ASIL CENAZEYİ KİM KALDIRACAK ?
Dershaneye giden kızlar hafta sonu kampına kalmışlardı. Ailelerin çok memnun olduğu bu kamplarda fakülteli ablalar liseli kızları üniversite sınavına
hazırlıyordu. Zorlu maratona hazırlanan kızlara hafta sonu evden uzaklaşmak iyi geliyordu. Kız kıza sohbet ediyorlar birlikte yemek yiyorlardı. Üstelik ablalar bazen sürpriz yapıp Çamlıca tepesine pasta yemeye götürüyorlardı.
Belletmen Ayşe, cumartesi gün boyu test çözen kızları akşam salonda topladı. Salonda sarı bir lamba yanıyordu. Büyük salonda koyu renk perdeler çekilmiş, içeriye loş bir hava hâkim olmuştu.
Dört tane çekyatın ve bir kitaplığın yer aldığı salonun tam ortasında, büyük halının üzerine diz çöktü hepsi. Dikdörtgen sehpanın etrafına toplanan kızlar Ayşe'yi dinliyordu. "Hocaefendi"nin Sonsuz Nur serisinden birini açan Ayşe bir müddet okudu. Üçüncü sayfayı çevirdiğinde kızlar baygın gözlerle birbirine bakarak esnemeye başlamıştı ki Ayşe birkaç öksürükle kızları tekrar toparladı. Sayfanın bu kısmıHazret-i Ömer'den bahsediyordu…
"Hz. Ömer çok sade yaşayan bir insandı. Ancak, ondan da sade yaşayan biri vardı. Bir gün Hz. Ömer'in ağladığını görünce sordu: 'Ya Ömer niçin ağlıyorsun?' Hz. Ömer bu soruya, 'Ya Rasûlallah, şu anda krallar, kuş tüyü yataklarda yatarken, sen, hasır üzerinde yatıyor ve üzerinde yattığın hasır
teninde izler bırakıyor; halbuki sen, Rasûlallah'sın. Rahat bir hayata herkesten daha layıksın!' sözleriyle cevap verdi. Bunun üzerine Allah Rasûlü'nün ağzından şu sözler döküldü: "Razı değil misin ya Ömer, dünya onların olsun ahiret bizim?"…
Belletmen Ayşe, son cümleyi tekrar etti. Sonra bir kez daha okudu. Sonra bir kez daha.
"Razı değil misin ya Ömer, dünya onların olsun, ahiret bizim?" cümlesi salonda tekrar ederken kızlar bir yandan Ayşe Abla'nın tekrarına hayretle bakıyordu. Ayşe Abla'nın tekrar eden cümleleri adeta bir hipnoz telkinini andırıyordu. Kelimelerin ritmine adapte olan kızlar kendiliğinden o cümleyi tekrar etmeye başladılar.
Belletmen Ayşe birden "Durun, hissettiniz mi?" diye sordu. Kızlar yarı baygın vaziyette anlamsız gözlerle Ayşe Abla'ya bakıyorlardı. Birden sessizlik oldu, gözlerini kapatan Ayşe Abla sanki içinden ona kadar saydı… Gözlerini açıp coşkuyla seslendi kızlara.
-Kızlar, Hazret-i Ömer buradaydı….
1990'lı yılların sonunda dinlediğimde hemen defterime not almıştım. Bu olayı matematik öğretmeni Semra anlatmıştı. 17yaşında başından geçen bu olayı anlatırken hâlâ etkisi altındaydı.
Darbenin yeşerttiği "Hizmet" cemaati
Bizim kuşak 12 Eylül'ün gölgesinde yeşerdi. Devlet Baba'nın sendikalara, sivil topluma ayar verdiği yıllardı. Şehirlerin büyük caddelerinde Kızılay ve Yeşilay dışında neredeyse dernek tabelası göremezdik.
1980'ler ebeveynlerin çocuklarını adeta kafese koyduğu senelerdi. 1980 öncesi yaşanan kavgada kardeş kardeşe silah çekmiş ve devrimci- ülkücü çatışması ortaokula kadar inmişti. 1968'de başlayan masum gençlik hareketleri silahlı propaganda örgütlerine evrilmiş ve 1978'de birçok genç fakültesinin kapısından içeri girememişti.
12 Eylül sabahı yeni bir döneme uyanmıştı Türkiye. Cuntanın gölgesinde kurulan YÖK, üniversitelere nizam vermiş talebe milleti kuzu gibi olmuştu. Üniversite sınav sistemi ise işin en can alıcı kısmıydı.
Üniversiteye giden yolda merkezi sınav sistemi gençleri imtihana hazırlayan dershane sektörünü yarattı. Nüfusun büyük kısmının kırsalda yaşadığı o dönemde dershaneye erişmek hiç de kolay değildi. Anadolu'da hemen her köyün 100-200 haneli olduğu bir dönemde çocuğunu okutmak isteyen yurttaş şehirlerdeki dershanelerin yolunu tuttu.
1980'lerin Türkiye'sinde Gülen hareketine gençler akın akın geliyordu. 1970'lerde Işık Evlerini çoğaltan cemaat 12 Eylül sonrası her şehirde açtığı dershane ve yurtlarda öncelikle öğretmen yetiştirmeyi hedeflemişti. Önce köylü çocukları, sonra memur çocukları kasabalardan cemaatin yurtlarında barınabilmek için sıraya giriyordu.
