Güneş, Ay ve Dünyanın aynı hizaya geldiği sırada dünyanın gölgesinin Ay üzerine düşmesiyle birlikte Ay'ın kırmızı renge bürünmesi olarak açıklanan 'Kanlı Ay Tutulması' hakkında ABD'nin uzay üssü NASA, astrologlar ve semavi din temsilcileri farklı açıklamalarda, yorumlarda ve kehanetlerde bulunmakta.
Bir grup Hıristiyan, bu bilimsel olayı dünyanın sonunun yaklaştığı şeklinde yorumlamaktadır. İncil'de yer alan "Yukarıda, gökyüzünde harikalar yaratacağım. Aşağıda, yeryüzünde belirtiler, kan, ateş ve duman bulutları görülecek. Rabbin büyük ve görkemli günü gelmeden önce Güneş kararacak, Ay kan rengine dönecek. O zaman Rabbi adıyla çağıran herkes kurtulacak" (Yuhanna, Resullerin İşleri, bölüm 2, 20-21) ayetleri Ay ve Güneş tutulmalarının kıyamet alâmeti olduğu yorumlarına yol açıyor.
15 Nisan'da gerçekleşen 'Kanlı Ay Tutulması'nın bu sene ve 2015 yılında dört kez üst üste gerçekleşeceği ve 'tetrad' adı verilen Ay'ın kırmızıya büründüğü tutulmaların birincisi olduğu haberi, tüm dünyada kültürel, dini ve siyasi yorumlar yapılmasına neden oldu. Haberde en dikkat çeken nokta ise tetradların son 500 yılda sadece üç kez gerçekleştiği ve her tetrad gerçekleştiğinde Yahudilerin kaderini derinden etkileyen gelişmelerin vuku bulmasıydı. İsrail'in 14 Mayıs 1948 yılında açıkladığı Bağımsızlık Bildirgesi'nden hemen sonra 1949-1950 yılları arasında gerçekleşen Kanlı Ay Tetradı; 1967 yılında Arap İttifakı ve İsrail arasında gerçekleşen '6 Gün Savaşları'ndan tam altı gün önce 1967-1968 tetradının ilk tutulmasının gerçekleşmesi, 'Ay'ın Yahudilerle nasıl bir ilişkisi var?' sorusunu gündeme getiriyor. Ancak 1493 yılında, İspanyol Papa 6'ncı Alexander'ın Amerika'yı İspanya ve Portekiz arasında bölüştürmesi; 1949 yılında Federal Almanya'nın resmen kurulması; 1967'de Vietnam Savaşı'nın meydana gelmesi ve daha nice olay, Ay'ın sadece Yahudilerin özel günlerini kollamadığını ispatlar nitelikte. Bu da tarihle ilişkilendirilen gökbilimsel yorumların dünya kamuoyunun uluslararası ilişkiler algısını şekillendirmekte kullanılabileceği ihtimalini gözler önüne seriyor. Zira Los Angeles'taki Griffith Gözlemevi'nde astronomik gözlemci olarak görev yapan Tony Cook, bilimsel açıdan bakılması gereken Kızıl Ay Tutulmaları'nın Yahudilerin bayramına denk gelmesini Yahudi takviminin Ay takvimi ve tam Ay tutulmalarına göre hazırlanmış olduğunu ve kehanetlerin asılsız olduğunu açıkladı.
Colombus, Jamaikalılar ve Kanlı Ay Tutulması
'Pagan' olarak adlandırılan din mensupları da Kanlı Ay Tutulmaları'na özel anlamlar yüklüyor. Avustralya'nın en eski halkı olan Aborjinlere mensup Kurai Kabilesi, Kanlı Ay Tutulması sırasında birinin öldürüldüğüne inanırken, Lurijita Kabilesi ise tutulma sırasında Ay'ın çok acıktığını, birini yediğini ve yediği kişinin kanıyla da kırmızıya büründüğüne inanıyor. Peki, Batı'nın Kanlı Ay Tutulması hakkında yapacağı bilimsel açıklama Aborjinleri yaşadıkları endişelerden kurtarır mı?
