İBRAHİM EFENDİ’NİN ASTRAL SEYAHATLERİ
İbrahim Efendi uygarlık adı verilen bu büyük ve reddedilemez sıkıntı ile tanışmadan evvel tabiatı, özellikle hayvanları ve haşereleri müşahede etme imkânı bulmuştu. O zamandan beri iki mesele zihnini kurcalar dururdu.
Bu kadim meselelerden ilki kirpiler hakkındaydı. Havalar soğuduğunda kirpilerin dikenlerini batırmak pahasına da olsa birbirlerine sokularak ısınmaya
çalıştıklarını müşahede etmiş ve fena halde şaşırmıştı. İbrahim Efendi'ye göre yaşadıkları bu trajik tecrübeden bir hisse çıkaramadıklarına göre kirpilerin bir tarihi ya da hafızası olmamalıydı.
Saniyen, İbrahim Efendi köstebekleri anlamakta epey zorlanmıştı. Ona göre hem fiziki hem de metaforik manada nihai amacı yer yüzüne çıkmak olmayan bir hayat tasavvuru yahut yolculuğu mümkün değildi. Şu hâlde köstebekler toprağın altında gizlenerek, tüneller kazarak yaşamayı kendilerine nasıl yakıştırıyorlardı? Yukarı çıkmayı nasıl akıl edemiyorlardı?
"Judge not, that ye be not judged"
İbrahim Efendi tahrif edilmiş eski kutsal kitapları okusaydı orada "Judge not, or you too will be judged" yazılı olduğunu görecekti. Hatta anasının, atasının tavsiyelerine biraz olsun kulak verseydi "İnsan kınadığını yaşamadan ölmez" lafını duyacaktı. Bütün bunları yapmadığı için acıdan kaçınmanın mutluluk peşinde koşmaktan daha değerli olduğunu bilemedi.
İki insan arasındaki münasebetin bir felakete dönüşmemesi ancak dostluk sayesinde mümkündür. Hakiki bir dostluk ise ancak birbirine muhtaç olmayan insanlar arasında kurulabilir. Aksi takdirde insanın hür iradesinden ve seçim yapmasından söz edilemez.
Oysa İbrahim Efendi ve Mahitab bu yetkinliğe ve kavrayışa sahip değildiler. Birinin sonsuz merakı, diğerinin çaresizliğine eklendi. İçinde iki esir ve iki gardiyanın bulunduğu bir girdap, bir nevi tabiiyet hapishanesi inşa edildi.
Haz peşinde koşan bu iki kişi üşüdüklerinde kirpiler gibi birbirlerine sokuldular. Yara bere içinde kaldılar, fakat uzaklaşamadılar. Işığa kavuşma umudu olmayan bir dehlizde köstebekler gibi nereye gideceklerini bilmeden kazdılar da kazdılar.
Sıradanlığın tahakkümüne dair
Hazır hayvanlar alemine dalmışken oradan devam edelim. Mahitab ile İbrahim Efendi'nin bir araya gelmesi duygular ormanındaki bütün dengeleri değiştirmişti.
Mahitab, başlangıçta kendisini İbrahim Efendi'ye çeken ve onun peşine düşmesine sebep olan bütün gizemleri ve muğlaklıkları zamanla katlanılamaz tuhaflıklar olarak görmeye başlamıştı. Açıkça itiraf etmesek de biz insanlar sıradanlığı severiz. Sıra dışı olanın peşinde koşarken bile asıl amacımız onu sahiplenip sıradanlaştırmaktır. Mahitab için de bu böyledir. İbrahim Efendi'ye tımar edilecek, ehlileştirilecek vahşi bir hayvan gözüyle bakması bu yüzdendir.
Yine açıkça itiraf edemesek de biz insanlar tahakkümü severiz. Kimse bize karışmasın, etmesin isteriz ama başka insanların hayatları üzerinde tahakküm kurmaya bayılırız. Bunu en tabii hakkımız, hatta kimi zaman mesuliyetimiz olarak görürüz.
Mahitab da öyle yaptı. İbrahim Efendi'yi düzenli bir iş bulup çalışmaya zorladı. Giydiklerine, yediklerine, oturmasına, kalkmasına, saçına, tırnağına, konuştuklarına ve hatta sustuklarına karışmaya başladı. Neden böyle yaptığını kendisine hiç sormamıştı ama sorsaydı muhtemelen şöyle cevaplayacaktı: "İnsan içine çıkacak hale getirmek için."
Leyla'nın kendisini hatırlatması
Çünkü insan içine çıkmak Mahitab için hayatın temeliydi. Görünür olmak istiyordu. Bütün dikkatleri üzerinde toplamak istiyordu. Kendisinden söz ettirmek istiyordu. Bunu başaramadığı takdirde yaşadığını hissedemiyordu. İbrahim Efendi'yi de bu görünürlüğün mütemmim cüzü haline getirmeye çalışması bu yüzdendi.
İbrahim Efendi'ye gelince o ideal bir yaşantının aksesuarı olmaktan, öyle görülmekten hoşnut değildi. Mütemadiyen istiklalini ilan etmesine imkân verecek bir fırsat arıyordu. Çıkıp gidemiyordu, çünkü itiraf etmek gerekir ki biz insanlar haklı olmaktan ziyade haklı görünmeye önem veririz. İç dünyamızda kendi hakkımızı teslim etmek bizi pek tatmin etmez.
Tüm bu halitanın ortasında İbrahim Efendi bir gün işten eve döndüğünde masanın üzerinde bir kart gördü. Leyla'nın düğün davetiyesiydi bu. Leyla… Evleniyordu. Buradan anlıyoruz ki Mahitab'la Leyla'nın arkadaşlığı halen devam etmektedir. Fakat Mahitab artık Leyla'ya görünmemektedir.
İbrahim Efendi'nin içini buruk bir umut kapladı. Ne yapıp edip Leyla'nın düğününe katılmaya karar verdi.
Unutmak kolaydı fakat affetmek o kadar kolay değildi. İşler herkes için daha da karmaşık bir hale gelmeye başlamıştı.