Temmuz editör yazısı
Deniz kenarı demişken, deniz kenarından istifade etme talepleri son yıllarda farklılaşıyor. 'Helal tatil' pazarlama stratejisi ile dindarlar için hizmet veren tatil beldelerini, değişen orta sınıfın tatil alışkanlıklarını, kopyalanan tatil hizmetlerini, sosyolojik bir gözle ele aldık.
Ortalama insan ömrü yaz Ramazan'ına iki kez denk gelirmiş. Yaz gecelerine eşlik eden Ramazan, son yıllarda en çok öğrencilerin gözdesi. İş hayatının pek müsaade etmediği "gece sahura kadar oturma, gündüz öğlene kadar uyuma, geceleri muhabbetler, çaylar…" öğrenciler için yaz Ramazan'ının etkinlik alanını da genişletiyor. Konserler, fuarlar, lezzetli yemekler, hiç dışarıda olmadığımız kadar dışarıda olmalar…
Kulağa çok hoş geliyor da, bu etkinlik furyası ve ibadetten uzak Ramazan geceleri için bir dakika durup düşünmek gerekmez mi? Son yıllarda bu soru da çok sık soruluyor aslında.... Ramazan'ı anlamından, özünden uzaklaştıran israf meselesi, sürekli teravih vaktine rast gelen etkinlikler, iftar ve sahur arasındaki sürenin 'vakit öldürmek' olarak görülmesi bir hayli eleştiriliyor. Bütün bunların üzerine Ramazan'da tatile çıkarak seferi olup oruç tutmamak ve daha boş ve ucuz olan beş yıldızlı otellerde tatil yapmak diye bir durum da çıktı ortaya. Tatil yapanlardan oruç tutanlar ise çoğunlukla iftardan sonra yüzmeyi tercih ediyor.
Kabul edelim, ibadetlerimizi yapma şeklinin bir 'tekeli' yok. Oruçlu iken gündüz uyunduğunda veya uyanık kalındığında orucumuzun kabul olup olmadığını da elbette biz tayin edemeyiz. Ayrıca yaza rastlamış Ramazanlarda daha çok dışarıda kalma,
açık havada gezme ve yemek yeme imkânı varken yaz akşamlarını değerlendirmek istiyor olabiliriz, çok insani bir şey. Bütün bunları anlamakla beraber, oruç ibadetinin aç kalmaktan ibaret olmadığını da sık sık hatırlamak ve tekrar etmekte fayda var. Aklımızın bir yanında bu düşüncelerle tatil ve Ramazan'ı ele alan, gündemi de yakından takip eden Lacivert'in üçüncü sayısı ile karşınızdayız.