GALATA’DAN BEYOĞLU’NA SOKAK SANATÇILARI
Orhan Veli'nin mısralaryla Karaköy'ü Tünel'e bağlayan Yüksek Kaldırım'dan geçerek Galata'ya uzanıyorum. Evliya Çelebi, seyahatnamesinde "Galata'ya deryadan yokuş yukarı bir saatte çıkılır" diyor; muhtemelen buralardan bahsediyor.
Tünel Meydanı'ndan Galata Kulesi'ne inen Galipdede Caddesi, bir zamanlar İstanbul'un en büyük müzik marketiyken şimdi geçirdiği dönüşümle müziğinin sesi kısılmış gibi hissediyorum. Cadde sağlı sollu müzik dükkânları, stüdyolar ve enstrüman yapım atölyeleriyle doluyken dükkân sayıları giderek azalmış durumda. Çayını içtiğim müzisyen Hakan Kaya, eskiden buraların müzik mahfilleri olduğunu, nitelikli müzisyenlerin artık sokaktan çekildiğini anlatıyor.
Beyoğlu da son yıllarda yaşanan dönüşümden payını almış görünüyor. Müzik ve enstrüman mağazalarının, stüdyoların sayısında azalma olduğu hemen göze çarpıyor. 10-15 müzik dükkânı ya kapandı, ya yer değiştirmek zorunda kaldı. Artan kiralar ve AVM ya da internet üzerine yapılan alışverişlerin, bu mahfillerin hayatımızdan çekilmesinde etkisi çok. Hal böyle olunca Beyoğlu sokakları nitelikli müzik icra eden sanatçılar için eski havasını yitirmiş durumda
10 sene önce alışverişin, yemeğin, sergilerin, festivallerin, gece eğlence kültürünün ortak adresiydi Beyoğlu. Ancak son yıllarda şehrin kültür-sanat ve eğlence rotasının biraz dışında kalmıştı; sokak müzisyenlerine gelen yasaklar ve çeşitli nedenlerle müdavimleri buradan elini ayağını çekmişti. Ancak geçtiğimiz aylarda kapılarını açan AKM, sonrasında düzenlenen festivaller, yeniden bölgeye gelen galeriler derken semt tekrar hareketlendi. Ceza almayı göze alan sokak sanatçılarının yanında metrolarda ve belirli yerlerde belediyeden izin alarak müzik icra eden sokak sanatçıları semte renkli bir hava katmaya devam ediyor.
Şişhane Metrosu'nda sokağı saran bir ses: Hatice Kaya
Galata'da müzik dükkânlarını geçtikten sonra ilerlerken kulağımı bir ses sarıyor. Yoğun alkışlara ve etrafında kalabalığın toplandığı güçlü bir sese kayıtsız kalamıyorum. Hatice Kaya'nın sesi bir an herkesi durdurabiliyor. Sesinde Bergen gibi bir hikâye saklı sanki. Haberlerdenve sosyal medyadan birçok insanın artık aşina olduğu bir isim olmasına rağmen kendi duruşu ve eskisinden farksız doğal haliyle elinde mikrofonu ve güvendiği sesiyle şarkısını söylemeyi bırakmayan bir sanatçı o. Nihayetinde dikkat çeken bir hikâyeye sahip. Şarkıcı ve beste yazarı Ersay Üner, performans
gösterdiği sahnede onu "İçinden gelerek şarkı söyleyen çok tatlı bir kardeşim var" diyerek sahnesine dahi çıkarmıştı. Fakat Hatice bu alakaya rağmen, "Şöhrete çok güvenmiyorum açıkçası... Sokak müziğine albüm çıkınca da devam etmeyi düşünüyorum," diyor.
Videolarının izlenme rakamları milyonları geçiyor, etrafındaki kalabalık onu canhıraş alkışlıyor. Minik bir konserde gibiyim. Hatice Kaya, 12 çocuklu, Adanalı bir aileden. 1988 doğumlu. Yakın zamanda kaybettiği babası Kasım Bey de müzisyenmiş: Müslüm Gürses, Bergen gibi isimlere eşlik etmiş sağlam bir müzisyen… Hem ney hem kaval üstadı fakat vefatıyla aile sarsılıyor. 13 yaşından beri kardeşleriyle sokakta şarkılar söylüyor Hatice. Ticaret lisesini bitiriyor. Bir dönem muhasebecilik de yapıyor ama aklı hep müzikte, sokakta şarkı söylemekte. Kardeşlerinden ayrılarak tek başına sokakta müzik yapmaya başlıyor yine. "Çıkıp söyleyeceğim ama asla hareketli, neşeli şarkı söylemem" diyerek arabesk söylüyor. Yanında kendisiyle dans eden ve kalabalıktan ilgi gören bir arkadaşıyla sürekli alkış ve ıslıklarla bölünüyor performansları.
