Kevser Çakır Demir: RÜZGÂRIN ÖTESİNDE: K-DRAMA, ALTERNATİF BİR KİMLİK VE KÜLTÜREL HEGEMONYA

RÜZGÂRIN ÖTESİNDE: K-DRAMA, ALTERNATİF BİR KİMLİK VE KÜLTÜREL HEGEMONYA
Giriş Tarihi: 29.07.2025 11:55 Son Güncelleme: 29.07.2025 11:57

Yakın zamanda popüler bir platformda, Güney Kore yapımı "Hayat Size Mandalinalar Verdiğinde" (When Life Gives You Tangerines) dizisi yayımlandı.
Dizi boykotlu bir platformdan yayınlansa da alternatif yollardan izlenebiliyor. Yapımı iki açıdan oldukça başarılı bulduğumu belirtmeliyim. Birincisi, dizi aile temasını klişeye düşmeden ve yıpratmadan ele alırken; aynı zamanda meseleleri eleştirel bir perspektifle sunmayı ihmal etmiyor. İkincisi ise özellikle genç kadın izleyiciler arasında büyük ilgi uyandıran ve "Kore Rüzgârı" olarak anılan kültürel dalganın bir parçası olmanın biraz daha
ötesine geçerek izleyiciler için güçlü bir kültürel temas alanı oluşturuyor.

Dizi, evrensel değerleri işleyerek uluslararası izleyiciyle duygusal bir bağ kurarken yerelliğinden ödün vermiyor. Kore mutfağından kıyafet tercihlerine, geleneksel ritüellerden tarihsel ve toplumsal dönüşümlere kadar pek çok unsur, dikkatli ve estetik bir şekilde işlenmiş görünüyor. Bu yönüyle "Hayat Size Mandalinalar Verdiğinde", K- dramaların bahsedildiği gibi sadece Kore Rüzgârı, yani geçici bir popülerlik peşinde olmadığını, aksine, Güney Kore'nin kültürel ve tüketim temelli hegemonik gücünün yeni bir biçimi olarak uzun süreli bir etkinin devamı niteliğinde olduğunu açık bir biçimde ortaya koyuyor.

Kore Rüzgârı: Arzu edilen bir kimlik

Kore Rüzgârı'ndan bahsetmek gerekirse; bu 1990'ların sonlarından itibaren Asya'da yükselmeye başlayan bir kültürel akım olarak ortaya çıktı.
Özellikle Kore dizilerinin Çin'de büyük ilgi görmesiyle birlikte bu kavram, Kore kültürünün bölgesel sınırları aşarak daha geniş coğrafyalara yayılma
sürecini tanımlar hale geldi. Bu noktada Kore Rüzgârı, yalnızca geçici bir popülerlik dalgası değil; çağdaş Kore kültürünün ve değerlerinin, uluslararası düzeyde yüksek bir prestij teması olarak benimsetilmesi anlamına geliyor.


Kore kültürünün özellikle medya ürünleri (diziler, filmler ve müzik) aracılığıyla yaygınlaştırılması bir tüketim akımı olmasının yanı sıra Kore kimliğinin itibarlı, estetik, medeni ve arzu edilir bir formda sunulması anlamına geliyor. Artık mesele yalnızca Kore kültürünün kabul görmesinden ibaret olmayıp, bunun ötesinde çok katmanlı bir kültürel yayılma projesine dönüşmüş durumda. Korece öğrenme arzusu, Kore mutfağına ilgi, K-pop gruplarına hayranlık gibi örneklerle birlikte, dizi, film, kozmetik ve moda ürünleri aracılığıyla Kore markalarının reklamı yapılıyor, bu durum tüketimi her geçen gün
körüklüyor. Son yıllarda ise bu dalga, Güneydoğu Asya sınırlarını da aşarak küresel bir fenomene dönüşmüş görünüyor.

Türkiye'de özellikle genç kadın izleyiciler arasında hızla yaygınlaşan Kore dizileri, geçtiğimiz yıllarda Kore'ye gitmek amacıyla evlerinden kaçan
ortaokul çağındaki genç kızlarla birlikte, kamuoyunun gündemine oturmuştu. Bu olayın ardından yapılan tartışmalar, genellikle gençlerin bu dizi ve kültürel içeriklerle kurduğu ilişkileri derinlemesine analiz etmek yerine, genelleyici ve yargılayıcı bir tutumla sınırlı kalmıştı. Oysa K-pop ya da Kore Rüzgârı gibi popüler kültür unsurlarını toptan olumsuzlamak, mevcut toplumsal dönüşümün dinamiklerini sağlıklı bir biçimde gözlemlemeyi
ve anlamayı zorlaştırıyor. Bu nedenle, bu yazıda Kore dizilerinin izleyiciler üzerindeki etkilerini daha yakından ele alacağım. Bir sonraki yazıda ise "Hayat Size Mandalinalar Verdiğinde" (When Life Gives You Tangerines) dizisini bu bağlamda değerlendirmeyi planlıyorum.

