Birol Biçer: Alevi-Sünni evliliklerinde aşk kazanıyor

Alevi-Sünni evliliklerinde aşk kazanıyor
Giriş Tarihi: 6.6.2014 11:37 Son Güncelleme: 28.11.2014 11:42
Birol Biçer SAYI:03Temmuz 2014
Kırsaldan kente göç yoğunlaştıkça çok kültürlülük artarken sosyal damgalamalar da aşınmaya başlıyor. Bu durum farklılıkların kabulünü de kolaylaştırıyor. Bu süreç içerisinde şehir hayatı, eğitim ve sosyal ortamların etkisiyle ülkemizde çoğunluğu oluşturan bu iki gruptan gençler arasında tanışma, aşk ve evlilikler gerçekleşiyor. Alevi-Sünni gruplar arası evlilikler, Türkiye'nin hiçbir şekilde sümen altı edemeyeceği bir sosyal gerçekliğidir. Her ne kadar bu evlilikleri gizlenemez bir olgu olarak değerlendirse de aslında Alevi-Sünni tartışmalarının taraflarının bir türlü görmezden geldiği bir mesele olduğu da bir o kadar açık. Alevi-Sünni meselesi bu ülkede gündemden düşmek bilmeyen konuların başında geldi. 'Cemevleri, diyanette temsil, din kültürü dersleri' gibi konuların hemen hepsi üzerinde kalem oynatıldı, siyasallaştırıldı ve kronik bir problem haline getirildi. Oysa sürekli bir uyuşmazlık profili şeklinde resmedilen bu manzaranın son derece gerçek ve toplumsal bir boyutu daha vardı: Alevi ve Sünni bireyler arasında gerçekleşen evlilikler. Nedense, Alevi-Sünni meselesi bugüne kadar hep bu boyutu görmezden gelinerek kültürel ya da siyasi bağlamda konuşuldu. En azından Marmara Üniversitesi Sosyoloji bölümü araştırma görevlisi Yrd. Doç. Balkanlıoğlu'nun 2012 yılı sonunda yayınlanan Ve Aşk Kazandı adlı kitabına konu olan araştırmasına kadar. Balkanlıoğlu, Alevi-Sünni konusunu hiç işlenmemiş bir açıdan 'evlilik, aşk' perspektifinden inceledi ve dünyada ilk defa bir doktora tezine konu etti.

Yüksek lisans tezini hazırlarken Alevilik üzerinde yoğunlaşan ve 'Alevilerin günümüzdeki problemleri nelerdir?' sorusuna cevaplar arayan bir akademisyen olan Balkanlıoğlu, çoğunluğun tabu olarak değerlendirdiği bu konuda araştırma yaparken bir gerçeği fark etti: "Alevilik ve Alevilerle ilgili sorunlar sadece Alevilerin değil, aynı zamanda Sünnilerin de sorunuydu, çünkü pek çok ortak noktası bulunan bu iki grup artık ayrı düşünülemeyecek kadar iç içe girmişti." Bu iki grubun buluştukları en önemli nokta ise evlilikti. Bu iç içeliği en yoğun yaşayanlar iki gruptan birbirleriyle evlenenlerdi. İki taraf açısından da bir nevi tabu şeklinde görülse de bu pek çok kimsenin yaşadığı bir durumdu. Üstelik niteliği gereği hem siyasallaştırılmamış hem de kronik problem haline getirilmemiş bir sosyal gerçeklik. Alevi-Sünni evlilikleri iki grubun da birleşme ve ayrışma noktalarını keşfedebilmesi adına ideal bir alandı. Bu durumu yaşayanlara gidildi, onlardan örnek çiftler, aileler tespit edildi ve durumun niteliği bizzat kendilerinden öğrenildi. Araştırma sahası olarak Çorum seçildi.

