SUÇ ESTETİĞİ

Gökhan Gültekin 06 Şubat 2025, Perşembe

Ülkemizde bilgisayar oyunlarının henüz yeni yeni gündeme geldiği; ancak sadece belirli kişilerin o oyunları oynayacak imkanlara sahip olabildiği 1990'larda çocukluğunu yaşayan pek çok kişi hatırlayacaktır sokak oyunlarımızı: saklambaç, kemer kızdı, dokuz taş, birdirbir ve daha niceleri. Hele ki erkek çocuğuysanız, oyuncak silahlarla oynanan oyunlar… Şahsım da dâhil çoğumuz, oyuncak silaha bile ihtiyaç duymamışızdır bu oyunlarda. Dışarıda elimize geçirdiğimiz sopalar ya da bazen ellerimiz olmuştur silahlarımız. Bazen 'kötü' suçluları, bazen de 'iyi' polisleri taklit etmişizdir. Dahası hem oynayanlar hem de izleyenlerin oldukça güldüğü, eğlendiği, 'zevk' aldığı oyunlar olmuştur o yıllardaki silah oyunlarımız.

İyi de biz henüz o yaşlarda hırsızlık, cinayet gibi suçlara, suçluların kötü ya da suçluları yakalayan polislerin iyi olduğuna veya olması gerektiğine dair bilgiye nereden ulaşmıştık? Dahası, oyun icabı olsa bile, "öldün" diye bağırıp gülüşmeyi? Suç eylemlerine gerçek hayatta maruz kalmamış ya da tanıklık etmemişsek, bunda özellikle sanat ve medyanın etkili olduğunu düşünebiliriz. Her iki alan da birbiriyle ve toplumsal yaşamla ilişkili şekilde, her yönüyle; türleri, cezası, işlenme ya da engellenme yöntemleri vs. suçun doğasına bakacağımız geniş bir alan bahşediyor.

Bugün, geleneksel medya araçlarında; gazete, radyo ve televizyon ya da sosyal medya platformlarında; Twitter, Facebook, Instagram, internet siteleri, bloglar vs. yer alan pek çok dizi, haber, olay veya programın suçla ilgili olduğu gözlemlenebilir. Keza sanat ise suç olgusuna binlerce yıl öncesinden yer vermeye başlar. Eski Mısır'daki resimler, Homeros'un Odysseia ve İlyada'sı, Sofokles'in Kral Oedipus'u, Hosiodos'un Teogonya'sı, Dante'nin Cehennem'i, Chaucer'ın Canterbury Hikâyeleri, Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sı ya da Romeo ve Juliet ile Julius Caesar gibi tiyatro oyunlarının hepsi katliam, cinsel saldırı, cinayet, soykırım, hırsızlık vb. suç eylemleriyle doludur. 1800'lü yılların sonuna gelindiğinde ise suç, kendine yepyeni ve etkileyici bir sanat dalı bulur: Sinema.

Suçun yeni sahnesi: Sinema
Sinemanın tarih sahnesine çıktığı dönemlerden sonra da insanlar dedektif hikâyeleri, seri katil romanları, gerçek suç hikâyelerinin yer aldığı kitaplar ve gerçek faillerin ya da kurbanların bulunduğu "Court TV" gibi suç serileri aracılığıyla, suçun doğasına bakacakları geniş bir alan bulur. Sinemanın farkı ise bu alanı çok daha geniş ve etkili sunabilme gücünden kaynaklanır. Sinemada suç, başta western, polisiye, gangster, kara film türüne dâhil olan sayısız Hollywood yapımında; suçlular, kurbanlar, yasa koruyucular, suçun işleniş ya da engellenme yöntemleri, ceza pratikleri vb. ögelerle seyirciye sunulur.

