Her dönemin derdini anlatan bazı kelimeler olmuştur; delilik, melankoli, angst (korku), depresyon... Shakespeare'in eserlerinde de çok geçen ve 'kara öd' manasına gelen melankoli de 17'nci yüzyılın başlıca derdidir. İngiliz din adamı ve kütüphaneci Robert Burton, 1621 yılında döneminin meselelerini masaya yatırmak için Melankolinin Anatomisi adlı eserinin konuya kendi damgasını vurmuştur. Yine 'günümüz meselelerini' (ki din, dinin yanlış yaşanması ve başka şeylere alet edilmesi hep 'günümüz meselesi'dir) ele alan ve Melankolinin Anatomisi'nden bir asır önce yazılan benzer bir eser de Erasmus'un Deliliğe Övgü'südür.
İnsanın anatomisinin hâlâ keşfedildiği, çeşitli tıbbi deneylerin yapıldığı 17'nci yüzyılda 'anatomi' de, yazarlar ve düşünürlerin sık kullandığı bir yazın ve düşünme yöntemidir. Bunu günümüzdeki 'tarihi' yaklaşımın popülerliğiyle karşılaştırabiliriz. İngiliz edebiyatının gizli klasiklerinden biri olan Melankolinin Anatomisi, dönemin modasına uygun bir şekilde ansiklopedik bir eserdir. Burton, hayatı boyunca kitaba eklemeler ve çıkarmalar yapmış ve sonunda eser günümüz baskı yöntemleriyle 1000 sayfayı aşan bir heyulaya dönüşmüştür. Burton'dan övgüyle bahseden pek çok ünlü yazarın da söylediği gibi kitap baştan sona okunmak üzere değil, arada sırada sayfaları karıştırılmak üzere yazılmıştır.
Melankolinin Anatomisi 2016'nın sonunda Aylak Adam Yayınevi tarafından, Merve Tokmakçıoğlu'nun köşeleri biraz hızlı dönen ve 'kısa yollar' kullanan çevirisiyle yayınlandı. Köşelerinin hızlı dönme sebebi ise; kitabın doğası, yazılma tarzı ve elbette içeriğiyle ilgili. Melankolinin sebeplerinden biri olan fazla okuma kurbanı Burton'ın malumatfuruş kitabı, önceki yazarlardan yapılan alıntıların yüküyle sallanıyor. Yazarın kendine ait olduğunu söyleyebileceğimiz iskelet, bu ağırlığı taşıyamadan kırılmak üzere. İbni Sina ve Galen de daha olmak üzere eski tıp bilginlerinden pek çok alıntı yapan Burton, çok iyi bildiği Latince alıntıların hem orijinallerini hem de İngilizcelerini vermiş. Bazı yerlerde orijinal Yunanca alıntılar da var, bir tek İbni Sina'nın Arapçası eksik. Burton'ın kitabında yaptığı ilk alıntı, Bankalar Caddesi'ndeki Osmanlı Bankası binasında da bir beyti bulunan, Hz. İsa'dan yüzyıl sonra yaşamış Martialis'e ait: "Ne kentaurlar, ne de gorgonlar benim aradığım/Benim konum insandır ve tüm insanlık." Eh, bu durumda kitabın 1000 sayfayı aşmasına, melankolinin insanın 'ilmi hali'ne giriş yapmak için sadece bir anahtar olarak kullanılmış olmasına şaşmamalı. Günümüz Avrupası'nda depresyonun ve genel olarak akıl/ruh sağlığının resmi kurumlarca diğer hastalıklar kadar ciddiye alınması gereği konusunda kampanyalar yapılmakta. Melankolinin de ciddi, her türlü rahatsızlığı kapsayan fiziksel bir hastalık olduğunun yüzyıllar önce Burton ve benzer yazarlar tarafından anlatılmış olması da ilginç.