Kore geleneği+ modernleşme+ tüketim Hatırlanacak olursa, Türkiye televizyonlarında gündüz kuşağında yayımlanan Latin/ Brezilya ve Hint dizilerinden sonra belki de en büyük etkiyi Kore dizileri gösterdi. Türkiye seyircisinin Kore dizileriyle ilk tanışması, 2005 yılında TRT 1'de, gündüz kuşağında yayımlanmaya başlanan dizilerle oldu. "Sarayın İncisi" (Dong Yi) gibi, Türkiyeli kadın seyircinin dikkatini çeken tarihi içerikli diziler, TRT başta olmak üzere özel kanalların da bir kısmında yayınlandı.


Özellikle genç seyirciye hitap eden içerikleri sebebiyle, TRT 1'de yayınlanan "Düşlerimin Prensi" (Googn) ve TRT Okul'da yayınlanan "Yaban Çiçeği"
(Boys Over Flowers) dizileri, Türkiye'deki Kore Rüzgârı'na ciddi oranda etkide bulundu. Günümüzde de çok sayıda vatandaşımız, dijital platform vb. ortamlardan Kore film ve dizilerini takip ediyor, fan sayfaları açıyor, K-Pop müziği dinliyor, Kore kültürünü tanımaya çalışıyor ve ürünlerini tüketiyor. Bu da Kore Rüzgarı'nın, Türkiye'deki medya tüketim alışkanlıklarının yönünü etkileyen bir unsur olarak ele alınmasını zorunlu kılıyor.


Dizilerin kısa sezonlardan oluşması, senaryoların uluslararası izleyici gözetilerek yazılması ve görsel açıdan güçlü bir yapı sunulması, Kore dizilerinin küresel düzeyde ilgi görmesini sağlarken, Güney Kore popüler kültürünün "yerel olanı koruyarak evrenselleşen" bir yapıya dönüştüğünü fark etmemek herhalde mümkün değildir. Kore dizilerinin yükselişi, kültürel emperyalizm tartışmaları bağlamında değerlendirildiğinde, farklı bir yönelim gösteriyor.
Batı merkezli kültürel akımların tersine, Güney Kore yapımları kendi geleneksel değerlerini sıkı sıkıya korurken, modernleşme ve tüketim kültürüyle harmanlanmış bir anlatı sunuyor. Bu durum, Güney Kore kültürünü, Batılı olmayan toplumlar için erişilebilir ve özdeşlik kurulabilir kılıyor, Kore dizilerini Batı merkezli kültürel hegemonya karşısında alternatif bir medya kaynağına dönüştürüyor.

Alternatif bir kaçış alanı

Güney Kore'nin tarihsel deneyimleri (Japon sömürgesi olmak, Soğuk Savaş, Amerikan etkisi) neticesinde oluşan melez kültürel yapı, dizilerde de açık
biçimde gözlemlenebilirken, öte yandan bireycilik, maddi başarı, sınıfsal ayrım, romantik aşk gibi konvansiyonel kodlara yer veriliyor. Diğer yanda ise aile bağları, büyüklere saygı, ritüellere bağlılık ve ahlaki sorumluluk gibi evrensel insani değerler, dizilerde kültürel bir derinlik ve duygusal bağlam içinde yeniden yorumlanıyor. Bu sentez, farklı coğrafyalardan izleyicilerin Kore dizileriyle, yakınlık kurmasına ve hatta özdeşlik hissetmesine yol açan unsurlardan biri olsa gerek.


Tarihi bir perspektifle yorumlanacak olursa, Güney Kore uzunca bir süre Japonya'nın sömürgesi olarak varoluşunu sürdürdü, kendi özgürlüğünü
ancak 1945'lerden sonra kazandı. Ardından Soğuk Savaş döneminde tekrar Kuzey-Güney mücadelesi ekseninde büyük toplumsal sorunlar yaşandı. Bu dönemde Amerika, Pasifik kıyılarında askeri ve kapitalist stratejisi çerçevesinde bir etki alanı kurmak istedi ve bu durumdan Güney Kore de yoğun olarak etkilendi. Bu süre zarfında Güney Kore başta olmak üzere, pek çok Asya ülkesi bir yandan Batılılaşma ve modernleşme hareketlerini
benimserken, bir yandan da kapitalist ekonomilerini kurdu.

Ancak Batı'dan gelen bu yayılmacı kültür, Güney Kore'de melez bir yapı oluşmasına sebep oldu. Kore kültürü baskın ve geleneksel öğelere sahip bir kültür. Ve bu geleneksel değerler, "örtülü bir ısrarla" toplumun muhafaza etmesi sonucu korunurken, bir yandan Batılılaşma çalışmaları da devam etti. Bu anlamda Kore kültürünün karmaşık öğelere sahip olması, kolonyal süreçlerden geçmesi, Doğu ve Batı, Güney ve Kuzey arasında
bölünmüşlükler yaşanması da bir nevi "sentez" ya da "hibrit" bir kültür ortaya çıkardı.