Kültürler evleniyor

Sünni-Alevi evliliğinde sadece iki kişi evlenmiyor, kültürler evleniyor. Ancak bu iki gruptan evliliklerin rakamları konusunda resmi bir bilgi söz konusu değil zira resmi belgeleri bu şekilde düzenlemeye kanuni engeller bulunuyor. Ancak bu türden evliliklerin Orta Anadolu'da daha yoğun olduğu biliniyor. Eskişehir, Çorum, Kahramanmaraş, Tunceli, Sivas gibi yerleşim merkezlerinde Sünni ve Alevi nüfus iç içe yaşıyor. Özellikle kırsaldan kente göç yoğunlaştıkça çok kültürlülük artarken sosyal damgalamalar da aşınmaya başlıyor. Bu durum farklılıkların kabulünü de kolaylaştırıyor. Bu süreç içerisinde şehir hayatı, eğitim ve sosyal ortamların etkisiyle ülkemizde çoğunluğu oluşturan bu iki gruptan gençler arasında tanışma, aşk ve evlilikler gerçekleşiyor.

İslam dini erkek ve kadının farklı dinden insanlarla evliliği konusunda net hükümler getiriyor. Ancak dini hükümler açısından bakıldığında başka din veya mezhepten evlikler özellikle kadınları ilgilendiriyor. Kadınların Müslüman olmayanlarla evlenmesi dinen caiz görülmüyor ancak farklı mezhep söz konusu olduğunda Balkanlıoğlu'nun Diyanetten aldığı şu görüşü örnek olarak vermek mümkün: "Allah'ın varlığına ve birliğine, Hz. Muhammed'in peygamberliğine ve insanlığa tebliğ ettiği dini hükümlerin doğru ve gerçek olduğuna inanan ve Müslümanım diyen herkes, kendilerine hangi isim verilirse verilsin Müslüman'dır ve bu kimselerle evlenmek caizdir."… "Bu sebeple Müslüman olduğunu söyleyen kişiyle evlenirken aranan nokta, onun hangi mezhepten veya meşrepten olduğu değil, Müslüman olup olmadığıdır. Yani bir Müslüman'ın birisiyle evlenmesinin caiz olup olmaması, kişinin Sünni, Alevi, Caferi olmasına değil, imanlı veya imansız olmasına bağlıdır." Ancak teoride sorunsuz gibi görünen bu yolun uygulamada dikensiz olduğunu söylemek pek mümkün değil. Her ne kadar farklı geleneklerden insanlar arasında evlilikler çoğalmaya başlasa da özellikle Alevi-Sünni evlilik durumlarında hem evlilik öncesi hem sonrasında pek çok unsurun tehdidi söz konusu oluyor.

Zihinsel duvarlar

Bu noktada toplumsal 'zihin duvarları'nın devreye girdiğini belirten sosyolog Balkanlıoğlu ilk zihinsel duvarı şöyle ifade ediyor: "Alevi ailenin kızı Sünni ile evlenmek istediği zaman olay bir paranoya haline dönüyor: 'Kızım Sünnileşecek'. Eğer Sünni ise Alevi ile evlenmek istiyorsa, paranoya bu sefer burada başlıyor Acaba kızım Alevileşecek mi? Erkeklerin evlenmesinde ise bu refleksin daha nadir devreye girdiği görülüyor. Bir diğer duvar ise sosyal damgalamalar. Alevi-Sünni evliliklerinin kronik hale gelmesinin, çözülememesinin sebeplerinden başlıcasını bu damgalama oluşturuyor. "Türkiye'den birisi bir Amerikalıyla evlendiğinde buna çoğunlukla olumlu bakılırken bir Sünni bir Alevi ile evlendiği zaman burada bir sosyal damgalama hadisesi hemen devreye giriyor" diyen Balkanlıoğlu'na göre bu sosyal damgalamanın sebebini iki taraflı bilgisizlik, cehalet, karalama ve iftira teşkil ediyor.