Fıtratın bozulması üzerine başımıza gelen bir bozgun
Burton'ın eseri bir 17'nci yüzyıl eserinden bekleyeceğiniz üzere bir dizi uzun 'girizgâhla' başlar. Okuyucuya hitaben 'bin dertle yazdım, eserime iyi davranın' temalı açılış şiirinden sonra, zamanın kitaplarında olduğu gibi bir 'frontispiece', yani giriş resmi gelir. Bu resim, kiliselerdeki tasvirlerde olduğu gibi bir kaç parçadan oluşmakta ve her parça melankoliyle ilgili bir şeye işaret etmektedir. Burton bu resimlerin her biri için küçük bir şiir yazarak kitabın ne hakkında olacağını anlatmış olur fakat bu şiirlerden yine meselenin özüne girmeden, Türkçe baskıda 82'nci sayfaya kadar -ki Tokmakçıoğlu orijinalinden epey bir kesmiş- bir dizi başka uzun girizgahla devam eder. Baştaki bu alegorik resimler 'Kitap Okuyan Adam'ı, 'Kıskançlık'ı, 'Yalnızlık'ı, 'Aşk'ı, 'Hastalık Hastası'nı, 'Dindar'ı, 'Deli'yi ve bu derde deva olduğuna inanılan Zenbil Çiçeği'ni ve 'Karacaotu'nu betimlemektedir.
Bu imajlarla ilgili şiirlerinden sonra; "Ben melankoliyi yazarak, melankoliden uzak duruyorum. Aylaklıktan başka melankoliye yol açan daha önemli bir neden yoktur. Razi'nin dediği gibi: "Meşguliyetten daha iyi bir tedavi yoktur" diye girizgâhına devam eder Burton. Günün dertlerini saymaktan, daha sonra dallarını budaklarını uzun uzun anlatacağı melankolinin semptomlarına ve sebeplerine bir türlü gelemez. Çağın illetini anlamak için, çağın illetlerini anlamak gerekmektedir. "Din ve bilimin bu kadar konuşulduğu bir çağda" der "vicdandan bahsedilmemesi garip." Sonra bilgelerin insanlara nasihat edip durduğunu ama dediklerinin hiçbirini tutmadıklarını söyler. Sene 1621'dir fakat Burton'ın Antik Yunan ve Roma'dan yaptığı alıntılara bakarsak insanların ve bilgeliğin bu durumunun çok daha eskilere dayandığını görürüz.
Melankolinin Anatomisi, bu derdin nasıl bir canlıda meydana geldiğini anlayalım diye "İnsan eşrefi mahlûkattır derdi babam" tavrıyla asıl meseleye girer. 'İnsanın mükemmelliği, düşüşü, sefilliği, hastalıkları, nedenleri' başlıklı bölümde bu kadar iyi yaratılan bir fıtratın, kendini ifsad etmesinden sonra ne kadar fazla tehditle karşı karşıya olduğunu anlatır. Dört unsurdan; havadan, sudan, ateşten ve topraktan, toprağın yetiştirdiği hayvanlardan bitkilerden (türlü türlü zehirler) oluşan bir tehdit, bir gazap çemberi... Ve bu gazap çemberinin en ihtiraslı halkası yine insanoğludur. Homo homini lupus. Bir Latince alıntı da benden olsun. Fakat Burton bizim Hobbes'tan bildiğimiz, ama Plautus'a dayanan bu alıntıya Ovid'le itiraz eder: "Quamque lupi, saeve plus feritatis habent", yani "İnsanların zalimlikleri kurtları bile utandırır." Burton uzun uzun Tevrat'tan ve İncil'den alıntılar yaparak okuyucuyu Tanrı'nın kurduğu düzeni bozma konusunda uyarır. Tanrı'nın yarattığı her şey, özünde iyidir fakat insanoğlu her türlü şeyi kötü yönde kullanmakta çok beceriklidir. "Aklımız bizi yönettiği, iştahımızı kontrol ettiğimiz ve kendimizi Tanrı'ya adadığımız sürece azizler gibiyiz. Ama eğer dizginleri boşa alıp, şehvete, öfkeye, hırsa, gurura kapılıp yoldan çıkarsak, o zaman canavarlara dönüşeceğiz, değişeceğiz, yaradılışımızı inkar edip Tanrı'yı kızdıracağız ve ceza olarak da melankoliyi ve her çeşit tedavi edilemez hastalığı başımıza dert alacağız" der. Bu alıntıdan anlaşılacağı üzere melankoli fıtratın bozulması üzerine başımıza gelen bir bozgun, bize Tanrı tarafından musallat edilen bir illettir. Hatta melankoli bu illetlerin başında gelir, dermanı olmayan derdin kategorik adıdır.
Sana anatomi gerek!
