İNSAN ORGANİZMASI, KENDİ İÇİNDE UYUMLA TİTREŞEN BİR MEKANİZMADIR
JİN. OP. DR. ESRA KIRSEVER/ KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM UZMANI
Ana akım tıp uygulamalarında bilimsel ve teknolojik yönden baş döndürücü gelişmelere şahit oluyoruz. Ancak tüm bu gelişmelere rağmen, hastalarımız açısından tam bir şifalanma diyebileceğimiz sonuçlar elde edemiyoruz. İnsanımız tedavisi için gerekli olan ilacı bir kür kullanıp, gerekli olan ameliyatı geçirdikten sonra, bir daha herhangi bir sağlık kuruluşuna başvurmadan yaşama şansını kaybetmiş durumda. Kronik hastalıkların çevresel toksisite, toksik beslenme ve elektromanyetik kirlilikle ilişkisini bilmemize rağmen, koruyucu hekimlik açısından ciddi bir yaklaşım da ortaya koyabilmiş değiliz. Son yıllarda bu durumun farkına varılmasıyla birçok insan, ana akım tıp uygulamalarının dışında kadim bilgilerin ışığında sağlıklı bir yaşam sürdürmenin yollarını aramaya yöneldi. 2004'te anneciğimin "otoimmun hemolitik anemi" tanısı almasıyla kendi dünyamda bir kırılmayla baş başa kaldım. Modern tıp uygulamalarıyla altı yıl sonunda hastalığın kemik iliği kanserine dönüşmesi, tıp eğitimimde başka bilgilere yönelmemde yol ayrımı oldu. Titreşim tıbbı sahası ile tanıştım ve aldığımız olumlu sonuçlar bu alanda daha fazla araştırma ihtiyacı doğurdu. Burada tıp eğitimi ve tıbbi yaklaşımların biyofizik ve biyokimya olmak üzere iki temel bilim ayağı üzerinde yükseldiğini söyleyebilirim. Günümüz ana akım tıbbı, 1910'da yayınlanan Flexner Raporu ile şekillenen biyokimya ekseninde gelişmiş bir tıp sahasıdır. Biyofiziksel tıp, tedavide biyokimyasal moleküller veya cerrahi yerine, titreşimsel bilgilerle insanın elektronik ve titreşimsel bedeni üzerinde düzenleyici mekanizmaları harekete geçirerek biyokimyasal düzenlemeleri sağlayan iyileştirme disiplinidir. Tıbbı konvansiyonel-ana akım veya alternatif tıp şeklinde ele almak bizi yapay bir uyuşmazlıkla karşı karşıya bırakır. Bu nedenle, kapsamlı bütüncül ve tam bir şifalanmayla sonuçlanacak sağlık hizmeti sunmak istiyorsak sağlık mensuplarının her iki tıp alanında da bilgi sahibi olmaları gerekir.
Titreşim tıbbı neler vaat ediyor?
İnsan organizması, her bir hücresi kendi içinde ve birbiri arasında uyumlu titreşen bir mekanizmadır. Titreşimsel ahenk devam ettiği sürece insan sağlıklıdır. Ahengin bozulmasına yol açan her türlü faktör, bu uyumlu titreşim kalıplarının bozulmasına neden olur. Bunu fonksiyon kaybı ve hastalıklar
takip eder. Titreşimsel tıp, biyofiziksel temellere dayandığı için mekanizmalarını da insanın titreşimsel elektronik bedeni üzerinden açıklayabilmekteyiz. Biyokimyasal bir yöntem olan ilaç tedavisinde farklı molekül yapıları hemen her hastalığın tedavisinde nasıl kullanıyorsak, titreşimsel terapi kalıplarını da vücudun iyileşmesini teşvik etmek için kullanmaktayız.
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin Marifetname'sindeki şu satırlar yeni anlamaya çalıştığım sahanın özetiydi. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, "Ey Aziz! Hikmet sahipleri bedenin terkibi ilmine teşrih (anatomi) ve tasrih (ışınım) ilmi adını vermişlerdir" diyordu. Hazret, apaçık titreşimsel tıp disiplininden söz ediyordu: "Bedenin ve ruhun tavır ve esrarına uzanmışlardır. Demek ki, teşrih ilmi aziz ve leziz bir ilimdir. Hakikate ermiş ilimlerin hikmetlerinin neticesi, mütehassıs tabiplerin sermayesi, yakin sahiplerinin nefislerinin nimeti, dünya ve dinin vesilesi, Allah u Teâlâ'yı tanıma vasıtasıdır. Çünkü teşrih bilmeyen tıp ve hikmetten ve kendini bilmekten gafil ve Hakk'ı tanımaya kavuşmaktan uzaktır. Halbuki insanların çoğu onu bilmekte aldanmıştır. Tahsil eden olursa da, tıpta ihtisas yapmak için tahsil eder. Yoksa mârifetullah için onu öğrenen metanet bulup, kendini tanımaya ve ondan Hakk'ı tanımaya nail olur…
Bu anlayış insana, bu aleme teşrifinden son nefesine kadar hayat yolculuğu boyunca eşlik eden tıp bilgisinin; insanı moleküler ve titreşimsel boyutuyla ele alarak sağlığı yalnızca hastalıksız değil, ruhsal, duygusal, sosyolojik ve maddi-mâna boyutlarıyla değerlendiren kadim bütüncül tıp anlayışının zirvesidir. Tedavi olan ile tedaviyi uygulayanın aynı eksende muhabbetle buluştuğu şifalanma anlayışıdır.
