HAYAT BİLGİSİ
Yaşadığımız üzüntülerden nasıl kurtulabiliriz?
İlişki içinde olduklarımızla zaman zaman sıkıntılar yaşayabiliriz. Kiminin sebepleri bize, kimi zamanda muhataplarımıza bağlı olarak, maksadını aşan söz ve davranışlar, bizde yoğun üzüntüye sebep olabilir ve derin izler bırakabilir. Hele de bunu yaşadığımız şahıs kendisinden böyle bir davranışı beklemediğimiz birisi ise.
Bu üzüntü ve kırıklık, bazen yıllar boyu bizi etkiler, işlevselliğimizi bozar ve hatırladıkça neredeyse aynı acıyı tekrar tekrar yaşarız. Özellikle de içtenlikle özür dilenmemiş, üzüntü yaşayanın duyguları görmezden gelinmiş ve benzer yanlışların devam ettiği durumlarda, içten kırılmalar daha uzun sürecek cinsten olur. "Yolunu şaşırmış bir çift sözün savunmasıyla düştüm bu çukura.
Oysa sözün anlamına tutunup yükseklere çıkabilirdim, eğer cümle doğru kurulmuş olsaydı." İşte tam da bu cümlede ifade edildiği gibi, beklemediklerimizden gelen darbeler, tahmin edemeyeceğimiz kadar derinlere düşebilir. Bilelim ki, gönül kırıklığı, insanı kolunu kanadı kırık bir kuşa benzetir, yaşarsın ama uçamazsın.
Beşer olan şaşar, insan olan yanılır
Bu insani hâl başımıza geldiğinde, eğer duyarsız davranır, durumu geçiştirirsek, yaptığımız yanlıştan daha büyük bir yanlış yapmış oluruz. Çünkü "İnsanı asıl savuran şey yanlış yapması değil, doğruyu aramamasıdır." Yanlış yaptığımızı fark ettiğimizde, kırdığımız insanın gönlünü almalı, samimiyetle özür dilemeyiz. Çünkü "İçten bir özür, en iyi yara bandıdır."
Böylece, insani zaafımızdan, insanı yüceltecek erdemli bir tutum inşa etmiş oluruz. İnsanın ve insanlığın buna ihtiyaca vardır. Muhatabımızın acısı hafiflediğinde, affetmeye ve unutmaya çok daha müsait hale gelir. Bu muhatabımızın hakkı, bizim görevimizdir.
Kendi yanlışını görebilmek, ilimden ahlâk çıkaranların erdemli yaklaşımıdır
İnsanın haklı olması halinde bile, bazen muhtemel bir krizi önlemek adına, özür dilemesi; inanılmaz derecede aklı büyümüş ve olgunlaşmış şahısların yapabileceği bir davranıştır. İki taraf ta sakinleşince meseleyi enine boyuna ele alabilir ve "ben haklıydım" demeden, durumun daha net anlaşılmasına yardımcı olabiliriz. Artık neredeyse, bırakın haklı olduğu halde, "haklısın, özür dilerim" demeyi, haksız olduğu ayan beyan ortada olduğu halde, halâ kendisini savunup karşısındakinin haksızlığına delil üretenler, insanlar arası güvene, içten dostluklara ve bağlılıklara ciddi zarar verme potansiyeli taşır.
Akıl olgunlaştıkça düşünce zenginleşir
Olgun akıl, daha yüksekten baktırır ve görülemeyenleri gösterir. Kelime hazinemiz arttıkça daha çok kelime ile anlam zenginliği içinde düşünmeye başlarız. Anlama seviyemiz yükselir. Okuduğumuz kitaplar ve dinlediğimiz doğru bilgiler ile kazanılabilecek bu seviye, insanı anlama ve değer bilme noktasında bizi yüksek bir mevkie taşır.
Kendi eksiğimizi görmemize vesile olacak bu mevki, bizi özür dilemeye ve yanlışımızı hemen telâfi etmeye sevk eder. Çünkü insanın ufku genişledikçe, gördüklerine verdiği anlam da değişir. İlâveten, zengin kelime hazinesi ve seçenekli yaklaşım biçimi, bizi hata yapmamaya karşı daha duyarlı yapar. Biliriz ki, insan olan yanılır, sevse de yanılır, yanlış yapmayı istemese de yanılır.
Hata yapmanın ve yanılmanın insani bir hal olduğunu bilirsek, hem kendimiz yanlış yaptığımızda hem de muhatabımız bize yanlış davrandığında, sehven yapıldığı için içtenlikle özür dilenmişse, anlamayı, anlayışlı davranarak hoş görmeyi ve affetmeyi seçeriz. Bu bir olgunluk ifadesidir.
Acı söz, acıdan kıvranan bir yüreğin eseridir
Hatalı olduğu halde haklı olanı suçlamak, kendi içinde dengelerin bozulduğunun ifadesidir. İşte kırılmalar, unutamamalar tam da bu durumlarda oluşur. Buna haksız yargılamalar, birilerinin yanında rencide etmeler, küçük düşürmeler, başkalarıyla mukayese etmeler de eklenince zaten "kusura bakma, üzgünüm" diye bir özür beyanı da olmadığından içimizde derin fay hatları oluşabilir.
İşte bu tarz insanların mevcut olduğu bir ilişki ağında bulunuyorsak, acilen sağlıklı bir düşünme biçimi ve doğru bir strateji oluşturarak, kendimizi korumaya alma zarureti oluşur. Böyle bir durumda, bu hale gelmenin sebeplerini düşünmekte fayda var. Örnek olarak "Bu yanlışı ben tetiklemiş olabilir miyim?" diye sormalı ve eğer böyle bir ihtimal varsa hemen Allah'tan (c.c) af, muhatabımdan özür dileyerek kendimize düşeni yapmalıyız.
Diyelim ki "Benimle ilgisi olmadığını anladım". O zaman, muhatabımın yardıma ihtiyacı var demektir çünkü ancak derinden kırılanlar kırar ve acı çeken acı konuşur. "Sen böyle konuşmazdın normalde, canın bir şeye mi sıkıldı, sana nasıl yardımcı olabilirim?" dediğimizde, muhatabımızın öfkesi azalıp aklı devreye girer. Ve tartışmaya ramak kalmışken normal bir konuşma başlatılabilir.