Alevi ve Sünni çiftlerin evlilik kararlarına tepkilerin de yoğun olduğu görülüyor. Araştırma, Alevi-Sünni evlilikleri yapacaklarından dolayı evliliklerine izin verilmeyen bireylerin, evlendikleri halde boşanmaları istenen çiftlerin hiç de az olmadığını vurguluyor. Bu sosyal damgalamaların temelinde yatan inanışları ise şöyle özetlemek mümkün: "Sünniler, Emevi İslamı'nı yaşıyorlar", "Kızlarımıza iyi davranmıyorlar" , "Aleviler gusül abdesti almıyorlar", "Bunların kestiği yenmez, bunlar ile beraber yaşanmaz" türünden çoğu bilinçaltına yerleşmiş inançlar. Toplumsal hayatta, ticarette, eğitimde pek rastlanılmayan bu ötekileştirme eğilimi ve önyargıların evlilik söz konusu olduğunda hayli etkin olduğu görülüyor. Araştırmanın bu noktadaki tespitlerden biri de çocuklarına çok önem veren her iki grubun da bu tür bir evlilikle çocuğunu kaybettiğine olan inançlarının çok baskın olması. Bu korkuyu doğuran en büyük etken ise Balkanlıoğlu'na göre 'asimile olma korkusu'. Ancak Balkanlıoğlu'nun araştırma ve gözlemlerden edindiği sonuç 'asimile olma korkusu'nun mesnetsiz olduğu yönünde. Zira araştırmada evlenenlerin asimile olmayıp, çoğunun kendi geleneğine göre devam ettiği gözleniyor. Çiftlerin asimile olmayıp küreselleşmeden dolayı çoğunlukla benzeştiğini ve 'asimile oluyoruz' gibi söylemleri sadece korkudan beslenenlerin ürettiklerini söyleyen sosyoloğa göre sadece Aleviler ya da Sünniler değil tüm dünya benzeşiyor.

Düşkün ilan etme

Böyle bir evliliğe karar veren çiftlerin karşılaştıkları en önemli tepkilerden biri geçmişte daha yaygın olan ancak post modern dönemle birlikte geçerliliğini yitirmiş bulunan 'düşkün ilan edilme'. Özellikle bir Alevi, dışarlıklı birisiyle evlendiği zaman dedeler tarafından düşkün ilan edilir ve dışlanırdı. Bu sebeple Alevi-Sünni çiftlerden halen aile büyükleriyle dargın olanlar söz konusu. Gerçekleşmesi halinde bu evliliklere eklenen bir başka baskı unsuru ise çocukların yetiştirilmesi konusu. Balkanlıoğlu Alevi-Sünni çiftlerin çocuklarının yetiştirilme tarzı ve hangi geleneği benimseyecekleri konusunda çevreden hayli baskı gördüklerini tespit etmiş. Araştırmanın gösterdiği bir diğer sonuç ise tüm engel, kınama ve tehditlere rağmen Alevi ve Sünniler arasında gerçekleştirilen evliliklerin aşk evliliği olduğu yönünde.

Araştırmanın ortaya çıkardığı en temel bulgu ise Alevi-Sünni gruplar arası evlilikleri ile eşlerin dini gelenek tercihleri arasında doğrudan bir ilişkinin bulunmaması. Buna göre bu tür evliliklerde eşlerin kendi dini gelenekleri ile olan bağları sıkı değil. Eşler Sünnilik ve Alevilik arasındaki farkları ya görmezden geliyor ya da ikisini aynı şey olarak kabul ederek ortak değerlere vurgu yapıyor ve kendi dini geleneğini değiştirmeye yönelmiyor. Bunun bir başka sebebi ise eşlerin kendi dini geleneklerine bağlılıklarının zayıf olması. Dini gelenek farklılıklarının eşlerin evlilik ilişkilerini olumsuz etkilemediğini de bu bulgular arasında kaydetmek gerekiyor.

Alevi-Sünni gruplar arası evliliklerinin 'aşk evliliği' formatında gerçekleştiği bulgusuna ulaşan sosyolog Balkanlıoğlu araştırmasını bu açıdan şöyle özetliyor: "Evet, aşk kazanıyor. Alevi ve Sünni gençler birbirini sevmişse evlenmeyi istiyorlarsa kaçarak da olsa evleniyorlar. Özellikle bizim yaptığımız çalışmada yarıya yakınının kaçarak evlendiğini görüyoruz". Son tahlilde ise tespiti şöyle: İnsanlar isteyerek aşık olmuyor, siz isteyerek aşık olamazsınız. Bu metafizik bir boyut... Yatarken, kalkarken aklınıza o gelir. Rüyanızda, hayalinizde o vardır. Gündüz kime baksanız onu görürsünüz. Şimdi böyle bir dünyada Alevilik ve Sünniliği engel olarak görürseniz aşk sizi dinler mi? Dinlemez çünkü aşkın önünde durabilecek bir engel henüz yaratılmadı.
BİZE ULAŞIN