Yaklaşık 10 yıldır tek başına sokak şarkıcılığı yapıyor Hatice. "Belediye benimle birlikte pek çok müzisyen arkadaşıma izin belgesi verdi. Üsküdar ve Beşiktaş'ta da çıkıyorum. Üsküdar izleyicisi daha çok sanat müziği şarkılarını, Taksim arabesk, Beşiktaş ise karışık seviyor. Günlük 300-400 TL kazandığım da oluyor" diye ekliyor. Böyle bir sese dokunmanın şaşkınlığıyla yola devam ediyorum.
Genç sesler Beyoğlu sokaklarında, müzik ve neşe bir arada
Dört kişilik bir ekip heyecanla şarkılar söylüyorlar. Etraflarında toplananlar hayli yoğun. Alkışlar patlatılıyor ve videolar çekiliyor. Can İlter, Mikail İlter, Yusuf Ziyanak ve Azat Özdemir uzun yıllardır Beyoğlu'nda müzik yapıyorlar. Grup olarak bir isimleri yok, her biri kendi müziğini kendisi sürdürüyor, birlikte yardımlaşıyorlar. Beş senedir sokakta müzik yapıyorlar; şimdilik İstiklal'deler. Bir zamanlar Eminönü'nde müzik yapıyorlarmış. Orada zabıtalar izin vermeyince Karaköy'e geçmişler. Karaköy'ün ardından şimdi yine İstiklal'deler. "Büyükşehir Belediyesi müzik yapmamıza izin vermiyor"diyor ve buna rağmen müzik yaptıklarını anlatıyor Can İlter.
"Neden izin vermiyorlar?" diye sorduğumda Can: "Taksim'e bu güzellikleri getiren bizim müziğimiz, buna rağmen esnaf şikâyetçi oluyor denilerek ya da başka sebepler gösterilerek müziğimize izin verilmiyor" diye ifade ediyor durumu. Burada bir çevre edindiklerini, onları özellikle dinlemeye gelen bir sürü kişi olduğunu ve emeklerinden vazgeçmeyeceğini söylüyor Can İlter. Sesini burada yorup hayatını bu işe verdiğinden bahsediyor. "Herhangi bir sahnede performans göstermektense neden sokaklar?" diye soruyorum; buranın daha özgür ve kendilerine göre olduğunu, sokağı sevdiklerini söylüyor. Bir mekânda kendilerine bir gecelik performans teklif edildiğini bunun geçimlerini sağlamayacağını, ücretlerin az olmasından yakınarak sokakta daha çok kazandıklarını anlatıyor. Karşılaştıkları en ilginç olayları zabıtalarla yaşadıklarını ifade ediyorlar. Güne başlar başlamaz ceza kesilince moralleri bozuluyor fakat vazgeçmiyorlarmış. Kısa zamanda bu olay çözülür diyorlar.
Taksim metrosunda bir ses: Kibar Kaya türküleri
Kibar Kaya 2016'dan beri değişik yerlerde performans göstererek sokak müziği yapıyor. Belediyenin onlara tahsis ettiği noktalarda müziğini icra ettiğini anlatıyor. Taksim metrosunda elinde bağlamasıyla eşsiz bir sese sahip Kibar. Beni ilgiyle karşılıyor. Müziğe kısa bir ara vererek sorularımı cevaplıyor.
"Belediyeye bağlı sokak sanatçılığı yapmak işlerinizi nasıl kolaylaştırıyor çünkü diğer arkadaşların sıkıntı yaşadığını gördüm", dediğimde: "İzinli ve saatli haftada üç gün çalışıyoruz. İzin belgemiz de var." Belgeyi mülakatla bir yeterlilik sınavından geçerek aldıklarını belirtiyor. Yeterli görüldüklerinde herhangi bir ücret ödemeden bir ay süre zarfında çalmaya başlayabiliyorlar. Metro A.Ş'ye kayıt olarak "metro müzisyenleri" olarak isimlendirildiklerini belirtiyor.
Sokak sanatçılığında çok mutlu olduğunu başka yerlerde müzik yapmanın kendisi için söz konusu olmadığını belirtiyor Kibar. "Burada müzik yapmayı seviyorum, sosyalleşiyorum, ilginç olaylar oluyor bazen bir türkü insanları alıp götürüyor yanıma gelip ağlıyorlar" diye ekliyor. Kendisini sürekli dinlemeye gelen insanların olduğunu ve müziği için sürekli teşekkür aldığını söylüyor. Çocukluk yaşlarından itibaren müziğe başlamış Kibar Kaya. Ailesinde herkes müzik yapıyormuş. Geçimini sağladığını, mutfak masraflarını çıkardığını ve bir albüm yaptıklarını anlatıyor bana.
