Doktor Lacivert - Nisan 2018
Hayalet Titreşimler
Hemen hemen hepimizin telefonumuz çalmadığı halde çaldığını sandığımız yahut titremediği halde titrediğini zannedip tuş kilidini açıp kapattığımız zamanlar olmuştur elbet. Bu olayın sadece sizin başınıza geldiğini düşünmeyin sakın. Her 10 kişiden 7'si bu tür titreşimler hissedip telefonlarını ceplerinden çıkarıyor fakat ortada ne bir mesaj ne de bir arama…
Teknolojik cihazları hayatımızın her alanında kullanıyoruz ve sürekli olarak bu cihazlardan bir hareket beklentisi içinde yaşıyoruz. Hal böyle olunca da titrediğinde yahut çaldığında panik oluyor ve telefonlara sarılıyoruz fakat bu sefer durum biraz daha farklılaşmaya başladı çünkü artık titremediğinde yahut çalmadığında da panik olmaya başladık. İlk duyulduğunda ufak bir problemmiş gibi görülebilir ama bu konu hakkında kitaplar yazılmış ve makaleler düzülmüş efendim. Yeni bir teknolojik rahatsızlık olarak ortaya çıkan bu durum, tıp tarihine adını "Hayali Titreşim Sendromu" olarak yazdırmış bile. Telefonu çalmadığı halde titrediğini zannedenlerin yaşadığı bir sendrom olarak biliniyor. Telefon kullanan hemen hemen herkes bu durumu en az bir kez yaşıyor.
Peki, yaşadığımız bu titreşimler gerçekten hayali mi yoksa telefonlarımız bize elektriksel bir sinyal mi gönderiyor? Doktorların çoğu, bu titreşimlerin psikolojik olduğunu söylüyorlar. Pantolonumuzdaki bir sürtünmeyi yahut dış dünyadan kaynaklı fiziksel olayları cep telefonumuzun titremesi olarak yorumluyor olabilirmişiz. Hayalet titreşim aldatmacasından kurtulmanın tek yolu telefonunuzu titreşim modundan çıkarmak çünkü titreşim modundayken beyniniz gelecek olan mesaj veya çağrıyı kaçırmamak için her an hazırda bekliyor ve en ufak bir hareketi bile titreşim zannedebiliyorsunuz.
Bu durumun psikolojik olmadığını savunan doktorlar da var. Buraya dikkat lütfen; telefonlarla telepati yapmaya başladığımız bir döneme girmiş olabiliriz. Yani hissettiğimiz bu titreşimler bir tür elektriksel aktiviteden kaynaklı olarak meydana geliyor olabilir. Vücudumuzu saran sinirlerin, bu elektriksel-manyetik akım yüzünden bize titreşim hissi vermesi pekâlâ mümkün gözüküyor.
Telefonların günün her saatinde gönderdiği ufak sinyaller bile sinir uçlarımızı etkileyip titreşimler hissetmemize neden olabilir. Hazırlıklı olalım! Yakında çevremizde telefonu titrediğinde titreyen insanlar dahi görebiliriz. Sosyal medyadan birbirimizi dürterken aniden dürtmemeye de özen göstersek iyi olur. Görünen o ki telefonlara çok fazla yapıştık artık! Telefonlarla sinyal alıp vermeye başladığımız günleri görmeye de az kaldı. Doktorlardan ricam hazır telefonlarla bu kadar içli dışlı olmuşken telefonları vücudumuza enjekte etsinler, biz de rahatlayalım bilim dünyası da biraz nefes alsın.
Kıyamet deposunu su bastı
Nasreddin Hoca'ya sormuşlar:
- "Kıyamet ne zaman kopacak ?"
- "Karım ölürse küçük kıyamet, ben ölürsem büyük kıyamet kopacak" demiş.