Elbette Hollywood dışındaki Avrupa yapımlarında da suç yoğun şekilde görünüm kazanır. Antonioni, Fellini, Visconti, Godard, Truffaut ve Chabrol gibi ünlü pek çok yönetmen, Avrupa sinemasında suçu ana tema olarak kullanır. Nitekim suç filmlerine sadece bir tür olarak değil, kültürel bir alan olarak da bakılmalıdır. Burada asıl tartışılması gereken nokta, etik açıdan kötü; bugünün hukuk kuralları çerçevesinde de suç kabul edilen eylemlerin günümüz filmlerinde artık tam bir gösteri edasıyla sunulması ve bunun seyirci hazzıyla ilişkisidir. Nitekim Suç Estetiği adlı eser de bu amaca bağlı şekilde ortaya çıktı. Felsefenin alt dallarından biri olan estetik; güzeli, sanatın doğasını ve sanatın insana sunduğu duygusal hazzı inceler. Bilinenin aksine estetik sadece güzellikle ilgilenmez Sanat eserleri, doğa, objeler ve duyusal deneyimler üzerine de değerlendirme yapılabilmenin yollarını sunar. Bu sebeple sadece bir şeyin güzel olup olmadığını değil, ona bakan kişide nasıl bir duyusal, duygusal veya zihinsel bir etki uyandırdığını da sorgular. Bununla birlikte artık hiçbir şeyin gerçeğin tam bir yansıması olmadığı günümüzde estetik, pek çok alana dâhil edilerek sözde özgürleştirilir.

Hollywood "güzel" gösterir
Etik anlamda kötü bir eylem olan suç da özellikle sinemanın imgeleri etkili kullanabilmesine bağlı şekilde, estetiğin alanına eklemlenir. Özellikle öncülüğünü Hollywood'un üstlendiği popüler filmler, şiddet ve cezayı da çoğu kez eklemlediği suçu; suçlu, kurban, kanun koruyucu, suçun işlenme ya da engellenme yöntemleri vb. ögelerin tümüyle birlikte sunar. Suçu hem 'güzel' gösterir hem de bakan kişide duyusal, duygusal ve zihinsel etki oluşturacak formüllerin peşine düşer ve düşmeye devam edecektir. Böylece Hollywood suç filmleri aracılığıyla, aslında bir çeşit 'suç estetiği' alanının oluşturulduğu ve gün geçtikçe bu alanın genişletme söylenebilir. Bu genişletilme projesi kapsamında ise özellikle suçun psikolojik, fiziki, ekonomik ve toplumsal zararlarına yönelik gerçekler gizlenerek bir çeşit meşrulaştırma politikası uygulanır.


Gerçek(lik)ler, kendini oldukça açık şekilde sergileyerek gizleyebilme yeteneğine sahip olabilir. Bu yüzden, estetik açıdan güzel ya da etik açıdan iyi olan herhangi bir şey, aslında çirkinliği veya kötülüğü örtmek için kullanılabilir. Sinema ile suç arasındaki ilişki de tam olarak buna benzer. Filmler,
suçu estetize ederek ortada bir suç değil, gösteri olduğu yanılsaması oluşturabilir. Daha da önemlisi özellikle Hollywood suç filmleri, öyküdeki gizemi çözme, kahramanla özdeşleşme, yasaları sınama, cezayı görme, konforlu şekilde bir ahlak tartışmasının içinde bulunma gibi durumlar
aracılığıyla seyirciye haz verebilir. Kansız (Blood Simple, 1984) ve Kadın Avcıları (The Ladykillers, 2004) gibi filmlerdeki suç ve şiddet sahnelerine kimi seyirci iğrenerek bakarken kimilerinin kahkahalar atabiliyor olması belki bu yüzdendir. Hatta seyirci kimi zaman John Ford'un dediği gibi, "yerlilerin öldürülmesinden hoşlanır. Onların da bir insan olduğunu düşünmez" bile.

Makyajla estetize etmek
Sinemanın öykü, karakter, zaman, mekân, kurgu, kamera, ışık, renk, ses ve müzik ögelerinden oluşan kendi iç ve dış dinamiklerinin nasıl kullanıldığı, suç filmlerinin estetik yapısını değiştireceği gibi, seyircinin suç filmlerinden alacağı hazzın yoğunluğunu da etkiler. Doğru kullanım, suçun makyajlanarak estetize edilmesini sağlar. Makyajlanmış bir yüzde nasıl ki yapay bir güzellik ve estetik haz bulunuyorsa suç filmlerinde de estetik hazzı sağlayan şey, saf suçtan öte, makyaj yapılarak estetize edilmiş suçtur. Suç ne kadar iyi makyajlanırsa; suça yapay bir güzellik kazandırılırsa,
o kadar fazla haz sağlayabilir. Günümüz Hollywood suç filmlerinin çoğunun yaptığı ya da yapmaya çalıştığı da tam anlamıyla, suçu böyle bir makyaj operasyonuyla estetize etmektir.
1920'lerdeki içki yasağı hem Amerika'da mafyalaşmanın önünü açmış hem de mafya gruplarının temele alındığı gangster filmlerinin ortaya çıkmasını sağlar. Seyirci, bu dönemde çekilen Underworld (1927) gibi bir yapımda, artık gangster filmlerinde sıklıkla kullanılacak olan çete, gangster metresi,
düzenbaz avukat, gece kulübü vb. ikonografilere rastlayabilir. 1930'lara gelindiğindeyse, Büyük Kriz'in yarattığı moral bozukluğunu gangster filmleriyle atmaya çalışan seyirci, türün popülerleşmesinde etkili olur. Aynı dönemde sinemaya eklemlenen ses, suçlu beyninden, suçlu davranışına olan vurguyu değiştirebilir. Özellikle Küçük Sezar (1931), kendinden sonraki gangster filmlerinde silah seslerinin hâkim kılınacağı estetik yapılanmanın habercisi olur.