1990'lara gelindiğinde öğretmen ordusuna sahip olacak hareket, ülkenin her tarafına yayılıyordu. Kendi yetiştirdiği gençleri dershanelerinde ve kolejlerinde istihdam eden cemaat ev ve yurt yapılanmalarıyla toplumun her kesiminin ilgisini çekmeyi başarmıştı. O yıllarda kendilerini "Hizmet" olarak tanımlayan bu modern cemaat dergi, gazete, radyo, televizyon gibi modern iletişim araçlarını diğer cemaatlere göre daha erken keşfetmiş ve
hızlıca şirketleşmişti.
Ezoterik anlatılarla süslenen mekanizma
Cemaatin görece başarısının temelinde ezoterik anlatılarla süslenmiş hayatıyla kült bir lider yatıyor. Olağanüstü vasıflarla yüceltilen Fethullah Gülen anlatılarıyla ergenlik dönemindeki çok sayıda genç etkilendi. Genç zihinlere kutsallaştırılan Gülen'in kusursuzluğu/hatasızlığı telkin edildi.
Fethi Gemuhluoğlu "Hâl sâridir" yani bulaşıcıdır, der. Kapalı toplulukların bıyıklarından kıyafetlerine kadar, ev eşyalarından sohbet biçimlerine kadar birbirine benzemesinin sebebi bu sözde saklıdır.
Gülen'in merkezden çevreye yayılan halkasında bir üst rütbeli imamın alt kademeye aktardıkları, bir anlatı zinciri oluşturur. Benzeröyküleri ve kurmaca mizanpajı farklı şehirlerde yaşayan cemaat mensubu aynı ölçüde algılar. Çünkü cemaatin bu geniş tabanının seçme ve eleme kriterleri onları baştan itibaren aynı süzgeçten geçirmiştir.
Yurtlarda itaat ve sadakat testlerini yapan "abi-abla" mekanizması, "şakirt" adı verilen öğrencilerin cemaat içerisindeki potansiyel rollerine dair müspet menfi raporlarını bir üst kademeyle istişare eder. Ebeveynlerin statüsü öğrenciye tahammülün sınırlarını belirler. Kontrol edilemeyecek, karakteri güçlü gençler sistem dışına itilir.
Yeni üyeler, kendi kişisel kimliklerini terk ederek grubun belirlediği yeni bir kimlik benimsemeye teşvik edilir. Örneğin, yeni isimler veya unvanlar verilerek bireyin geçmişi silinmeye çalışılır. Belletmenlik, yurt müdürlüğü, ev imamlığı, semt imamlığı gibi rütbeler ailede itibarsız gencin cemaat
içindeki kariyer planı sistemine bağlanmasını doğurur.
Geçmiş yaşantılarında zor dönemler geçiren bireyler, kültlerin sunduğu sosyal destekten etkilenir. (Fukaralık, ailede şiddet, alkolik baba, dini konularda bilgisiz ebeveyn, özgüven yoksunluğu…)
Hizmet normlarına uyum sağlayanlar ödüllendirilirken, uyumsuz davranışlar cezalandırılır. Bu ödül-ceza mekanizması, üyelerin davranışlarını düzenler.
Cemaat öğrencilerin odalarda iki kişi kalmasına asla izin vermez. Mutlaka 3-4 kişilik bir alan dayatmasının sebebi öğrencilerincemaate karşı kendi içlerinde muhalefet etmelerine engel olmaktır. Cemaatte yaşanmış öyküleri akvaryumun dışından nasıl yazıyorum derseniz o fanustan kaçmayı göze alan cesur gençlerle kurduğum dostluk sebebiyledir.
Bir kült olarak Gülen Hareketi
Kült hareketler, özellikle toplumsal hayattaki etkileri nedeniyle ilgi çekici ve karmaşık yapılardır.
Kültler yapılar genellikle bir hiyerarşi içinde organize olur. Lider, en tepede yer alırken diğer üyeler kıdemlerine göre aşağıya doğru sıralanır. Bu yapı, gücün ve bilginin en tepede yer alan "kutsal"ın kontrolünde kalmasını sağlar.
Kültler, bireysel kimlikten ziyade grup kimliğini ön plana çıkarır. Cemaat/Grup içindeki uyum, bireylerin kendilerini gruba ait hissetmeleri için önemlidir. Kendi başına var oluşu sorgulama korkusu her ne olursa olsun topluluktan uzaklaşmayı imkânsız kılar.
Kült hareketler genellikle dış dünyayı tehlikeli veya kötücül tasvir eder. Üyelere, gruptan ayrılmaları halinde zarar görecekleri veya yalnız kalacakları söylenir. Üretilen korkular, mensupları bağlılıktan bağımlılığa sürükler.
Bu korku üretme o denli abartılır ki kült hareketler, kıyametin geldiğini dünyanın sonunun yaklaştığını veya büyük bir afet/kriz yaşanacağını iddia eder. Üyeler, yalnızca gruba bağlı kalarak bu tehlikelerden korunacaklarına inanır.
Gülen hareketinin masum imajının arkasında dünyada birçok örneği görülen bu sapkın ezoterik yapılanma yatmaktadır. Bu yapılarda kutsallaştırılan sözde lider öldüğünde geride büyük bir cenaze kalır. Sahte vaatlerle, manipülasyonlarla kandırılan asıl cenazeyi kim kaldıracaktır? Asıl soru budur.