Bu kısa ve düşündürücü fıkramızdan sonra anlayacağımız o ki herkesin kıyameti kendisi ölünce kopacak gibi gözüküyor. Bu yüzden ölüm, kıyamet ve kıyamet günü ile ilgili senaryolar belki de herkesin korktuğu ve dillendirmeyi istemediği konulardan. Gelişen teknoloji sonucunda artık kıyamet ile ilgili korkularımıza veda ediyoruz çünkü bu tür küçük kıyametler için bir kıyamet sığınağımız var.
Evet, yanlış duymadınız Norveç'in kuzeyindeki Svalbard Takımadası'nda olası bir kıyamet senaryosuna karşı oluşturulmuş bir kıyamet ambarı; "Svalbald Küresel Tohum Deposu" mevcut. Kar ve buzulların arasına gömülü bir dağın içine inşa edilen bu depo, dünyadaki bütün bitki tohumlarının saklandığı yer olarak biliniyor. Depo küresel ısınma, deprem, güneş patlamaları ve hatta nükleer saldırılara karşı korunaklı bir şekilde inşa edilmiş. Deponun kutup ayılarının yaşadığı bölgeye yakın olması nedeniyle depoya araçla gitmek de zorunluymuş. Olası bir felaket anında depodaki tohumlar sayesinde hayatta kalan insanların dünyayı yeniden yeşertebileceği düşünülüyor. Tohumlar çeşitlerine göre 55 ile 10 bin yıl kadar saklanabiliyor. Yani 10 bin yıla kıyamet kopsa iyi olur yoksa tüm yapılan masraflar boşa gidecek gibi görünüyor.
Kıyamet Tohum Deposu ilk olarak 2008 yılında insanlık dışı bir katliamın gerçekleştiği Suriye'ye tohum sağlamak için açılmış (gülsem mi ağlasam mı bilemedim). Deponun içinde pirinçten mısıra buğdaydan elmaya patatesten hindistan cevizine kadar birçok bitkinin tohumları bulunuyor. Şimdiye kadar 4 milyona yakın tohum depolanan bu depoda, kıyamete kadar 2 milyardan fazla tohum depolanması bekleniyor. Yani olur da yarın bir gün kıyamet kopar ve sağ kalmayı başarabilirseniz buraya gelip patates ekebilir, hindistan cevizi hüpletip kutup ayılarıyla hoşça vakit geçirebilirsiniz.
İnsanların son yıllarda kıyamet korkuları o kadar arttı ki Amerika'da "Kıyamet Rezidans"ları inşa edilmeye başlandı bile. İçlerinde tıp merkezi, kütüphane, havuz, sinema ve spor salonu bulunan bu sığınaklar, Amerikalı milyonerlerin gözdesi olmuş durumda.
Norveç'teki kıyamet deposu ise kapılarını sadece milyonerlere değil kıyamet, savaş ve güneş patlaması yaşayıp sağ kalmayı başarabilen bütün insanlığa sonuna kadar açıyor. Depoya bir tek tohum gönderen 74 kurumun yetkililerinin girebiliyor olması içeride gerçekten tohum depolandığının aksine dünyayı ekonomik ve genetik olarak ele geçirme planlarının yapıldığı dedikodularını da beraberinde getiriyor.
Bütün bunların yanında son günlerde Norveç'teki kıyamet deposunun başı daha da büyük bir dertte. Küresel felaketlerden saklanmak için inşa edilen depoyu küresel ısınma sebebiyle su bastı. Bu sayede kıyametin "yöre" seçmediğini de bir kez daha görmüş olduk.
Bir ara kıyamette gidilecek yerlerin arasında Şirince yer alıyordu ama Maya medeniyetinin de mayası tutmadı. Sonra kıyamet deposu var diye sevindik bir baktık ki su basmış… Umarım teknoloji daha fazla ilerler de şu kıyameti, gezegenimize uğramaması için el birliğiyle ikna edebiliriz. (Şeytan bunu beğendi)