Cristopher Colombus ve beraber getirdiği tayfasının 1493 yılında Yeni Dünya'yı keşfi sırasında yiyecekleri biter. Afrika'yı dolaşarak Portekiz'den Hindistan'a giden Vasco de Gama dâhil birçok denizciye rehber olan iki kitap Colombus'un da yanındadır. Kitaplardan biri Yahudi gökbilimci matematikçi Abraham Zacuto'nun yazdığı Almanak'tır. İkinci kitap ise yıldızların ve diğer gök cisimlerinin konumlarını bildiren ve denizcilerin Ay ve Güneş tutulması gibi gökbilimsel olayları öngörmesini sağlayan Ephemerides kitabıdır. Colombus hem açlıktan ölmemek, hem de canlarını korumak için bir plan yapar. Jamaikalı bir kabile reisine o gece Kanlı Ay Tutulması olacağını, çünkü yerlilerin kendilerine yiyecek getirmediği için Hıristiyanlığın tanrısının onlara çok kızdığını söyler. Başta Colombus'a inanmayan ve onunla dalga geçen yerliler, Ay tutulmasının gerçekleştiğini görünce şaşırır, hatta Ay'ın kırmızı bir renk alması onları hayli ürkütür ve Colombus'un planı başarıyla tamamlanır.
Ay tutulması ve Güneş tutulması neredeyse her kültürde kehanetlerin kaynağını oluşturmuş. Ancak moderniteyle birlikte zaferini ilan eden rasyonel akıl 'kendince insanlığın çocukluk çağında kalanlara' derdini anlatamamış. Yahudi asıllı Alman sosyolog Norbert Elias Medeniyet, Güç ve Bilgi Üzerine (On Civilisation, Power and Knowledge) adlı kitabında Batı'nın bu mücadelesini anlatır. Fransız bir general Ay tutulması sırasında hareketsiz kalan Afrikalı askerlerden oluşan taburlarını yürütmeye çalışır. Afrikalılar tutulmanın bir peygamberden gelen bir işaret olduğunu söyler ve yürümeyi reddeder. Bunun üzerine general, Ay tutulmasının fiziksel kanununu örneklerle açıklamaya çalışır. Anlatılanları ilgiyle dinleyen ve açıkça anlayan Afrikalılar yine de bu bilimsel açıklamadan etkilenmezler. Elias, general ve Afrikalılar arasındaki iletişimdeki başarısızlığın kaynağını her iki tarafın sahip olduğu kişisel bilgi yönlendirmesiyle açıklar. Aydınlanmacı ve Batı tarzı düşünce yapısına sahip olan kişi, bilimsel olarak yaptığı Ay tutulması mekaniği tasvirinin neden inandırıcı olmadığını bir türlü anlayamaz. Afrikalı taburun zihnini meşgul eden konu ise 'bu olay bizim için ne anlama geliyor'dur. Elias'a göre doğal olayların birbiriyle çelişen açıklamaları bu iki tip kişilik yapısına dayanır.
Doğal olayları farklı şekilde yorumlamak doktorlar ve ilgilendikleri sporcular arasında da yaşanır. Spor sosyolojisi üzerine araştırma yapan Elisabeth C. J. Pike, Doktorlar Sadece 'Dinlen ve İbufrofen Al' Der (Doctors Just Say 'Rest and Take Ibuprofen') adlı kitabında doktorlar ve sporcu hastalarının bakış açılarındaki ayrımı gözler önüne serer. Sporcu sakatlandığında doktor fiziksel yaralanma ve tedavi hakkında konuşur. Sporcunun merak ettiği tek konu ise ne zaman oynayabileceği ya da sakat halde oynamaya devam ederse ne olacağıdır. Aynı şekilde Afrikalı askerleri ilgilendiren de Ay tutulması hakkındaki bilimsel açıklama değil, bu olayın onlara olan etkisi ve onlara ne fayda sağlayacağıdır.
Söz konusu sporcular, Batı biliminin hâkim olduğu bir toplumda sosyalleştiği için, doktorun tavsiyesinin bilimsel bilgi sistemi içinde mantıklı olabileceğini anlayabilir. Ama buna rağmen sporcuların bilimsel olaya bakışı Ay tutulmasını izleyen Afrikalılardan çok farklı değildir, çünkü sorulan soru "bu olay benim için ne anlam ifade ediyor"dur. Yani spora devam ediyor olmak sosyal benliğin üzerinde önemli bir etkiye sahiptir ve sporcunun, kendi bedeninin iyileşme sürecini göz ardı etmesine de neden olur. Afrikalılar da bu zamana kadar sosyal benliklerinin bir parçası olan olayları değerlendirme mekanizmalarından hemen vazgeçmek istemezler. Bu mekanizmalar da kimi zaman uygarlıklar ve kültürler arasında çatışmalara neden olan önyargılar kılığına bürünür.