Amerika'nın, İkinci Dünya Savaşı'na katıldığı 1940'ların başında, artık westernlerin, gangster filmlerinin ya da polisiyelerin; zengin adam, soyguncu, iyi dedektif gibi stereotipler aracılığıyla seyirciye haz sağlaması mümkün olmaz. Savaştan sonra Amerikan toplumunda oluşan karamsarlığı merkeze
alan kara filmler ise kendine özgü ışık-gölge yöntemleri, kasvetli çekimler, çarpık görüntülü aynalar, dengesiz kompozisyonlar, görsel veya işitsel geri dönüşler, ıssız ve karanlık sokaklar, daha gerçekçi ve yoğun şiddet kullanımı vb. aracılığıyla sonraki suç filmlerini etkileyecek biçimsel yenilikler ortaya koymayı başarır.

Suç, şiddet, korku ve haz Seyirci, özellikle kara filmlerdeki belirsizliğin ve karanlığın estetiğinden etkilenerek heyecan ve korkuyu bir arada yaşayabileceği geniş bir haz alanı bulur. 1945 sonrasında seyirci, Döner Merdiven (The Spiral Staircase, 1945), Aşktan da Üstün (Notorious, 1946), Şanghaylı Kadın (The Lady From Shanghai, 1947), Üçüncü Adam Kim? (The Third Man, 1949) gibi pek çok filmle karanlık bir dünyayı ziyaret etme fırsatını yakalamıştır. Yine bu dönemde, Kanlı Gölge (1944), Murder, My Sweet (1944), Penceredeki Kadın (1945) ve Maziden Gelen (1947) gibi filmlerdeki "femme fatale" (ölümcül ve tehlikeli kadın) karakterlere bakarak hem cinsel düşlere dalmış hem de ölümcül olmalarından kaynaklanan gerilimin oluşturduğu duyguyu tadabilir.

1960-1980 arası Hollywood suç filmlerinin seyircisi, Parallax Esrarı (1974) ve The Killing Fields (1974) gibi filmlerde sempati duyabileceği gösterişli suçlulara; Kirli Adam (1971) ve 42. Hücre (1972) filmlerinde ise özdeşleşeceği polislere tanık olur. Ayrıca 1960 sonrası Hollywood suç filmlerinde
suçun bulunduğu mekanlarda da tasarım farklılıklarına gidilir. Bu dönem filmlerinde, geniş tarım arazilerinden uzaklaşıp şehirlere sıkışan insanlara uygun olarak, suç daha dar mekânlara sığdırılır.


Dahası, Sapık (1960) ve Bebek Jane'e Ne Oldu? (1962) gibi filmlerin öncülüğünde suçun, insanların en güvenli yer olarak bildikleri evlerine bile rahatlıkla bulaşacağı anlamı oluşturulur. Ev ve çevresinde bulanabilecek bıçak, testere, balta gibi aletlerin, bu tür filmlerde bir ikonografiye dönüşmesi ise suçlu ve kurban arasındaki temasın daha da yakınlaşacağının ve seyircinin daha yoğun şiddet sahneleriyle karşılaşacağının habercisi olur. Nitekim 1980 sonrası suç filmlerinde bu tür bir şiddet yoğunluğu görmek mümkün hâle gelir.

