta olan yaklaşmaktadır. Oğlu Leon'un bu bilmem kaç yılda bir gerçekleşecek doğa olayını yakından takip edebilmesi için en gelişmiş teleskop uygun bir yere konuşlandırılmıştır. Akılcı insanoğlu bu bilimsel anı tecrübe etmek için tam manasıyla donanımlıdır. Fakat oğul bu yabancılaştırıcı aletle tatmin olmamış, kendisi bir teli yuvarlak şeklinde bükerek bir ölçme aleti yapmıştır. Claire onu sabit olduğu yerden beş dakika arayla Melankoli'ye doğru tuttuğunda çemberin içinde küçüldüğünü, yani uzaklaştığını görür.

Claire'in eşi John, karısını bilimin söylediklerine rağmen dünyanın sonunun geleceğinden korktuğu için azarlarken, kız kardeşi Justine de ölü gözlerle ona bakıp sonun yaklaştığından dem vurmaktadır. Justine ablasını gerçek bir peygamber olduğuna ikna etmek için vazoya konulan fasulye sayısı için de (ki bu sayıyı sadece Claire ve düğün planlayıcısı bilmektedir) doğru rakamı verir ve "Biliyorum" der, "ve bildiğim başka bir şey de dünyadan başka bir yerde hayat olmadığı, sonun yaklaştığı ve hiç kimsenin dünyayı özlemeyeceği." Justine'in bu negatif teolojisi yine de aşkın bir bilgiye ve dünya yok olduktan sonra onu özlemeyecek varlık ya da varlıklara işaret etmektedir.

Bir müddet sonra John'un endişelenerek teleskopa baktığını sonra da kaybolduğunu görürüz. Uykuya dalan Claire uyandığında kocasını yerinde bulamaz. Oğlunun yaptığı aletle meteora baktığında meteorun tekrar yaklaşmakta olduğunu görür. Bu durum kocasının defalarca onu ikna etmeye çalıştığı üzere 'bilimsel olarak imkânsız'dır, bilim adamları Melankoli'nin güzergâhını çok önceden saptamıştır ve bu gök cismi son ana kadar bu güzergâhı takip etmiştir.

Von Trier son tahlilde bilim insanlarına, en azından bilime çok konvansiyonel bir şekilde yaklaşan insanlara çok acımasız davranır. Claire eşini ahırda, atların yanında intihar etmiş bulur. En kötü endişesi gerçek olmuştur, dünyanın sonu gelmektedir. Yine bize filmlerden çok tanıdık gelen bir şekilde bu kriz anında hemen önce atları salıverir; önce atlar ve çocuklar! Daha sonra oğlunu pahalı ciplerine koyup kontağı açmaya çalışır. Fakat araba çalışmaz. Çocuğu alıp bu sefer golf arabasına koşar. Justine bunlar olurken ablasını sakinleştirmeye çalışır ve 'fe eyne tezhebun' (nereye bu gidiş?) diyen gözlerle bakar. Nitekim Claire çok fazla bir yere gidemeyecektir. Golf arabası tam Abraham'ın durduğu yerde stop eder. Malikânesinden cipine, oradan golf arabasına sığınan insanoğlu artık yolun sonuna gelmiştir. Claire oğlunu kucaklayarak eve doğru koşmaya başlar ve bu noktada von Trier kâbus hissini artırmak için görüntüyü yavaşlatarak Claire'in nasıl bir yük taşıdığının altını çizer.

En sonunda kaderini kabullenen Claire, kız kardeşinden güç almak için onunla konuşmaya çalışır. "Vakit geldiğinde" der, "sonu beraber karşılamamızı istiyorum." "Nasıl yani" der Justine, "verandada, elimizde bir bardak şarapla mı?" "Evet, bu hoşuma giderdi" der çaresiz Claire. "Arkada da Beethoven'ın 5'inci senfonisi çalsın ister misin?" diye nefretle çıkışır Justine, Claire'in bu beyaz, Avrupalı, Protestan ahlaklı ölümü karşılama fikrine ve ekler; "Planın b**tan olduğunu düşünüyorum." Ölümü bile bir iş görüşmesi ya da kokteyl hijyenliği ve profesyonelliği ile karşılama fikri, kâhin figürü Justine'i çileden çıkarmıştır.

Fakat ablasına her ne kadar nefret kussa da, iş yeğenine gelince yumuşar ve filmin başından beri söz verdiği şekilde bir 'büyülü mağara' yapmaya koyulur. Teyze olarak yeğenine bu büyülü mağarada hiçbir şeyin onlara zarar veremeyeceği sözü verir. Gezegenin yaklaştığını nasıl ilkel bir aletten haber aldılarsa, aynı şekilde çarpışmadan korunmak için de ilk insanın güvenli yerine, bir mağaraya sığınmanın en fıtri şey olduğuna karar verir Justine. Gerçek mağaranın yokluğunda metaforik bir mağaranın inşa edilmesi gerekmektedir. Bu, Avrupa'nın övünerek okuduğu ve okuttuğu büyü bozumunu ters çevirip, maddeyi tekrar büyülemekle mümkün olacaktır. Çünkü son yaklaştığında, ölüm anı geldiğinde bize güç verecek olan şey hümanizm ya da insanoğlunun ulaştığı en üst mimari veya müzikal formu değil, insanı aşkın bir şey olmalıdır. Yapılabilecek en iyi şey dua ve mağara niyetine üç sırığı çadır şeklinde çatmak, sonra sevdiklerimizle içine girip yaklaşmakta olanı beklemektir. Eyvallah Lars, amenna…
BİZE ULAŞIN