İNSAN GENETİĞİNDE BİR "ÇALIŞAN" BİR DE "SESSİZ" GEN VAR
DOÇ. DR. AHMET CEVDET CEYLAN/ TIBBİ GENETİK UZMANI
Spinal musküler atrofi (SMA), motor nöronların sinirlerin geri dönüşümsüz hasarı ile ilerleyici kas güçsüzlüğüne yol açan otozomal çekinik geçişli bir genetik hastalıktır. Anne ve babalarının taşıyıcı olmaları nedeniyle, çocuklarına hasta genler aktarılır ve bu da çocuklarda hastalığın görülmesine neden olur. Ülkemizde yaklaşık her 6 bin bebekten biri SMA'lı doğuyor. Klinik bulgu olar ak SMA, önceden semptomların ortaya çıkış zamanına
göre tiplendiriliyordu. SMA Tip 1'de semptomlar 6 aylıktan önce ortaya çıkar. Bu bebekler desteksiz oturamaz, baş kontrolü yapamaz. İkinci sıklıkta görülen SMA Tip 2'de semptomlar 6-18 ay arasında ortaya çıkar. Bu bebekler desteksiz oturabilir ancak yürüyemez. SMA Tip 3a'da semptomlar 3 yaş öncesinde ortaya çıkar. Bu çocuklar, ergenlik döneminde yürüme becerisini kaybeder; SMA Tip 3b'de semptomlar 3 yaş sonrasında ortaya çıkar.
SMA'nın farklı tipleri f arklı yaşlarda klinik bulgu verir. Ancak günümüzde erken tedavi alan bebeklerde bu klasik tiplendirmeden bahsetmek uygun değildir.
Taşıyıcılık tarama programlarının önemi Çiftler, evlilik öncesi genetik testlerle SMA taşıyıcısı olup olmadıklarını öğrenebiliyor. Bu testler bütün aile sağlığı merkezlerinde ücretsiz olarak yapılıyor. Evlilik öncesi ya da çocuk sahibi olmadan yapılan taşıyıcılık tarama testleri, bir kişinin genetik bir hastalığa neden olduğu bilinen bir gen varyantını taşıyıp taşımadığını belirlemek için kullanılır. Normalde her birimizde 2 kopya halinde bulunan SMN1 geninin bir kopyasının kayba uğraması taşıyıcılığa neden olur. Taşıyıcılar klinik bulgu vermedikleri için test yaptırmadan bunu bilemezler. Bu yüzden taşıyıcılık tarama programları çok önemli ve etkindir. Taşıyıcı saptanan bireylerin prenatal ya da preimplantasyon genetik tanı (PGT) yöntemleri ile sağlıklı çocuk sahibi olmaları sağlanır. Nadir durumlarda, iki ebeveyn taşıyıcı olmasa da hastalık görülebilir. Çiftler taşıyıcı olduklarını öğrendiklerinde öncelikle genetik hastalıklar değerlendirme merkezlerine yönlendiriliyorlar ve tıbbi genetik uzmanları tarafından hastalık hakkında bilgi alıyorlar. İkinci aşamada ise, tarama programından gelen hastaların tarama sonuçları genetik moleküler altın standart testlerle doğrulanıyor ve sonra ailelere iki yöntem hakkında bilgi veriliyor.
Birinci yöntem, pratanel tanı. Aileler kendileri çocuk sahibi olurlarsa eğer, anne karnında bebeğin bulunduğu sıvıdan örnek alıyoruz. Bu sayede SMA olup olmadığını yüzde yüz söyleyebiliyoruz. Bu işlem gebeliğin dördüncü ayında yapılıyor. Dördüncü aydan sonra gebeliğin sonlandırılması çok
kolay olmuyor. Bunun için aileye, anne karnından sıvı alınması yerine daha uygun bir yöntem var diyorum: PGT. Hiç gebelik olmadan anne ve babanın yumurta ve spermi birleştirilerek embriyo oluşturuluyor. Daha sonra embriyodan parça alarak hastalık olup olmadığına bakıyoruz. Bu işlem sayesinde sağlıklı embriyolar annenin rahmine transfer ediliyor.
Çalışan gen ve sessiz gen
SMA, tedavisi üzerine ilk geliştirilen ilaç Nusinersen'dir. İnsan genetiğinde bir çalışan gen bir de sessiz gen var. Bu tedavi sessiz genin çalıştırılmasıyla ilgilidir. Ayrıca bu tedavi şu an ülkemizde uygulanmakta ve erken dönemde uygulandığında önemli sonuçlar alınabilen bir tedavidir. İkinci tedavi, bunun şurup formu vardır. Bu da ülkemizde uygulanmaya başlayacak olan bir tedavidir. Üçüncü tedavi ise gen tedavisi denilen tedavidir. Burada eksik olan gen, bir virüs içerisinde çocuğa veriliyor ve bu genin çalışması sonrasında yine eksik olan proteinin üretilmesi sağlanıyor. Üç tedavinin de hedefi eksik proteinin üretilmesini sağlamaktır ve üçü de eksik proteini üretmeyi başarabilmektedir. Ancak hastalığın doğasına baktığımızda, hastalık sinirleri harap eden bir hastalık. Dolayısıyla, sinirler harap olmadan, erken dönemde tedavi uygulanabilirse fayda sağlanabilir.
Bu nedenle de yeni doğan döneminde hasta çocukları topuk kanı alarak tarıyoruz ve erken dönemde tedavilerine başlayarak sinirlerin harap olmasının önüne geçmeye çalışıyoruz.