Taksim'de bir Senegalli: Diabate Kandoura
Diabate, Taksim'de sokak sanatçılığı yapıyor. Senegalli bir müzisyen o. Afrika enstrümanı olan balafon çalıyor. Enteresan bir performans gücü var. Kalabalık bir gurupla müzik yaparken şimdilerde tek başına çalıyor. Arkadaşları başka ülkelere göç etmiş fakat o Türkiye'de olmaktan memnun. Türkiye'ye 2012'de gelmiş Diabate. Bir müzik festivali için Türkiye'ye geliyor ve burada kalmayı tercih ediyor.Sokakta isim yapmak ve para kazanmak için çalıyor zaten başka seçeneği de yok. Bir ailesi var, "onlara bakmak zorundayım" diyor. Bazen 50, bazen 200 lira kazanıyor. Yemek ve barınma ihtiyaçlarını karşılayabiliyor. Ve başka mesleği yok; müzik onun tutkusu.
İnsanlar onu ilgiyle karşılıyor, Diabate sokakta sosyalleştiğini, birçok insan ve başka müzisyenlerle tanıştığını anlatıyor. Türkçesi çok iyi değil. Farklı ülkelerden gelen insanlar onu dikkatle dinliyor. Balafon denilen etnik enstrümanı insanların dikkatini çekiyor. Sokakta müzik yaparken olumsuz bir durumla karşılaşmamış. "Zaman zaman zabıta geliyor çünkü beş altı kişi olduğumuz zaman yer ve yüksek sesten dolayı zabıta beni uyarıyor," diyor. Türkçeyi tam bilmiyor dedim ancak müziği zaten kendi başına bir dil. Bu yüzden pek konuşması gerekmiyor.
Taksim Camii'nden önceki son çıkış: Burada bir coşkunun sesi var
Veysel Badak ve arkadaşları, Taksim Camii'nin yakınlarında İstiklal Caddesi'nde dört kişiler. Etraflarında kalabalık bir ekip var. Şarkılara coşkuyla eşlik ediyorlar ve herkesin keyfi yerinde. Gruba yoğun bir ilgi var, şarkıları Kürtçe söylüyorlar. Kalabalık öyle artıyor ki zaman zaman geçen ambülans ya da polis ekip arabaları kalabalığa korna sesleriyle müdahale etmek zorunda kalıyor. Fakat hiçbir şey müziğin coşkusuna engel değil. Videolar çekiliyor, açılan gitar çantasına paralar bırakılıyor. Şarkılara Kürtçe eşlik ediliyor. Recep Göker, Veysel Badak, Nurullah Demirci coşkulu Kürt müziği
söylüyorlar İstiklal'de. Sosyal medyadaki etki alanları güçlü. Videoları oldukça karşılık buluyor. Sokağı sevdiklerini, müziğe gönül verdiklerini günlük kazançlarının iyi olduğunu anlatıyorlar. İnsanların ilgisinden memnun olduklarını, arkadaşlarıyla bu müziği sokakta icra etmenin bambaşka keyifli olduğunu ifade ediyorlar. "Bizden mutlaka bahset, ciddi bir karşılığımız var, bizi beğeniyorlar, sokakta çalmaya aralıksız devam edeceğiz" diyor Veysel Badak. Ben yanlarından ayrılırken onlar hala güçlü sesleriyle insanlara coşku vermeye devam ediyorlar.
İstanbul metrosunda genç bir kemancı: Furkan Taş
İstanbul metrosunda kulaklarımızın pasını silen sokak müzisyenlerinden Furkan Taş ile müziğe ara verince konuştum. Furkan Taş 23 yaşında. Müzik ile ilişkisi çocuk yaşında başlamış. Okan Üniversitesi Konservatuar bölümünde okuyor. "Keman her şeyim ve vazgeçilmezim" diyor. İnsanların bir yerlere koşuşturduğu metroda önlerinden geçerken saniyelerle de olsa kulaklarının pasını silmeyi başarıyor. Gelip geçenler hep o yöne, tınıların çıktığı köşeye bakamadan edemiyor. Keman hocası Utku Barış Andaç'ın yönlendirmesiyle sokak müzisyenliğine başlamış Furkan. Metroda çalarken ilk zamanlarda çekinse de sonrasında bu duruma çok alıştığını ve sokakta çalmanın kendisi için oldukça keyifli bir hale geldiğini anlatıyor.
Furkan Taş bir gününü şöyle anlatıyor: "Sabah saatleri hariçişe gitmeden önce mutlaka evde kemanda ısınma çalışmaları yapıyorum. Bundan dolayı performansım normal zamanlara nazaran yüzde 80-90 artmış oluyor. Belediye bizlere belli aralıklarlam ve belli saatler doğrultusunda istasyon ayarlıyor. Bu sebeple gün içerisinde farklı lokasyonlarda performans sergilemek gibi bir lüksünüz bulunmuyor. Zaten müzisyenlik çalışma ritmi
yoğun olan bir iş ve insan her anlamda yorulduğu için konum değiştirmek çok tercih edilecek bir şey değil. Ben de benim için ayarlanmış olan zaman dilimleri içerisinde metroda belli aralıklarla molalar vererek performans sergiliyorum."