Daha güçlü, zeki ve acımasız karakterler
1980'lere gelindiğinde, Amerika'da giderek ön plana çıkan bireysellik ve güç olgusu, Hollywood sinemasını da etkiler. Böylece filmlerde aşk ve aksiyondan daha yoğun olarak seks, gerilim ve şiddete tanıklık edilir. İnsanlar, kapitalizmin iyiden iyiye yükselişe geçtiği bu yıllarda daha acımasız olmaya alıştırılır; aynı durum, fazlasıyla film karakterlerine de yansır. Artık suç filmlerindeki karakterler daha güçlü, zeki ve acımasız olarak tasarlanmaya başlar.


Seyirci, bu dönemde Kuzuların Sessizliği (1991), Hannibal (2001), Kızıl Ejder (2002) ve Hannibal Doğuyor (2007) filmlerinde görünüm kazanan Hannibal Lecter gibi bir psikopatın eylemlerinden haz alınacağını fark edebilir. Cannibal Holocaust (1980), Blair Cadısı (1999), Sekiz Milimetre (1999), Tez (2001) ve Ejderha Dövmeli Kız (2009), böyle bir alana dâhil edilebilecek filmlerden sadece bazılarıdır. Buradan çıkan diğer bir sonuç ise seks, şiddet ve gerilimin, 1980 sonrası suç filmlerinin anlatı yapılarında sıkça kullanılacağıdır.


1980'lerden sonra oldukça gelişen ses ve görüntü teknolojileri, seyirciyi suçlu, kurban, suçu engelleyen ya da suçluyu cezalandıran karakterlere daha fazla yakınlaştırır. Suç, suçun engellenmesi ya da suçlunun cezalandırılması gibi anların, ses ve görüntü teknolojisindeki gelişmelerle daha farklı ve gerçekçi sunulması, seyirciyi eskisinden çok daha fazla filmsel mekâna yerleştirir. Öte yandan, bu dönemde Hollywood'un teknolojiyi sadece biçime değil, içeriğe de uyguladığı gözlemlenir. Böylece seyirci, Tron (1982), Savaş Oyunları (1983) veya Kod Adı Kılıçbalığı (2001) gibi filmlerde, bilişim suçlarına; Cezalandırıcı (1993), Yargıç (1995) ve Tuhaf Günler (1995) filmlerinde ise distopik bir suç evrenine tanıklık edebilir.

Suç hazzı ve katharsis
2000'li yıllarla birlikte, iyiden iyiye ön plana alınan şekil, büyüklük, konfor ve hız gibi kavramlara bağlı olarak, suç filmlerinde araba, kamyon, uçak vs. lüks tüketim malzemelerinin –ki maalesef kadınlar da buna dâhil edilmiştir– sıkça kullanıldığı anlaşılır. Artık suç filmleri, gelişmiş teknoloji, lüks arabalar, mekânlar ve bunlara eşlik eden güzel kadınlarla donatılmaya başlar. Bunun en iyi örneklerinden biri olan Hızlı ve Öfkeli (2001; 2003; 2006; 2009; 2011; 2013; 2015; 2017; 2019; 2021; 2023) serisinde, suçun nasıl este-tize edilmesi gerektiğinin reçetesi sunulmuş gibidir. Böylece 2000 sonrası suç filmlerinde sadece şiddetin değil, karakterlerden, nesnelere kadar her şeyin bir suç estetiği alanı ve buna bağlı şekilde, suç hazzı oluşturduğu söylenebilir.


İzleyicinin, bu tür filmlere karşı güzel ya da çirkin şeklindeki estetik yargılara varabilmesinin neticede bireysel olduğu unutulmamalıdır. Bu minvalde, suç filmlerinden alınacak hazzın da en nihayetinde, kişinin psikolojisi ve daha önce deneyimledikleriyle bağlantılı olduğu belirtilmelidir. Bu öznellik, sanatın doğasında vardır ve sinema da bir sanat olarak böyle bir doğadan uzak düşünülemez.

Dolayısıyla Hollywood suç filmlerinin ilk görünüm kazandığı yıllardan bugüne, suçu giderek daha fazla estetize ettiği anlaşılır. Yine de kimi seyirci filmlerdeki suça ve suçluya âşık olurken, kimisi de suçtan ve suçludan nefret edecektir. Belki de asıl önemli olan budur. Seyirci aşk-nefret karşıtlığında konumlanarak, bir şekilde suçtan haz alacaktır. Suça ve suçluya karşı tutku duyanlar, suçun işlenmesi sırasında; nefret edenler ise suçlunun cezasını çektiği anda duygusal bir boşalma (katharsis) yaşar.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.