Hüsrev Hatemi: Bireysel ve toplumsal tehdit

Bireysel ve toplumsal tehdit
Giriş Tarihi: 6.04.2016 16:55 Son Güncelleme: 6.04.2016 16:57
Hüsrev Hatemi SAYI:23Nisan 2016

Tehdit, dilimizde kıdemli bir sözcüktür. 'Gözdağı vermek, göz korkutmak' deyimleri tek kelime olmadıklarından, tehdit kelimesi için bir tehdit oluşturamamış ve onun yerini alamamışlardır. Fransızcada tehdit kelimesini karşılayan 'menace' Latin kökenli iken, İngilizcedeki 'threat' ve Almancadaki 'drohen, drohung' proto-german kökenlidir. İngilizce ve Almanca kelime ortak kökten gelir. Tehdit kelimesi, 'etmek' fiili ile birlikte kullanılırsa fiil olur. Tek başına ise, bir isimdir. Mesela 'Hitler Polonya'yı tehdit etti' fiil iken, 'açık kanalizasyonlar kolera tehdidi oluşturmaktadır' dersek, burada 'tehdit' fiil değil bir isim oluyor. Bunu dilbilgisi egzersizi olarak söylemiyorum. Tehdit eden, aktiftir ve canlıdır. Bilinçli bir canlı ise yaptığı suçtur. Yani insanın diğer insanları tehdit etmesi, tehdidin şekline göre değişen ağırlıkta bir suçtur. Bir kedi, yeni doğan yavrusuna yaklaşmamamız için bizi azarlıyorsa, bu tehdit suçu değildir. Tehdit oluşturma ise potansiyel bir tehdit de olabilir. Her zaman aktif bir eylem söz konusu olmayabilir. Örneğin 'dünya nüfusunun artması, orman alanları için tehdit oluşturuyor' demek, tehdit etmeğe değil tehdit oluşturmaya işaret ediyor. Mikroplar, virüsler ve mantarlar insanları tehdit etmez, tehdit oluştururlar. Çünkü bilinçli varlıklar değildirler.

Tehdit türleri

Tehdit etmenin de türleri vardır. Mesela ayrılan bir eşin, genellikle kadın olan eşini tehdit etmesi, ürpertici, korkunç bir tehdit türüdür. Çok defa da bu tehdit eyleme geçerek biçare hanımların katledilmesiyle sonuçlanmaktadır. Bu fiili işleyenlere, en seçkin nefret ve lanetleri takdim ederim. Daha birçok bireysel tehdit türü vardır. Kiracının ev sahibini veya ev sahibinin kiracıyı tehdit etmesi gibi... Aralarında kan davası başlamış aile bireylerinin birbirleri için hem tehdit oluşturmaları, hem de aktif duruma geçerek birbirlerini resmen tehdit etmeleri gibi... Nadiren bu gibi tehditler hayırlı sonuçlar verir. Mesela Mütercim Asım Bey'in gençliğinde Antep'te tehdit altında oluşu ve İstanbul'a gelişinin hem kendisi hem Osmanlı maarifi için hayırlı sonuçlar vermesi... Çok iyi bir teoloji ve dil eğitimi almış olan İbrahim Müteferrika'nın kendi memleketi olan, şimdi Romanya'nın Cluj şehrinden, türünü bilmediğim bir tehdit sonucunda İstanbul'a gelmesi ve Müslüman olarak Türkiye'de kalmasının yine Osmanlı-Türk kültürü için hayırlı sonuçlar vermesi gibi...

Bireysel tehdit yalnızca az gelişmiş ülkelerde saltanat sürmez. Bazen da çok gelişmiş ülkelerde uyuşturucu kaçakçılarının, mafyanın tehditleri de maksadına ulaşır. Pek de az olmayan bu olayların, hem yabancı basını, hem de bizim basınımızı günlerce meşgul ettiği de olur. Bireysel tehdit Habil ile Kabil hikâyesinden beri vardır. İnsanlar insanlaştıkça ve hukuki tedbirler insanlaşamayanları yıldırdıkça ortadan kalkma yoluna girecektir. Yüksek derecede bir ümidim olmadan 'umarım' diyorum.