Peki melankoli hastalıkların başıysa, hastalık nedir? Burton'ın verdiği ilk cevap Fernelius'tandır: "Vücudun tabiatına aykırı olan eğilimi." Din adamı olan Burton kitabının hemen her yerinde Tanrı'nın düzenine vurgu yapar ve alıntıları da, Hıristiyanlık öncesi pagan düşünürlerinki de dâhil, bu görüşe hizmet eder. Burton çoğu yerde melankoliyi bir şemsiye terim olarak kullansa da, sözlük manasına tekabül eden özelliklerinden de bahseder. Melankolik hastalıklara 'baş ile ilgili hastalıklarla' başlar ve ilk önce, cinnet ve deliliği açıklar. Gaipten vahiy gelmesi, obsesyon, şeytanlar, mitolojik erinyeler tarafından ele geçirilme üzerine örnekler verir. Demonologlardan uzun alıntılar yapar. 'Demonlarıyla uğraşıyor', dertlenen kişi hakkında İngilizcede de halen kullanılan bir kalıptır.
Melankoli yani 'siyah ödün' fazla olmasından kaynaklanan hastalıklardan biri de likantropi, ya da kurt adamlıktır. Bu bilgiyi İbni Sina'nın Kanun kitabından aldığını söyleyen Burton, bir galatı meşhuru tekrar etmektedir. İbn Sina'nın hezeyanları anlattığı kısımda bazı insanların kendilerini hayvan, bazılarının kurt gibi hissettiğini söylemiş olması, Avrupalı yazarların 'kurt adam'ın hekimlerin hekiminin kitabında bile olduğuna hükmetmelerine sebep olmuştur. 'Bazıları böyle bir hastalık olduğundan bile şüphe etmektedir' diye de şerhini de düşer Burton. Tokmakçıoğlu çevirmen notunda, Burton'ın bahsettiği 'kurt adamlık'ın aşırı düzeyde şizofreni olabileceğini söyler. Daha sonra da sık sık alıntılayacağı birçok tıp bilgininin ismini andığı bu bölümün sonunda, Burton bu alıntıları genel okuyucunun anlayabileceği bir basitlikle şerh ettiğini, böylece de bir amme hizmeti gerçekleştirdiğini ima eder.
Burton İncil'in Eyüp kısmından alıntılayarak şöyle der: "Kadından doğan adamın hayatı kısa ve dert doludur, bu anlamda melankoli faniliğin belirtisidir." "Hangi derdin bedenden hangi derdin ruhtan geldiğini anlamamız için anatomi bilmek gerekir" der Burton. Şeyh Galib'in diliyle, 'sana anatomi gerek'! Halktaki anatomi bilgisinin eksikliğini bu konuda çok az İngilizce eser bulunmasına bağlar ama bir yandan da okuyucuyu azarlar. 'Para işlerine gelince hepiniz kurnazsınız ama kendiniz ile ilgili bir şey bilmiyorsunuz' der mealen.
Humorların bahsine gelindiğinde, çevirmen Tokmakçıoğlu önsözünde söz verdiği gibi 'eski dil'den bir kelimeye başvurur: Hılt. Burton melankoliyi kan, balgam ve sarı safranın yanında dördüncü 'hılt' olarak tanımlar: "Soğuk ve kuru, yoğun, kara renkli ve ekşidir: Sindirimin en tortulu yerinden oluşur." Zamanın başka bir ilginç algısı da bedende -Tokmakçıoğlu'nun dipnotuna göre kaburgaların altında- hipokondr adlı bir 'merak nahiyesi' olduğu ve bunun hastalık hastalığı gibi melankolik dertlere yol açtığıdır. Çeviri kitabın tanı ile ilgili birinci kısmı bitmeden, irade ile ilgili bir başlıkla son bulur.
Burton kitabın ikinci kısmında bu derdin bazı semptomlarının diyet ve cerrahi yöntemlerle tedavi edilebileceğini söyledikten sonra melankolinin en iflah olmaz kısımlarına el atar; aşk, kıskançlık ve dini melankoli. Bu çeviri fasikülleri oralara kadar devam eder mi bilmiyorum ama merakınızı uyandırmak için 'Dini Melankoli' bölümünden bir alıntıyla bitireyim: "Bazıları kendilerini peygamber olmak zorunda hisseder, bazıları yeni fikirlere dadanır, bazıları Deccal hakkında garip kehanetlerde bulunur, bazıları da dünyanın tam olarak hangi günde sona ereceğini haber verir."