Batı ile Doğu'yu sentezleyen bir cazibe merkezi

Bu durum bize Kore dizifilmlerinde bireyci, tüketen, materyalist gibi Batı'daki yaşam tarzı formlarına benzer bir yaşam formunu sunarken geleneksel kıyafetler, cenaze için düzenlenen törenler, aile büyüklerine saygı gibi Kore'ye özgü yaşam formunu da aktaran bir içeriğe sahip olmasını açıklıyor. Bu
yapımlar Amerikan televizyon dizileri yoluyla belli toplumsal rollerin dağıtılmasının taklidine benzer bir şekilde düzenlenmiş gibi gözüküyorsa da Kore'ye özgü yerel unsurların, ısrarla dizilere eklendiği ve bu anlamda Batı'nın doğusunda varoluş mücadelesi veren toplumlar için Batılı gibi olan, ancak Doğu'nun geleneklerini de sentezleyen yeni bir cazibe merkezi oluşturduğu ifade edilebilir.


Kore dizilerinin etkisini anlamak için, önce kültürel emperyalizm meselesini kavramak gerekiyor. Kültürel emperyalizm, ABD gibi siyasi arenada baskın yapıların "yüksek değerlerini" dünyanın geri kalanına yaymak için giriştikleri yaygın bir iktidar kurma eğilimidir. Kültürel emperyalizm genellikle
eleştirel bir kavram olarak kullanılır çünkü tek tip bir kültür yaratma ve tüketim kültürünü yeniden üretme amacı güder. Amerikan kültürel emperyalizminin yayılmacılığının, Türkiye'ye yansımaları daha ziyade Hollywood etkisiyle gözlemlenebilirken Amerikan filmlerinin hegemonyasına karşı, Kore dizi-filmlerinin alternatif bir kaçış alanı sağladığı da ifade edilmesi gereken hususlardan biri. Bizdeki seyircinin kendi kültürünün ve belirgin değerlerinin, Asya kültürel unsurları ile benzerlik göstermesi de seyri devamlı kılan etmenlerden biri gibi duruyor.


Bunun yanı sıra Kore dizilerindeki melodram unsurları, seyircinin günlük streslerden ve hayatın realitesinden bir nevi kaçışına hizmet ediyor. Dizilerdeki kadınların mücadele azimlerine yönelik duyulan beğeni, sosyal mecralarda seyirci tarafından takdir ediliyor.


Dizilerde sosyal normlara karşı dirayetli olan güçlü kadın karakterler, kendi toplumlarındaki bazı ataerkil yaklaşımlara karşı çeşitli şekillerde direnirken
Batı tipi kopuşlara pek fazla rastlanmıyor. Karakterler ailelerine derinden bağlı ve birtakım geleneksel değerleri yüceltmeye devam ediyorlar. Bu da kanaatimce seyircinin dizileri seyrederken kahramanla özdeşlik kurmasını kolaylaştıran bir unsur.

Gelenek ile modernlik arasında salınan kültür

Güney Kore dizileri yalnızca popüler kültür ürünleri değil, aynı zamanda ülkenin yumuşak gücünün kültürel yollarla nasıl işlediğini gösteren etkili örnekler olarak karşımıza çıkıyor. Bu dizilerin sunduğu imajlar özellikle kadın izleyicilerde bir yakınlık ve aidiyet duygusu oluştururken, müstehcenlikten uzak oluşu, aile değerlerini yüceltmeleri, estetik görsellikleri ve karakterlerin duygusal derinliğiyle öne çıkıyor. Tüm bu unsurlar, gelenek ile modernlik arasında salınan Kore kültürünün özellikle Doğulu toplumlar tarafından kendilerine yakın bulunarak daha kolay
özdeşlik kurulan bir yapıya dönüşmesini sağllıyor.


Kore dizilerinde geleneksellik, kuşaklar arası ilişkiler ve aile bağları güçlü bir biçimde sunuluyor, bu da söz konusu yapımların hem nostaljik bir etki
yaratmasına hem de toplumsal dönüşümler karşısında izleyiciye yeni bir kaçış alanı sunmasına olanak tanıyor. Özellikle geleneksel değerlere yakın
izleyici kitlesinde güçlü bir özdeşleşme zemini oluşturan Kore dizileri, gelenekle modernliği uzlaştıran kültür ve ekonomi yapısıyla Doğu'dan yükselen yumuşak gücün sessiz bir yansımasını üretiyor.

Dizilerin temsil ve anlatım yapıları, bu yapımlara yönelik talebi arttırıyor, Güney Kore'nin bu anlamdaki "pazar" gücü de dizi-filmleri yaygınlaştırıyor. Yine de özellikle Asya, Orta Doğu ve Türkiye özelinde bu kadar ciddi bir genç seyirci kitlesine hitap etmesi, konuyu bizim açımızdan
anlaşılmaya muhtaç kılıyor. Kore Rüzgarı'nın, Batı'nın kültürel emperyalizmine bir alternatif olarak görülüp görülmediği meselesi önemsenmesi gereken bir diğer husus. Kore dizisi izlemek, Kore'ye gitmek istemek, Kore yemeklerini denemek, Korece öğrenmeye çalışmak ya da Kore ürünlerini satın almak gibi deneyimlere olan ilginin artması, Kore dizilerinin bir "pazar"ı olan, yayılmacı kültürel bir form olduğuna işaret ediyor.

BİZE ULAŞIN