Bir milletin diğerini tehdit etmesi de eski çağlardan beri vardır. Makedonyalı İskender, Cengizhan, Hulagu, Galyalılar için Sezar, Hitler, Stalin tarihin büyük tehditçileridir. Orta boy tehditçilerin sayısı bunlardan çok fazladır. Burada saymak istemiyorum. Bilenler bilir onları.

Din kaynaklı 'ümmet' veya 'mezhepler'in tehdit edilmesine dayanan örnekler de maalesef tarihte çoktur. Milletler arası tehdidin başlıca sebepleri, insanlar arasında hâlâ empatinin yerleşmemiş olmasıdır. Çok olumlu şeyler söylenmiş ve çok güzel öğütler verilmiştir yüzyıllar boyunca. Amma neyleyelim ki empati, milletlerin ve bireylerin yüreğine yeterince yerleşmemiş, empati fidanları gelişmeden kuruyarak mahvolmuştur. Örnekler: "Kendine ne sanarsan (düşünürsen) ayruğa da onu san (öteki için de aynı şekilde düşün)"-Yunus Emre (13-14'üncü yüzyıl). "İnsanlar aynı bedenin organlarıdır. Çünkü aynı cevherden yani topraktan yaratılmışlardır. Bir organ ağrırsa bütün organizma ağrıyı çeker. İnsanlarda da durum böyle olmalıdır." Şiraz'lı Sâdi (13'üncü yüzyıl). İbrahimî dinler adı verilen Musevî, Hıristiyan din kitaplarında ve Kuran-ı Kerim'de, insanları sevme öğütleri de verilmiştir fakat bilim ve teknolojinin en fazla ilerlemiş olduğu 20'nci yüzyılda iki büyük savaş ve nice büyük zulümler de yaşanmıştır.

Terör bir tehdit çeşididir

En berbat tehdit şekillerinden biri, terörün tehdidi altında yaşamaktır. Bu tehdidin failleri yine insanlardır. Terör de salgın hastalıklar gibi bir salgın şekline dönüşebilir fakat veba, kolera, tifüs gibi salgınlarda terörist olan bakteri veya virüslerdir. İnsana bir teessüf ve nefret hissi vermezler. Çünkü bakteri ve virüslerin etik değerleri yoktur. İnsan teröristler, bilinçli varlıklar olduğu için, onların insanlıktan çıkmış, insan düşmanları olduklarını düşünmek insanı daha çok kızgınlığa ve nefret duymaya yöneltir. Kolera mikrobundan nefret edilmez, sağlık tedbirleri yanında yakalanan hastaların tedavisi düşünülür fakat şuurunu ve insanlığını kaybetmiş bir teröristin hangi sokak köşesinden çıkacağı belli olmaz. Ayrıca, bir terör eyleminin şüyu vukuundan beterdir. Bu eski deyimin anlamı, duyulması vuku bulmasından beterdir. Çünkü bir terör olayı kötü niyetliler tarafından büyütülerek yayılır. 'Bekleyin her an yeni bir eylem gelebilir' gibi menfi propagandalar da yayılmaya başlar. Halkın güveni tuzla buz olur. Savunma ve direnme gücünü kaybetmiş olan bir millet de kolay teslim olur.

Ne yapmalı?

Rahatlık devirlerimizde 'hamasi' diye küçümsenen vatanseverlik duygularımızı hemen restore etmeliyiz. CHP'li, MHP'li veya Kürt demeden bütün Türkiyeli milletini tekrar, pürüzsüz sevmeliyiz. Bunu yapmazsak, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonraki duruma tekrar düşeriz. Yahya Kemal'in dediği gibi; "Ölenler öldü kalanlarla mustarip kaldık/Vatanda hor görülen bir cemaatiz artık." Nazım Hikmet'in "Ateşi ve ihaneti gördük/Alnımız yanarak durduk" mısraları da, yine aynı dönemde, aynı ruh halini anlatıyor. Bunları düşünerek insan sevgimizi, vatanseverliğimizi restore etmeli, terörle bu yolla mücadele etmeliyiz.

BİZE ULAŞIN